Twitter Facebook Linkedin Youtube

KIBRIS SORUNU VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

Haldun BARIŞ

Akdeniz’de doğalgaz aramalarının ciddi boyutlara ulaşmasıyla beraber Kıbrıs Sorunu uluslararası kamuoyu için daha da önemli hale gelmiş ve sorunun çözülmesi için çabalar artmıştır. Çünkü Akdeniz’de ilan edilen Münhasır Ekonomik Bölgeler’de usulsüzlükler bulanmakta ve Türkiye’nin veya KKTC’nin müdehalesi ile arama çalışmaları istenilen düzeyde yapılamamaktadır. Ayrıca çıkarılacak olan gazın en iyi güzergahtan, Rusya dışında alternatif enerji arayan AB’ye ulaştırılması için de Türkiye’nin egemen bölgesi kullanılmalıdır. Dolayısıyla da Türkiye ile anlaşmaya varılması zorunluluğu söz konusudur.(1) İşte bu sebeplerden ötürü tarafların görüşmeleri artmış ve çözüm için yapılan uluslararası baskı da ağırlaşmıştır.

Bunların dışında, KKTC’ye yönelik ambargolardan dolayı KKTC’nin ekonomik durumu ve toplumsal olarak yaşadığı tecrit ise durumun bir diğer yüzüdür. GKRY’nin ise enerji ve su ihtiyacından ötürü, ayrıca Türkiye’nin uluslararası arenadaki girişimlerinden dolayı yaşadıkları çeşitli problemlerden de dolayı, taraflar sorunun çözülmesi gerektiğini bilmektedir.

Çözüm ve çözüme yönelik önerilerle ilgili karşımıza çıkan tabloda ise, Türk tarafı, Rauf Denktaş’ın ortaya attığı tezi; yani iki devletli çözümü savunmakta, uluslararası mecralar ise buna karşı çıkmaktadır. Rauf Denktaş’ın önerisinde Kıbrıs; “bağımsız iki devletli konfederasyon modeli” ile işbirliği ve temsil özelliklerine sahip olacaktır.(2) Başta Rum kesiminin pragmatist ve milliyetçi kaygılarla karşı çıktığı bu öneriye, uluslararası kuruluşlar ise yapılan antlaşmaları göstererek karşı çıkmakta ve adanın tek temsilcisinin Kıbrıs Cumhuriyeti olduğunu, adanın bölünemeyeceğini savunmaktadır. Sunulan çözüm önerileri ise buna uygun olarak; iki toplumlu ve eşitliğe dayalı şekilde geliştirilse de (Annan planının 5. versiyonu gibi)(3) bu öneriler de Rumlar tarafından reddedilmiştir.

Bu noktada Kıbrıs sorununun çözümü için sorunu ve tarafların tutumunu incelememiz gerektiğini düşünmekteyim:

1-) 1959 Zürih ve Londra antlaşmalarına karşı çıkan Rum yönetimidir. Kıbrıs sorunu bugüne benzer olarak burada başlamıştır denilebilir. Rum tarafı yapılan antlaşmaların geçersizliğini ileri sürmüştür ancak ortaya atılan iddiaların uluslararası hukuk açısından bir geçerliliği yoktur. Rum tarafının ortaya attığı iddialar başlıca şöyledir:

a) Rum tarafı yapılan antlaşmaların baskı altında, zorla kabul ettirildiğini ileri sürmektedir. (Oysa antlaşma öncesinde ve sonrasında yapılan açıklamalar, görüşmelerdeki diyaloglar ve tarafsız gözlemciler bu iddiaları çürütmektedir. Ayrıca Rum tarafının bu baskıya dair hiçbir delil ve ayrıntı öne sürememiş olması da iddiayı geçersiz kılmaktadır.)

b) Rum tarafı yapılan antlaşmaların bağımsız bir devletin şartlarına aykırı düştüğünü, bu sebeple geçersiz olacağını ileri sürmektedir. (Bu iddia kuruluş şartlarında self determinasyon hakkının sınırlanması, anayasanın antlaşmayla sabitlenmiş olması gibi saikler etrafında ortaya atılmaktadır. Ancak BM bu devleti tanımış, hukuka uygun bulmuş, aykırı bir durum görmemiştir. Bütün tarafların isabet ettiği ve özgürce onayladığı bu sözleşmelerde böyle bir aykırılıktan söz edilemez.)

c) Rum tarafı Garanti ve İttifak antlaşmalarının BM Sözleşmesinin Güç Kullanma Yasağına aykırı olduğunu ileri sürmektedir. (Sözleşmede bahsedilen yasak, tarafların meşru antlaşmalarla yapılmasına olanak tanıdığı müdahaleleri kapsamamaktadır. Burada tarafların sözleşmelerin şartlarına uygun şekilde müdahalelerde bulunması ilgili maddeye aykırı değildir.)(4)

Bunlara benzer çeşitli diğer iddialar da Rumlar tarafından çeşitli zamanlarda ortaya atılmıştır. Ancak çok rahat bir şekilde anlaşılacağı üzere bu iddiaların altında yatan sebep; hukuka aykırılık değil, Rumların adada otorite olma çabaları ve faşist tutumlarıdır.

2-) Sorunun  büyük çaplı bir halde kanlı bir hal alması, ilk olarak 1963’te Kanlı Noel’de yaşanmıştır. Bu ve sonraki saldırıların asıl bağlamı, Rumların 1791’den beri Megali İdea tezi için çabalamasıdır.(5)

3-) Yine adada faşist darbe yaparak imzalanan antlaşmaları ihlal eden, Rum yönetimidir.

4-) Türkiye’nin Garanti Antlaşmasına dayanarak müdahale etmesine sebep olan ve taşkınlıklar yapan ve bunu sürekli hale getiren de yine Rum tarafıdır.

5-) 1974’ten sonra yapılan çözüm çalışmalarında defalarca antlaşma ve uzlaşma masasından kalkan yine Rum yönetimidir.

6-) Tüm bunlara rağmen Annan Planına, kendi tezinden taviz verip %74 gibi yüksek bir oran ile kabul eden Türk kesimi iken, %65 ile hayır diyen ve kabul etmeyen ise Rum kesimidir.

Bütün bunlar değerlendirildiğinde ve GKRY’den yapılan açıklamalarda ve isteklerde görülecektir ki Rumlar, olabildiğince homojen bir toplumsal ve siyasi yapı yaratmak istemekte, Türklerin adada “azınlık” olarak kalmasını arzu etmektedir. Bunu kabul etmek ise mümkün değildir. Tarihsel olarak Kıbrıs’ın toplumsal ve politik yapısı düşünüldüğünde ve de yapılan antlaşmalara bakıldığında, bunun mantıksız, gerçeğe aykırı ve hukuksuz olduğu görülecektir.

Bunlarla beraber, uluslararası kamuoyu ise yapılan antlaşmaları göstererek (Zürih ve Londra Antlaşmaları) Kıbrıs’ın tek temsilcisinin Kıbrıs Cumhuriyeti olduğunu vurgulamakta, adada self-determinasyon hakkının yine bahsi geçen antlaşmalarla sınırlandırıldığını belirtmektedir.(6)

Bu durumda Türk tarafının ve ülkemizin de şu itirazı yapma hakkı doğar:

1-) Garanti antlaşması dayanılarak yapılan müdahalenin sonucunda çözüme kavuşturulamayan Kıbrıs adasının yasal temsilcisini neden GKRY olarak değerlendiriyorsunuz?

2-) Kıbrıs’ta yapılan antlaşmaların geçersizliğini savunan ve 1974’teki müdahaleyi gerçekleştirmek zorunda bırakan Rum tarafı iken, neden Kıbrıs Cumhuriyetinin Zürih ve Londra antlaşmalarıyla esasları belirlenen Anayasasına karşı hareket ediyorsunuz ve bu hususta Rumları destekliyorsunuz?

3-) Zürih ve Londra antlaşmalarına en yakın çözüm önerisi olan Annan Planı’nı referandumda reddeden taraf Rum kesimi iken, yine ittifak antlaşmasına aykırı bir şekilde neden AB üyesi yapılmasına müsaade ettiniz?

4-) Neden çözümü sürekli tıkayan GKRY iken, GKRY’yi adanın meşru temsilcisi gibi görüp Türk tarafına ambargolar uyguluyorsunuz? Bu durum uluslararası hukukun ihlali değil midir?

Bu itirazlar, daha pek çok somut olay ile arttırılabilir. Ancak vurgulamak istediğim burada uluslararası kamuoyunun ikircikli tavrıdır.

Ülkemizin stratejisi; bu konjonktürde yapılması gerekeni yapmak ve kararlı bir tavır sergilemek olmalıdır. Yapmamız gereken ise öncelikle tezimizi ve tavrımızı netleştirmek olmalıdır.

Bütün bu değerlendirmeler yapıldığında ise aslında Türkiye’nin tezinin iki devletli çözüm olması gerektiği açıktır. İki devletli eşitlikçi bir konfederasyon, adanın istikrarı, barışı ve güven ortamı için gereklidir.

Bunun için gerekli olan:

1-) KKTC’nin fiili durumunun hukuki olarak tanınmasıdır. Ancak bunun için de ilk olarak ambargoların kalkması ve de facto olarak ilişkilerin gelişmesi gerekmektedir. Bunlarla beraber Türkiye; Türk tarafının self-determinasyon hakkını vurgulamalı, antlaşmalara yansıyan iki toplumlu yapının fiili olarak bu gerçekliğe dikkat çektiğini belirtmeli ve self determinasyon hakkının farklı yorumlarıyla ilgili (örneğin Kosova örneği) çalışmalar yapılmalıdır.

