Dönemin koşullarına göre değerlenen coğrafya, “jeostrateji” olarak adlandırılır. Buna göre her coğrafik dilimin jeostratejik değeri farklılık göstermektedir.
Bu farklılık içerisinde geçmiş asırlarda stratejik önemi bulunan Doğu Akdeniz, günümüzde de aynı önemi barındırması bakımından dikkatle incelenmelidir. Doğu Akdeniz’in önemi şu başlıklar altında toplanabilir:
– Helen dönemi ve mirasının diriltilmek istenmesi
– Bölgede ki enerji trafiği
– Güçlerin birbirlerinin hakimiyetine engel olabilme gereksinimleri
– Büyük İsrail ve Büyük Ortadoğu gibi projelerin yalnızca kara temelli olmamaları
– Doğu Akdeniz çevresindeki istikrarsızlıklardan menfaat umulması maksadıyla güçlü devletlerin bölgede bulunmak istemeleri
– Doğu Akdeniz’in, Ortadoğu-Kuzey Afrika- Güney Avrupa bölgelerinin neredeyse ortasında yer alması.
Doğu Akdeniz’in, buna göre yalnızca deniz dtratejisi üzerinden değerlendirilmesi yalın ve eksiktir. Enerji politikaları, strateji, etnik politikalar, yeni devlet modelleri gibi kavramların irdelenmeleri de Doğu Akdeniz’e dayanmaktadır.
Türkiye’nin bu bölgede istikrar sağlayabilmesinin yegâne unsuru, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’dir. Romantik tahayyülde Kuzey Kıbrıs, Yavru Vatan’dır. Ancak politik tahayyül, rasyonel bakış açılarını gerektirmektedir. Buna göre bu makalede Kuzey Kıbrıs ile ilgili çözüm modelleri irdelendikten sonra, Türkiye-Kuzey Kıbrıs politik rotası ortaya konulacaktır.
Statükonun Devamı: Kuzey Kıbrıs’ın günümüzdeki mevcut konumunu devam ettirme yönündeki modeldir. Buna göre Kuzey Kıbrıs’ı tanıyan devlet bulunmamaktadır. Siyasi ve ekonomik istikrarsız yapısı ve dayatılan çözüm önerileri arasında sıkıştırılan Kuzey Kıbrıs siyasileri, Türkiye ile ortak bir vizyon geliştirememektedir. Ayrıca Kuzey Kıbrıs’taki genç nüfus ve yeni siyasi eğilimler, farklı arayışlara yöneldiklerinde Türkiye’nin menfaatleri sarsılmaktadır.
Tek Devletli Çözüm: Birleşmiş Milletler eski genel sekreteri Kofi ANNAN; Rum ve Türk kesimleri halinde bölünmüş olan Kıbrıs adasının bağımsız bir devlet olarak birleştirilmesini öneren bir plan sunmuştu. Annan Planı, ilk kez 11 Kasım 2002 tarihinde sunuldu. Sırasıyla 10 Aralık 2002, 26 Şubat 2003 ve 29 Mart 2004 tarihlerinde düzeltmeler ve eklenmeler yapıldı. Planın son şekli, 31 Mart 2004 tarihinde oluşturuldu. Nisan 2004’te Kuzey ve Güney Kıbrıs’ta yapılan referandumlarla oylamaya sunulan plan, Türk tarafında %65 oyla kabul edilirken; Rum tarafından%76 ret oyu almıştı. Planın kabul edilmesi için iki tarafın da kabul etmesi gerektiği için plan hayata geçirilememişti.[1] Plana göre; ortak devletin başkanlık konseyine ait koltuklar, Rumlar ve Türkler arasında dörde iki oranında paylaştırılacak, ancak Rum veya Türk asıllı olma şartı aranmayacaktı.
11 Şubat 1959 tarihinde kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin 199 maddeden oluşan Kıbrıs Anayasasına göre; 7 Rum 3 Türk bakan ile 2 Nisan 1959’da bir geçiş hükümeti kurulmuştu. Anayasaya göre Kıbrıs; Rum bir cumhurbaşkanı ve Türk yardımcısının, 7 Rum’a karşılık 3 Türk’ün yer aldığı bir bakanlar kurulu ve genel seçimlerde toplumların ayrı oylamayla 7/3 oranında seçeceği 50 üyeli temsilciler meclisinden oluşan bağımsız bir cumhuriyet olacaktı.[2] Ancak bundan kısa süre sonra, anayasadaki Türklerin imtiyazlarını düzenleyen 13 madde iptal edilmiş ve Türklerin yer alması gereken Bakanlık koltuklarına Rumlar oturtulmuştu. Şu hâlde siyasi tarihin referansı ve sosyolojinin bu kadar kısa zamanda değişmeyeceği yargısıyla, “Tek Devlet Modeli”nin istismar edileceği, öncelikle Kıbrıs’taki Türklerin siyasal ve sosyal haklarının kısmi olarak askıya alınabileceği ve sonrasında Türkiye’nin, Doğu Akdeniz sahasında manevra alanına engel olunacağı çırarımına varılabilir.
Tek devletli modelde ana motivasyon kaynaklarından birisinin, 1821 Mora İsyanı olduğunu ortaya koymak gerekir. Bu isyan ve Avrupa’nın başat güçlerinin destekleri sonrası oluşan model ile Kıbrıs Adası üzerinde günümüzde Rumlar ve müesses güçler arasında konsorsiyum olacaktır. Ancak tek devlet modelinin en büyük destekçilerinden olan gruplardan birisinin Kuzey Kıbrıs’ta yaşayan Türkler -özellikle genç nüfus- olması, Türkiye bakımından çözülmesi gereken temel problemler arasında yer almaktadır.
Hatay Modeli: 1937 yılında dış işlerinde Suriye’ye bağlı, ancak iç işleyişinde yarı özerk olarak oluşturulan Hatay Sancağı, sorunun Fransa tarafından Milletler Cemiyeti’ne sunulmasıyla başlayan kısa süreli sürecin sonunda bağımsız devlet olarak kabul edilmiştir. Hatay Millet Meclisi’nin 23 Haziran 1939’da aldığı karar üzerine Türkiye’ye katılması, bugün Kuzey Kıbrıs için yeni bir seçeneğin tartışılmasına olanak vermektedir.
O dönemde Türkiye’nin yoğun istihbari faaliyetleri ve diplomatik vizyonuyla Hatay Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Tayfur Sökmen’in TBMM’den bağımsız milletvekili olması gibi formül geliştirilmiş ve Hatay ile devlet başkanı ve parlamento nezdinde tam bütünlük sağlanmıştı. Günümüzde ise Kuzey Kıbrıs parlamentosunda tam bir eşgüdüm olmadığı gibi, Kuzey Kıbrıs Cumhurbaşkanlığı nezdinde tek devlet modeline yakın vizyon geliştirilmesi, Hatay Modeli seçeneğini zayıf kılmaktadır.
Tayvan Modeli: Bu model, 2011 yılında Avrupa Birliği Bakanlığı tarafından gündeme getirilmiştir. Dünya üzerindeki ülkeler Tayvan’ı tanımazlar ancak Çin’in ambargo uygulama tehdidine karşı Tayvan ile serbest ticari ilişkiler sürdürebilirler. Bu modele göre; Güney Kıbrıs ile mütekabiliyet esasına göre ticari ilişkiler geliştirilebilir, Rum yönetiminin Türkiye Cumhuriyeti limanları ve havalimanlarından faydalanması sağlanabilir ancak bununla beraber başta Güney Kıbrıs olmak üzere diğer ülkeler, Kuzey Kıbrıs ile ticarete zorlanabilirdi. Ancak Türkiye’nin Çin ile mukayese edilemeyecek üretim ve ekonomik durumu ile beraber, Rum yönetiminin ABD, Rusya, Fransa, İsrail ve İngiltere gibi ülkelerle dinamik ilişkiler tesis etmesi, bu seçeneği neredeyse olanaksız kılmıştır.
Monaco Modeli: Monaco Prensliği, dışişleri ve savunma açısından tamamen Fransa’ya bağlıyken, iç işleyişinde serbest bulunmaktadır. Model, bu yönüyle Kuzey Kıbrıs’ın şimdiki siyasi mekanizmasına oldukça benzemektedir. Kuzey Kıbrıs’ın savunma ve diplomasi geliştirme insiyatifi hiçbir zaman olamayacağı için[3] hâlihazırda KKTC, düşük perspektifli bir Monaco Modeli olarak tanımlanabilir.
Cebelitarık Modeli: İber Yarımadası kıyısında bulunan Akdeniz’in girişindeki Cebelitarık, iç işleyişinde özerk, ancak dışişleri ve savunma açısından Birleşik Krallığa (İngiltere) bağlıdır. Aslında model, bu yönüyle Monaco Sistemine benzeyebilir. Ancak Cebelitarık’ta, Monaco’da olduğu gibi bir Kral/Devlet Başkanı bulunmamaktadır. Bakanlar Kurulu’nun başında bulunan kişi, ”Başbakan” değil her zaman için Chief Minister statüsündedir ve başbakan yalnızca Birleşik Krallığın Başbakanı’dır.
