Hibrid savaş, açık veya gizli olarak birçok savaş vasıtasının amaçları gerçekleştirmek için kullanıldığı karmaşık savaş biçimini tanımlamak için kullanılır. Uluslararası ilişkiler disiplininin ve güvenlik stratejilerinin süreç içerisinde çeşitlenmesi gibi savaş biçimleri de değişim göstermiştir.
Hibrid savaşın klasik savaştan farkı savaşın ilk aşamalarında askeri etkenin çok düşük olması veya hiç olmamasıdır. Bu savaşta herhangi bir devlete ait olmayan ve herhangi bir yasa veya sözleşmelere tabi olmayan “kiralanmış” askerlere kullanılabilmektedir. Bu tür asker ve terörist melezlerinin kimin emirleri doğrultusunda hareket ettikleri bile belli değildir. Eğer komutadakiler bilinmiyor ise, kimse ile ne pazarlık yapılabilir, ne de ateşkes koşulları görüşülebilir. Eğer ateş açılır ise kime nişan alınacağı, kimin sorumlu tutulacağı belli değildir.[1]
Hibrid savaşın asıl amacı, harp ilan etmeden, hedef ülke hükümetini devirmek, hedef alınan ülkede çıkarlara uygun olan yeni bir hükümetin kurulmasını sağlamaktır. Aslında bu en önemli politik amaçlardan birisidir.[2]
Hibrid savaşların tarihsel süreç içerisinde Soğuk Savaş sonrası dönemde ağırlık kazanması, ilk kez bu dönemde uygulandığı anlamına gelmez. Bu savaş konseptinin kavramsallaşması ve hakkında askeri ve sivil uzmanların stratejik ve akademik çalışmalarının çoğalmaları, Soğuk Savaş sonrasına denk düşmektedir. Ancak Spartalıların, Atinalılara karşı mücadele ederlerken, Helotların kendilerine ayaklanmasıyla uğraşmaları ve bunun sonucunda Atina ile barış görüşmeleri teklifinde bulunmaları hibrid savaş konusunda verilebilecek en iptidai örneklerdendir.
Hibrid Savaş konusunda yine önemli tarihsel örnekler mevcuttur. Örneğin;
Bunlardan birisi, Amerikan devrimidir. 1770’lerde bir dizi ekonomik protesto, Birleşik Krallık hükümetinin gecikmiş siyasi imtiyazlarına rağmen bir ayaklanmaya dönüşmüştü. İngilizler güvenliklerinin tehlikede olduğunu düşündüğü için, öfkeli Amerikalı kolonicileri silahsızlandırmak ve kontrol altına almak için konvansiyonel birlikler göndermişti. Direnişin artmasına ve takviye edilmesine bakılmaksızın ve İngiltere’den gönderilen birlikler, ülkenin limanlarını ve büyük şehirlerini tutmaktan daha fazlasını yapamamıştır.[3] Bunun üzerine Amerika’lı komutanlar üç boyutlu strateji izlemişlerdir.
Politik olan birinci parçasını; sömürgecileri devrimi desteklemeye ve İngiliz politikacıları savaşı durdurmaya ikna etmek amacıyla 18’inci yüzyılın sosyal medyası olarak adlandırılabilecek olan “broşürlerle” ve bilgilerin kulaktan kulağa yayılması ile gerçekleştirilen propaganda faaliyeti oluşturmaktadır. Diplomatik olan ikinci bölümdeki strateji; İngiliz birliklerini işgal ve askeri harekâtı sürdürmek için bağımlı olduğu Kraliyet Donanmasını farklı alanlara yönlendirmek için Fransız desteğini kazanmaktır. Askeri olan üçüncü strateji ise; sınırlı İngiliz kaynaklarını tüketmek, aynı zamanda kendi başına düzenli bir güç oluşturmak ve yerel sadakati İngilizlerden sürekli olarak uzaklaştıracak politik kurumlar kurmak için bir gerilla savaşı yapmaktır.[4]
Yine Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı topraklarında çıkartılan Arap ayaklanması da Hibrit Savaş konseptinin önemli bir örneğidir. Haşimi Ailesi, Arapları silah altına almanın yanında, İngilizlerden lojistik ve maddi destek temin etmiştir.
Her şeyden önce, bu gibi durumlarda askeri harekât kadar politik harekât da önemlidir. Ancak, her iki örnekte de, geleneksel olmayan yöntemlerin, yani hibrit yöntemlerin, zaferi garanti etmek için yeterli olmadığı da görülmektedir. Her iki durumda da başarı için kritik olan dış müttefiklerdi. Bu nedenle, sınırlı ama hızlı askeri harekât ile düşmanın komuta ve kontrolünü zorlaştıran ve toplumun hassasiyetlerini ve bölünmüşlüğünü birlikte kullanan bir propaganda faaliyetinin politik eylemler ile birleştirilmesi gerekiyordu. Ancak bu şartlarda “hibrit strateji” başarılı olabilirdi. Bu bilgilerden hibrit savaşın klasik bir tanımını elde ederiz. Tarihte bu yaklaşımın kullanıldığı birçok örnek vardır. Fakat bu yöntemlerin “amaçları”, yani hibrit savaşın ardındaki gaye her zaman aynıdır. Siyasi hedefler baskındır. Fark edilebilir ve başka yollarla ve yöntemlerle karşı koyulabilirlerdir. Diğer bir deyişle, hibrit yöntemlerini kontrol altında tutarak ya da görmezden gelerek düşmanın stratejik düzeyde ne yapmaya çalıştığına odaklanılabilir ve stratejik olarak dengeyi yeniden kurabiliriz. İngilizler 1775-1783 döneminde, politik tavizler vermeye ve sömürge mensuplarının sadakatini kazanmaya odaklanmış veya Fransa’ya kesin bir stratejik darbe vurmuş olsalardı, Amerikan Devrimi’nin sonucu kökten değişebilirdi. Dahası, Osmanlı yetkilileri, Arap isyancı gruplarını Müttefik güçlerini terk etmeye ikna edebilselerdi, belki de savaş sonrası bağımsızlık veya özerklik teklifleri sunarak daha makul bir alternatif sunabilirlerdi.[5]
Hibrit kelimesi Türkçe’ye İngilizce’nin ”hybrid” kelimesinden gelmiştir. Karma anlamına gelen kelime, modern dünyanın savaş konseptini en iyi şekilde tanımlaması dolayısıyla ”Hibrit Savaş” tamlaması literatürde modern savaş konseptinin karşılığı olarak yerini almıştır. Literatürde Hibrit Savaş konseptini açıklayan birçok tanım bulunmaktadır. Bizim kullanacağımız tanım ise; asimetrik çatışma ortamında konvansiyonel, vekalet savaş konseptlerinin karışımını oluşturan, üçüncü tarafların dahil olduğu, düzenli ve düzensiz çatışma tekniklerini ve siber-alanın icadıyla birlikte ortaya çıkan siber-çatışmaları da içeren savaş çeşididir. Vekalet Savaş konseptiyle silahlandırılıp eğitilen gruplar, bölgesel çatışmalarda kullanılmıştır.[6]
Frank Hoffman, hibrit savaşın temelini, sınırsız savaş, birleşik savaş ve dördüncü nesil savaş olmak üzere üç farklı savaş teorisinin oluşturduğunu iddia etmektedir.[7] Buna göre:
Sınırsız Savaş
Sınırsız Savaş kuramı Çin’li güvenlik bürokratlarının temellendirdikleri bir savaş konseptidir. Çin’in ABD’ye göre daha zayıf olduğundan yola çıkarak, ABD’ye nasıl karşı koyulabileceği? Ordu modernizasyonunun nasıl sağlanabileceği? ve Tayvan’ın ülkenin parçası olarak görülürken bu stratejiyle müdahalede bulunulması durumunda Tayvan’da bulunan ABD askerleriyle ne şekilde sıcak temas edilebileceği? gibi Çin Ulusal Güvenliği ile birinci derecede ilgili soruları sormaktadır.
Kitaba adını veren “sınırsız savaş” teorisi ise, bu tip güçlü düşmanlara karşı savaşmak için uyuşturucu kaçakçılığı, çevre tahribatı ve bilgisayar virüsü yaymak gibi yöntemleri önermesinden gelmektedir. Ürettikleri 24 tip savaş türünün kombinasyonlarını yapan yazarlar, “bu kombinasyon ne kadar karmaşık olursa o kadar iyi sonuç alınır” diyorlar. Örneğin “terörizm, medya savaşı ve mali savaş” üçlüsü, oldukça etkili. Kitap, bu anlamda, modern askeri teknoloji ile küreselleşmenin evliliğinden ne tür ucubeler çıkabileceğinin göstergesi.
Kitaptaki “sınırsız savaş” tanımı ise şöyle: “Sınırsız savaş, hiçbir sınır ve kısıtlama tanımayan bir savaştır. Askeri ve askeri olmayan biçimler alır, birçok cephede çatışır. Bu, geleceğin savaşıdır.”[8]
Birleşik Savaş
Bu savaş türü, bir ülkenin belirlediği düşmana karşı konvansiyonel ve konvansiyonel olmayan güçlerini eş zamanlı olarak kullanmasıdır.
Dördüncü ve Beşinci Nesil Savaş
Birinci nesil savaşın Birinci Dünya Savaşından önce yaşanmasıyla, teknolojik gelişmelerin askeri sahaya entegre edilmesi ve harp, taarruz strateji, usul ve yöntemlerinin değişmesine ve süreç içerisinde gelişmesine yol açmıştır.
İkinci nesil savaş ile birlikte, ateş destek sistemleri yoğun olarak kullanılmıştır.
Üçüncü nesil savaş biçiminde sürat mefhumu, ateşin de önüne geçmiştir. Düşmanı atlatmanın yanı sıra nükleer stratejiler de kullanılmaktadır ve bu haliyle tam olarak İkinci Dünya Savaşı’nda ki durumu ifade etmektedir.
Dördüncü nesil savaş, Soğuk Savaş sonrasını ifade etmekle birlikte; mücadele sahası ve mücadele eden aktörlerin karıştığı harp metodudur. Savaşın başlaması, bitmesi, asker ve siviller ile savaş sahaları hakkında kesin bir çizgi bulunmamaktadır. Bu dönem hibrid savaşların iyice belirdiği harp usullerini ifade etmektedir. ABD’nin, Afganistan ve Irak müdahaleleri konvansiyonel taarruzlardır. Ancak bu ülkelere konvansiyonel müdahalelerden sonra yürüttükleri, devriye, alan savunma, ulus inşası gibi metodlar yani savaşların ikinci evreleri tam anlamıyla dördüncü nesil savaşları ifade etmektedir.
Dördüncü nesil ya da literatürde yer bulan beşinci nesil savaşlar ise tam olarak hibrid savaşları ifade etmektedir. Rusya’nın 2008 Gürcistan ve 2014 Ukrayna müdahaleleri kısmi konvansiyoneldir ve bütünüyle konvansiyonel olarak değerlendirilemez. Bu bakımdan dördüncü nesil ya da beşinci nesil savaş metodlarına uymaktadır.
Bu nesil savaşlarda, gelecekte bilgi teknolojisi temelli nano-teknoloji ve biyoteknoloji yoğun sistemlerin daha yaygın kullanılmasıyla, harbin karakterinde değişim ve dönüşüm ilginç bir hal alabilecektir. Uzay ve siber uzaya hâkimiyet mücadelenin odak noktası haline gelmiştir. Bu hâkimiyet mücadelesi bundan sonra daha da kızışacaktır. Diğer dört nesil savaşta olduğu gibi bu nesilde de teknolojinin merkezi ve hayati önemi devam edecektir. Üstelik teknolojinin güç etkinliği üzerindeki belirleyici etkinliği daha da artacaktır. Ancak, bu rolün arzu edildiği gibi veya planlandığı gibi oynanması, insan/asker sermayesinin de aynı önemde desteklenmesi ve geliştirilmesi ile mümkün olabilecektir. Hangi neslin hangi savaşı olursa olsun savaşta hesaplanamayan başlıca unsur insan iradesidir. Tarih buna ilişkin sayısız örnekler sunar, bunlar incelendiğinde, insan azminin ve maharetinin teknolojik açıdan daha üstün bir düşmana göre daha üstün geldiği görülür. Ancak, teknolojinin oyun değiştiren gücü de görmezden gelinemez. Maharet, bu iki güç arasındaki dengenin kurulmasında ve bir sonraki harbin karakterine uygun güç bileşeninin büyük strateji doğrultusunda hazır edilmesindedir.[9]
Postmodern dönemin savaş biçimlerini en ilkelden gelişmişe doğru genellikle dört ya da beş nesil olarak derecelendirdiği artık kurumsal bir kavram olmakla birlikte, ordular da gelişmişlik düzeyine göre genellikle üç nesile ayrılmaktadırlar. Birinci nesil ordu gerilla metodlarını çok iyi kullanan buna mukabil örgütsüz ve teknolojik teçhizat kullanımı alt seviyelerde, ikinci nesil ordu ordusunu kısmi modernizasyona tabi tutan buna mukabil gayrı nizami harp metodu, birinci nesile göre daha düşük olan, üçüncü nesil ordu ise tam anlamıyla modernize olmuş ve teknolojik entegrasyonu sağlayabilmiş kuvvetleri ifade etmek için kullanılmaktadır. Savaş sahasında ABD, tipik olarak üçüncü nesil orduya karşılık gelmektedir. Ancak bu ordu modernizasyonuna rağmen sahada istediği başarıları sağlayamamıştır.
Şu ana kadar yapılan teorik çalışmalar, üçüncü nesil bir ordunun, ikinci nesil ordu karşısında örneğin Alman ordusu, Sırp Ordusu, Yunan ordusu gibi ordular karşısında mutlak bir üstünlüğe sahip olduğunu göstermektedir. Ancak yine teorik açılım, ikinci nesil orduların, birinci nesil silahlı güçlere karşı daha fazla başarı şansı olduğunu söylemektedir. Üçüncü nesil orduların, birinci nesil silahlı kuvvetler karşısında ne yapabileceği ise oldukça tartışmalı bir konudur. Çünkü üçüncü nesil ordu, rakibi teknoloji kullanımını azalttıkça rakibini yenmekte zorlanan bir ordudur. Bugün Amerikan ordusunun Irak’ta yaşamakta olduğu sıkıntıların temelinde de üçüncü nesil bir ordunun düşük yoğunluklu bir çatışma için düzenlenmemiş olmasının ortaya çıkardığı konsept zorlukları bulunmaktadır. Ancak bu, Irak’ta savaşı direnişçilerin kazandığı anlamına gelmemektedir. Bunun nedeni ise Amerikan ordusunun başarısında değil, direnişe katılanların azlığında ve örgütsüzlüğünde yatmaktadır. Washington’dan gelen çığlıkların ana nedeni izlenen sert askeri önlemleri haklı çıkarmak içindir.[10]
Tablo:Hibrid Çatışma[11]
Hibrid Savaşlar konusunda oldukça tecrübeli Rusya’nın uyguladığı savaş stratejisi genel olarak;
Olarak sıralanabilir. Tabi bu durum Rusya’nın, özellikle Kafkasya temelli güvenlik anlayışına yönelik hibrid savaş özelliklerini içermektedir. Diğer devletlerin hibrid savaş metodları, karşılaştıkları tehdit koşulları veya ulaşmak istedikleri amaçların içerikleri ve derecelerine göre farklılık göstermektedir.
Türkiye’nin en başarılı Hibrit Savaş sınavları ise; a)Türk Kurtuluş Savaşı b)Kıbrıs c)Suriye harekâtlarında verilmiştir. Özellikle Suriye harekâtı daha yakın dönemi kapsadığından gelişmiş teknolojik olanaklarında sahaya entegresi bakımından tam manasıyla postmodern Hibrit Savaş konseptine uymaktadır.
a) Türk Kurtuluş Savaşı
Birinci Dünya Savaşı’ndan sonraki mütareke döneminde Türk yurdunun işgâle uğraması, halkın gururunu kırmıştı ve düşmana karşı kurtuluş yolları aranmaya başlamıştı. İlk olarak yerel silahlı direniş örgütleri oluşturulmuştu. Ancak topyekün bir mücadele için silahlı örgütlenmeler yeterli değildi. Çünkü sahada özellikle İngiltere’nin propaganda faaliyetleri ile dünya Müslümanlarının kitlesel tepki göstermelerinin önüne geçilmek isteniyor, bunun için yazılı basının yanı sıra satın alınmış din adamı sıfatlı kişiler kullanılıyordu. Silahlı direniş birliklerini oluşturan Türkler de, mücadeleden yana olan din adamlarından cihat fetvası almışlardı. Mücadelenin ön planında askerler bulunurken, Yahya Efendi Dergâhı, Özbekler Tekkesi, Tacettin Dergâhı gibi dini ve sosyal içerikli kurumlarda alt yapıyı örgütlüyorlardı. Bunun için silah temini ve kaçırılması, yaralıların tedavisi, Anadolu halkının motive edilmesi gibi yöntemler kullanılmıştı. Kurtuluş Savaşına öncülük edecek kadro ise Mustafa Kemal Paşa önceliğinde Sovyetler Birliği ile temas kurmaya başlamıştı. Sovyetlerin de o dönem için yüksek bir bütçesi yoktu ancak bünyesindeki Müslümanlardan toplanan yardımlar, Sovyetler Birliği kendince yeterli gördüğü bölümüne el koyulduktan sonra, Anadolu hareketine gönderiliyordu. Bazı Müslümanların, Hindistan’da faaliyet göstermeleri ve Hindistan Müslümanlarının, İstanbul ve İzmir Fonları kurarak, işgâle uğrayan bu şehirler için yardım topladığı ve ulaştırdığı görülmüştü. Ayrıca, Hintli Müslümanlar, İngiltere’de, Türk Kurtuluş Savaşı lehinde propaganda da yapıyorlardı. Kurtuluş Savaşına önderlik eden askeri ve sivil zümrelerin önemli bölümü askeri tıbbiye, harbiye ya da mülkiye gibi kurumlardan yetişmişti. O dönemde bu kurumlar kısmen ya da genel olarak pozitivizmin etkisindeydi ve bunun öğrencilerine sonrasında ise mezunlarına yansıması çok normaldi. Buna rağmen, kurtuluş savaşında rasyonel bir strateji izlendi ve dini argümanların oldukça yoğun olduğu söylemler geliştirildi. Çünkü o dönem İngiltere’nin propagandalarından en önemlisi: ‘’Mustafa Kemal ve Kuvayı Milliyeciler dini yasaklayacaklar’’ söylemiydi. Neticede Türk Milleti’nin bağımsızlık düşkünlüğü, Türk ordusunun kahramanlığı ve Türk propaganda faaliyetleri ile Türk yurdu kurtarılmıştır.
Kurtuluş savaşı süresince Türk idareciler; yerel, gayrı nizami ya da konvansiyonel silahlı mücadelenin yanında, diplomasi, dış ilişkiler, propaganda faaliyetlerinden de faydalandılar ve o dönem için geçerli olan hibrid savaş tekniklerinden neredeyse hepsini kullandılar.
