İstanbul Sanayi Odası Başkan Yardımcısı ve Makine İmalatçıları Federasyon Başkanı, Kimya Mühendisi, Dalgakıran Sanayi A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Adnan Dalgakıran, iş dünyasında sözü özü bir nadir iş adamlarından biri…
İş adamlarının ülkenin siyasetini belirlemedeki rolünü ekonomik bir analizle inceleyeceğim bu yazıya aşağıdaki linkten alıntı ile Adnan Dalgakıran’ın sözleri ile başlamak isterim. Diyor ki Adnan Dalgakıran;
“Oysa ne hikmetse konuşurken beynimin bu kısmı faaliyete geçmez ama kalemi elime alınca geldi mi bana bir riyakarlık, başkalarına hoş görünme çabası, bir hesap, bir kitap…
İşte tam da bu nedenle, tanıdığım pek çok kişinin yazarken veya konuşurken gerçek düşüncelerini farklı ifade ettikleri biliyorum.
Hatta toplumun büyük çoğunluğunun çeşitli sebeplerle konuşmasını, yazmasını ve davranışlarını yakın çevresine uygun hale getirme çabasının tanığıyım.
Bu kültürü “içten içe veya aleni riyakarlık”olarak tanımlıyorum.
Kişinin özgür bir birey olmasının başta kendisiyle yüzleşebilmesine bağlı olduğuna inananlardanım.
Samimiyet, özgür düşünce, merak, şüphe, adalet, refah, güven gibi kavramlardan sürekli bahsederiz.
Sahip olduğumuz riya ve korku karışımı kültürle kavramların içini boşaltırız.
Kavramların içini boşalttığımız ve hepimiz bunlara kendi anlamlarımızı yüklediğimiz zaman anlaşmak da mümkün olmaz.
Farklı düşüncelerden çok kendimiz gibi düşünenlerin eleştirilerinden ve onların bizi dışlamasından korkarız.
Hiçbir zaman kendimizi gerçekten ifade eden analizler ortaya koyamayız.
Vasatlıkla Yüzleşme
İstanbul Sanayi Odası’nın iki sene önceki kongresini “Vasatlıkla Yüzleşme” başlığı altında gerçekleştirdik.
Vasatlık kimine göre iyi, kimine göre kötüdür.
Ancak vasatlıkla ilgi olarak bilmemiz gereken en önemli şey hiçbir iddia içermediğidir.
Riya, kısa vadeli küçük menfaatler ve korku vasatlığın içinde yaşar ve bu kültürün yapı taşlarıdır.
Herhangi bir kişi veya toplum hem vasatlığı benimseyip hem de güçlü iddiaları haykıramaz. Haykırsa da hiçbir anlam ifade etmez.
Psikoloji bilimine göre insan, gerçek olandan ziyade kendini iyi hissettirecek düşüncelere inanmaya meyleder. Yani bilerek, isteyerek ve taammüden kendini kandırır.” (Kaynak: https://www.paraanaliz.com/2016/yazarlar/adnan-dalgakiran/adnan-dalgakiran-yazdi-herkese-merhaba-5772/)
İş Dünyası İçin Altın Kurallar | Adnan Dalgakıran ile yapılan youtube söyleşi linki veriyorum. İzlemeli tüm iş adamları ve iş dünyasının gerçeğini öğrenmek isteyen herkes.
Toplumun düşünen, araştıran ve sorgulayan bilim ve sanat insanları olan % 2’leri hak ettiği yere getirmezsek, o millet vasatlıktan kurtulamaz diyor kısaca Adnan Dalgakıran.
Halkımızın yüzde otuzu açlık sınırında, yüzde ellisi yoksulluk sınırında sosyal yardım, kredi, asgari ücretle yaşam savaşı vermekte, hiçbir şey okumamakta sadece TV seyretmektedir. TV’lerde seyrettiği dizilerde yaşamakta, gerçek yaşamını dizi gibi seyretmekte ve kolayca çeşitli propagandalara inanmaktadır. Sosyal ve psikolojik açıdan alıngan, sinirli, düşüncesiz reaksiyon vermekte ve keder, kader arasında çaresizlik ve yoksulluğuna borç-dilenmek dışında “bireysel” çıkış yolu bulamamaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti Devlet bütçesinin %70’i dolaylı vergi, diğer %20’si çalışanlardan elde edilen gelir vergisi olup, kurumlar vergisi %8 seviyesindedir. Küçük, orta ve büyük servete sahip patronlarımızın ödediği vergi ise sadece %2 seviyesindedir. Patronlarımızın gayri milli hasıladan aldığı pay, vergi oranının çok üstünde olup, bu gelirin bir kısmı da siyasi partilerin finansmanına gitmektedir. Bir başka deyişle partiyi hangi iş adamları finanse ederse ekonomik politikaların belirlenmesinden, teşviklerin verilmesine, vergi aflarından, ÖTV indirimlerine kadar kritik kararlarda onların etkisi olmaktadır.
Halkımız zaten sandığa gidip, sahip olduğu tek servet olan bir oyunu vermektedir. Vergi adaleti sağlanmadan ve partilerin finansmanında saydamlık sağlanmadan, ekonomide adil bir rekabet ortamından bahsetmek oldukça zor.
Küresel sermaye, oligopol bir sistem kurmakta finansman gücüyle az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde zaten çok başarılıdır. Türkiye’de pek çok banka ve şirketin sahipleri yabancıdır. Kenan Evreninin heykelini dikmiştir tüm yabancı şirketler, CEO ofislerine.
Küresel sermaye ve yerli holdinglerde çalışan nitelikli ve eğitimli beyaz yakalılar, Amerikan kültür emperyalizmini gönüllü kölelikle desteklemekte, Amerikan malını tüketerek küçük birer Amerika’da -AVM+PLAZA+BEŞ YILDIZLI OTEL- yaşamakta ve sosyal medyanın algoritmik etkileme gücü ile yankı odalarında “post truth” aşamaya geçmiş olup ne dini, ne de milliyeti umursamamaktadır.
Nitelikli mankurtlaşma, dijitalleşmiştir. Ne yoksul halkımızdan, ne de eğitimli halkımızdan VASATİZM’den çıkış yolu konusunda “bir Türk Dünya görüşü” ortaya koymasını beklememiz, olası gözükmüyor maalesef. Tek umut var: o da bu ekonomi-politik düzeni yaratan patronlarımızın, Oğuz Törüg’ün 4 değişmez ilkesinde; “köni, uz, tüz, kişi”de bir araya gelmesidir.
Cahit GÜNAYDIN
Yazarın diğer yazıları için tıklayınız