Merkezimizce düzenlenen okuyucularımıza açık etkinliklerin 100’üncüsü, Ahmet Yesevi Üniversitesi Avrasya Araştırma Enstitüsü Müdürü Doç.Dr. Vakur SÜMER’in sunumuyla “Avrasya’nın Enerji Geleceği: Büyük Yenilenebilir Enerji Kaynakları” başlıklı bir söyleşi şeklinde gerçekleşti.
Sayın SÜMER’e bilgilendirici sunumu için çok teşekkür ediyor ve söyleşiden bazı notları okucuylarımızın istifadeleri için aşağıda sunuyoruz.
SÖYLEŞİDEN NOTLAR:
Avrasya, dünya üzerinde en büyük kara parçasıdır. Avrasya’ya Afrika kıtası da eklendiğinde (Afro-Avrasya), Türkiye tam merkezde yer almaktadır.
Yenilenebilir enerji kaynaklarının günümüzde ulaştığı oran, %19 seviyesine yükselmiştir. Dünya, petrol sonrası çağa hazırlanmaktadır. Shell ve BP gibi büyük enerji şirketleri, biyoyakıtlar üzerine yoğunlaşmaları nedeniyle yakında dev tarım şirketlerine dönüşebilirler.
Yenilenebilir enerji kaynakları arasında yer alan hidro elektrik santralleri (barajlar) ile ilgili son yıllarda bazı soru işaretleri oluştu. Barajların su kullanımını artırdığı ve doğal yaşama zarar verdiği gibi bazı tezler nedeniyle Avrupa’da bazı barajlar yıkılmaya başlandı. Barajların yapımı, Avrupa’daki aydınlanma sürecinde suyun ehlileştirilmesi ve insanın hizmetine sunulması gerektiği yönündeki inanış (belief in progress) ile başladı ve sanayi devrimi ile birlikte büyük baraj inşası kolaylaştı. Barajlarla birlikte insanların yerleşim için su kenarlarına bağımlılıkları kalmadı. Artık su kaynaklarına uzak yerlere de yerleşim mümkün hale geldi.
Günümüzde hidro-elektrik, dünyada doyum noktasına geldi. Türkiye, AK Parti iktidara geldiğinde hidro elektrik potansiyelinin %40’ını kullanıyordu. Bu oran, günümüzde %70’e ulaştı.
Dünyanın %97’si sudan oluşuyor. Bu suyun %3’ü tatlı su. Tatlı suyun da %1’i kullanılabilir durumda. Dünyada kişi başı kullanılabilir su miktarı ortalama 6.000 tondur. Türkiye’de ise 1.220 tondur. Kişi başı 1.500 ton altı, su fakiri olarak tanımlanmaktadır. Dolayısıyla Türkiye, su fakiri bir ülkedir. Ayrıca ülkemizde su kayıp-kaçağı oranı, %60’ları bulmaktadır. Turizmdeki gelişmenin de su kullanımını artırdığı da bir gerçektir. 30 yataklı bir otel, 10 bin nüfuslu bir ilçe kadar su tüketmektedir.
1952 yılında Londra’da görülen ve o tarihe kadar kaydedilmiş en büyük hava kirliliği olayı olarak 12.000 kişinin ölümüne sebep olan faciadan sonra, dünyanın kaynaklarının sınırlı olduğu ve insanların diledikleri gibi doğayı tüketmemeleri gerektiği anlaşıldı. Londra’da görülen ve beş gün boyunca kesintisiz devam eden bu çevre kirliliği hadisesi, yenilenebilir enerji kaynakları gibi birçok yeni kavramın Avrupa’nın dolayısıyla da Dünya’nın gündemine oturmasına vesile oldu. (Facia hakkında detaylı bilgi için bknz.)
Bugün her Çinlinin bir ABD’li gibi yaşaması durumunda, 7 tane daha dünyaya ihtiyaç olduğu söylenmektedir.
Her enerjinin avantaj ve dezavantajları var. Nükleer enerji de böyledir. 1940-50’lerde nükleer revaçtaydı. O zamanlar zararları ve riskleri henüz görülmemişti. Ayrıca alternatifleri pahalıydı. Ama yaşanan felaketlerden sonra riskleri görüldü ve bazı Avrupa ülkeleri, nükleer santrallerini kapatmaya başladı. Şu an güneş ve rüzgar enerjisi ucuz durumda. Güneş enerjisinin maliyeti ileriki yıllarda daha da azalacak diye bekleniyor.
Rüzgar enerjisinin dez avantajlarından biri, kuşların türbinlere çarparak telef olmaları ve rüzgar türbinlerinin çok gürültü çıkarmasıdır.
Güneş enerjisinin üretildiği panellerde her yıl %3 oranında kayıp yaşandığı, yani güneş panellerinin ömürlerinin 30-35 yıl olduğu bilinmekte. Panel maliyetleri düştüğü takdirde bu durum, büyük bir sorun olmaktan çıkar.
Libya ve Cezayir’in güneyinde kalan çöl bölgesinde 2-3 Kıbrıs Adası büyüklüğündeki alana güneş panelleri kurulsa, tüm dünyanın enerji ihtiyacını karşılayacağı düşünülüyor.
Rusya Federasyonu, iki kıtaya (Asya ve Avrupa) yayılmış 17 milyon kilometrekareyi aşan toprakları ile dünyanın açık ara en büyük ülkesidir. Dünya’nın toplam karasal alanının yaklaşık %11’i Rusya toprağıdır. Rusya Federasyonu, Avrupa kıtasında yer alan toprakları dikkate alındığında Avrupa’nın en büyük ülkesi olmakta ve aynı şekilde, yalnızca Asya kıtasındaki toprakları dahi dikkate alınsa Asya kıtasının en büyük ülkesi olmaktadır. Geniş yenilenebilir enerji potansiyeli nedeniyle Rusya, gelecekte bir ‘’yeşil dev’’ olabilir. Türkiye-Rusya ticaretinde yenilenebilir enerji yatırımları çok önemli bir atılım olacaktır.
Ancak Rusya’nın yenilenebilir enerji potansiyeline yönelik yatırım düşünen yabancı yatırımcılar açısından bazı engeller bulunmaktadır. Bunları başlıklar halinde şöyle özetlemek mümkündür:
Örgütsel/idari
Net tarife belirsizliği
Yerlileşme gerekliliği
Petrol ve dogalgaz lobisi
İklimsel
Zorlu koşullar
Permafrostun erimesi
Ekonomik
Maliyet hala fazla.
Toplumsal
Halk desteği yetersiz.
Kazakistan’da Yenilenebilir Enerji Yatırımı Fırsatları
“Bayrak, ticareti takip eder” şeklinde özlü bir söz vardır. Ekonomik ilişkilerin rolünün, iki ülke arasındaki diğer ilişkiler açısından da belirleyici olduğunu gözden kaçırmamalıyız. Kazakistan’ın bağımsızlığından bu yana önemli işler başarılmıştır, ancak keşfedilmeyi ve geliştirilmeyi bekleyen sektörler de bulunmaktadır.
Türkiye ve Kazakistan ekonomilerinin birbirini tamamlayıcı nitelikleri bulunmaktadır. Buna rağmen Türkiye, Kazakistan’ın ticaret yaptığı ülkeler sıralamasında 17. sırada yer almaktadır. Avrasya Gümrük Birliği nedeniyle Kazakistan’da çoğu ürün (%70 oranında) Rusya’dan ithal edilmektedir. Gümrük dezavantajı nedeniyle Türkiye, Kazakistan ile ticaretini olması gereken düzeye çıkaramamaktadır. Bu soruna getirilecek bir çözüm, ilişkilerin hızla artmasını sağlayabilir.
Gelişen ekonomik ilişkiler, hem iki ülkenin de yararına olacaktır (kazan-kazan), hem de siyasi, kültürel ilişkilerin de gelişip derinleşmesine katkı sunacaktır.
Kazakistan’da kullanılan tüm enerji üretiminin % 0.3’ü rüzgar ve güneş enerjisinden elde ediliyor. Ancak aşağıdaki haritalardan da görülebileceği üzere hem rüzgar, hem de güneş enerjisi açısından çok büyük potansiyel var.
Yenilenebilir Enerji Devrimi’nin Kazakistan’a getireceği yararlar:
SÖYLEŞİDEN KARELER: