Sahipkıran AKADEMİ’yi temsilen Ankara merkezli Tebriz Araştırmaları Enstitüsü (TEBAREN) Başkanı Dr. Rıza HEYET Hocamızla buluştuk ve oldukça bilgilendirici, keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. 2002 yılında Türkiye’ye gelen ve halen DTCF’de akademisyenlik yapan sayın Hocamıza nazik kabullerinden ve misafirperverliklerinden ötürü teşekkür ederiz.
Dr. M. Rıza HEYET’in kurduğu Tebriz Araştırmaları Enstitüsü’nün temel gayesi; İran Türklerinin haklarını savunmak, İran Türklerinin sorunlarını ve kaygılarını gündeme getirip çözüm önerileri sunmak ve İran’ın demokratik, eşitlikçi ve İran Türklerinin etkin olduğu bir ülke haline gelebilmesi için çabalamaktır.
Bu sohbetimizin notlarını sizlerle paylaşmadan evvel, İran ve İran Türkleri üzerine bazı bilgileri hatırlatmak gerektiğini düşünmekteyiz:
İran, yaklaşık 35-40 milyon Türk vatandaşının yaşadığı yaklaşık 80 milyon nüfusa sahip bir ülkedir. Ülkede Türkler ve Farslar çoğunlukta olmak üzere, Kürtler, Beluclar, Araplar ve diğer pek çok etnik de bulunmaktadır. 1979’da yapılan bir devrim ile İslami Cumhuriyet şeklinde bir yönetim ile idare edilen İran’da gerçek anlamda bir cumhuriyetten veya demokratik kurumlardan bahsetmek, günümüzde olanaksızdır. Gittikçe Fars milliyetçiliği şeklini almış olan İran İslam Rejiminin İslami kurum ve yönetim anlayışıyla da uyumlu bir sistem oluşturduğu söylenemez.
Öte yandan İran nükleer silah üretilmesinin temel şartlarından birisi olan Uranyum zenginleştirmesinde uluslararası standartları uygulamadığı gerekçesiyle uzun yıllardır uluslararası yaptırımlara da özne olmaktadır. Bu yaptırımların neticeleri git gide daha da ağırlaşmış ve İran halkında etkilerini göstermeye başlamıştır. İran, petrol ve doğalgaz zengini bir ülke olmasına rağmen fakirleşmeye başlamıştır.
Bütün bunların yanı sıra İran’da olası bir siyasi rahatsızlık ya da eleştiri bildiren tüm muhalif unsurlar da şiddetle bastırılmaktadır. Bu durumun neticesi olarak ülkesini terk etmek zorunda kalan pek çok aydın, entellektüel ve sanatçı bulunmaktadır. (İran hakkında son meselelerle ilgili daha kapsamlı bilgi ve yorum için bkz: ABD-İRAN GERİLİMİ VE TÜRKİYE’NİN SEÇENEKLERİ, Haldun BARIŞ, https://sahipkiran.org/2019/05/17/abd-iran-gerilimi/)
İran Türkleri ise tarihsel olarak, kültürel olarak ve nüfus açısından da İran Medeniyetinin kurucu unsuru olmasına rağmen Şah rejiminden beri sürekli olarak baskılanmaya çalışılmış, ana unsur olarak sayılmamış ve hakları yenmiştir. Bizler de soydaşlarımız olan İran Türklerini anlamak üzere Dr. M. Rıza Heyet Hocamıza şu soruları sorduk:
Sahipkıran AKADEMİ: Türkiye’de insanlar İran Türkleri hakkında ne kadar bilgiye sahip?
Dr. Rıza HEYET: Türkiye’de İran’a bakış biraz farklı; yani her azınlığın aynı düzeyde etkin olduğu çok azınlıklı bir ülke profili olduğunu sanıyorlar. Oysa realitede böyle değil. Farslar + Türkler + diğer etnik gruplar olarak tasnif edilebilecek bir baskınlık söz konusu. Bu etnisitelerden Araplar da dahil pek çoğu Türkler’e daha yakın.
Dünyada en güçlü Türk milliyetçiliği, İran’da. Neden Türkiye’de değil? Çünkü Türkiye’de milliyetçilik bir seçenek; İran Türkleri için ise bir zaruret. Burada bin yıllık hakimiyetin verdiği özgüven bizi uyutuyor. Ancak zannediyorum ki bir süre sonra Türkiye’de de zaruret haline gelebilir. Çünkü temelde bozulmalar başladı. Bir milletin temel unsurlarına bakın, mesela dil. Türkiye’de TDK tarihî misyonunu yürütemiyor, daha çok bir yayınevi haline gelmiş durumda. Önemli eserleri yayınlamak çok önemli, ama yeterli değil. Türkiye’de Türkçe gittikçe korunmasızlaşıyor. İran’a bakın, oradakiler için dili korumak bir zaruret. Nitekim bu zarureti kültüre dönüştürebilen ülkeler var. Fransa’yı ele alalım. Bakıyorsunuz küçük çocuklar milliyetçi olarak yetişiyor ama bunun milliyetçilik olduğunun farkında değil, doğumundan itibaren kültür olarak bu yerleşiyor çünkü. Herkes böyle: bakarsın adam sağ partidendir, sol partidendir fark etmez, hepsi milliyetçidir. Biz bunu sağlayamıyoruz şu an için milliyetçilik sadece siyasi bir seçim olarak görüldüğü için.
Burada bir algı var: İranlılar Pers’tir. Böyle bir şey yok. Evet İran’da bir Pers İmparatorluğu kurulmuş ancak Pers Uygarlığı yok. Pers eseri bulmak neredeyse imkansız. Ne varsa İslam – Türk – Fars medeniyetinin ürünüdür. İran’ı yalnızca bu son yüzyıldaki propagandalarıyla tanımak da çok yanılgılara sebebiyet verir. Rıza Şah’tan önce bir bakın, bugün yaygınlaştırılmaya çalışan Kuroş (Kiroş), Daryış gibi Pers isimleri çocuklara verilmiş mi? Ne var peki? İskender var, Atilla, Cengiz, Timur var; ama Pars ismi yok. Çünkü bir devlet kurmuş ancak medeniyet oluşturamamışlar. Perslere ilişkin en çok bilgiye Tevrat’tan ulaşılır. Zira Yahudileri kurtarmışlardır. Mesela şu an orada okullarda İslam öncesi Pers tarihi öğretiliyor, bu bir projedir.
Sahipkıran AKADEMİ: Sizce İran’daki Türklerin milli kimliklerini koruyabilmesinin en önemli sebebi nedir? Bunu nasıl sağlıyorlar?
Dr. Rıza HEYET: 100 yıl asimilasyonun ardından bugün İran’da Türk ve Türk milliyetçiliği varsa bunun bazı sebepleri var elbette. Toplum hafızası, yakın coğrafyada bin yıldır yönetimde olunması, komşuluk, Türkçe’nin oldukça güçlü bir dil olması; teknolojinin de gelişmesi ve bununla beraber bazı sınırların kalkması ile Türklerin tutunması kolaylaştı.
Yani anlayacağınız Türkçe’nin bu kimliği korumadaki etkisi çok büyük. Orada Türk televizyon kanalları İran’da konuşulan Türkçe’yi etkiliyor. Bu kanallar sayesinde hem Türkçe ölmüyor hem de bölgede konuşulan ve bozulmaya müsait Azerbaycan Türkçesi yavaş yavaş Türkiye Türkçesi’ne kayıyor. Bu iki husus bizim için olumlu ancak İran yöneticileri için olumsuz bir sonuç.
Sahipkıran AKADEMİ: İran’da meydana gelebilecek değişimlere bakalım istiyorum. Bugün İran’da bir değişimden söz edeceksek eğer bu değişim sizce reformist mi yoksa radikal mi olacaktır?
Dr. Rıza HEYET: Büyük reformist değişimler zaten eninde sonunda rejime de dokunur. Radikal bir değişim olacaksa da bu ya halkın müdahalesi ile ya da yabancı güçlerin müdahalesiyle olur. Ayrılmalar İran’ın işine gelmez o yüzden mevcut rejimi korumaya çalışacaklardır. Ancak en nihayetinde Türklerle masaya oturulacaktır diye düşünüyorum.
Sahipkıran AKADEMİ: İranlılar demokrasiyi istiyor mu?
Dr. Rıza HEYET: Herkes demokrasi istiyor ancak demokrasinin ne demek olduğunu bilmiyorlar. Bahsettiğim demokrasi bizim anladığımız gerçek anlamda bir demokrasi değil, mevcut sistemde bazı farklılıklar isteniyor. Zira tam demokratik bir sistemde Farslar geri planda kalacaktır.
Sahipkıran AKADEMİ: İran Türkleri demokrasiye nasıl bakıyor?
Dr. Rıza HEYET: Burada iki aktivist gruptan söz edebiliriz. Birinci grup aktivistler demokrasiye yönelik girişimlerin sonuçsuz kalacağını düşünüp bağımsız Güney Azerbaycan’ın kurulmasını istiyor.
İkinci grup aktivistler ise (hoca kendisinin de bu görüşte olduğunu belirtmiştir.) herkes varlığı nispetince demokratik yollarla temsil edilsin istiyor. İran’daki 35 milyon civarındaki Türk’ün sadece 12 milyon kadarı Güney Azerbaycan bölgesinde yaşıyor, geri kalanı İran’a dağılmış vaziyette. Yani Güney Azerbaycan’ın ayrılması halinde milyonlarca Türk dışarıda kalacak. Bu da düşünülmesi gereken önemli bir husustur. Bu yüzden en uygun sistem demokratik-federal sistem olacaktır. Biz TEBAREN olarak buna yönelik Federal İran Cumhuriyeti Anayasası Taslağı da hazırladık. 9 eyalet ve 1 başkentten (Tahran) oluşacak bir sistem düşünmek makuldür.
Sahipkıran AKADEMİ: Peki böyle bir federal yapının ayrılmaları kolaylaştırabileceği yönünde bir düşünce yok mu hükümette?
Dr. Rıza HEYET: İran’ı parçalayacak zihniyet, aşırı Fars milliyetçiliğidir. Bütün yönetimler ‘İranlıyız’ diyor ancak son yüzyılda bu tanımın muhteviyatı değişti. Bu yüzden bugün İran Devletinin olumlu baktığı federal sistem iktisadi ayrımın gözetildiği bir yapılanma.
Sahipkıran AKADEMİ: Şu an Türklerde rejim yanlısı bir kesim de var mı?
Dr. Rıza HEYET: Evet, böyle bir kesim de mevcut. Devrim olduğunda Türkler çok umutluydu, ancak hiçbir şey istedikleri gibi olmayınca rejime ilk karşı çıkan da Türkler oldu. Şu an devrim muhafızlarının içinde çok sayıda Türk de var. Bunlar bir değişim meydana gelirse son ana kadar direnmeye devam edecek ancak rejimin değişeceğinden emin oldukları anda taraf değiştireceklerdir diye düşünüyorum.
Sahipkıran AKADEMİ: İran’da Türklerin stratejik konumu nedir?
Dr. Rıza HEYET: Türkler İran’da kilit noktada. İran-ABD-Çin-Rusya, arka planda ortak güdümlü hareket ediyorlar. İran, üzün süredir Batının bölgedeki müttefiki konumunda, şu anda da pek çok yönüyle Batı’nın işine geliyor. Bu yüzden Batı mevcut düzenin bozulmasını istemeyecektir. Başta dediğimiz gibi radikal bir değişim olacağını varsayarsak yabancı müdahalelerle olabilir ve bu Suriye’de Irak’ta olduğu gibi uzun sürmeyecektir. Ancak belirtmek gerek ki şu an herkes barıştan yana. ABD için ise önemli olan Ahvaz bölgesindeki petrol. (El Ahvaz; İran’da Arapların yaşadığı bölgedir.)
Türkler ise her durumda kilit noktada. Rejim tarafında da bir dış müdahale durumunda da bir iç karışıklık noktasında da. Yani bakın mesela, Tahran’ı karıştırabilecek kim var? Tahran’da ağırlıklı olarak kimler yaşıyor? Veya tüm İran’a bakalım; 1-2 milyon Beluç ne yapabilir? Ya da Kürtler mesela? Bunların çoğu zaten ayrılıkçı. Farslar için herhangi bir unsurun ayrılığı demek, sadece jeopolitik konumlarından dolayı da olsa intihar demek. Medeni mücadele eden kim var? Türkler. Demokratik, seküler, eşitlikçi bir yönetim anlayışı isteyen Türkler. Bu yüzden Türkler kilit nokta.
Sahipkıran AKADEMİ: Türk aktivistlerin hayal ettiği tabloda nasıl yaklaşımlar var? Mesela kadın hakları hususunda nasıl yaklaşımlar mevcut?
Dr. Rıza HEYET: Bizce demokratik, seküler ve hem Farsların hem de Türklerin baskın iki ana unsur olduğu, dünyaya açılan bir İran olmalı. Mesela ülkenin iki resmi dili olmalı: Farsça ve Türkçe. Ayrıca eyaletlerin resmi dilleri de olmalı. Fakat eyaletler merkezin kabul ettiği iki resmi dilden birini mutlaka bilmek ve merkezle gerçekleştirilen yazışmalar bu iki dilden biriyle yapılmak mecburiyetinde olmalı. Belki şu an Farsça baskın, ama zaman içinde bu denge değişebilir. Bizler Türklerin etkin olduğu bir İran hayal ediyoruz.
Türklerin merkezi Avrupa’da olan insan hakları savunuculuğuyla ilgilenen bazı ekipleri var. Türk kültüründe kadın oldukça önemli. Türk aktivistleri arasında da hem İran içinde hem dışarda kadın aktivistler son dönemde aktif. Mesela kadınların statlara alınması için en çok mücadele eden Türkler.
Sahipkıran AKADEMİ: Peki İran’da Türk milliyetçileri adına bir temsil, bir oluşum, kapsayıcı bir yapı var mı?
Dr. Rıza HEYET: Böyle kapsayıcı nitelikte bir lobi, STK vb. mevcut değil. Sayı bakımından az ancak hızlı örgütlenebilen bir milliyetçi yapı söz konusu. Bölgede Türkler, Batı tarafından desteklenmiyor. Batı merkezli Fars ağırlıklı hareketler var. (Şah’ın oğlu etrafında toplanan grup, Kürtlerin oluşturduğu silahlı gruplar gibi)
Sahipkıran AKADEMİ: İran’daki Türk varlığının güçlenmesi nasıl sağlanır? Nasıl getirileri olacaktır?
Dr. Rıza HEYET: İran Türklüğü bizim için komşudaki bir olay olarak görülürse sonuca ulaşamaz. Günlük siyasetten bağımsız program lazım. Yani diplomatik ilişkiler iyiyken unutulup, gerilmeler yaşandığında öne sürülecek bir mesele olmamalı bu husus. Türkiye’nin bu konunun üstüne düşmesi gerekiyor, mesela şu an Urmie’de pek çok kişi Urmu Gölü’nün kurutulması nedeniyle sağlık açısından tehlike altında. Bu yakın zamanda komşu ülkeleri de etkileyecektir. İran’da Türklere karşı acımasız bir asimilasyon politikası yürütlüyor. Bence Türkiye bunlarla ilgilenmelidir. İran’da demokratik bir yönetim kurulur ve Türkler yönetime katılırlarsa neler olur önce bunu kavramamız lazım:
Türkiye’nin Türk dünyasına kapısı açılır.
Türk dünyasının Türkiye’ye kapısı açılır.
Türkiye’nin çözümünde yalnız kaldığı sorunları (Ermeni meselesi gibi) çözülür.
Türkiye’nin doğu sınırı güvenli hale gelir.
Karabağ sorunu dengelerin değişmesi ile çözüme bağlanır.
Röportaj: Haldun BARIŞ
[…] şekilde dizayn edilip güçlendirilmelidir. TEBERAN Başkanı Rıza Heyet ile yaptığımız röportajda kendileri, Türkiye’nin İran Türklerini desteklediğinde ve sonuç aldığında elde […]
[…] bu noktada Sahipkıran Stratejik Araştırma Merkezi (SASAM) olarak, Tebriz Araştırmaları Enstitüsü (TEBAREN) ile bir çalıştay grubu oluşturarak İran Türklerini İran’ın siyasi gündemine sokmaya ve […]
[…] Kaynak: Sahipkıran Stratejik Araştırmalar Merkezi (SASAM) […]