Çin ve Avrupa Birliği Arasındaki Ekonomik İlişkilerin Büyümesi
Son on yılda Çin ve AB, ekonomik bağlarını iyice güçlendirdi. Ancak AB, özellikle de Çin ile olan ticaretinde rekabetin, fikri mülkiyetin ve pazara erişim ile ilgili meselelerin bazı yönlerinden memnun değil. Ayrıca Çin hükümetinin Avrupa’daki kritik altyapılar üzerindeki kontrolü nedeniyle AB, Çin’in Avrupa’ya olan politik etkisinden rahatsız. Sonuç olarak AB, şu anda yabancı yatırımları taramak için bir mekanizma kurmaktadır ve bazı AB ülkelerinde bu bağlamda ulusal yasalar oluşturulmuştur. Çin, İsrail’de de kritik altyapıları satın alıyor ve bu da AB’nin, orayla da ilgili siyasi ve güvenlik endişelerini artmasına sebep oluyor. Yabancı bir yatırım tarama mekanizması üzerinde durmakta olan İsrail, bu tür bir mekanizmanın kurulmasında AB deneyiminden bir şeyler öğrenebilir ve aynı zamanda bazı AB ülkelerinin yürürlüğe koydukları yasaya eş zamanlı olarak yasa teklifi verebilir. Bu tür yasalar, yabancı bir şirketin yerel bir şirket üzerinde sahip olabileceği kontrolün sınırlandırılması, diğerlerinin yanı sıra teknoloji ve altyapıların dâhil edilmesi ve İsrail’deki yabancı devlet yatırımlarının yakından incelenmesi için bir yatırım tarama sürecine tabi sektörlerin listesini genişletmeyi içerir.
Yael Hattem – İsrail, Institute for National Security Studies (İNSS)
***
İsrail-Çin İlişkileri: Endişelenmeye Neden Olabilecek Bir Gelişen Dostluk mu?
Kudüs’te 24-25 Ekim 2018’de düzenlenen İsrail-Çin İnovasyon Konferansı, İsrail-Çin ilişkilerinde yeni bir döneme işaret ediyor. Üst düzey yetkililer ve işadamlarından oluşan büyük bir heyete başkanlık eden Çin Başkan Yardımcısı Wang Qishan, konferansa katıldı. Wang, 2000’den beri İsrail’i ziyaret eden en üst düzey Çinli yetkilidir. Bu nedenle, iki ülke arasındaki siyasi ilişkilerin yükseltilmesinin ekonomik ilişkilerin sıkılaşmasıyla da paralel gittiği görülmektedir. Ancak aynı zamanda İsrail’deki altyapı meselelerinde Çin’in üstlendiği rol konusunda eleştiriler oluşmaya başladı ve kritik ulaşım altyapısındaki Çinli yatırımların İsrail’in ulusal güvenliğine zarar vermekten sorumlu olduğu iddia ediliyor.
Bu sesler, hükümeti İsrail’deki yabancı yatırımları değerlendirmek ve düzenlemek için bir düzenleyici sistem tasarlamaya çağırıyor. Başbakan Netanyahu da şu anda, Çin yatırımlarıyla da ilgilenecek olan İsrail’deki yabancı yatırımları incelemek için bir teşebbüs içerisinde. Genel olarak, Dışişleri Bakanlığı, İsrail’in Çin ile olan ekonomik ilişkilerinin memnuniyetle karşılandığını ve İsrail ekonomisinin iyiliği için genişletilmesi gerektiğini savunmaktadır. Öte yandan eleştirmenler, İsrail’deki Çin yatırımlarının devletin bağımsızlığını ve ulusal güvenliğini sağlamak için daha fazla araştırılması gerektiği konusunda hükümeti uyarmaktadırlar.
Galia Lavi, Doron Ella – İsrail, Institute for National Security Studies (İNSS)
***
Çin, Hindistan ve ABD’deki ilerleme paradoksları: Büyüyen ama mutsuz ülkelerin hikayesi (Özet)
Bu ülkelerde ekonomik büyüme ve yoksulluk oranı ters orantılı bir şekilde ilerleme kaydetse de, mutsuzluk oranının gittikçe arttığı gözlemlenmektedir. Örneğin Hindistan’da yoksulluk oranı 2004 yılında %38’lerde iken, 2014 yılında %21’e düşmüştür. Ancak 2017 yılı araştırmaları, insanların hayatlarından memnuniyet duyma oranının bu verilere paralel olarak hareket etmediğini göstermektedir. 0 ile 10 arası bir yelpaze yapıldığında bu oranın 2017 yılında 4,5’in altında olduğu görülmektedir. Bu memnuniyetsizliğin kaçınılmaz olarak ortaya çıkardığı intihar oranları da hızla artmaya başlamıştır. Bu durumun sadece Hindistan’a özgü olduğunu düşünmeyin. Çin ve ABD, GDP artış oranının en yüksek olduğu ülkelerin başında gelmesine rağmen, tatminsizlik ve mutsuzluk oranı Hindistan’dakine benzer bir şekilde artmaktadır. Bu paradokslar, büyüme modellerimizin ve sonuçta elde ettiğimiz yaşam tarzlarının, ortalama insanın gerçekleri ve arzuları ile temas halinde olmadığının bir işaretidir.
Carol Graham and Sergio PintoSaturday – Brookings Institution
***
NATO’nun Üç Çatallı Bağlantı Tatbikatları (Trident Juncture Exercises)
Jeopolitik tansiyonun son zamanlardaki yükselişi, NATO’nun büyük bir askeri tatbikat düzenlemesinin gerekliliğini ortaya çıkarmış gibi gözüküyor. Norveç’te düzenlenecek olan bu askeri gövde gösterisi, Rusya’nın son zamanlarda dış politikadaki atmış olduğu adımlara karşı önemli bir cevap niteliğinde olması bekleniyor. Hatta Rusya’nın Sovyet döneminden bu yana en büyük askeri tatbikatı olan Vostok’u sahneye koymasından sadece birkaç hafta sonra, Nato’nun böyle bir karar alması, tesadüfi olmasa gerek. Rusya’nın yapmış olduğu bu askeri tatbikata binlerce Çin askerinin katılması ise akıllara ister istemez bazı soruları getirmeye başladı.
NATO, bu tarz askeri tatbikatları yaklaşık yirmi yılda bir düzenlemektedir. Finlandiya ve İsveç’in de katılacağı tatbikatta otuz bir ülke varlık gösterecek. Tatbikat esnasında on bin askeri araç, yüz elli uçak ve altmış beş gemi kullanılacak, bu sayılara ABD uçak gemisi ve görev grubu da dahil. Yirmi beş Ekim’de başlayan tatbikatın 7 Kasıma kadar sürmesi bekleniyor.
Article by Jonathan Masters – Council on Foreign Relations
***
Çin Amerika’nın Dünya Liderliğine Karşı Nasıl Mücadele Veriyor? (Özet)
Çin lideri Xi Jimping, uluslararası arenada daha etkin olabilmek için etkili olabileceğine inandığı çeşitli stratejiler geliştirmeye başladı. Nitekim 2006’da yapmış olduğu bir konuşmada niyetini açıkça belli etmiştir: “Çin, dünya siyasi ve ekonomik manzaralarını değiştirmede önemli bir faktör haline geldi. … Ekonomik gücümüzü uluslararası kurumsal otoriteye dönüştürmek için daha fazla çalışmamız gerekiyor.”
Fakat Çin, bugüne kadar ABD ile uluslararası liderlik yarışına girmekten kaçındı. Çin’in liderliği arzuladığına dair elimizde çok az kanıt vardır. Örneğin küresel terörizm, mülteci krizi ve iklim değişikliği gibi küresel konulara Çin tarafından getirilmiş somut bir öneriye rastlamamaktayız. Çin, bunun yerine ABD’nin uluslararası arenada kurmuş olduğu temel sütunları yavaş yavaş yok etmeyi planlıyor ve bu sütunların yerine kendi değerlerini yerleştirmeyi amaçlıyor.
Xi, ABD liderliğine açık bir saldırıdan ziyade, karşılıklı işbirliği, adalet ve eşitlik üzerine kurulu bir “ortak kader topluluğu” vizyonunu eski bir Batılı modelin “yerini alan” bir “yeni” yaklaşım olarak benimsemiştir.
Xi ayrıca, Çin hükümetinin çıkarlarını yansıtacak uluslararası kurumları ve normları reform etmek için çalışıyor. Kamu diplomasisine yönelttiği kaynakları dramatik bir şekilde artıran Çin, öğrencilerine ve Çin dilini incelemek için hükümet destekli merkezler açarak yabancı öğrencilere ve memurlara cömert burslar sağlamıştır. Buna ek olarak, Pekin sadece kendi pozitif yanlarını anlatmakla kalmıyor, aynı zamanda başkalarının aksini yapmalarını engellemek için de önlemler alıyor. Örneğin Çin hükümeti, Kenya’da BBC ve Al Cezire gibi büyük haber şirketlerinin yayınlanmaması şartı ile sekiz yüze yakın kırsal bölgede dijital yayıncılık yapılabilmesi için destek verdi. Bununla birlikte, Çin’in uygulamış olduğu bu politika, ABD tarafından çok da korkutucu olarak algılanmıyor.
Elizabeth Economy– NPR
***
ABD’nin İçerisinde Oluşan Kutuplaşmanın Çin İle Girişilen Mücadeye Etkisi
Amerika Birleşik Devletleri Sivil Savaş’tan beri kendi içerisinde hiç karşılaşmadığı bir kutuplaşma yaşıyor. Ancak, Çin ile girişilen dünya devi olma mücadelesinde, özellikle de parti düzeyinde kutuplaşmış olan bu yapı, diğer konularda olmadığı kadar ortak bir çizgi üzerinde birleşebiliyorlar. Örneğin Demokratlar, Başkan Trump’ın ticaret politikalarında eleştirel bir tutum sergileseler de, Çin’e karşı yapmış olduğu geniş ölçekli ticari baskı konusunda Trump’a destek vermektedirler. Bu yılki Ulusal Yetkilendirme Savunma Yasası, Çin’in casusluğuna, nüfuzuna ve askeri gücüne karşı koymak için, iki partinin de vermiş olduğu geniş bir destekle geçti.
Ancak ABD toplumunda Çin’e karşı mücadelede bir araya gelinmesine rağmen, bu yakınlaşma bile toplumda oluşmuş büyük çatlakları gidermek için yetersiz kalıyor. Çünkü kutuplaşma düzeyi, son on yılda ulaşmadığı bir seviyeye çıkmış bulunuyor, öyle ki her parti içerisindeki nüfusun yaklaşık üçte biri, diğer partiyi ülkenin düzenine tehdit olarak görüyor. Medyaya, iş dünyasına ve diğer kurumlara olan güven seviyesinde ciddi anlamda düşüş görünüyor.
Yoğun partizan çatışması, Çin’le rekabet edebilmek için stratejik olarak değerli ancak politik açıdan tartışmalı tedbirler almaya çalışan ulusal liderler için ciddi bir engel oluşturuyor. Başkan Obama’nın, Trans-Pasifik Antlaşmasını yapamamasının altında yatan neden, oluşmuş olan bu kutuplaşma ortamıdır. Ancak Turmp’ın Çin’e karşı agresif tavırları ve Çin’in önde gelen liderlerinin yapmış olduğu bazı konuşmalar, Obama’nın aksine bu konuda Trump’a olan desteği artırdı. Şöyle ki, önceki yıllarda Çin’e karşı oluşan negatif tavır oranı yüzde ellinin altındayken, şu anda yüzde ellinin üstüne çıkmış bulunuyor.
Çin’e karşı kamuoyunu harekete geçirmek, belki çekişmeli politikaların geçişini kolaylaştırabilir, ancak kendi risklerini de içinde taşır. Gerginlik derinleştikçe ve karşılıklı düşmanca söylemler yoğunlaştıkça, bir askeri krizin riskleri de artabilir. Dahası, bir krizin riskleri artarken, kutuplaşmanın etkileri kriz durumunda hızlı ve cesur karar vermeyi de bozabilir. Dış politika gelişmelerinin siyasallaşması, siyasetin artık “su kenarında” durduğu anlamına gelir. Bu zayıflıkları gidermek için, ulusal liderler hem yerel kitleleri hem de uluslararası müttefikleri ve ortakları ikna etmek için daha fazla çalışabilirler. Bu tarz çabalar, stratejik olarak değerli ancak politik açıdan duyarlı bölgesel ticaret anlaşmaları gibi önlemlerin geçişini kolaylaştırmaya yardımcı olabilir.
Trump’ın iç siyasette izlediği politikalara destek verilmeyebilir ancak dış politikada toplumun biraz daha bilinçli hareket etmesi gerekmektedir. Benzer şekilde, ABD’li müttefikler ve ortaklarla daha yakın işbirliği, ABD’nin stratejik konumunu uluslararası olarak güçlendirmeye yönelik çabalarını da kolaylaştırabilir.
Temmuz ayında, Amerika Birleşik Devletleri, Japonya ve Avustralya, Çin’in büyüyen bölgesel nüfuzuna karşı Asya-Pasifik ülkelerine yatırım yapma konusunda bir plan üzerinde anlaştılar. Daha güçlü bir uluslararası işbirliği, aynı zamanda Çin’in ihtişamını caydırmaya yardımcı olabilir. Önümüzdeki yıllarda, ABD liderlerinin siyasi kutuplaşmanın etkilerini hafifletmek ve Çin ile rekabeti istikrarlı ve etkili bir şekilde yönetebilmek için daha da fazla çaba göstermeleri gerekecektir.
Timothy R. Heath – Rand Corporation
Çeviren : Adem KAYA – ODTÜ Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi Öğrencisi