Twitter Facebook Linkedin Youtube

CUMHURBAŞKANLIĞI İKİNCİ 100 GÜNLÜK EYLEM PLANINDA SAVUNMA SANAYİİ

Onur DİKMECİ

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçilmesinden sonra 100 Günlük Eylem Planları ile kurumların gerçekleştirmesi hedeflenen planlar ilan edilmekte ve böylelikle kamuoyu bilgilendirilmektedir. 100 günlük eylem planlarının kamuoyunu bilgilendirme yanına kurumların performanslarını ölçmeyi hedeflediği de düşünülmektedir.

Türkiye’nin özellikle ABD ve NATO ile yaşadığı krizlerden kaynaklı gerekçelerle oldukça hızlanan Savunma Sanayii atılımları, İkinci 100 Günlük Eylem Planında da görüleceği üzere, Eylem Planlarının en yoğun bölümü oluşturmaktadır.[*]

İkinci 100 Günlük Eylem Planı’nda, Savunma Sanayii başlığı altında, olması gerektiği gibi farklı kategorilerde yapılması gerekenler şu şekilde sıralanmıştır:

  • Geliştirilmiş ATAK Projesi sözleşmesinin imzalanması,
  • MİLGEM ”İ” sınıfı fırkateyn sözleşmesinin imzalanması,
  • Tank modernizasyonu,
  • Bora Füze Projesi kapsamında son kafile teslimatının kabulü,
  • Özel Maksatlı Taktik Tekerlekli Zırhı Araçlar Projesi sözleşmesinin imzalanması,
  • Operatif ve taktik İHA’ların teslimatlarının yapılması,
  • Farklı tiplerde 255 zırhlı aracın teslimatının yapılması,
  • 200 adet Mini Akıllı Mühimmat teslimatının yapılması,
  • Modüler Üs Projesi kapsamında 3 adet yeni üs bölgenin kurulması,
  • Radar ve top geliştirme projeleri,
  • HÜRKUŞ B temel eğitim uçağının simülartörü
  • HÜRSİM proje sözleşmesinin imzalanması,
  • Mobil Plaka Tanıma Sistemleri,
  • Yerli tabanca METE ve Mini İHA Karıştırıcı Sistem teslimatı,
  • İnsansız saha araçları projeleri ve saha testlerinin başlatılması,
  • ÇINAR Projesi kapsamında 4,5 G şebekesinin 5 G’ye dönüştürülmesi için sözleşme imzalanması,
  • Milli Baz İstasyonu ULAK kapsamında canlı şebekeye geçilmesi,
  • Yapay zeka ve robotik projeler kapsamında 117 SAGA başvurusunun değerlendirilmesi,
  • Lazer Silah Sistemi’ne yönelik program belirlenmesi,
  • Siber güvenlik eğitim ve yol haritasının hazırlanması

Oldukça olumlu gelişmelerin yer aldığı icraat programı içerisinde siber güvenlik ve uzay güvenliği ile ilgili hususların zayıflığı ise dikkat çekicidir. 1991 yılında Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra bağımsızlığını kazanan ülkelerden birisi olan Estonya, hızla Ar-Ge faaliyetlerine yönelmiş ve Skype’ın alt yapısını hazırlayan programın yanında 2005 yılında dünyada ilk kez elektronik oy kullanma imkânını vatandaşlarına sunmuştu. Buna rağmen siber güvenliğe yeterince önem vermemesi sebebiyle, 2007 yılında iktidar partisini, medya organlarını ve bankaları hedef alan hacker saldırıları karşısında çaresiz kalmıştı.

Bu tarihten itibaren ciddi ülkeler, siber güvenliğe daha çok bütçe ve program ayırmaya başladılar. Örneğin ABD, 2009 yılında Siber Güvenlik Komutanlığını kurmuş ve yine bu tarihte NATO, bir siber güvenlik programı hazırlayarak 2010 yılından itibaren zirvelerinde yer vermiştir. Türkiye’de ise 27 Ekim 2010 tarihli Milli Güvenlik Kurulu toplantısında siber güvenliğin global boyutunun Türkiye’ye yansımaları ele alınmıştır. Bu haliyle kavram, ilk kez MGK kararlarına girmiştir.

2012 yılında ise Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı başkanlığında siber güvenlik politikalarını belirlemek amacıyla Siber Güvenlik Kurulu oluşturulmuştu. Fakat siber güvenliğin, genel güvenliğin ayrılmaz bir parçası olarak belirlenmesi çok önemli bir gelişme iken, kurul başkanlığını yönetecek döneminin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı’nın MGK üyesi bile yapılmaması, genel mahiyetli güvenlik anlayışıyla bağdaşmamaktaydı. O günden bugünkü faaliyet raporlarına uzanan boyutuyla Türkiye’de siber güvenlik meselesi, pratiğe nazaran teorik kısmı daha ağır basan bir yapıda kalmıştır.

100 Günlük Eylem Planı’nda hiç bahsedilmeyen konu ise uzay araştırmaları ve güvenliğin uzay temelli boyutudur. 2018 yılının başında ABD California eyaletinde bulunan Reagen Kütüphanesi’nde Savunma Bakanlığı/Pentagon üst düzey generallerinin de katıldıkları bir toplantı sonucuna göre; ABD’nin haberleşme ve güvenliğinin uydulara bağlı olduğu, bu nedenle de bir Uzay Komutanlığı kurulması gerektiği kararı alınmıştı. Kararın ABD’nin eski başkanlarından Ronald Reagan’ın adını taşıyan bir platformda alınması önemlidir. Çünkü Reagen, başkanlık döneminde Stratejik Savunma İşbirliği Girişimi ya da daha bilindik adıyla Yıldız Savaşları projesini başlatan liderdi. Buna göre, ABD’nin uzay stratejisi tarihi bir devamlılık gösteriyor ve Çin ve Rusya gibi yükselen güçlerin karşısında klasik kara, hava ve deniz temelli stratejilerin yanına uzayı da ekleyerek önümüzdeki kısa süreçte mücadele sahalarından birisinin de uzay olduğunu ilan etmiş oluyordu.

