Arap baharı ile birlikte başlayan çatışmalar neticesinde birçok Arap ülkesinde halk ve hükümetler karşı karşıya gelmiş ve oluşan sorunlar yüzünden bu ülkelerden nüfusun bir kısmı göç etmiştir. Tunus, Mısır, Suriye, Libya, Yemen, Ürdün ve Bahreyn, Arap baharından etkilenen ülkelerdir. Bu göçlerde insanlar ya Avrupa’ya gitmeye çalışmışlar, ya da kendi ülkelerinden refah düzeyi yüksek ülkelere gitmeye çalışmışlardır.
Suriye, Türkiye’nin sınır komşusu olduğu için Türkiye bu ülkeden yoğun göçe maruz kalmıştır. Suriye’den Türkiye’ye ilk kafile, 29 Nisan 2011 tarihinde gelmeye başlamış ve kafileler günümüzde halen gelmeye devam etmektedir.[1] Suriye’den gelen bu insanlar, öncelikle sınır şehirlerinde bulunan kamplara yerleştirilmişlerdir. Ancak sayıları her geçen gün artan bu insanları zamanla kamplarda tutmakta zorlanan yetkililer, bu insanların ülkenin iç kısımlarına geçmesini engelleyememişlerdir. Günümüzde sayıları 3 milyon 583 bin 434’ü bulan Suriyeli sığınmacıların Türkiye içerisinde en fazla yaşadıkları şehir, 561 bin 159 kişiyle İstanbul’dur.[2]
Türkiye, bu göçlerle gelen insanları uluslararası ilişkilerde yer almayan ve hukuki değeri olmayan ‘misafir’ statüsü ile tanımlamıştır.[3] Misafir statüsü, dünyada bu anlamda kullanılan ilk kavramdır. Herhangi bir karşılığı olmayan bu kavram, Türkiye için uluslararası ve kendi devlet mekanizması içinde birtakım sorunlara neden olmuştur. Ancak Suriye’den gelen insanlara misafir statüsü verilmeseydi, bu insanların hangi kavramla tanımlanacağı da bir soru işaretiydi. Bu soruya verilecek cevap kolay olmamakla birlikte, uluslararası mekanizmaların dikkate alacağı bir kavram olma zorunluluğu vardı.
Türkiye’nin de aralarında bulunduğu birçok ülkenin imzaladığı Mültecilerin Hukuki Durumuna İlişkin 1951 Cenevre Sözleşme’nde, bazı nedenlerle ülkelerinden göç etmek isteyen insanlara ilişkin ilk defa düzenleme yapılmıştır. Ancak sonradan bu sözleşmenin içeriği yetersiz görülmüş ve yeni düzenlemeye gidilmiştir. Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin 1967 Protokolü’nde mülteci kavramının tanımı ve kapsadığı konumu yeniden düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerle birlikte mülteci ve sığınmacı kavramlarını tanımlamak da kolaylaşmıştır. Bu Protokolde “mülteci”, Avrupa’dan gelen insanlara verilen tanım olarak düzenlenmiş, “sığınmacı” ise Avrupa dışından gelen yabancıları tanımlamakta kullanılmıştır. Birleşmiş Milletlerin tanımına göre mülteci kavramının hukuki statüsü şu şekilde verilmiştir:
“Irkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri yüzünden zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan ya da söz konusu korku nedeniyle, yararlanmak istemeyen; yahut tabiiyeti yoksa ve bu tür olaylar sonucu önceden yaşadığı ikamet ülkesinin dışında bulunan, oraya dönemeyen veya söz konusu korku nedeniyle dönmek istemeyen her şahıstır.” (Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin 1951 Cenevre Sözleşmesi)
“Sığınmacı” kavramı ise; mülteci olma statüsü incelenmekte olan ve geçici koruma altında olarak tanımlanan kişidir. “Geçici koruma” durumu ise mülteci statüsüne göre daha az imkan içeren bir durumdur.[4] Nisan 2011’de Türkiye’nin ilk olarak ‘misafir’ statüsü verdiği göçmen Suriyeliler için Nisan 2012’de geçici koruma adlı bir genelge yayımlamıştır. 22 Ekim 2014’te Geçici Koruma Yönetmeliği, Resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe girdi.[5] Bu yönetmeliğe göre ‘Geçici Koruma’ kavramı, ülkesinden zorla ayrılmış ve ülkesine geri dönemeyen bireysel ya da kitlesel olarak Türkiye’ye gelen ya da Türkiye sınırlarından geçen sığınmacılara Türkiye’nin sağladığı bir statüdür. Geçici koruma uygulaması ile kendi istekleri dışında Suriyelilerin Suriye’ye geri gönderilmemeleri, güvence altına alınmıştır. Bu uygulamaya kayıt olan kişilere yasal olarak Türkiye’de kalma hakkı sağlamaktadır.
Milyonlarca insanın Türkiye’ye göç etmesiyle ve kampları bırakıp ülkenin iç kesimlerindeki şehirlere yerleşmesiyle birlikte, Türk halkıyla Suriyeli sığınmacıların arasında sorunlar baş göstermiştir. Yerel halk, ilk zamanlar savaştan kaçan bu insanlara kol kanat gerip kendi aralarında yer vermişler, yetkililerin bu insanları misafir kavramı ile nitelemesiyle daha sıcak bir yaklaşım içinde bulunmuşlardır.
Suriyeli sığınmacılardan yardımlarını esirgemeyen Türk halkı, zamanla sığınmacıların sayılarının artmasıyla sığınmacılarla sosyal hayatta ve iş hayatında karşı karşıya gelmeye başladıkça problemler artmış ve halkın ilk etaptaki tutumları değişmeye başlamıştır. Türkiye’de son yıllarda artan işsizlik oranları, sınırlarında gerçekleşen terör faaliyetleri yüzünden güvenlik ve asayiş sorunları ve yıllardır üzerinde uğraşıldığı halde devam eden çocuk işçi ve eğitim sorunları, Suriyeli sığınmacıların gelmesiyle daha belirgin hale gelmiştir. Ülkenin bazı yerlerinde gruplar halinde çatışmalar baş göstermeye başlamış; kadınlara yönelik taciz olayları ile yaralama ve öldürmeye kadar giden olaylar yaşanmıştır.
Peki sadece dil, kültür ve yaşam biçimi gibi farklılıklar mı olayları bu noktaya getirmiştir? Birbirlerine karşı başlangıçta dünyaya örnek bir davranış sergileyen bu toplumları birbirine karşı bu kadar kızıştıran asıl nedenler nelerdi? Bir tarafta evinden vatanından edilen insanlar, diğer tarafta kendi ülkesinde kendinin, ailesinin ve çevresinin güvenliğinden endişe eden insanlar bulunmaktadır.
Asayiş ve Güvenlik
Türk halkının güvenlikten endişe etmesinin nedeni; Ortadoğu’da terör faaliyetlerini gerçekleştiren teröristlerin, Türkiye’ye akın akın gelen Suriyelilerle birlikte sınırlardan rahatlıkla geçmesidir. Çünkü gerçekleşen bu göç sırasında insanların sınırdan geçişi engellenememiş ve kimi zaman Avrupa’dan veya dünyanın bazı bölgelerinden gelen insanlar sınırlardan geçip DAEŞ gibi terör örgütlerine katılmışlardır. Bu durum, ülke içerisinde huzursuzluğa neden olsa da son yıllarda Türkiye’nin gerçekleştirdiği Fırat Kalkanı operasyonu ve sınırlardaki güvenlik önlemlerinin artmasıyla ülke içerisinde halkın rahatlaması bir nebze olsun sağlanmıştır. Sınır kapılarında yer alan polis, jandarma ve gümrük muhafaza görevlilerinin yanı sıra x-ray cihazları, narkotik ve bomba arama köpekleriyle birlikte gümrük kapılarının güvenliği sağlanmaktadır. Parmak izi yöntemiyle gümrük kapılarından yasa dışı geçişler önlenmeye çalışılmaktadır.[6] Ancak Türkiye üzerinden insan kaçakçılığı daha ucuz gerçekleştiği için Türkiye sınırları, insan kaçakçılığı yapanlara daha cazip ve kolay bir yol olarak görülmektedir.[7]
İnsan kaçaklığını önlemek adına sınır illerinde yaşayan vatandaşlarımıza sınırdan geçebilecek insanların hem kendi güvenliklerini, hem de ülkenin güvenliğini tehlikeye attığı anlatılmalı, bu amaçla sivil toplum kuruluşları aracılığıyla eğitim ve bilinçlendirme programları düzenlenmelidir. Böylece sınırlarımızdan kaçak giriş-çıkış yapanların yetkili makamlara ihbar edilmesi teşvik edilebilir.
Günümüzün en çok tercih edilen teknolojik aletlerinden olan dronlar kullanılarak sınırlardaki güvenlik önlemi bir kat daha artırılabilir. Devriye sistemi şeklinde kullanılacak olan bu dronlar, sınırlardaki hareketliliğin tespitinde yetkili kişilere en yakın zamanda uyarı verebilecek ve yetkililer, insan kaçakçılığı ve sınırlardan kaçak giriş gibi olaylara daha kısa zamanda müdahale edebilecektir.
İşsizlik
Suriyeli sığınmacılar, savaştan kaçıp Türkiye’ye sığındıktan sonra kendilerinin ve ailelerinin güvenliğini sağlayıp normal bir hayat için başlarını sokabilecekleri bir ev arayışına girişmiş ve geçimlerini sağlayabilecekleri gelir kaynağı oluşturmaya çalışmışlardır. Suriyeli mülteciler kamplara yerleşmek yerine ülkenin iç kesimlerine geçmeye başladıkça iş arayışına girmişlerdir. Türkiye’nin 15 Ocak 2016 tarihinde çıkardığı Geçici Koruma Sağlanan Yabancıların Çalışma İzinlerine Dair Yönetmelik ile Suriyeli sığınmacılar çalışma hakkı elde etmişlerdir.[8] Bu yönetmeliğe göre geçici koruma kimlik belgesinin, yabancı tanıtma belgesinin ve yabancı kimlik numarasının olması, Suriyeli sığınmacılarının çalışma izni alması için önkoşuldur. Geçici korumadan yararlanan sığınmacılar kayıt tarihinden itibaren 6 ay sonra çalışma izni almak için başvurabilir. Başvuru, sığınmacıyı çalıştıracak olan işveren tarafından yapılacaktır. Hayvancılık, tarım veya mevsimlik işlerde çalışacak olan geçici koruma kapsamındaki yabancılar, çalışma izninden muaftırlar.
Bu yönetmelik Suriyeli sığınmacılar ve yerel halk için kolaylıklar sağlasa da, çeşitli sorunlar oluşmaya devam etmiştir. Bu sorunların oluşmasına neden olan olaylardan biri de halkın arasında dolaşan Suriyeli sığınmacıların neredeyse tamamının devletten veya yardım kuruluşlarından düzenli bir gelir kaynağı aldığına yönelik algıdır. Araştırmalara göre Suriyeli sığınmacıların çoğunluğu, böylesi bir gelir kaynağına sahip değil. Yalnızca %6’lık bir kısmı bu yardımlarla hayatlarını devam ettirebiliyor. Geri kalan kısımdan %3’lük bir kısım ise Suriye’den getirdikleri kişisel birikimlerle geçinebiliyor.[9]
Bu veriler dikkate alındığında, Suriyeli mültecilerin çoğunluğunun hayatlarını devam ettirebilmek için çalışmak zorunda kaldığı anlaşılıyor. Yerel halk yönünden oluşan sorunların en önde gelenlerinden biri, Suriyeli sığınmacıların yerel halkla ortak çalıştıkları bir işte hem daha az maaş almaları, hem de daha uzun süre çalışmalarıdır. Bu durum, işverenlerin işlerinde çalıştırmak üzere Suriyeli sığınmacıları daha çok tercih etmesine neden oluyor. Aslında bu soruna neden olan Suriyeli sığınmacılardan ziyade işverenlerdir. Sığınmacıları ucuz iş gücü olarak gören işverenler, bu durumu fırsat bilerek aynı maaşa daha fazla emek satın alıyorlar. Yukarda bahsedilen birçok sorunun önüne geçilmesi için çıkarılan Geçici Koruma Sağlanan Yabancıların Çalışma İzinlerine Dair Yönetmelik, bu sorunları tam olarak engelleyememiştir ve hatta giderek ortaya daha fazla sorun çıkarmaktadır.
Türkiye’nin işsizlik sorunu daha geniş kapsamlı bir olaydır ancak Suriyeli mültecilerin yerel halkla yaşadığı problemleri bir miktar düzeltmek için yapacağımız adımlardan ilki, bu insanların iş hayatlarında karşılaştıkları problemleri Türkiye’de yaşayan yabancılar adına kurulacak bir sendika veya sivil toplum kurumu aracılığıyla kamu kurum ve kuruluşlarına iletmesi veya yabancıların karşılaştıkları problemlerin şikayetleri için aracı olması gerekmektedir. Yalnızca yabancılar için değil yerel halkın da bu konudaki sorunlarına yönelik denetim mekanizmaları daha etkin hale getirilmelidir. Ülke içerisinde kaçak işçi çalıştıranlara yönelik yaptırımlarda değişiklik yerine bu insanları rahat ettirecek yasal bir düzenleme getirilmelidir. Çünkü her ne kadar yerel halk işimizi elimizden alıyorlar diye Suriyeli sığınmacıları suçlasalar da yerel halkın çalışmak istemediği birçok işte çalışan Suriyeli mülteciler, o işlerdeki istihdamı sağlayarak işverenlere büyük yararlar sağladıkları göz ardı edilmemelidir.
Çocuk İşçiler ve Eğitim
Dünyada yaşanmış olan birçok göç hareketinde, göç nüfusunun büyük çoğunluğunu çocuklar oluşturmaktadır.[10] Göç gibi toplumları etkileyen unsurun çocukların zihninde yıllarca yer aldığı ve hatta bu durumun birkaç nesil boyunca devam ettiği görülmüştür. Göçten en fazla etkilenen grubun çocuklar olduğu çok açıktır. Günümüzde çocuklarla ilgili sorunlar, birçok devlette vardır ve var olmaya devam etmektedir.[11] Çocuk işçiliği ve çocukların eğitimsiz kalması, bu sorunlardan en önemlileri arasındadır. Dünyada ve Türkiye’de çocuk işçiliğinin önüne geçilmesi yönünde birçok çalışma yapılsa da Türkiye, karşılaştığı bu göç dalgasıyla birlikte bu sorunu gözle görülür bir şekilde yaşamaya başlamıştır. Suriyeli sığınmacılar, ülkelerinden Türkiye’ye 7 yıl önce göç etmeye başlamışlardır. Geçen sürede Suriyeli sığınmacı aileler, çocuklarının eğitimlerini tam olarak sağlayamadığı gibi, geçimlerini sağlamak için ailedeki her bireyin çalışması mecburiyetinde kalmışlardır. Bu durum, sığınmacı ailelerdeki çocuklarında çalışmasına neden olmuş ve sığınmacılar arasında hem eğitimsizlik, hem de çocuk işçiliği yüksek seviyelere ulaşmaya başlamıştır. Birçok trafik ışığının altında, sokakta, çarşıda, pazarda Suriyeli çocukların çalıştıkları görülmektedir. Sığınmacı ailelerin çocukları, günümüzde Türkiye içerisindeki birçok okula gidebilmektedir ancak dil, kültür ve yaşayış biçimi gibi farklılıklar çocukların okula uyumunda sorunlar çıkarmaktadır.[12] Eğitimsizlik ve çocuk işçiliği, hayatın birçok yerinde sorunlar çıkarıp bu sorunların daha da büyümesine neden olmaktadır. Birçok devletin bu yöndeki çalışmaları devam etse de bu sorunların önüne geçilememektedir.
Çocuklara yönelik çalışmalar yapan sivil toplum örgütlerinin bu konuda teşvik edilip sığınmacı çocuklarının eğitimi ve eğitim hayatına uyumu için çalışmalar yapılması gerekmektedir. Bu kuruluşların devletin kontrolüyle ve desteğiyle yapacağı çalışmalara vatandaşlarımızın çocukları da katılmalıdır. Bu çalışmalarla her iki halkın çocukları birbirlerine karşı empati kurmayı, yardım etmeyi ve engelleri beraber aşmayı öğreneceklerdir.
Çocuk işçiliğinin önüne geçilmesi için işverenlere yönelik bilgilendirme çalışması yapılmalıdır. Bu bilgilendirme çalışmalarını sivil toplum örgütleri ve üniversite öğrenci toplulukları, ortak bir çalışmayla gerçekleştirmelidir. Bilgilendirme yapıldığı halde çocuk işçi çalıştıran kurumlara ağır yaptırımlar uygulanmalıdır. Bu kurumların tespiti için gönüllülük esaslı bir yardım çalışması düzenlenmelidir.
Çocuklar gelecektir ve nasıl yetiştirilirlerse, ilerde topluma o derece faydası veya zararı dokunur.
Ömer TOKGÖZ – SASAM Stajyeri
Ankara Üniversite Hukuk Fakültesi Öğrencisi
_________________________________
Dipnotlar
[1] İrfan Kaygısız, Suriyeli Mültecilerin Türkiye İşgücü Piyasasına Etkileri, 2017, S:3
[2] https://www.ntv.com.tr/galeri/turkiye/turkiyedeki-suriyeliler-kac-milyonlar-nerelerdeler-nereye-gidiyorlar,G1dBz5o77kyw7FE_gEeaVw
[3] Dilek Dulkadir, Türkiye’deki Suriyeli Sığınmacı Krizi ve Suriyelilerin İç Hukuktaki Statüleri, Doğu Anadolu Sosyal Bilimlerde Eğilimler Dergisi, 2017, Cilt 1, Sayı 2, S: 21-36
[4] Eda Bozbeyoğlu, Mülteciler ve İnsan Hakları, Hacettepe Üniversitesi İletişim Fakültesi Kültürel Çalışmalar Dergisi, 2015, 2(1): 60-80
[5] https://www.amnesty.org.tr/icerik/gecici-koruma-yonetmeligi-yayimlandi
[6] http://www.antakyagazetesi.com/sinirda-yogun-guvenlik-onlemleri/
[7] https://www.amerikaninsesi.com/a/turkiye-suriye-sinirindan-gecis-kolay-mi/2500772.html
[8] İrfan Kaygısız, agm, S: 6
[9] http://ingev.org/kutuphane/ingev-raporlar/suriyeli-multeci-hayatlar-monitoru-degerlendirme/
[10] Dilek Yelda Kağnıcı, Suriyeli Mülteci Çocukların Kültürel Uyum Sürecinde Okul Psikolojik Danışmanlarına Düşen Rol ve Sorumluluklar, İlköğretim Online, 2017, Cilt 16, Sayı 4, S: 1768-1776
[11] Hacı Yunus Taş, Serkan Ömer Abbasigil, Dünya’da Çocuk İşçiliği Sorunu: Türkiye-Almanya-Pakistan Karşılaştırması, Hak İş Uluslararası Emek ve Toplum Dergisi, Cilt 6, Sayı 14, S:25-46
[12] Dilek Yelda Kağnıcı, agm