Amerika Birleşik Devletleri Sivil Savaş’tan beri kendi içerisinde hiç karşılaşmadığı bir kutuplaşma yaşıyor. Ancak, Çin ile girişilen dünya devi olma mücadelesinde, özellikle de parti düzeyinde kutuplaşmış olan bu yapı, diğer konularda olmadığı kadar ortak bir çizgi üzerinde birleşebiliyorlar. Örneğin Demokratlar, Başkan Trump’ın ticaret politikalarında eleştirel bir tutum sergileseler de, Çin’e karşı yapmış olduğu geniş ölçekli ticari baskı konusunda Trump’a destek vermektedirler. Bu yılki Ulusal Yetkilendirme Savunma Yasası, Çin’in casusluğuna, nüfuzuna ve askeri gücüne karşı koymak için, iki partinin de vermiş olduğu geniş bir destekle geçti.
Ancak ABD toplumunda Çin’e karşı mücadelede bir araya gelinmesine rağmen, bu yakınlaşma bile toplumda oluşmuş büyük çatlakları gidermek için yetersiz kalıyor. Çünkü kutuplaşma düzeyi, son on yılda ulaşmadığı bir seviyeye çıkmış bulunuyor, öyle ki her parti içerisindeki nüfusun yaklaşık üçte biri, diğer partiyi ülkenin düzenine tehdit olarak görüyor. Medyaya, iş dünyasına ve diğer kurumlara olan güven seviyesinde ciddi anlamda düşüş görünüyor.
Yoğun partizan çatışması, Çin’le rekabet edebilmek için stratejik olarak değerli ancak politik açıdan tartışmalı tedbirler almaya çalışan ulusal liderler için ciddi bir engel oluşturuyor. Başkan Obama’nın, Trans-Pasifik Antlaşmasını yapamamasının altında yatan neden, oluşmuş olan bu kutuplaşma ortamıdır. Ancak Turmp’ın Çin’e karşı agresif tavırları ve Çin’in önde gelen liderlerinin yapmış olduğu bazı konuşmalar, Obama’nın aksine bu konuda Trump’a olan desteği artırdı. Şöyle ki, önceki yıllarda Çin’e karşı oluşan negatif tavır oranı yüzde ellinin altındayken, şu anda yüzde ellinin üstüne çıkmış bulunuyor.
Çin’e karşı kamuoyunu harekete geçirmek, belki çekişmeli politikaların geçişini kolaylaştırabilir, ancak kendi risklerini de içinde taşır. Gerginlik derinleştikçe ve karşılıklı düşmanca söylemler yoğunlaştıkça, bir askeri krizin riskleri de artabilir. Dahası, bir krizin riskleri artarken, kutuplaşmanın etkileri kriz durumunda hızlı ve cesur karar vermeyi de bozabilir. Dış politika gelişmelerinin siyasallaşması, siyasetin artık “su kenarında” durduğu anlamına gelir. Bu zayıflıkları gidermek için, ulusal liderler hem yerel kitleleri hem de uluslararası müttefikleri ve ortakları ikna etmek için daha fazla çalışabilirler. Bu tarz çabalar, stratejik olarak değerli ancak politik açıdan duyarlı bölgesel ticaret anlaşmaları gibi önlemlerin geçişini kolaylaştırmaya yardımcı olabilir.
Trump’ın iç siyasette izlediği politikalara destek verilmeyebilir ancak dış politikada toplumun biraz daha bilinçli hareket etmesi gerekmektedir. Benzer şekilde, ABD’li müttefikler ve ortaklarla daha yakın işbirliği, ABD’nin stratejik konumunu uluslararası olarak güçlendirmeye yönelik çabalarını da kolaylaştırabilir.
Temmuz ayında, Amerika Birleşik Devletleri, Japonya ve Avustralya, Çin’in büyüyen bölgesel nüfuzuna karşı Asya-Pasifik ülkelerine yatırım yapma konusunda bir plan üzerinde anlaştılar. Daha güçlü bir uluslararası işbirliği, aynı zamanda Çin’in ihtişamını caydırmaya yardımcı olabilir. Önümüzdeki yıllarda, ABD liderlerinin siyasi kutuplaşmanın etkilerini hafifletmek ve Çin ile rekabeti istikrarlı ve etkili bir şekilde yönetebilmek için daha da fazla çaba göstermeleri gerekecektir.
Yazar : Timothy R. Heath – Rand Corporation
Çeviren : Adem KAYA – ODTÜ Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi Öğrencisi