Türkiye’nin sivil uzay çalışmaları için milli gelirinden ayırdığı oran; yüzde 0.01’e denk düşmektedir ve önemli devletlere nazaran kısıtlı bir dilimi ifade etmektedir. Bu oranın yıllar içerisinde artması beklenmektedir. Zira, 13 Aralık 2018 tarihli ve 23 Numaralı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesiyle Sanayi Teknoloji Bakanlığı’na bağlı olarak, milli uzay çalışmalarını yürütebilmek maksadıyla Türkiye Uzay Ajansı kurulmuştur (Kararnameye buradan ulaşabilirsiniz). Uzay Ajansı’nın özellikle Ar-Ge faaliyetleri için ayıracağı ödenek ve geliştireceği projeler, ilerleyen tarihlerde daha iyi görülecektir. Uzay Ajansı’nın kurulması ile 100 Günlük Eylem Planı’nın açıklanması neredeyse aynı zaman dilimine denk gelmesi gibi bir gerekçeyle bu planda uzay ile alakalı çalışmaların yer almaması açıklanabilir. Ancak hemen bir sonraki eylem planı ve ardıllarında uzay çalışmaları ve güvenliği ile alakalı programların Eylem Planlarında yer alması kaçınılmaz bir durumdur.

Eylem Planlarında yer alan savunma sanayiine yönelik hedefler, milli savunma şirketlerimizin önemini göstermektedir. Bu şirketlerin başında ise ASELSAN, TUSAŞ,  ROKETSAN, HAVELSAN, ASPİLSAN gelmektedir. Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı (TSKGV),

  • ASELSAN’ın yaklaşık %85’inde
  • TUSAŞ’ın yaklaşık %54’ünde
  • ROKETSAN’ın yaklaşık %55’inde
  • HAVELSAN’ın yaklaşık %99’unda
  • ASPİLSAN’ın yaklaşık %98’inde

hisse sahibi olarak görülmektedir.

TSKGV, Temmuz 2018 tarihli ve 5 numaralı Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile Devlet Denetleme Kurulu denetimi kapsamına alınmıştır. Bu durum, bazı çevrelerde tepkiyle karşılansa da demokratik ülkelerde her kurumun denetime tabi olması şarttır. Denetim, kurumları hantallık ve çürümeden kurtaran bir tedbir olarak görülmelidir. Ayrıca TSKGV, 696 sayılı KHK ile yeniden yapılandırılmış ve bir Mütevelli Heyeti ile yönetilmesi karara bağlanmıştır. Heyet Başkanlığını Cumhurbaşkanı yürütürken, Cumhurbaşkanı Yardımcısı, Milli Savunma Bakanı, Genelkurmay Başkanı ve Savunma Sanayii Başkanı heyette üye olarak görev yapmaktadır.

Türkiye’nin Savunma Sanayii atılımları, görüldüğü gibi programlarına da eksiklere rağmen yansımaktadır. Her ne kadar global dünya modelinin yapısını neo-liberal bir anlayış oluştursa da, güçlü ve önemli ülkelerin savunma sanayileri kesinlikle tamamen özelleştirilmemiştir. Bu bağlamda başta ASELSAN olmak üzere savunma şirketlerinin özelleştirilme teşebbüsüyle ilgili projelerin rakip devletler ve lobiler nezdinde tasarlandıkları unutulmamalıdır. Buna direnmek, savunma projelerinin sürdürülebilmeleri, çok yönlü projelerin eylem planlarında yer alabilmeleri ve güçlü bir Türkiye’nin tesis edilebilmesi için önemlidir.

Bunca atılım, denetim mekanizmalarının tesisi, TSKGV’nın değişen yapısı ve özel şirketlere sağlanan teşviklere ilave olarak savunma sanayiinde devletin rolünün de korunması, bundan sonraki eylem planlarında da savunma sanayiindeki hedeflerin en geniş ve uzun başlık olacağını göstermektedir.


Onur DİKMECİ
Yazarın diğer yazıları için tıklayınız.
__________________________________________________________________
Dipnot:
[*]İkinci 100 Günlük Eylem Planı’na göre eylemlerin kurumlara dağılımında Savunma Sanayii ile alakalı proje sayısı 52 ile birinci sırada yer almaktadır. İkinci kurumun taslak eylem sayısı ise 39’da kalmıştır.

Onur Dikmeci Hakkında

Onur DİKMECİ: (İstanbul) 1987 İstanbul doğumludur. Haliç Üniversitesi İşletme Lisans bölümünden mezun olduktan sonra Harp Akademileri Stratejik Araştırmalar Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı Yüksek Lisans programına devam etmiştir. Güvenlik, istihbarat, NATO gibi konularda çeşitli eğitim programlarına katılmış ve bu alanlarda “Beyaz Kitap” ve “Devlet Aklı” adlarıyla 2 adet kitap yayımlamıştır. Türkiye’nin ilk özel istihbarat platformu Türkiye Algı Merkezi’nin (turkiyealgimerkezi.org) kurucusu ve direktörüdür. Bireysel ve kurumsal danışmanlık görevini sürdürmektedir.

Yorum Ekleyebilirsiniz


%d blogcu bunu beğendi: