Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçiş yapılalı yaklaşık bir yıl oluyor. Yeni sistemin uygulamaları ve çalışma prensibi tartışılmaya devam ediyor. Parlamenter Sisteme geri dönmek isteyenler olduğu gibi mevcut sistemin aksayan yönlerinin düzeltilmesini isteyenler de var. Yazılı metinlerde sistemin farklılıkları olsa da ülkemizde sistemin ne olduğundan çok mevcut sistemin nasıl kullanıldığı daha çok sorgulanması gereken konudur.
Parlamenter sistemin aksayan yönleri olarak ortaya konan argümanlar ile Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin getirisi olarak görülen uygulamalar arasındaki farkı kamuda çalışanlar veya mevzunun muhatapları raporlasa dahi sistemi yöneten / yönlendiren insan faktörünün varlığı sebebiyle değişen bir şey olmayacaktır. Batıda çok başarılı uygulanan sistemlerin ülkemizde tıkanmalara sebep olması sistemin kötülüğü sebebiyle değildir. İnsanımızın devlet ve kamu algısı sistemin önüne geçmektedir. Yazılı metinleri en iyi şekilde yazmak tek başına bir anlam ifade etmez. Yöneticilerin keyfi uygulamaları ve basiretsizliği ile kanunu kötüye kullanması sistemleri her koşulda tıkayacaktır.
Sistemin en iyi şekilde uygulanması için yönetici insan kalitemizi yükseltmeliyiz. İnsan haklarına saygılı, ayrıştırıcı fikirlerden uzak, liyakat sahibi, muktedir, emri altındaki çalışanları koruyan ve yetiştiren, kurumun başarısını kendi başarısından üstün tutan, istişareye önem veren yöneticiler ile sistemler başarıyla uygulanabilir. İnsan kalitemiz yetersiz olduğunda eski sistem ile yeni sistem arasında uygulamada farkı görmek mümkün değildir. Bununla beraber insanların devlete ve topluma bakış açısının da değişmesi gerekmektedir. Doğu toplumlarına has bir özellik sayabileceğimiz adam kayırmacılık, yağcılık, menfaat, çıkarcılık, adamına göre muamele gibi uygulamalar da devlet işleyişinin aksamasına, iş veriminde düşmeye ve kaliteli hizmetin yerine getirilmesine engel olmaktadır. Tanıdığına iş yaptırma dürtüsü insan hakkı ihlaline kadar gidebilir. Aynı işin kişilere hizmet olarak sunumunda rasyonel olarak farklı muamele olamayacağı düşünülse de uygulamalar bunun tersini göstermektedir. Yolsuzluğun bir sebebi de tanıdığa iş yaptırma hassasiyetidir! Yolsuzluğu, hukuksuzluğu, adaletsizliği yazılı metinlerdeki ifadeleri değiştirerek çözüme kavuşturmamız mümkün değildir. En iyi sistem, kötü yöneticinin elinde bozulur. İyi yönetici, kötü sistemde dahi başarılı çalışmalar yapabilir.
Sistemler üzerinde metin çalışması yapanların aynı anda mevcut insan kalitesinin arttırılması ve sistemin işlerliğini insani yaklaşımlar göz önünde bulundurularak hazırlaması gerekmektedir. Sistemin uygulanacağı insan kalitesi dikkate alınmadan hazırlanan metinler tek başına hiçbir anlam ifade etmeyecektir. Sistem çalışması yapılırken arzu edilen neyse o yönde tüm faktörler incelenmelidir. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ‘tek adam’ yönetimi olarak arzu edilmişse bir yıllık uygulamaların arzu edilene yakın verimlilik sağladığı söylenebilir. Lakin arzu edilen bu değilse düşünülmesi gereken faktörlerde herhangi bir değişme olmamıştır. Seçim sistemi ve Siyasi Partiler Kanunu öncelikli çözülmesi gereken yazılı metinlerdir. Yöneten ile yönetilenin nasıl bir ilişki seviyesinin olacağı bu metinler vasıtasıyla belirlenebilir. Odak noktası, siyasi parti liderinden merkeze yakın bir noktaya çekilebilir veya seçmen yönünde bir nokta da belirlenebilir. Bu tamamen sistemden ne beklendiğiyle alakalı bir mevzudur. Seçim barajının tamamen kaldırılması ve dar bölge seçim sistemi bu bağlamda tartışılabilir. Cumhurbaşkanının aynı zamanda Siyasi Parti Lideri olması bazı sıkıntılara sebep olduğu gibi Cumhurbaşkanlığı makamının toplumun her kesimine eşit mesafede olmasının önüne geçmiş, siyasi lider koltuğu ile Cumhurbaşkanlığı makamı arasındaki farklılık eleştiri kültürünü zedelemiştir.