b) Kıbrıs
Soğuk Savaş döneminden itibaren klasik Türk Dış Politikası, Sovyetler Birliği yayılmacılığına karşı Batı bloğuna eklemlenme ve bu doğrultuda kurumsal bürokratik yapısını dönüştürme prensibi üzerine inşaa edilmiştir. Bu amaç için gerekli reflekslerden birisi ise Türkiye’nin siyasi, tarihi ve kültürel mirasının bulunduğu coğrafyalarda bile herhangi faaliyette bulunmamasını içermektedir. Çünkü bu durum Batı bloğu için yayılmacılık olarak addedilebilir ve Türkiye bu cephe kapsamında itibarını yitirebilirdi. Bu sebeple 1950’den itibaren Dışişleri Bakanları Necmettin Sadak ve Fuat Köprülü, Türkiye’nin kesinlikle Kıbrıs gibi bir davası olamayacağını bu meselenin yıllar önce ikili antlaşmalarla çözüldüğünü belirtmişlerdir. Ancak 1950’lerin ortasından itibaren yükselen Yunan irredentistliği, İngiltere’nin Kıbrıs’ta ki varlığını tehdit eder konuma gelmiş ve Türkiye, Kıbrıs konusunda işbirliği yapabileceği bir ülke bulmuş olmuştur.
Kıbrıs’a müdahale 1963 yılından itibaren Milli Güvenlik Kurulu nezdinde gündeme getirilmiş fakat bu Ada’ya bir Kolordu çıkartabilecek seviyede Türk Donanması bulunmadığı için asker kökenli İsmet İnönü tarafından engellenmiştir. Bu tarihten itibaren aslında Türkiye, Kıbrıs konusunda başarılı bir zorlayıcı diplomasi uygulamıştır.[13]
Ültimatom, Ada çevresinde Türk Hava Kuvvetlerine ait uçakların alçak manevraları, kısmi bombalama gibi seçenekler uygulanmış ancak Yunan yayılmacılığının önüne geçilememiştir. Kıbrıs’ta Türk Genelkurmayı ile ilintili paramiliter gruplarda oluşturularak belirlenen Türklere askeri ve tarihi eğitimler verilmiştir. Sonunda 20 Temmuz 1974 günü Türk Ordusu bir çıkartma gerçekleştirerek konvansiyonel müdahalede bulunmuştur. Müdahale öncesi ve sırasında Türkiye’nin kullandığı enstrümanlardan; gerilla harekatı, psikolojik harp, uluslararası kuruluşlar nezdinde baskı oluşturabilme kapasitesi ve konvansiyonel harekât muazzam bir Hibrid Savaş örneğini oluşturmaktadır.
c) Suriye
2011 yılında Suriye’de başlayan iç savaş ile beraber bu ülkeye binlerce kilometre öteden çok farklı ülkeler çeşitli gerekçelerle asker çıkartmaya başlamışlar ve ülkede çeşitli üsler kurmaya başlamışlardır. Türkiye’nin o tarihlerde sivil asker koordinasyonsuzluğu, silahlı kuvvetlerin stratejik olarak sınır dışı kara harekâtı öncelikli olmaması ve bazı bürokratik kurumların gelişmeleri sağlıklı değerlendirememeleri sebebiyle sınır güvenliği için müdahale imkânı bulamamıştır. 15 Temmuz 2016 askeri kalkışmasından sonra yeniden biçimlendirilen silahlı kuvvetler kurumsal stratejisi ve sivil asker ilişkileri neticesinde kalkışmadan bir ay gibi kısa bir süre sonra Fırat Kalkanı Harekâtı başlatılmış ve operasyon ileriki dönemde Afrin/Zeytin Dalı Harekâtı ile devam ettirilmiştir. Bölgeye Türk Silahlı Kuvvetleri’ne bağlı kara unsurlarının konvansiyonel müdahalesiyle birlikte hava kuvvetlerinin operasyonları da takviye edici olarak uygulanmıştır. Polis ve Jandarma Özel Harekât unsurları ise meskûn mahal operasyonlarını yürütmek üzere bölgeye intikâl ettirilmiştir. Bu unsurlar özellikle düşük yoğunluklu harp/gerilla harbi konusunda uzmanlaşmış kolluk güçlerinden oluşmaktadır. Suriye halkından oluşan Özgür Suriye Ordusu ise yine TSK tarafından eğitilmiş ve TSK koordinesinde sahada görev yapmış, ordu ve istihbarat Suriye’nin bu yerel gücünden bölgeyi daha iyi çözümlemek için istifade etmiştir. Silahlı ve silahsız insansız hava araçları Suriye’de olumlu sonuçlar alınmasına sebebiyet vermiştir. Yine Türkçe, Arapça ve Kürtçe dağıtılan bildirilerle Suriye halkının güveni ve gönlü elde tutulmak istenmiş, Türkiye’nin işgalci durumda bulunmadığı algısı yerleştirilmeye çalışılmıştır. Bunu pekiştirmek için Türk Kızılay’ı ve AFAD gibi resmi kurumlar bölgede insani yardım faaliyetlerinde bulunmuşlardır. Ayrıca diplomatik kanallarda açık tutulmuş Rusya, İran ve ABD’nin farklı zamanlarda kendilerince oluşturdukları tezlere karşı olarak Türkiye önceliğini belirlemiş özellikle İdlip’te çatışmasızlık konusunda anlaşılmasıyla beraber İran ve ABD’nin görüşleri reddedilmiş ve Türkiye’ye doğru yönelecek yeni bir mülteci akınının önüne geçilmiştir. Bu gelişmelere göre Türkiye konvansiyonel, gerilla harekâtı, kamu diplomasisi, teknolojik araç ve silahlar, genel diplomasi gibi alanların bütününü kapsayacak biçimde güvenlik stratejisini devam ettirmiştir ve bu strateji Türkiye’nin bugüne kadar gerçekleştirmiş olduğu en başarılı (postmodern) Hibrid Savaş biçimidir.
Hibrid Savaşlar ve Özel Kuvvetler
Hibrid savaşlar, özel bir harp biçimi olduğundan bu savaşlarda özel taarruzi ve savunma stratejileri uygulanmaları gerekmektedir. Hibrid savaşların askeri boyutlarıyla ilgili olarak orduların özel birimleri olan özel kuvvetlere büyük önem düşmektedir. Çünkü artık özel kuvvetler yalnızca çok üst düzey fiziki kabiliyetlere sahip personelden oluşan birimi ifade etmemektedir.
Değişen muharebe koşulları ve yöntemleri, Ordu seviyesinde ve değişen stratejik bağlamda yeniden yapılanmayı zorunlu kılmaktadır. Konvansiyonel veya konvansiyonel olmayan teşkilatlanmanın dışında, milli güvenliğe yönelik bugünkü ve gelecekteki tehditlerle başa çıkmada yeterli imkân ve kabiliyete sahip özel bir yapılanmanın bilimsel esaslardan istifade edilerek hayata geçirilmesi ülke güvenliği açısından yaşamsal değerdedir. Bu süreçte, Özel Kuvvetlerin yeni bir vizyon doğrultusunda operasyon, sivil işler, psikolojik harekât, istihbarat ve teknolojik yeteneklerinin sürdürülebilir bir gelişme kapsamında titizlikle güçlendirilmesi gerekir. Ayrıca Özel Kuvvetler bünyesinde askerler kadar sivillerin de bulunması bir zorunluluktur. Bu cümleyi duyar duymaz kronik asker ve güvenlik kuvveti alerjisi olanların semptomları nüksetse de mücadelenin doğasının siyaset ve stratejiden beklentisi bu yöndedir. Mücadelenin her seviyesi ve yöntemi askerleri olduğu kadar sivilleri de ilgilendirmektedir. Bu bir güvenlik sorunudur, kayıtsız kalmayı tercih eden ulusların bağımsızlıklarını ve bütünlüklerini koruyamadıkları gün gibi ortadadır. Yeni örnekler beklemenin bir manası ve kabul edilebilir tarafı da yoktur. Konvansiyonel kuvvetlerle, emniyet güçleriyle, sivil savunma unsurlarıyla ve sahadaki diğer güçlerle koordineli ve uyumlu çalışabilecek çok yönlü bir Özel Kuvvetler, mücadelenin omurgasını teşkil edecektir.[14]
Türkiye’de doksanlı yılların başından itibaren özel harp dairelerinin kapatılıp, özel kuvvetlere ağırlık verilmesiyle birlikte bu birimin değişen koşullara göre uyumlu teşkilatlanması sağlanmıştır.
Dünya’da askeri harcamaları en çok olan ve özel bir ordu yapısı bulunan ABD’de özel kuvvetleri hassas operasyonlarda kullanmaktadır.
ABD ordusunda özel kuvvetler, yapısına, temin kaynağına, görev ve sorumluluklarına, büyüklüklerine göre farklılık arz etmektedir. Bu durum konvansiyonelin yanı sıra konvansiyonel olmayan ve hibrid savaş biçimlerinde özel kuvvetlere düşen başarı payını artırmaktadır.
Düşük Yoğunluklu Çatışma
Askeri çatışmaların analiz edilmesinde, çatışmanın mahiyetinin anlaşılması, büyük öneme sahiptir. Ne yazık ki, farklı doğaları olan askeri çatışmaların kavramsallaştırılması, genel olarak sosyal bilimcilerce ihmal edilen bir meseledir. Askerlik mesleğinden gelen araştırmacılar, çatışmaların çeşitli türleri ile ilgili olarak yeni kavramlar oluşturmaya hevesli olmakla birlikte, kavramsallaştırma sürecinde yine de iki zayıf noktaları bulunmaktadır. Birincisi, bu araştırmacılar, yeni kavramlar oluştururken eski ve yeni kavramların birbirinden farklılık gösteren yönlerini ayırt etmekte başarısız oluyorlar. İkincisi, belirli bir çatışma için bir tanımlamanın oluşturulmasında, askeri kavramsallaştırma sürecinde bilimsel gereksinimlerin yerine siyasi ihtiyaçlar hâkim oluyor. Çoğunlukla yirminci yüzyılın ikinci yarısında kullanılmış olan ve yirmi birinci yüzyılında başındaki birçok çatışmaya damgasını vuran ve önümüzdeki on yıllarda da belirleyici olacağı görülen düşük yoğunluklu çatışma (DYÇ) kavramı da bu iki zaafı üzerinde taşımaktadır. Birbiriyle örtüşmekte olan DYÇ ile konvansiyonel olmayan, sınırlı, küçük, özel savaşlar ya da hatta gerilla savaşı kavramları arasında derin bir farklılık yoktur. Esasında, bunların tümü siyasi-askeri bir mücadelenin içerisinde aynı anda var olabilir. Ne var ki, DYÇ’yi diğer kavramlardan farklılaştıran, bunun, her ne kadar daha henüz emekleme döneminde olsa da yeni, daha kapsamlı ve daha geliştirilmiş bir kavram olmasıdır.[16]
DYÇ’nin kavramsallaştırılması 1980’lerden bu yana önemli ölçüde gelişme göstermiş olsa da hâlen mükemmel olmaktan çok uzaktır. DYÇ, propagandadan ve bir devleti çökertici faaliyetlerden, mücadele içerisindeki devletler ya da gruplar arasında silahlı kuvvetlerin gerçek anlamda kullanılmasına kadar çeşitlilik gösteren, politik-askeri bir savaştır. Konvansiyonel savaş düzeyinin altında; ancak devletler arası rutin ve barışçıl rekabet düzeyinin üstünde bir yerlerdedir.[17]
İsyan, gerilla savaşı, terörizm, halkla ilişkiler, kaynak kontrolü, psikolojik savaş-psikolojik harekât, örtülü operasyonlar, DYÇ’ların vaz geçilmez yöntemlerindendir. DYÇ’nın hayati parçaları arasında olan gayrı nizami harbin de zamanla kabuk değiştirdiği ve bu harp metodunun kırsaldan, şehirlere taşındığı görülmektedir.
Hibrid Savaşlar ve Meskûn Mahal
Meskûn mahalde çatışmanın geçmişi, şehirleşmenin başladığı dönemlere kadar uzanmakla birlikte modern terörizm stratejisinde metodolojik olarak kullanımı Carlos Marighella’nın 1969 yılında yazmış olduğu kitabıyla (Mini manual of the Urban Guerrilla-Şehir Gerillası El Kitabı) gerçekleşmiştir. Marighella, kitabında şehir teröristini, büyük şehirlerde geleneksel olmayan metotlarla örgütün çıkarları için eylem yapan kişiler olarak tanımlamıştır. Kitapta şehirlerde yapılacak eylemlerde avantaj olarak diğer suçlulardan faydalanılabileceğine, kırsal faaliyetlere göre gizlenmenin kolaylaştığına, eylem hedefinin daha fazla olduğuna, eylemlerle korkunun daha rahat oluşturulabileceğine ve kitlelerin daha rahat harekete geçirilebileceğine değinmiştir.[18]
Çatışmanın şehirlere taşınmalarıyla;
Diğer taraftan meskûn mahal çatışmalarının genel özellikleri şu biçimde sıralanabilir[19]:
Şehir savaşları düzenli ordular için genellikle zorluklarla doludur. Şehirlerin restorasyon yapıları, bu yerleşim birimlerinde sivil halkın her yere serpişmiş olması, sokaklar ve kimi binalarda operasyon yürütmenin zorlukları güvenlik güçlerinin karşılaşacağı temel sorunlardandır.
Şehir savaşlarının zorlukları sıralanmak istendiğinde şu yönde bir tabloyla karşılaşabiliriz[20]:
Tablo: Kentsel ve Diğer Arazi Türleri Arasındaki Bazı Farklılıklar[21]
KENT | ÇÖL | ORMAN | DAĞ | |
Muharip olmayan unsurların sayısı | Çok | Az | Az | Az |
Faydalı altyapıların miktarı | Çok | Az | Az | Az |
Çok boyutlu savaş alanının varlığı | Var | Yok | Biraz | Var |
Kısıtlayıcı angajman kuralları | Var | Yok | Yok | Yok |
Keşif, gözlem ve angajman mesafesi | Kısa | Uzun | Kısa | Orta |
Yaklaşma istikameti | Çok | Çok | Az | Az |
Hareket serbestliği ve manevra imkânı | Düşük | Yüksek | Düşük | Orta |
İletişimin işlevselliği | Kısıtlanmış | Normal | Normal | Kısıtlanmış |
Lojistik ihtiyaçlar | Fazla | Fazla | Orta | Orta |
Hibrid savaşların yöntemleri arasında son yıllarda yer alabilen çatışma türleri arasına meskûn mahal de girmiştir. Özellikle Çeçenlerin, Ruslara karşı yürüttükleri mücadele meskûn mahale doğru kaymıştı.
Türkiye’de terör örgütü PKK, 2015 Temmuz ayından itibaren güvenlik güçlerine yönelik, ”Hendek Savaşları” olarak tanımlanan saldırıları başlatmıştı. Böylelikle terör örgütü ilk kez kapsamlı biçimde şehirlerde boy göstermiş olmuştur. Meskûn Mahal çatışmaları sürerken, dış basın ve lobiler, Türk güvenlik güçlerini neredeyse katliamcı olarak nitelemiş veya montaj ya da çarpıtılmış görseller servis edilmiştir. Bu algı yönetimi ve çarpıtma faaliyetleri üzerinden terör örgütü nefes almayı ummuştur. Birkaç aylık çatışma sürecinde 7000’den fazla terörist etkisiz hale getirilmiştir. Güvenlik güçlerinin meskûn mahal operasyonlarında başarılı olmasının temel sebepleri şu biçimde sıralanabilir:
Türkiye ilk en kapsamlı meskûn mahal sınavını başarıyla vermişti.
Hibrid savaş konsepti derinlemesine incelenmesi gerekilen yöntemleri içermektedir. Konvansiyonel ya da kısmi konvansiyonel, meskûn mahal gibi çatışmalar bu konseptin bir bölümünü oluşturmaktadır.
Psikolojik savaş, psikolojik harp, örtülü operasyonlar, algı yönetimi, yıkıcı faaliyetler, demokrasi projeleri, açık toplum faaliyetleri, son yıllarda ABD gibi büyük devletlerin en çok başvurdukları hibrid savaş konsepti yöntemlerindendir. Bu yöntemlerle mücadele edebilmek için, istihbari ve kamu diplomasisi faaliyetleri üst düzeyde örgütlenmelidir. Ayrıca yalnızca savunmada kalınarak hibrid savaşlar konusunda pasifist bir tutum takılınmış olunur. Aktif stratejiler için hibrid savaşları karşılayan değil, hibrid savaş düzenini başlatan ve rakibi kuşatmayı hedefleyen politikalar oluşturulmalıdır.
Onur DİKMECİ
Yazarın diğer yazıları için tıklayınız
______________________________________________
Dipnotlar:
[1]Hayrettin Güler, Hibrit Savaş Nedir?, http://www.rusen.org/hibrit-savas-nedir/
[2]Güler, A.g.m
[3]Murray Williamson and Mansoor Peter,(eds), (2012).Hybrid Warfare: Fighting Complex Opponents From The Ancient World To The Present, Cambridge: Cambridge University press.
[4]Robert Jonhson, çev: Melih Arda Yazıcı, Hibrit Tehdidin Tarihsel Evrimi, Yücel Özel ve Ertan İnaltekin(ed.), Savaşın Değişen Modeli Hibrit Savaş, 1.Baskı, İstanbul, Milli Savunma Üniversitesi Basımevi, Temmuz 2018, s.2
[5]Jonhson, a.g.m., s.3
[6]Çağatay Fehmi Göker, 21. Yüzyılda Savaş, A. Poyraz Gürson(ed.), Yeni Konsept Savaş Hybrid/Vekalet/Terör/Siber/Ekonomik, 1.Baskı, İzmit, Umuttepe Yayınları, Haziran 2017, s.24
[7]Yusuf Özer, Savaşın Değişen Karakteri: Teori ve Uygulamada Hibrit Savaş, Güvenlik Bilimleri Dergisi, Mayıs 2018, 7-1, 29-56, s.35
[8]Çinli Albaylardan Sınırsız Savaş Teorisi, Evrensel, 1999
[9]Ergüder Toptaş, Görünmeyen Orduları Anlamak, M5, Aralık 2018, s.33
[10]Ümit Özdağ, Kendi Ülkesinde Kuşatılan Ordu Türk Silahlı Kuvvetleri, 1.Baskı, Ankara, Kripto, Kasım 2013, s.149-150
[11]V.I.Batyuk, The US Concept and Practice of Hybrid Warfare. Strategic Analysis, 41(5), 464–477. doi:10.1080/09700161.2017.1343235, 2017
[12]Christopher Chivvis, Understanding Russian Hybrid Warfare, Rand Corporation, 2017
[13]Fuat Aksu, Türk Dış Politikasında Zorlayıcı Diplomasi, Bağlam Yayıncılık, 2008
[14]Ergüder Toptaş, Görünmeyen Orduları Anlamak, s.33, M5, Aralık 2018, s.30-33
[15]Sait Yılmaz, Uluslararası Güvenlik Teori Pratik ve Gelecek, 1.Baskı, Kaynak Yayınları, Şubat 2017, s.632
[16]Ümit Özdağ, Düşük Yoğunluklu Çatışma, Ümit Özdağ(ed.), Milli Güvenlik Teorisi, 1.Baskı, Ankara, Kripto, Kasım 2015, s.422
[17]Ümit Özdağ, A.g.e, s.424
[18]Osman Şen, Terörle Mücadelede Meskûn Mahal Operasyonları, M5, Mart 2019, s.30
[19]Emre Çıtak, Meskûn Mahal Çatışmalarında İstihbaratın Rolü, M5, Mart 2019, s.27
[20]Tacettin Köprülü, Şehir Savaşları İçin Savunma Teknolojileri, M5, Mart 2019, s.32-33
[21]Fahri Erenel, Meskûn Mahallerde Muharebe Üzerine, M5, Mart 2019, s.20