Britanya’nın alt yönetimi gibi olan Cebelitarık, AB Parlamento seçimlerine İngiltere’nin bir seçim bölgesi olarak katılmaktadır.
Cebelitarık, 30.000 kişilik nüfusu ve bulundurduğu 30.000 şirket ile yatırımcıları cezbettiğini ortaya koymuştur. Vergi kolaylıkları, İspanya ile sorunları beraberinde getirse de, uygulanan %10’luk bir vergi, İspanya’da uygulanan %30’luk orana göre hâlâ oldukça düşüktür ve yatırımcılar için cazip konumunu sürdürmektedir.
Yukarıda zikredilen modellerden; Statükonun Korunması, Tek Devletli Çözüm, Hatay Modeli, Tayvan Modeli ve Monaco Modeli, Türkiye ve Kuzey Kıbrıs lehine seçenekler sunmayan dönüşümlü olarak kamuoyunu meşgul etmek maksadıyla gündeme getirilen politik realiteye aykırı modellerdir.
Kuzey Kıbrıs sorunu, Cebelitarık Modeli ile tamamen çözülemez. Çünkü Cebelitarık üzerinde günümüzde İspanya ve İngiltere’nin de ihtilafları vardır ve evrensel çözüm de geliştirilememiştir. Ancak Türkiye’nin politik vizyonu, bütün tarafları memnun etmek değil, siyasi ve ekonomik çıkarlarını temin etmektedir.
Buna göre Kuzey Kıbrıs parlamentosu ve kamu kurumları, işleyişlerine devam etmekle beraber Cumhurbaşkanlığı makamı kaldırılmalıdır. Türkiye Cumhurbaşkanı, aynı zamanda Kuzey Kıbrıs Cumhurbaşkanı olacak şekilde anayasa düzenlenmelidir. Bu değişiklik, Kuzey Kıbrıs parlamentosunun inisiyatifindedir ancak Türkiye bu hususta baskı mekanizmasını çalıştırmalıdır.
Bunun yanında Türkiye’deki genel seçimler ve referandumlarda Kuzey Kıbrıs vatandaşları da, Türkiye alt bölgesi gibi oy kullanabilme hakkına sahip olmalıdırlar. Kuzey Kıbrıs ile Türkiye arasında ticaret anlaşmaları mekanizmaları etkin kullanılmalı ve bütün ticaret, Türk lirasıyla yapılarak Türkiye’den ithal edilecek ürünlerde KDV oranı ve gümrük vergisi bulunmamalıdır.
2000’li yılların sonlarına doğru Türkiye-Suriye-Lübnan arasında geliştirilmeye çalışılan ancak başarılı olunamayan serbest ticari bölge uygulaması, Türkiye ve Kuzey Kıbrıs arasında da uygulanmalıdır.
Türkiye’nin de teşvikleriyle Kuzey Kıbrıs, bir vergi-finansman cenneti konumuna getirilmelidir.
Türkiye, bu modeli uygulamaya koyduğunda diplomatik destekler arayacaktır ve bunun için AB’den ayrılan siyasi ve ekonomik krizlere açık İngiltere ve Akdeniz-Mezopotamya coğrafyasına inmek isteyen Almanya ile görüşmeler başlatabilir ve o günkü koşullara göre dolaylı bir desteği sağlayabilir.
Yeni modeliyle birlikte kalkınmış ve siyasi istikrarlı bir Kuzey Kıbrıs ile Türkiye uyumu, Doğu Akdeniz’de istikrarlı bir Türk hinterlandı doğmasını sağlayacaktır. Bu durum üzerinden ise Türkiye’nin başta İsrail ve Mısır olmak üzere Akdeniz ülkeleriyle yeni vizyonlar geliştirebilme seçeneği belirecektir. Özetle, Cebelitarık modeliyle Kuzey Kıbrıs, Doğu Akdeniz’de önemli bir merkez olabilecektir.
Onur DİKMECİ
Yazarın diğer yazıları için tıklayınız
_________________________________________
Dipnotlar
[1] Annan Planı ve İki Kesimlilik, TASAM, 17 Nisan 2017
[2] Eric Solsten (Derleyen), Cyprus, A Country Study, Washington, D.C.; GPO for the Library of Congress, 1993, s.32-33
[3] Nüfus, Nitelikli kadro ve tecrübe gibi faktörler yetersizdir.