2-) Ayrıca Türkiye, mutlaka KKTC’nin kendi askeri yapılanması için öncülük etmeli ve bu hususa öncelik vermelidir.

3-) De facto ilişkilerin arttırılması için doğalgaz arama çalışmaları kullanılabilir ve çeşitli işbirliklerine gidilebilir.

4-) Türkiye, sivil inisiyatiflerin ve lobiciliğin gücünü Kıbrıs meselesinde kullanmalıdır. Çeşitli organizasyonlarla ekonomik siyasi ve kültürel girişimler güçlendirilmelidir. (Özellikle Kıbrıs üzerine güncel saha çalışmalarımız yetersizdir ve buna ciddi ihtiyaç vardır.)

5-) Geçmişte yapılmış ve etkisi kanıtlanmış olan mitinglerin benzeri düzenlenmeli, bilimsel çalışmalar arttırılmalı, çeşitli organizasyonlar düzenlenmeli ve bu konudaki kararlılığımız sık sık vurgulanmalıdır.

Diğer yandan eğer Türkiye gerek AB adaylığından ötürü, gerekse de uluslararası baskılardan ötürü iki devletlilik tezinden vazgeçerse de kesinlikle  “iki toplumlu ve eşitlikçi” düzenden vazgeçmemeli, self determinasyon hakkı ile garanti ve ittifak antlaşmalarını talep etmelidir.

Doğalgaz meselesinden ve geçiş güzergahından ötürü diğer zamanlara göre daha elverişli bir durumda olduğumuz Kıbrıs meselemizde, dikkatli ve kararlı adımlar atıp; dış politikamızı realist, pragmatist, rasyonel ilkelerle tasarlarsak; barışa ve huzura hizmet edip, bu meseleyi ülkemiz ve milletimizin çıkarlarına uygun olarak çözmüş oluruz.

 

Haldun BARIŞ – Ankara Üniversitesi Hukuk Öğrencisi
Yazarın diğer yazıları için tıklayınız
_______________________________________________________

Dipnotlar

1.Serdar ÖRNEK; Baransel MIZRAK, Bir Güvenlik Sorunu Olarak Kıbrıs’ın Enerji Kaynakları ve Uluslararası Aktörlerin Politikaları ,Bilge Strateji, Cilt 8, Sayı 15, Güz 2016 , s.16-17

2. Nejat DOĞAN, Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği Kararlarında Kıbrıs Sorunu, Akdeniz İ.İ.B.F. Dergisi (4) 2002, s.86

3. Prof.Dr. H. Tahsin Fendoğlu ,Türk Dış Politikasında Kıbrıs, Uluslararası Boyutlarıyla Kıbrıs Meselesi ve Geleceği Uluslararası Sempozyumu s.106

4. Bahadır Bumin ÖZARSLAN, Uluslararası Hukuk Açısından Kıbrıs Sorunu ve Avrupa Birliğinin Yaklaşımı, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul, 2007 s.80-112

5. Arş. Gör. Müge VATANSEVER, Kıbrıs Sorununun Tarihi Gelişimi, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi Cilt: 12, Özel S., 2010, 1487-1530 (Basım Yılı: 2012), s.1497

6. Prof. Dr. Füsun ARSAVA, Kıbrıs Sorununun Uluslararası Hukuk Açısından Değerlendirilmesi, s.2

Sahipkıran Akademi Hakkında

Sahipkıran AKADEMİ; üniversite öğrencilerine çalışmalarını yayınlayabilecekleri bir platform sağlamak ve öğrencilerin kendilerini geliştirmelerine katkı sağlamak üzere, Merkezimiz çatısı altında yeni oluşturulmuş bir yapıdır. “Türkiye’nin geleceğinin mimarları, Sahipkıran’da buluşuyor!” sloganı ile gayretli ve üretken üniversitelileri, çalışmalarını bu platformda paylaşmaya ve SASAM’ın etkinliklerine katılmaya davet ediyoruz. Sahipkıran AKADEMİ üyeliği, tamamen gönüllülük esasına dayanmaktadır. Üye olan öğrenciler, istedikleri zaman üyelikten çıkabilmektedirler. Üye olmak veya üyelikten çıkmak için bilgi@sahipkiran.org adresine, talebinize ilişkin e-posta göndermeniz yeterlidir. Talebiniz, en geç 3 iş günü içinde sonuçlandırılacaktır.

Yorum Ekleyebilirsiniz


%d blogcu bunu beğendi: