Tabiat kuralı olan bir gerçeğe göre her olayı kendi devrinin koşullarıyla değerlendirmek rasyonel ve bilimsel olandır. Bu sebeple ordu, askerlik ve asker sivil ilişkileri gibi kavramların tekrar ele alınarak mantıki çözümlemeler oluşturmak, ulusal güvenlik açısından kuvvetli önem arz etmektedir.
1.000 ya da 1.500 sene evvel modern askeri okulların, askeri müfredatın oluşmadığı, salgın hastalıklar ve tedavi yetersizlikleri sebebiyle insan yaşam sürelerinin kırklı yaşları ancak bulabildiği, ölüm oranlarının yüksek, nüfus artış oranlarının yeterli olamadığı ve bu sebeple silâh altında daha genç yaşlarda ve büyük oranlarda daha fazla asker bulundurma zarureti, ”Asker Toplum” gerçeğini bir realite olarak karşımıza çıkarmaktaydı. Fakat endüstri devriminden itibaren günümüz endüstri sonrası toplumsal düzeninde büyük oranda ve yeterince profesyonel olamayan ordu, toplum ve güvenlik açısından riskli bir durumu beraberinde getirmektedir.
Türk Ordusu’nun profesyonelleşme çabaları, yakın siyasi tarihte de gündeme taşınmış ancak dönemin siyasi ve askeri istikrarsızlıkları sebebiyle mümkün olamamıştı. Zorunlu askerliğin bütünüyle ya da genel olarak kaldırıldığı ülkelerin verileri göz önünde bulundurulmuş ve bu ülkelerde yer alan askerlik hizmeti karşılığında sosyal hizmet programlarında belirli sürece bedelsiz çalışmak gibi pratik sonuçlar, Türk askerlik sisteminin yeni modeli için gündeme taşınmamıştır. Çünkü her ülkenin sosyal ve güvenlik yapılanmaları farklılık göstermektedir.
Yeni model ile; 2016’dan beri süratli biçimde uygulanan ordu mekanizmasındaki değişimlerin devam ettirilmesi neticesinde zorunlu askerliğin kaldırılmadığı ancak süre ve biçim çeşitliliklerinin artırıldığı Türk sosyal yapısı ve güvenlik dağılımına uygun model ortaya konulmuştur.
Modelin açıklanması ile beraber her konuda olduğu gibi gündelik siyasetin popülist üslubuna uygun biçimde, modelin hedef alınması ya da sahiplenilmesi biçiminde görüşler ortaya atılmıştır.
Yeni askerlik modeline ilişkin daha teknik eleştirileri ifade eden ana başlıklar ve bunların açıklamaları ise şu şekilde devam etmektedir:
Askerlik Sisteminin Değişmesi Milli Birliğimizi Zedeleyecektir: 18. yüzyıldan itibaren kuramsal ulusçuluk modelinin gelişmesiyle beraber ulus devletlerin belireceği ortam doğmuştur. Aslında o yüzyıldan bugüne yönetsel idari şekli ne olursa olsun ulusal egemenliğe dayanan ve tek bir milli kimliği içeren yapılar, ulus devlet modeli olarak adlandırılır ve bu sistemin işlevselliği için mutlaka belirlenmiş bir üst kimliğin bulunması gerekmektedir. Bu üst kimlik ortak değerler ve sembolleri ifade etmektedir. Bu maksatla dil, ortak geçmiş, ortak ülkü, beraber yaşama isteği gibi faktörlerin bütünü ulusal kimliği oluşturan temel bileşenlerdendir.
Bu bileşenlerin en başında ise dil gösterilebilir. Dil yalnızca iletişim sistemi olmasının ötesinde geçmiş ve gelecekle bir köprü vazifesi de ifa edecek bağ hüviyetindedir. Bu ortak alışkanlıklar ise geneli itibariyle küçük yaşlardan itibaren aile ve ilköğretim kurumlarında edinilir. Örneğin 1840-1880 yılları arasında Avrupa kıtasındaki nüfus artışı %33 oranında olmasında karşın ilk ve orta dereceli okulların artışı %145 oranında olmuştur. Bu oran okullaşmanın nüfus artış hızından fazla olduğunu bu ise, erken yaşlarda ulusal kimlik pekiştirme çabasında ilköğretimin sarsılmaz rolünü açıklamış olmuştur. İtalya ve Fransa ulusal birliklerini tamamlayan ve eğitim kurumlarıyla bu birliği yaşatma misyonunu sağlayan en önemli devletlerdendir. BugünkÜ İtalyanca ise o dönem yalnızca Toskana diyalektiği olarak biliniyordu ve nüfusun %2,5’luk dilimi tarafından kullanılıyordu. Fransa ise devrimden sonra ortak bir dil geliştirme tasavvurunu uyguladı çünkü 1790’larda bile nüfusunun ancak %20’si bugün ki Fransızcaya hakimdi. Bu iki model zorunlu asimilasyondan çok farklı olarak ulusal kimlik oluşturma örnekleridir ve bu örnekler dil-tarih ikilisine dayanacak biçimde verilecek eğitimler sayesinde yerine getirilmiştir.
Demek ki o günden bugüne modern ulusal modellerin oluşturulması ve devamının sağlanmasında okullaşma oranı ve eğitimin birincil önemi bulunmaktadır. Askerlik çağına gelen birey ulusal alışkanlıkları ve ortak değerleri edinmiş durumda bulunmaktadır. Dolayısıyla askerlik mekanizmasının ulus devlet formunu devam ettirebilme çabasına pratik katkısı aile, okul, kamuoyu kulvarlarına göre oldukça düşüktür. Ayrıca yeni askerlik modelinde askerlik süreleri tamamen kaldırılmamıştır.
Yeni Askerlik Modeli Yeniçeri Ocağının Orduyu Düşürdüğü Aynı Akıbete Sürüklemektedir: Yeni askerlik modeline yönelik en sert ancak bir o kadar da teknik eleştirilerden birisi ise bu kanıdır. Yeniçeri ocağı bulunduğu görevde Osmanlı Ordusu’nun piyade sınıfını oluştururdu ve bozulması sebebiyle yıllar süren bir teşebbüsün ardından 1826 yılında lağvedilmişti. Ancak ordunun önemli bir gücünün tasfiye edilmesi ile beraber 1828-1829 savaşlarında alınan başarısız neticelerle birlikte Yunanistan 1830 yılında bağımsızlığa giden kazanımı elde etmiştir. Bu maksatla bugün Yeniçeri ocağının kaldırılması ittifak halinde herkes tarafından onay bulmamaktadır. Ancak o dönemin şartları ile günümüz oldukça farklıdır. Yeniçeriler bozulan talim ve terbiye yapılarının yanında devletin mâli konumdaki geriliğinin de etkisiyle uygun teçhizatlar ve modernize edilmiş askeri okullara sahip olunamaması gibi farklı olumsuzlukların neticeleri sebebiyle orduluk vasfını yitirmişlerdir. O dönem askerlik dışında siyaset ve esnaflık bu yapının temel uğraşı olmuştur ve artık bu ad ve yapılanma altındaki askeri organizasyonun devamı mümkün olmamıştır. Günümüzde geçilecek yeni askerlik modeli mevcut askerlerin ve asker adaylarının talim-terbiye, disiplin mefhumlarını zedelemeyecektir. Ayrıca son yıllarda ordu siyaset ilişkilerindeki olgunluk ordunun stratejik yeniden yapılandırılmasıyla bütünüyle yurt dışı tehditlere yönelik konumlanmasını sağlayarak siyasetle arasındaki mesafeyi artırmıştır.
Yeni Askerlik Modeli Ülke Savunmasını Zaafa Uğratacaktır: Her ülkenin bulunduğu coğrafya gerekliliği önceliğiyle güvenlik yapılanması oluşturması zorunluluktur. Türkiye, Ortadoğu-Kafkasya-Balkanlar gibi dünyanın en istikrarsız diliminde bulunması gerekçesiyle güvenlik temelli bir perspektif geliştirmesi kaçınılmazdır. Buna göre ise ülke savunmasının en optimal derecede sağlanması genel beka ile bire bir ilişkilidir. Ancak güvenliğin en iyi biçimde sağlanmasının eski askerlik modeliyle bağlantılı olduğu teorisi çok geçerli değildir. Ayrıca eski modelin devamı ve yükümlülerin sayısının milyona çıkartılması bile en uygun güvenliği sağlayamayacaktır. Global güvenlik sisteminde insan faktörü önemini korumakla birlikte bu faktör döneme uygun askeri teknolojiler ile desteklendiği sürece geçerlidir. Modern takip tespit cihazları, sinyal istihabaratı unsurları, lazer güdüm teknolojileri ve geleceğin akıllı nanoteknolojik gereçleri devlet güvenliğinde insan faktörünü daraltırken istihbari düzeydeki faaliyetler ve analiz kabiliyetleri alanına insan potansiyeli kayış göstermektedir. Edirne’den Hakkari’ye kadar her yeri askerle doldurmaya lüzum yoktur. Ordu yerli teknolojiler ile bütünlük arz ettikçe başta piyade sınıfı olmak üzere muharip klasik sınıflarda dönüşüm yaşanacaktır.
Yeni̇ askerli̇k modeli̇ne yöneli̇k olumsuz eleşti̇riler arasında emekli̇ astsubayların bazıları i̇se yedek astsubaylık uygulamasını hedef almışlardır. Buna göre astsubaylık yıllar i̇çerisi̇nde usta çırak i̇li̇şki̇si̇ dahi̇li̇nde tecrübeyle oluşacak uzun süreci̇ kapsamaktadır. Yedek astsubaylar i̇se 2 ay eği̇ti̇m alacaklar ve geri̇ye kalan 10 aylık görev i̇cralarında görev sonrasındaki̇ si̇vi̇l hayatlarını düşüneceklerdi̇r bu durum i̇se ordu mekani̇zmasını olumsuz etki̇leyecekti̇r. Oysa 16 Hazi̇ran 1927 yılında kabul edi̇len ve 9 Temmuz 1927’de resmi̇ gazete’de yayımlanarak yürürlüğe gi̇ren kanun uyarınca uzun yıllardır yedek Subaylık/Asteğmenli̇k uygulaması geçerli̇di̇r. Ordu hi̇yeraşi̇si̇ i̇çeri̇si̇nde astsubayların üstü konumunda bulunan yedek subay mekani̇zması yıllardır savunma durumunu zaafi̇yete uğratmamıştır. Ayrıca koşulu sağlayan her ki̇şi̇ni̇n yedek astsubaylığa kabulü, yedek subaylıktaki̇ gi̇bi̇ olanaklı da olmayacaktır.
Ordu ast ve üst kadrosunda tatbi̇k edi̇lecek kaynak çeşi̇tli̇li̇ği̇ ordunun demokrati̇k koşullara adapte edi̇lmesi̇yle uyumludur.
Yeni̇ askerli̇k modeli̇ne yöneli̇k si̇yasi̇ tonlu eleşti̇ri̇ -paralel ordu eleştirisi- i̇se yeni̇ yasanin 45. maddesi̇nde yer alan ”Barış, savaş, olağanüstü hâl, seferberli̇k gi̇bi̇ durumlarda Cumhurbaşkanı’nca gerekli̇ görülen sahalarda özel olarak görevlendi̇ri̇lenleri̇n askerli̇kten muaf tutulmasıyla i̇lgi̇li̇ bölümdür. Bu bölüm, ”paralel ordu kuruluyor” söylencesi̇yle gündeme geti̇ri̇lmi̇şti̇r. Oysa uzun yıllardır 1111 sayılı Asker Yasası’nda ”Genelkurmay Başkanlığı’nca lüzumlu görülmesi̇ hali̇nde beli̇rlenen ki̇şi̇ler, savaş, barış, OHAL ve sıkıyöneti̇m zamanlarında özel olarak görevlendi̇ri̇lebi̇li̇rler ve bu ki̇şi̇ler Bakanlar Kurulu kararıyla askerli̇kten muaf tutulurlar” bi̇çi̇mi̇nde bi̇r madde yer almaktaydı. Günümüzde bu madde Hükümet Si̇stemi̇ modeli̇ne uygun olarak düzenlenmi̇şti̇r.
Ayrıca ”paralel ordu” tanımlaması i̇le Irak, Suri̇ye, İran gi̇bi̇ ülkeleri̇n güvenli̇k yapılanmalarına vurgu yapılarak Türki̇ye’ni̇n demokrasi̇ sevi̇yesi̇ni̇n geri̇lemekte olduğu ve güvenli̇k si̇stemi̇ni̇n batı değerleri̇nden uzaklaştığı algısı oluşturulmak i̇stendi̇ği̇ anali̇z edi̇lebi̇li̇r.
Örnek veri̇len ülkeler göz önüne alındığında Türki̇ye’de bu yönde yeni̇ si̇stemle uyumlu ordusal bi̇r bi̇ri̇m oluşturabi̇lmek i̇çi̇n en az 30.000 personele i̇hti̇yaç olacaktır. Ordu yapılanmalarının kendi̇ i̇ç i̇şleyi̇ş düzenlemeleri̇, emi̇r ve sevk kabi̇li̇yetleri̇ i̇le ağir si̇lah kullanma ve i̇thal etme yetki̇leri̇ bulunmaktadır. Buna göre bu si̇yasi̇ tonlu eleşti̇ri̇ni̇n cevap araması gereken sualler olacaktır:
”paralel ordu” olarak tanımlanan bi̇ri̇mi̇n mevzuatını hangi̇ organlar oluşturacaktır? İsti̇hdam edi̇lecek ki̇şi̇leri̇n eği̇ti̇mleri̇ni̇ hangi̇ kurum üstlenecekti̇r? İsti̇hdam edi̇len ki̇şi̇ler nerelerde konuşlandırılacaklardır? ”Paralel ordu” olarak tanımlanan bi̇ri̇mi̇n edi̇neceği̇ si̇lahlar nereden temi̇n edi̇lecekti̇r? İsti̇hdam edi̇len ki̇şi̇leri̇n aylık, pri̇m, si̇lah teçhi̇zat edi̇nme gi̇derleri̇ gi̇bi̇ mi̇lyarlarca li̇ralık kaynak bütçeni̇n hangi̇ kalemi̇nden kesi̇lebi̇li̇r ya da ne şeki̇lde ek kaynak yaratılacaği düşünülüyor olunulabi̇li̇r?
Bu modele yönelik yöneltilen eleştirileri çoğaltabileceğimiz gibi karşıt görüşleri de aynı oranda aktarabiliriz. Buraya kadar yazılanların toplanmaları neticesinde model ile ilgili varılacak çıkarımlar şöyle sıralanabilir:
Kitlesel mukabele olasılıkları için ordunun seferberlik durumu zarar görmemiştir, çünkü askerlik uygulaması bütünüyle kaldırılmamıştır. Ayrıca kitlesel harbe hazırlık süreci, yükümlülüğün dışında psikolojik ve taktik seviyeleri de içermektedir. Bu yüzden işgal olasılığı kalmadığı gerekçesiyle kapatılan seferberlik bölge başkanlıkları yeniden açılarak faaliyete geçirilmelidir. Geçmişte asker sivil ilişkilerinin sağlıksız ve güvensiz konjoktürel ortamında bu yapılanmalar iç harekata yönelik mekanizmalar olarak düşünülmüş hatta bazı birimleri bu amaçla faaliyet göstermiş olabilir. Ancak yeni dönemin ordu, güvenlik ve sivil siyaset yapısıyla birlikte denetim mekanizmalarının etkinliği kaygıları yersiz kılacak bir girişim olacaktır.
Onur DİKMECİ
Yazarın diğer yazıları için tıklayınız