İnsan kalitemizi arttırmak için eğitim politikalarımızın iyi planlanmış olması gerekmektedir. Ne yazık ki Cumhuriyet tarihi boyunca sürekli verim kaybeden, inişini sürdüren, kalitesizleşen eğitim sistemimiz için üretilen çözümler ‘yama hükmünden’ öteye geçmemiştir. Osmanlı Devletinin son iki yüz yılında (yaklaşık olarak) dönüştürmeye çalıştığı, projeler geliştirdiği eğitim sistemimiz Cumhuriyet tarihi boyunca da aynı aksaklıklarıyla çözümünü aramaya devam etmiştir. Ak Parti hükümetlerinin en çok uğraştığı, bakan değiştirdiği lakin çözüm bulamadığı eğitim sistemi Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’a emanet edilmiştir. İyi bir eğitimci ve eğitim sahasından geldiği için mevcut sıkıntılara vakıf olduğunu düşündüğümüz Selçuk’un eğitim karnesi de henüz beklenenin altındadır. Son yapılan sınavlarda öğrencilerin eğitim seviyesi (alınan fazladan kurslara, eğitimlere rağmen) arzu etmemiz gereken seviyelerden çok uzaktır.
Her ile üniversite düşüncesi ile her öğrencinin üniversite hayali kurması, okumasının ülke eğitim seviyesiyle -diploma dışında- rasyonel bir bağlantısı yoktur. Üniversiteden mezun olmuş gençlerin ilkokul seviyesinde bilgi ve becerisinin olması düşünülmesi gereken bir konudur. O halde her öğrencinin hiç gereği yokken üniversitede okuması ailesine külfet olduğu gibi öğrenci için ise zaman kaybı olmaktadır. Bu sebeple öğrencilerin üniversitede okuması için belli seviyelerin, gerekliliklerin ve becerilerin ön koşul olarak belirlenmesi daha iyi olabilir. Asıl niyetin eğitim ve öğretim olduğu varsayımıyla hareket ettiğimizde daha nitelikli üniversiteler ve eğitimcilerle öğrencileri buluşturmamız mümkün olacaktır. Şayet niyet eğitime ticareti bulaştırmak ve eğitimci sayısını arttırıp işsizliği azaltmaksa bu da makul sayılabilir. Niyet ile hedef arasında doğrusal bir ilişki varsa problem yoktur. Eğitim Bakanlığının bu konudaki niyetine vakıf değiliz. Şayet niyet nitelikli öğrenci yetiştirmekse uygulanan modeller ve eğitim sistemi baştan aşağı değişmediği takdirde hedefe ulaşmak mümkün değildir. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi çatısı altında Milli Eğitim Bakanlığına tam yetki verilmesi ve mesuliyet yüklenmesi ve mümkün olduğunca Bakan’a çalışma arkadaşları konusunda imkân tanınması, istediği çalışma ortamlarının sağlanması ve varsa yasal düzenlemelerin yapılması ülke geleceğimiz için en öncelikli mesele ve en temel sorun sahasıdır. İnsan kalitemizi sadece eğitim ve öğretim yoluyla artırabiliriz.
Devleti yeniden yapılandırma bahsinde ikinci olarak ele alınması gereken sıkıntılı alan tarımdır. Eski sistemin argümanlarıyla tarımda başarılı olmak hayalden öte bir anlam ifade etmeyecektir. Tarım ve Orman Bakanlığı birleşmeden kaynaklanan sorunların çoğunu çözmüş gibi görünmektedir. Yapısal sorunların birleşme ve dağılmalarla çözülmeyeceği aşikârdır. Bakanlık her yıl yeni çözümler üretmekte ve teşvik paketleri açıklamaktadır. Yukarıda bahsettiğimiz gibi insan kalitemiz yetersiz olduğundan, gerekli bilince sahip olmadığımızdan dolayı tarım politikalarımız havada askılı kalmaktadır. Masa başında üretilen çözümlerin sahada başarıyla uygulanacağını düşünmek zaten başta yapılan hatalardan biridir. Çiftçiyi teşvik paketleriyle hazıra alıştırmak, Ziraat Bankasına borçlandırmak köylüyü, çiftçiyi, emekçiyi ve dolaylı olarak tarımdan üretilecek ürünü bekleyenleri etkilemektedir. Tarım Bakanlığı, İlçe Tarım Müdürlüklerini güçlendirmekle reform sürecini başlatabilir. Çiftçiye teşvik vermekten ziyade Tarım Kredi Kooperatifleri veya TMO vasıtasıyla çiftçinin ürününü satın almak daha doğru bir yaklaşım olacaktır. Ziraat Mühendislerini daha verimli kullanmak ve onların önerileriyle ürün çeşitliliğini sağlamak ülke tarım politikalarını ‘ilçe ölçekli’ takip etmek mevcut sıkıntılardan kurtulmaya vesile olacaktır. Toptancı hallerini kaldırıp üreticiyle tüketiciyi buluşturmak da enflasyonu düşürmek için çözüm olabilir. Hayvancılık politikası için benzer çözüm yolları ve yöntemleri bulmak gerekmektedir. Mevcut hayvancılık politikasının tarım politikasından farkı yoktur. Çiftçi, devleti çoğunlukla aldatıp günü kurtarmayı seçmektedir. Bu konuda denetimler başkaca faktörler sebebiyle yetersiz kalmaktadır. Eğitim politikasında olduğu gibi tarım ve hayvancılık politikasında da niyetin ne olduğu belirsizdir. Bu belirsizlik sebebiyle insan ilişkilerini iyi kullanan ihtiyacı olmasa da yeterli teşviki alabilirken ihtiyacı olan çiftçinin teşvik paketinden faydalanamadığı, tarım politikalarına siyasetin karıştığı gözlemlenmektedir. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde vatandaşın işini çözmesi için yine eski sistemde olduğu gibi Parti İl Başkanlığına, Milletvekiline, Bakana, Külliyeye ulaşması sistemde sorun olduğunu göstermektedir. Seçmenler sistemi oylarken ‘Yeni Türkiye’ ile ‘Eski Türkiye’ arasında bırakılmışken bir yıllık uygulamaların ‘Eski Türkiye’deki gibi olması dikkatlerden kaçmamaktadır.
Eğitim ve tarım politikalarının verimli ve doğru planlanıp uygulandığında devletin önemli meselelerinin kendiliğinden çözüleceğini öngörmek mümkündür. Örnek bir uygulama modeliyle birbirinden bağımsız gibi görülen sorunların çözüm yolları konusunda konunun ilgililerine yeni bir ufuk açmak niyetiyle Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine entegre edilebilecek bazı çözüm önerilerini okuyuculara, araştırmacılara, kamu yöneticilerine ve kamuoyunun bilgisine sunmak istiyorum.
Birçok büyükşehirde nüfus kalabalığı sebebiyle benzer sıkıntılar gözlemlenmektedir. Köyler boşalmakta ve bunun bir sonucu olarak tarım, hayvancılık gibi üretim sahalarında sıkıntılar baş göstermektedir. Gençler eğitim yoluyla yüksek kazanç bekledikleri iş kollarında veya kamuda çalışma hayali kurmaktadırlar. Devletin herkesi iş sahibi yapması mümkün olmadığı gibi yüksek kazanç sağlanacak iş kolu sayısı ve çalışma sahası da sınırlıdır. Bu sebeple adam kayırmacılık, usulsüzlük gibi hoş karşılanmayacak fiiller revaçta olmaktadır. Kamu politikaları belirlenirken özellikle gençliğin çalışabileceği iş sahaları genişletilmeli ve eşdeğer çalışma imkânları ilgililerine sunulmalıdır. Büyükşehirlerin nüfus yoğunluğunu azaltmanın çarelerinden biri de beldesinde, köyünde yeterli arazisi olanları özel politikalarla köyüne döndürmektir.
Köyde yaşayan veya şehirden köyüne dönen çiftçilerin kendi arazilerini ekmeleri şart koşulmalıdır. Köylüler kendi arazileri dışındaki arazileri (kendi sahibi ekmezse) ekebilir ve arazi sahibine belli oranda kaldırdığı ürün sebebiyle pay vermelidir. Ekilen ürünün belli bir oranı devlete ait olmalıdır. İlçe Tarım ve Hayvancılık Müdürlüklerine çiftçilik kaydı yaptıranlara devlet asgari ücret tutarında aylık ödeme yapmalıdır. Çiftçilik belgesi almasına rağmen denetimlerde arazisi ekmediği veya hayvancılık yapmadığı tespit edilenler ciddi ceza ve yaptırımlara muhatap olmalıdır. Ziraat Mühendisleri ve Veteriner Hekimler belli aralıklarla köylerde kalite kontrol ve denetimlerle üreticiye destek olmalıdır. Köylerde üretilen ürünler Tarım Kredi, TMO veya Et ve Süt Kurumu tarafından peşin olarak satın alınmalıdır. Ürünün satış ve pazarlaması ilgili kurumlar vasıtasıyla yapılmalıdır. Hangi ürünün ne kadarı ülke dışına ihraç edileceği yine ilgili kurumların yetkisinde olmalıdır.
Her ürün için borsa oluşturulması ilgili ürün hakkında toplam üretim miktarının takibi için gereklilik olduğu gibi ihtiyaç halinde ithalat ve ihracatı için gerekli bilgiyi sunar. Aşağıda sunulan bilgilerde olduğu gibi her köyün ürettiği ürün bilgi bankasına yüklenmelidir.
X İlçesi A Köyü = 150 büyükbaş hayvan, 2000 küçükbaş hayvan, 10 ton buğday, 5 ton arpa, 500 kilo elma
Bakanlık kendisine gelen bilgiler ışığında yıllık çalışma planlarını geliştirebileceği gibi ürün fazlalığı / azlığı durumunda yaşanabilecek olumsuzlukların önüne kolaylıkla geçebilir. Ürün fiyatlandırılması, kalitesinin takibi, satış ve pazarlanması anlık takipte olacağından usulsüzlük ev haksız kazanç sağlama gibi kötü durumlarda kendiliğinden ortadan kalkacaktır.
Köyde yaşayan veya köyüne dönüş yapanlar devletten her ay asgari ücret alacaklarından ve ürettiği üründen belli oranda pay alacağından (nakit para olarak) ve köyünde evi varsa restore edileceğinden yoksa kendisine devlet tarafından ev, ahır yapılacağından hiçbir sıkıntı yaşamadan hayatına devam edebilecektir. Köye döndüğünde geçim sıkıntısı çekeceğini düşünen veya şehirde okuyup iş sahibi olmayı hedefleyenler böylelikle köyünü terk etmeyecek ve yoksul kalmayacağından emin olacaktır.
Ürün Adı | Kg – Adet | Kg – Adet Fiyatı | Toplam Fiyat |
Kavun | 3000 kg | 1 TL | 1.500 TL |
Karpuz | 8000 kg | 1 TL | 4.000 TL |
Elma | 600 kg | 2 TL | 600 TL |
Koyun | 200 Adet | 300 TL | 30.000 TL |
( Köylünün / Çiftçinin ürün bazlı kazancı temsili olarak hesaplanmıştır.)
Toplam ürün | Alış fiyatı (kg) | Satış Fiyatı (kg) | Ürün satış kârı | % 15 vergi | Toplam kazanç |
Buğday (100 ton) | 3 TL | 5 TL | 200.000 TL | 75.000 TL | 275.000 TL |
Portakal (500 ton) | 2 TL | 3 TL | 500.000 TL | 225.000 TL | 725.000 TL |
Koyun Eti (200 ton) | 25 TL | 28 TL | 600.000 TL | 840.000 TL | 1.440.000 TL |
Patates ( 600 ton) | 2 TL | 3 TL | 600.000 TL | 270.000 TL | 870.000 TL |
(Devletin geliri. Devlet çiftçinin ürettiği ürünün %15’ini vergi olarak alır. Ayrıca Çiftçiden aldığı ürünü piyasaya kar payını koyarak satar.)
Örnekte görüldüğü gibi devlet tarım ve hayvancılıktan ciddi gelirler elde edebilir. Devletin giderleri ise çiftçiye verdiği asgari ücret ve ürün taşıma ve depolama maliyetleridir. Burada üzerinde durulması gereken bir başka konu da vergilendirme politikası olmalıdır. Devlette şuanda uygulanan vergilendirme sistemi karmaşık ve çok detaylıdır. Bu sebeple çok basit bir vergilendirme sistemi yapmak mümkündür. Çok fazla vergi kaleminin olması daha fazla vergi toplama anlamına gelmez. Bilişim çağında çok basit bir uygulama ile vergi toplanabilir. Vergilendirmeye dair örnek vermek gerekirse;
Kazancın aylık/ dönemsel ve yıllık vergilendirilmesi örneklerle gösterilmiştir. Birim üretim, aylık üretim veya dönemsel üretim olarak vergilendirme yapılabilir.
Tarım Ürünleri | Ticaret | Sanayi |
% 15’i devlete vergi
|
% 40’ı devlete vergi | % 40’ı devlete vergi |
% 50’si çiftçinin payı (nakit)
|
% 60’ı tacirin
|
% 60’ı sanayicinin
|
% 15’i tohumluk (çiftçiye)
|
||
% 20’si arazi sahibine
|
Vergilendirmeye dair verdiğimiz basit örneklerden sonra devleti yeniden yapılandırmaya dair konumuzu çeşitlendirmeye devam etmesi bağlamında kamu görevlilerinin atanması ve görevde yükselmesine dair önerilerimi sıralayabilirim.
Sosyal Güvenlik Sisteminin değiştirilmesi veya muadil bir sistemle revize edilmesi çalışanların maaş hesaplamasını basitleştirecektir. Maaş hesaplamalarında vergilendirmelerin ve sosyal güvenlik paylarının çıkarılması karmaşasız basit bir ücret ödeme sisteminin geliştirilmesine fırsat tanınabilir. Sosyal güvencenin Kamu Bankaları üzerinden yürütülen ‘Bireysel Emeklilik Sistemi’ gibi basit tercihe bağlı uygulamalar geliştirilebilir. Kişiler alacakları ücretten ne kadar güvence kesintisi yaptırmak isterlerse Banka seçimlerini de kendileri yaparak sosyal güvenceyi devlet yerine bankalara bırakarak yürütmek daha uygun olacaktır. Devletin sosyal güvenlik sistemi için kullandığı kamu kaynağı tasarruf olarak bütçeye eklenebilir. Uygulamada değişiklik yapılırken kişileri mağdur etmeme adına kişilerin devletten alacakları sosyal güvence hakları öncelikli olarak kamu bankalarına devredilebilir. Kişiler geçmiş haklarını aynen korurken geleceğe dönük güvencelerini kendi istek ve arzularına göre tayin edebilirler.
Kamu Görevlilerinin Atanması
Devlette yeniden yapılanmadan bahsediyorsak kamu gücünü kullanan yöneticilerin nasıl atanması gerektiğine de kafa yormamız, eski sistemin atanma usullerinden uzaklaşmamız gerekmektedir. Bunun için yeni sisteme uygun atanma / görevden alma usullerinin belirlenmesi gereklidir. Arzu edilmesi gereken en iyi usul liyakat esaslı atamaların yapılmasıdır.
Cumhurbaşkanı, Başkan Yardımcıları ve Bakanları atarken kamu ve özel sektörden istediği kişileri tercih edebilir. Bakanlar, Bakan Yardımcılarını bakanlık bürokratları arasından seçmelidir. Görevine son verilen bakan yardımcısı bakanın takdir edeceği bir göreve atanmalıdır. Mali ve sosyal hakları atandığı göreve göre olmalıdır. Bakan Yardımcıları, kendilerine bağlı birimlerin sorumlularını kamuda yöneticilik yapan bürokratlar arasından seçmelidir. Görevinden alınanlar, kamuda kendilerine verilen görevin mali ve sosyal haklarını almalıdır. Eski görevinin imtiyazlarından hiçbir kamu görevlisi faydalanmamalıdır. Bakanlıklardaki yönetici uygulaması yukarıda verilen örneklerde olduğu gibi Şube Müdürüne kadar (Şube Müdürü dâhil) devam etmelidir.
Örneğin X Bakanlığında Şube Müdürü kadrosunda bulunan A kişisi, Bakan Yardımcısı olarak atanabilir. Bakan Yardımcısı görevi sona erdiğinde eğer istenirse Şube Müdürü olarak görevlendirilebilir.
Kamu Görevlilerinin Görevde Yükselmesi
Kamu görevlilerinin görevde yükselmesine dair belirli usullerin olması kamuda devamlılık, güven ve rekabet için çok önemlidir. Örnek olarak sunacağım görevde yükselme usulüne benzer bir çalışma yeni sistem için elzemdir.
Kamuya atanan kişiler 5 yıl kamu hizmeti yaptıktan sonra görevde yükselme hakkına kavuşmalıdır. 5 yıllık hizmetinde birimler arası rotasyona tabi tutulması kamu personelinin gelişimi ve kendini yetiştirmesi ve çalıştığı kurumu daha iyi tanıyıp anlaması için gereklidir. İlk atandığı birimde yıllarca çalışan kamu personelinin kendisini kısıtladığı, kişisel gelişime kendisini kapattığı gözlemlenen bir durumdur. 5 yıl sonra atanması öngörülen vazifeye uygun 1 yıl eğitim alması bazı kurumlar veya birimler için gerekli olabilir. Bu eğitimden başarılı olanların görevde yükselmesi mümkün olup uygun yere ataması yapılır. Mevcut uygulamaya aşina olanlar için atamaya uygun yerin uzmanlık olduğunu diyebiliriz. Uzmanlıkta 5 yıl çalışanlar Şube/Birim Müdürü (Amiri –Koordinatörü) olmak için 6 ay (en az) eğitim alır ve başarılı olanlar bu unvan kadrosuna atanırlar. Bu anlatılanları yine bir tabloyla gösterecek olursak;
Kamu Görevlisi | Uzman Personel | Şube / Birim Sorumlusu |
VHKİ | Kariyer Uzmanı | Birim Koordinatörü |
Öğretmen | Baş Öğretmen | Okul Müdürü – İlçe Müdürü |
Doktor | Uzman Doktor | Baş Hekim – Prof. Dr. |
İmam | Baş (Uzman) İmam | Baş Vaiz – Müftü |
Şube Müdürü / Birim Sorumlusu sonrası atamaların nasıl yapılması gerektiğine dair açıklamalar Kamu Görevlilerinin Atanması başlığında incelenmiştir. Bu unvan sonrası görevler için Cumhurbaşkanı Kararnamesi ile atamalar yapılabilir. Mevcut uygulama şimdilik zaten bu şekildedir.
İstisnai Kadrolar
Kamuda görev yapan Hâkim, Savcı, Büyükelçi ve Kaymakamlar istisnai kadroya sahiptirler. Özel eğitime tabi oldukları için diğer kamu görevlileri gibi görevde yükselme ile bu istisnai kadrolara atama yapılamaz. Bu sebeple istisnai kadrolarda olanlar belli bir süre geçtikten sonra (örneğin 15 yıl) görevleri dışında bir kadroya atanabilirler (Daire Başkanı, Genel Müdür Yardımcısı, Genel Müdür, Bakan Yardımcısı. Bakan veya Başkan Yardımcısı), Atandıkları görevden alındıkları takdirde yine eski görevlerine atanmaları gerekir. Bunun dışında kamu kurumlarının Müşavir kadrolarına atanacaklardan kamu görevini yürütenler müşavirlik vazifeleri bittikten sonra eski kadrolarına eşdeğer bir vazifede görevlendirilmelidir.
Kamu görevlisi olmayanların üst düzey kadrolara atanması yeni sistemde mümkündür lakin görevden alındıkları zaman kamu ile ilişikleri kesilmesi gerekir ve hiçbir şekilde kendilerine maaş bağlanmaması lazımdır. Aksi halde kamu kaynakları israf edilmiş olur.
Kamuda dönüşüm veya devlette yeniden yapılanma bahsinde değinmemiz gereken bir başka önemli konuda bazı kanunlarda yapılacak köklü değişimlerdir. Kamu görevlisinden bahsettiğimizde 657 Sayılı Kanun’un tamamen değişime uğramasının kaçınılmaz olduğu açıktır. Kamu görevlisine ödenecek maaşın hesaplanması basitleştirilmelidir ve kamu görevlisi vergiden muaf olmalıdır. Alacağı ücret çok basit bir hesaplama usulüyle belirlenebilir. Kamuda işçi, memur, sözleşmeli gibi unvan ayrılıklarına gerek kalmamıştır.
Kamuda iş yükünün yoğun olduğu alanlarda kamu görevlisi yetersizliği varken bazı kurumlarda personel fazlalığının olması personel kaynaklarının verimsiz kullanıldığının bir göstergesidir. Yeni sistemde bu konuda bir danışma birimi oluşturulmuş olsa da (İnsan Kaynakları Ofisi) henüz bu konulara dair bir çalışmasına rastlamış değiliz.
Sistem tartışmaları yapmak yerine daha fazla devleti yapılandıracak proje ve çözüm önerileri geliştirmekte fayda vardır. Devletimizin bekası ve devamlılığı için kamu hizmetinde hız kadar önemli bir konu da güven ve istikrardır. Kamu hizmetinden faydalananların işini hızlı çözmesinin yanında aldığı hizmetten fayda sağlaması ve yine kamuya bu hizmetin geri dönüşünün olması lazımdır. Eğitim ve Tarım alanında sunduğum çözüm önerileri bu bağlamdadır. Bunun için kamuda personel reformuna ihtiyaç vardır. Tekrar etmek gerekirse kamuyu yönetenlerin niyetlerinin ne olduğu önemlidir ve buna dair bir yol haritası çizilebilir. Gözlemleyebildiğime göre devleti yeniden yapılandırma bağlamında rasyonel bir niyet beyanı yoktur ve bu beyan olmadığından yol haritası çizilmesi mümkün olmamaktadır.
Muhammed IŞIK
Yazarın diğer yazıları için tıklayınız