Ahmet Zeki Velidi Togan, Başkurdistan’ın efsanevi lideri olarak Türk Dünyasında örnek alındığı gibi, tarihçi bir bilim adamı olarak eserleri Türk Dünya görüşünün (töre) temel referans kaynaklarındandır.
Togan’ın Türk dünya görüşü (TÖRE) açısından tarih bilincini bilimsel bir bütünlük içinde çok zor şartlarda ortaya koyması, geleceği şekillendirmek için onun yazdıklarını Kaşgarlı Mahmud, Yusuf Has Hacip, El Biruni, Ulug Bey ve Ali Şir Nevai klasında bir Türk Düşünürü olarak dikkatle okumamızı gerektiriyor.
Togan, Umumi Türk Tarihine giriş adlı kitabında şöyle diyor:
“Benim anlayışıma göre ise, TÜRK TARİHİ yalnız göçebe kavimlerin tarihi olmayıp, yarı yerleşik ve yerleşik kavimlerin tarihidir. Devletler ücra köşelerde yaşayan kabileleri tarafından değil, her vakit siyasi zümreler sıfatıyla meydanda bulunan uyruklar arasında kurulmuştur. İçtimai ve iktisadi şartlara göre zuhur eden mücadeleler, hakanlar ile beyler arasında iktidar değişimi sonucunu doğurmuş; gerek hakanların gerekse beylerin hâkimiyeti zamanla yine iktisadi şartlara göre yozlaşma olunca yenileşmeler husule gelmiştir.”(1)
Dünya ekonomisi ticaret savaşlarının içinde çok farklı siyasi askeri stratejiler ile yeniden şekillendiriliyor. Türk aile şirketleri, bir yandan dünyada siyasi ve ekonomik dengelere göre yeni ihracat pazarları ararken, içerde finansal risklere karşı nasıl strateji geliştireceği konusunda belirsizlik içindedir. Türk tarih bilincine sahip olmadan geleceğe dönük strateji geliştirmek, aile şirketleri için riskleri daha da büyütür. Türk Düşünürlerinin eserleri, bu zor günlerde bize rehberlik eder, çıkış yolu gösterir ve umut verir. Geleceği şekillendirmek, strateji geliştirmek için Türk düşünürleri rehberlerimiz olmalıdır.
Yine Togan’ın Umumi Türk Tarihine Giriş kitabındaki “Bu Devirde Yetişen Büyük Şahsiyetler” bölümünden bir alıntı yapalım; “Kutadgu Bilig, hayatın ta kendisidir ve Türk ideal devletçilik fikirlerini aksettirdiği hususunu teferruatı ile aydınlatmak kültür tarihimizin başlıca mevzularından birini teşkil eder. Karahanlılar zamanında vücuda getirilen diğer bir mühim eser de Mahmud Kaşgari’nin 1077 de tasnif ettiği Türkçe –Arapça lügat kitabı Divanü Lügati’t Türk’tür. Türk ilinin coğrafyasına, Türk etnografyasına, Türk iktisadi ve içtimai hayatına ve Türklerin akidelerine ait paha biçilmez kıymette malumat bırakmıştır.”(2)
Ali Emiri, bir sahafta dünyada tek nüshası olan Divanü Lügati’t Türk’ü bulmasaydı ne olurdu düşünebiliyor musunuz?
A.Z.V. Togan, Umumi Türk Tarihe Giriş Kitabında Ali Şir Nevai’ye Göktürk anıtları kadar önemlidir diyor. “Ali Şir Nevai, İskender romanına ait eserini de Türk tarihine ait levhalar ile doldurmuş ve bütün eserlerini Türk ressamları tarafından yapılan minyatürlerle süsleyerek Türk kültür hayatının şaheserleri şekline sokmuştur. Ali Şir Nevai, bu eserinde rüyasında görmüş olduğunu anlattığı İskender’in kendisine, “Ben dünya imparatoru İskender’sem sen de Türk dilinin SAHİPKIRAN’ısın” diye müjdelediğini de şu şekilde şairane ifade etmiştir. Seni bu Türk ülkesinin, süngü yerine kalem, kılıç yerine söz kullanan bir ülke muhafızı olarak tayin edildin. Ta sen bu memleketin bir kahramanı ve bu milletin talihi yaver olan rehberi SAHİPKIRAN’ı olasın”(3)
Yine A.Z.V.Togan’ın Umumi Türk Tarihine Giriş kitabından El BİRUNİ hakkındaki alıntıyla devam edelim; “El Biruni, bütün dünyanın ortaçağlarda yetişmiş en büyük ilim simalarından biridir. İlim tarihinde mesela G. Sarton’un esrinde 11. asrın ilk yarısı “El-Biruni devri” tesmiye edilmektedir. En çok, riyaziyat ve tabiat ilimleriyle meşgul olmuş, fakat en büyük keşifleri bu sahalarla beraber coğrafya ve kültür tarihine ait bulunmaktadır.”(4)
El Biruni dünyanın her yerindeki bilim adamları ile işbirliği yaparak kendisini o çağın düşünce lideri olarak kabul ettirmiştir. Aynı bilimsel çekim merkezi Solvay Konferansları ile kıyaslanabilir. Nobel ödüllü Hendrik A. Lorentz’in başkanlığında ilk Solvay Konferansı, 1911 yılında Kimya şirketinin sahibi Ernest Solvay’ın desteği ile başlamıştı. Bu toplantılarda dönemlerinin Nobel Ödülü kazanmış ya da kazanmaya aday yıldız bilim insanlarını bir araya toplanmıştır. CERN ise dünyada bilim adamlarının kolektif düşünmesinin teorik ve deneysel merkezidir. İnternet de Cern’de bilgi paylaşmak amacıyla doğmuştu. Sosyal medya sayesinde bugün düşünceleri yaymak ve belli platformlarda bir araya gelmek o kadar kolay ki. ULUG BEK’in aydaki kratere adının verilmesi, bilim tarihine yapılan her katkının unutulamayacağının kanıtıdır. Uluğ Bek de kitabında önemli olan insanın arkasında bıraktığı izdir der. Bilim felsefesi ile ilgilenen herkes düşünmeyi öğrenebilir. Düşünmek, elektro-kimyasal bir reaksiyondur. Araştıran, sorgulayan ve düşünen herhangi biri, istediği konuda bilgiye ulaşabilir. Uluğ Bek, Semerkant’ta büyük bir kütüphane kurmuştur. Bu kütüphane, o dönem dünyasındaki en önemli kütüphanedir.
A.Z.V.Togan’ın Umumi Türk Tarihine Giriş kitabından ULUĞ BEK hakkındaki alıntıyla devam edelim; “ULUG BEK, Temür’ün âlim torunudur. 11 yaşında Kuran’ı hıfzettiği, Arapçayı mükemmel öğrendiği ve daha gençliğinde riyazi ilimlere ait müşkül meselelerin hallinden hoşlandığı, muasırları tarafından hayranlıkla zikredilmiştir. Şehzadelik ve padişahlığı devrinde bütün varlığını riyazi ilimlere vermiştir. Yazdığı ZİC’inde “ihtiyar olmasına rağmen saçları ağarmayan, dünyada millet ve din ihtilafları yüzünden kendisine değişme tozu düşmeyen bir ilim de hikmet (riyaziyat ve felsefe) ilimleridir” dediğinden ULUĞ BEK’in de El-Biruni gibi riyazi ilimleri ve felsefeyi bütün dünyanın medeni hayati mahsulü olarak anlamış olduğu görülmektedir.”(5)
ULUG BEK, Buhara ve Semerkant medreselerinde dini konuları ayrı tutarak kendisi matematik ve astronomi eğitimi verdi. Bilim insanlarının ve düşünürlerin kritik kitleye ulaşması, bilim çevrelerinde paradigma kaymasını yaratır. T. KUHN Bilimsel Devrimlerin Yapısı isimli kitabında detaylı olarak açıkladığı paradigma kaymasını El Burini ve Uluğ Bek’in yarattığı bilimsel çekim merkezi ile gerçekleşmiştir.
Bugün gerek Türkiye ve gerekse dünya iş alemi ile bilim alemi, paradigma kayması öncesi krizi yaşamaktadır. Türk Dünya Görüşü, tarihsel bilincinden, birikiminden referans alarak sürdürülebilir bir dünya yaşam felsefesi önerebilir.
Togan, yaşamının son günlerinde Oğuzname üzerinde çalışıyordu. Bilim kurgu öyküler, geleceği tasarlamanın en yaratıcı tekniğidir. Ne kadar ileriye görmek istiyorsanız, yayınızı o kadar geriye çekeceksiniz ki ok ileri fırlasın. 1000 yıl öncesi Türk düşünürlerden aldığımız ilhamla özümüze düştük ve düşündük. Geleceğe dair söz söyledik. Tarih bilinci olmadan gelecek stratejisi geliştiremezsiniz. Kültür, dildir. Düşlerimin sınırını dilim belirler. An, sınır demektir. Anlamak sınırları aşmakla olasıdır. Kavramlar ile düşünürüz. “İnsan düşünceden ibarettir, gerisi et ve kemiktir” der Türk düşünürü Celalettin Rumi.
Türk Dünya Görüşü (TÖRE), Sahipkıran’dır. Er veya geç Türkçe düşünen, konuşan ve yazan herkes anlayacak. Töresine sahip çıkacak.
Ali Şir Nevai’den esin alarak, Oğuzname’ye bir gönderme yapalım şimdi. O, Türkçenin Sahipkıran’ıdır. Ali Şir Nevai, Kaşgarlı Mahmut, Yusuf Has Hacip, El Biruni, Uluğ Bek ve Zeki Togan’lar o kadar çok ki dünyada, say say bitmezler.
Buzdağının görünen kısmı var sadece bu sitede… Türk tink-tankları düşünüp taşınıyor. Zamanı gelmiş bir düşüncenin önünde kimse duramaz. Bir düşünce, dünyayı değiştirir. Türk düşünürleri binlerce yılın Töresi yazmış. OKU… İnsan ne okursa odur. Oğuzname’den bir bilim kurgu öyküsü ile gelecek öngörümüzü paylaşalım ve biraz gülelim.
“Bizim ne global devler gibi medyamız, ne global dev ilaç şirketler gibi dermanımız var. Sazdan ve sözden anlayanlara, ak ile karayı ayıranlara destanların başı olan destanımız Oğuz destanı var.
Bu destan bir yayla…
Bu destan bir kaynak…
Tarihler bu yayladan geçer, kamlar bu kaynaktan su içer.
Siz de için bir yudum bu ab- ı hayattan, buyurun…
Bu dijital çağda, bu yerde, Tanrı Dağlarında bir çocuk doğdu. Haykırmadan, gülerek konuşmaya başladı.
“Ben geldim, bana tabletimi verin” dedi.
Işık hızı ile dijital üniversitelere bağlanıp; makina, elektronik ve bilgisayar mühendisliği doktora tezlerini bitirdiğinde 1 yaşına gelmişti.***HAİTİ dili, Kırgızca, Özbekçe, Kazakça, Azerbaycan Türkçesi, Farsça, Arapça, Rusça, Çince, İstanbul Türkçesi başta olmak üzere dünyada konuşulan 40 dili okuyor ve anlıyordu. Bülbüller gibi şakıyordu 40 dilde.“Senin adın SAHİPKIRAN diye fısıldadı” Dede Korkut kulağına. “Senin düşmanın goooogle, faaaceboooookkk , tiiiiiiiwitııır, inssssstagraaaam, baiduuuuuuuu, yandeeeeeex… ext. ext. ext. tüm dijital mankurt kapanları.”
Post truth’a ,dezonformasyona karşı SAHİPKIRAN master algoritmayı tasarladı. Block chain’de bitcoiiin ve etheriıiium üretti. Sonra da sanal manatı… Kuantum bilgisayarını Mars’a gönderdiğinde sadece üç yaşında idi.
Tüm dünyada yaprak kımıldasa, kuş uçsa görür ve hainleri duyardı. İstediği zaman istediği bilgisayarı hackler, istediği aracı yoldan çıkarır, istediği uçağı istediği yere indirirdi SAHİPKIRAN.
Satrançta ve Go’da hiçbir insan ve yapay zekâ, eline su dökemezdi 20 yaşına gelip ay yüzlü bir bahadır olduğunda.
Artırılmış gerçeklik vardı; Bu çağda! Bu yerde! Bir büyük artırılmış gerçek Ötüken Ormanları vardı Oğuz yurdundan içre. Ne nehir, ne ırmaklar akardı bu sanal orman içre. Ne çok av hayvanları, ormanda yaşar idi, ne çok av kuşları da üstünde uçar idi! Ormanda yaşar idi çok büyük bir gergedan. Çok büyük uçak, çok büyük uçak gemisi, çok büyük tır, çok büyük uzay gemisi, çok hızlı trenler kaplamıştı. Yer yarılsa, gök yırtılsa, sanal orman hep yeşildi, hep canlı idi. Hem sanal, hem de fiziksel dünya, ÖLÇÜLEMEYEN CENNET olmuştu iç içe geçmiş.
Artık bu dünya dar gelmişti SAHİPKIRAN’a; bindi uzay gemisine, LANIAKEA’ya bağlandı….Laniakea açtı ona evreni.
Cahit GÜNAYDIN
Yazarın diğer yazıları için tıklayınız
________________________________________
Dipnotlar
(1) ZEKİ VELİDİ TOGAN – UMUMİ TÜRK TARİHİNE GİRİŞ, syf 422 – Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Şubat 2019, ISBN 978 605 295 732 5
(2) Aynı kitap syf 119
(3) Aynı kitap syf 123
(4) Aynı kitap syf 130
(5) Ertan Sinan Şahin, “Laniakea Süperkümesi ile tanışın, çünkü burada yaşıyorsunuz”, https://bilimvegelecek.com.tr/index.php/2014/10/01/laniakea-superkumesi-ile-tanisin-cunku-burada-yasiyorsunuz/
[…] bir altın çağ var. Frederick Starr’ın KAYIP AYDINLANMA ve Ahmet Zeki Veli Togan’ın UMUMİ TÜRK TARİHİNE GİRİŞ kitaplarında referanslarını göreceğiniz altın çağ, 780’de Hezarfen El-Harezmi’nin […]