Türkiye’nin kişi başına düşen 10.000 dolarlık gelir miktarının gelişmiş ülkelerdeki gibi belirli bir seviyenin üzerine çıkarılması gerektiği çok tartışılan bir konu olmuştur. Bu meselenin aşılabilmesi için bugüne kadar izlenen yolların aslında bir faydasının olmadığı ve tekrarıyla da mümkün olmayacağı anlaşılmıştır. Söz konusu meselenin aşılabilmesi için katma değeri yüksek ürünler üretilmeli ve pazarlanmalıdır.
Katma değer: “Bir firmanın, sektörün/alt sektörün (örneğin, imalat sektörü/metal imalat) veya ve genel olarak ekonominin yarattığı refahın ölçülmesinde kullanılan bir terimdir. Buna göre bir firmanın yarattığı katma değer, firmanın satışlarından elde ettiği getiriden satın aldığı mal ve hizmetlerin maliyetinin çıkartılmasıyla hesaplanır. Firma düzeyinde katma değer, bir firmanın satın aldığı mal ve hizmetlerini, satın alınabilir ürünlere dönüştürerek elde ettiği değerdir.” (Aksoy Müfit, Ar-Ge Katma Değer İlişkisi, Ölçme ve Değerlendirmesi, Bir derleme çalışması, 2015)
Katma Değerin Hesaplanması
“Katma değer basit bir şekilde; bir üretim sürecindeki çıktı ile girdi arasındaki farktır. Örneğin 10 TL değerinde hammadde alınmış bu hammadde toplam olarak 20 TL ücretle çalıştırılan işçilerle işlenmiş ve 50 TL değerinde bir ürün ortaya konmuş olsun. Burada girdi 10 TL olarak ölçülür, çalışan işçilere ödenen ücretler girdi olarak değerlendirilmez, çıktı ise 50 TL’dir. 40 TL’lik fark, katma değerini oluşturur, 20 TL’sini işçiler alır. Geri kalan 20TL’de kârdır.”
(https://tr.wikipedia.org/wiki/Katma_de%C4%9Fer)
Katma değeri yüksek ürünler genellikle ağır sanayi, yüksek teknoloji ve gelişmiş pazarlama teknikleri sayesinde dünya pazarına sunulabilir. Bu tanımda gözden kaçmaması gereken bir nokta, katma değere dahil edilmemesine rağmen ciddi bir kısmının iş gücünü oluşturmasıdır. Maliyeti düşürmenin de katma değere şüphesiz önemli bir katkısı vardır fakat maliyet düşürmek, işin daha çok teknik ve teknolojik kısmında yer aldığından ülkemiz bu konuda Almanya, Japonya gibi teknoloji ve sanayide önde yer alan bazı dünya ülkelerinin gerisinde kalmıştır. Burada katma değeri yüksek ürünler sadece bir malı üretmek açısından değil, geliştirilip üzerine eklemeler (inovasyon) hatta tasarımlar yapmak suretiyle de olabilir. Bu tür ürünlerin veya markaların ülke ekonomileri açısından yeri büyüktür. ABD için çok büyük bir değere sahip olan Apple, Almanya için vazgeçilmez olan Volkswagen, Güney Kore’nin ihracat rakamlarının önemli bir kısmını oluşturan Samsung gibi birçok marka değerini elinde bulunduran global şirketlere sahip ülkeler, dünya ticaretindeki yüzdelik dilimin içerisinde hatırı sayılır bir yere sahiptir. Türkiye, bu ülkeler gibi uluslararası ticarette yerini alabilmek için bu tür ülkeler gibi markalar geliştirmeli geliştirilen markanın ürünleri dünya piyasasına tanıtılmalı, pazarlanmalı ve tutundurulmalıdır.
Katma değeri yüksek olan ürünler nelerdir?
Bu sorunun cevabı kısaca şöyledir: Hangi ürünün üretimi üretimde kullanılan ilk maddenin elde edilmesinden, ürünü son kullanan kullanıcının eline geçinceye kadar daha çok sayıda ve daha yüksek ücretli insana iş imkânı veriyorsa, o ürünün katma değeri yüksektir diyebiliriz.(1) Çünkü katma değeri yüksek ürün üretmenin kilit noktası, iş gücüdür ve katma değeri yüksek ürünler üretmek, iş gücünün gerek niteliksel gerekse de refah seviyesi açısından gelişmesini sağlar. Katma değeri yüksek ürünlere örnek olarak; Savaş Uçakları, Savunma Sanayi Ürünleri, Havacılık Sanayi Ürünleri, Otomotiv Sanayi Ürünleri ve CNC Sanayi Ürünleri verilebilir.
Türkiye’de Neden Katma Değeri Yüksek Ürünler Üretilemiyor?
Bu sorunun sanıldığının aksine birden çok sebebi vardır. Kanaatimce en temel üç sebebi şu şekildedir:
Eğitim: “İş gücü kalitesini yükseltmeye yönelik yapılacak tüm yatırımların en önemlisi olarak kabul edilen eğitim, ekonomik kalkınma üzerinde büyük öneme sahiptir. Eğitim aynı zamanda ekonomik kalkınmaya zemin hazırlayan politik, sosyoekonomik, kültürel ve teknolojik unsurlar açısından da oldukça stratejik bir yere sahiptir.” (UZUN Fazlı, Muhasebe Eğitimi Ve Ara Eleman İstihdam Sorunu: Meslek Mensubunun Bakış Açısıyla Teknik Lise Ve Anadolu Liseleri Üzerine Bir Değerlendirme, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin, Mayıs 2018)
Teknolojik gelişmenin de tetikçisi olan eğitime yapılan uzun vadede bir yatırım ülkeye ekonomisine katılma süresi, para ile yapılan yatırımın katkı süresinden daha hızlı ve daha verimlidir.(2)
Türkiye’nin açık ara en büyük sorunlarından olan eğitim; kontrol altına alınamayan ve giderek niteliği azalırken sayısı hala artmaya devam eden üniversiteler, denetimi sağlanmayan meslek yüksekokulları, teknik liseler, yeterli laboratuvar bulunmayan mühendislik fakülteleri gibi daha da örneklerle çoğaltılabilir. Bu sayılan eğitim kurumlarının en önemlisi ve ilk olarak önleminin alınması gereken yer meslek liseleridir.
Düşünüldüğünde en etkili ve verimli öğrenci yetişmesi gereken yerler olması gerekirken maalesef durum tam tersine işlemektedir. Bir meslek lisesinin başarı sıralaması, bir Anadolu lisesi ile aynı seviyeye gelene kadar bu durumun düzelmesinin olanağı yoktur.
Bu durum ülkemizde mesleki eğitim alan gençlerimizin, eğitim hayatlarının sonrasında almış oldukları eğitim doğrultusunda bir işte çalışması gerekirken beklenenin tam aksine geliştiğini göstermektedir. Bu sorun verilen eğitim ile istihdam arasındaki iletişim kopukluğundan kaynaklanmaktadır.(3)
“Meslek ve teknik eğitimin geliştirilmesi, sanayi ve ekonomik olarak gelişmiş olan ülkelerde ön planda tutulan politik hedefler arasındadır. Bu ülkelerde oluşan yüksek hayat standardını arttırabilmek ve ara eleman çalışanları arasında, nitelikli emek sahibi olanların payını düşürmemek için mesleki eğitimin gerekliliği vurgulanmaktadır. Küresel dünya ortamında; problem çözme becerisi ve bilimsel araştırma yeteneği olan, kural tabanlı olmayan, iletişimi iyi vb. yeteneklerle donanan meslek elemanlarına ihtiyaç vardır.” (UZUN Fazlı, Muhasebe Eğitimi Ve Ara Eleman İstihdam Sorunu: Meslek Mensubunun Bakış Açısıyla Teknik Lise Ve Anadolu Liseleri Üzerine Bir Değerlendirme, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin, Mayıs 2018, s.8)
Üniversiteler konusunda sayıyı arttırmak yerine mevcut fakültelerin başarılarını daha üst düzeylere çıkarmak için uğraşılmalı ve bu konuda kafa yorulmalıdır. Mühendislik fakültesindeki ekipmanlar arttırılmalı gençlere deyim yerinde ise yanlış yapmaları için daha çok fırsat verilmeli bu sayede doğruya tecrübe yoluyla ulaşılması sağlanmalıdır.
Bahsetmiş olduğumuz konular daha çok eğitim sistemi ile alakalıdır, peki işin gençlerimizin eğitim hayatı dışında kendilerini geliştirmek için neler okudukları veya ne kadar okudukları konusuna geldiğimizde karşımıza çıkan tablo Türk gencine yakışmayan bir durumu gözler önüne sermektedir.
“Türkiye’de genç kesimin kitap, gazete vb. okuma alışkanlıklarına bakıldığında günde 30 dakikadan daha az okumaya vakit ayıranların oranı %25 ile ilk sırada yer alıyor. Bunu %23 ile günde okumaya hiç vakit ayırmayanlar takip ediyor. Günde 1-2 saat okurum diyenlerin oranı ise %14’te kalıyor. Bütün bu göstergelerde gençlerimiz ne yazık ki OECD ortalamasının altında kalıyor. Okuma materyaline göre okuma alışkanlıklarına bakıldığında ise gençlerimiz en çok gazete okuyor. Gazeteyi ise magazin takip ediyor. Roman, hikâye gibi hayal gücü ve yaratıcı düşünceyi geliştiren kitap türlerini okuyanlar ve okumayanlar arasındaki fark ise %20’yi bularak OECD ortalamasının altında kalıyor. Bütün bu istatistikler gösteriyor ki ezberci ve yaratıcı düşünceyi körelten eğitim sisteminin yanında okuma alışkanlığının düşük olması ve roman, hikâye gibi hayal gücü ve yaratıcı fikirlerin ortaya çıkmasını sağlayan kitapların okuma oranlarının az olması, ülkemizde inovatif düşüncelerin ortaya çıkması bakımından engel teşkil ettiği gibi gençlerimizin kişisel gelişimine de olumsuz yansıyor.” (MÜSİAD Müstakil Sanayici ve İş Adamları Derneği, Araştırma Raporları, Küresel Rekabet için Ar-Ge ve İnovasyon, www.müsiad.org.tr)
Bu konuda gençlerimize okuma bilinci kazandırılmalı Türk vatandaşı olan her gencin okuması gereken kitaplar akademisyenler ve eğitmenler tarafından oluşturulacak bir liste ile belirlenip ilgili bakanlıklara verilmeli ve gençlere bu kitapların ücretsiz temin edilmesi sağlanmalıdır. Hatta oluşturulan bu kitapların okul saatleri içerisinde işin uzmanı eğitmenler tarafından denetlenerek okuma, analiz ve tahlil dersleri konulup öğrencilerden okumuş oldukları kitaplar ile ilgili yorumlar beklenmelidir.
İş Gücü: Katma değeri arttırmak ülke ekonomi ve sanayisinde gelişme sağlayabilmek yani zenginleşebilmek için devletler nezdinde iş gücünün önemi aşikârdır. Ülke sanayi ve ekonomisini ileri taşıyacak olan bu iş gücünü oluşturmak ve bu beşeriyete destek çıkmak insan emeği, zekâsı ve özverisiyle oluşur.(4)
Bu sorun ülkemizde işgücünün sayısının yetersiz olmasından kaynaklanan değil, daha çok işgücünün niteliksiz olmasından kaynaklanmaktadır. Yapılan araştırmalarda göstermektedir ki ABD’de yaşayan bir işçinin bir günlük emeğinin çıktısı, Türkiye’de yaşayan bir işçinin emeğinin çıktısının yaklaşık altı katıdır.
Türkiye’nin işgünü etkin kullanamama sorunu aslında temeli yine eğitime ama daha çok bireylere verilmesi gereken mesleki eğitime önem vermek verimli bir istihdam oluşturma açısından çok önemlidir.(5)
Türkiye’nin sahip olduğu genç nüfus Türkiye’nin işgücünü etkin kullanımı fazlasıyla çözecek sayıya sahiptir, fakat bugün Türkiye de görüldüğü üzere Türk gençlerinin özentilik, eğitimsizlik gibi sorunlardan dolayı bir takım kötü alışkanlıklara yöneldiği görülmektedir. Bu konuda gerek bakanlıklar gerek belediyeler tarafından yapılması gereken alkol, sigara ve diğer uyuşturucu ürünlerine karşı toplu bir eğitim programları düzenlenmeli ve bu konuda Türk gencine sahip çıkılmalıdır.
Türkiye’nin tam ya da verimli istihdam sağlayamadığı bir diğer nüfus kadın nüfusudur. Ülkemizde kadınlar arasında işgücüne katılım oranı olarak gerek AB gerekse OECD ortalamalarının oldukça gerisinde kalmıştır. Dünyada da görüldüğü üzere erkek egemen toplumlar Dünya ticaretinde büyük dünya ülkeleri gibi yerini alamamışlardır. Türkiye’de kadın nüfusunun her ne kadar ticari hayata, ekonomiye katılması geç olmuşsa da bu durum çabucak aşılmış kadın topluma kazandırılmıştır. Şahsi görüşüm kadının hala tam anlamıyla ticari hayata katılmadığı yönündedir. Bu konuda yapılması gereken hali hazırda varlığını sürdürmekte olan “Hanımlar Lokali, Kadınlar Lokali” gibi yerlerin faaliyetlerini arttırmaları ve kadının ticari hayata katılması için gerekirse konuşmalar düzenleyip seminerler vermeleri gerekmektedir. Bakanlık çerçevesinde kadınların topluma kazandırılması amacıyla çeşitli çalışmalar yapılmaktadır.
Bunlar, kadınların işgücüne katılımını ve istihdamını desteklemek amacıyla kalkınma planlarına ve strateji dokümanlarına özel hedef olarak konulmuştur.
“Toplumsal cinsiyet eşitliği bağlamında, kadınların sosyal, kültürel ve ekonomik yaşamdaki rolünün güçlendirilmesi, aile kurumunun korunarak statüsünün geliştirilmesi ve toplumsal bütünleşmenin kuvvetlendirilmesi temel amaçtır.” (Kalkınma Bakanlığı, 2014-2018 10. Kalkınma Planı, s.40, 249. Madde http://www.sbb.gov.tr/wp-content/uploads/2018/10/Onuncu_Kalkinma_Plani.pdf)
Bunun gibi çalışmalara hız kazandırılıp Türk kadının hayal gücü, estetiğinden yararlanılıp kadının toplum üzerindeki etkisi daha da arttırılmalıdır. Kadının toplum üzerinden etkisini arttırmak önce sayısal açıdan arttırma ile mümkün olacağından, çeşitli ülkelerde olduğu gibi belirli bir sayıdan fazla işçi çalıştıran kurumlara eğer çalıştırdıkları işçiler hepsinin cinsiyeti erkek ise belirli bir oranla kadın personel çalıştırma zorunluluğu getirilmeli hatta bu uygulamaya teşvik amacıyla uygulamayı benimseyen firmaların çalıştırdıkları kadın personellerin sigorta ücretleri, ilgili devlet bakanlıkları tarafından karşılanmalıdır.
Teknoloji: Geçtiğimiz 20 yıldır sürekli gelişmesini sürdüren ve her geçen gün daha da ileri giden teknolojinin hayatımıza yerleştiği gibi ekonomimize de yerleştiği bir gerçektir. Dünya artık yeni bir çağa girmiş, makineleşme artmış, iş gücünün yerini teknoloji almaya başlamış, düşük maliyetli ürünler üretip bunları dünyaya pazarlayanlar ekonomik anlamdaki güçlerini dünyaya kanıtlamışlardır. Başını Almanya, Japonya ABD gibi devletlerin çektiği ekonomik güce sahip ülkelerin ekonomilerinin güçlü olmasının nedeni teknolojiye dayalı üretimdir. Üretmek ihracatın kapısını açar, üretimin kapısı ise bir buluşla ve söz konusu buluşun pazarlanmasıyla açılır. Bulunan ürünün zamanla yenilik ve gelişime ihtiyacı vardır. Tüm bunlar için gerekli olan değişmez gerçek yüksek teknoloji üretebilmektir. Katma değeri yüksek ürünler üretme konusunda teknolojinin olmazsa olmaz bir husus olduğu su götürmez bir gerçektir fakat unutulmaması gereken bir diğer konu katma değeri yüksek olan bu ürün üretildikten sonra bu ürünün pazarlama aşamasında da teknolojik gelişmelerin nimetlerinden faydalanmak gerekmektedir. Yani teknoloji sadece ürünün üretilip maliyetlerinin düşürülmesi aşamasında değil bu aşamanın devamında gelen ürünün pazarlanması aşamasında da önem arz etmektedir.
İktisadi kuruluşların finansal açıdan başarıları yüksek olması çoğu zaman bu kuruluşların teknoloji vasıtasıyla kullanılan pazarlama becerilerine bağlıdır. İktisadi kuruluşlar gelişen teknolojinin ortaya çıkardığı globalleşen dünyada pazarlamanın da en az üretim kadar önem arz ettiğini anlamışlar ve bu duruma göre pazarlama stratejiler geliştirmişlerdir. Teknolojinin ortaya çıkardığı küresel dünyada ticari işletmeler açısından artık tüm dünya bir pazar haline gelmiştir.(6)
Teknoloji de iş gücü gibi eğitimin bir çıktısı olarak tanımlanabilir. Teknoloji alanında gelişmek, yeni fikirler ortaya atmak ve bu fikirleri pazarlamak için AR-GE faaliyetlerine yapılan yatırımlar arttırılmalıdır. AR-GE harcamaları yüksek olan ülkelerin günümüzde teknolojide diğer ülkelere göre çok daha gelişmiş olduğunu görmek mümkündür.
Ülkelerin bu Ar-Ge alanına yaptıkları harcamalar, uluslararası ticaretin ciddi bir kısmını oluşturan yüksek teknolojili ürünlerin ihracatında ve dolayısıyla katma değeri yüksek ürünlerin üretilmesi konusunda ciddi bir atılım sağladığı gözle görünür bir gerçektir. Bu tür ürünlerin ihracatının artması da ülkelerin gayrisafi yurt içi hasılalarının ciddi bir şekilde arttığını da beraberinde getirmektedir.(7)
Aşağıdaki tablo ülkelerin 2013 yılına ait “Gayrisafi Yurt İçi Hâsıla” (GSYİH)’ye göre AR-GE harcamalarını gösteren yüzde oranlarını içeriyor.
Kaynak: http://www.tech-worm.com/dunyada-ar-ge-calismalarina-en-cok-butce-ayiran- ulkeler-turkiye/
Rakamlarda da görüldüğü üzere AR-GE faaliyetlerinde GSYİH’nin %3 ve üzeri olduğu ülkeler teknoloji yarışında önemli bir ilerleme kaydetmiş ve teknolojinin ekonomiye olan faydalarından çoktan yararlanmaya başlamışlardır.
Ar-Ge konusunda ülkemizin dünya ekonomisinde 2023 hedefleri doğrultusunda en büyük 10 ülke içerisinde yerini alabilmesi için gayri safi yurt içi hasılanın %1ini oluşturan Ar- Ge faaliyetlerinin %3 ve hatta üzerine çıkarılması gerekmektedir. Ülkemizin dünya ihracat payının arttırılması, ihracatımızın katma değeri yüksek ürünler ve teknoloji egemen bir yapıyla buluşturulması açısından üretim sanayimizin teknik açıdan reforma ihtiyacı vardır.(8)
Ar-Ge çalışmaları neticesinde oluşturulacak ürünün dünya pazarına çıkarıldıktan sonra söz konusu ürünün tanıtılması, pazarlanması ve dahi tutundurulması gerekmektedir. Tanıtım ve pazarlama faaliyetlerinin hepimizin de bildiği gibi reklam veya çeşitli yollarla yapılması mümkündür. Söz konusu ürünün tanıtılması ve pazarlanması gibi aşamalarının dışında tutundurulması konusunda inovasyona ihtiyaç vardır. İnovasyon kısaca yenilemek, geliştirmek gibi anlamlara gelmektedir. Yani üretilmiş olan ürünün pazarlanıp, tanıtılması ürünün son aşamasını oluşturmamaktadır. Üretilen ürünün sürekli güncellenmesi, piyasaya tutundurulması, ürüne olan talebin düşmesine sebep açacak etkenleri ortadan kaldırmakla birlikte yeni bir marka oluşumuna zemin hazırlayabilir.
“Tüketicilerin istek ve ihtiyaçlarını karşılayabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi ve uygulanması, teknoloji ile yakından ilgili faaliyetler olan Ar-Ge’nin üstlenmiş olduğu bir görevdir. Teknolojik bilgi, Ar-Ge çalışmalarının bir sonucu olarak ortaya çıkmakta, tüm ekonomiye yayılmakta ve paylaşılmakta ve bunun sonucunda da ekonomik büyüme gerçekleşmektedir.” (YAVUZ Betül, Ar-Ge Faaliyetlerine İlişkin Teşvikler Ve Ar- Ge Giderlerinin Ums-Tms Kapsamında Mali Tablolara Yansıtılması İstanbul, 2010, s.17)
Ülkemizin Ar-Ge, dolayısıyla teknoloji alanında gelişmesi için halihazırda dünyada teknolojik açıdan kendini dünya sahnesinde göstermiş olan ülkelerin teknoloji, imalat sanayi ve Ar-Ge konusunda yaptıkları reformlar, yatırımları doğrultusundaki alanları ve projelerini inceleyip bir çıkarımda bulunmak doğru bir hareket olacaktır. Bu konuda incelenmesi gereken ülkeler kanımca Almanya, ABD ve Çin’dir.
Almanya bu konuda dünyaya ihraç ettiği ürünlerin farkındadır ayrıca teknolojinin imalat sanayisinin içerisindeki yerini bildiğinden, imalat sanayi de yaptığı reformlar sayesinde dijital dönüşüm konusundaki lider ülkelerden birisi olduğunu sergilemiştir. Almanya bu dijital dönüşümle alakalı olarak ileri gelen sanayi kuruluşlarının da içinde bulunduğu bir Endüstri 4.0 platformunu oluşturmuş ve bu yönde hedeflerini belirlediği “2025 Dijital Stratejisi” yayımlamış ve bu belgede 10 adım belirlemiştir.(9)
Amerika Birleşik Devletleri ise bu konuda çok uzun zamandır üretim yoğun firmaları ülke bünyesinde toplamak amacıyla 2011 yılında ABD Başkanı’na bağlı Bilim ve Teknoloji Danışmanları Konseyi tarafından üretimde ortaklık kurulmasını önerilmiş ve 2012 yılında ileri üretim konusunda ABD’nin bu yarışta yerini sağlamak amacıyla geliştirilen önerilerden oluşan bir rapor hazırlayarak Başkan’a sunmuştur. Bu raporda Ar-Ge faaliyetlerinin güçlendirilmesi, iş gücünün geliştirilmesi, iş ortamının geliştirilmesi, eğitim müfredat ve eğitimde kullanılan araç ve gereçlerin ileri üretim teknolojilerinin ihtiyaçları doğrultusunda güncellenmesi gibi konulara yer verilmiştir.(10)
Çin bu konuda gelişimin yanında bayrağını elinde taşıdığı düşük maliyetli ürün üretiminin hala Çin’de devam ettiği algısını dünyada sürdürme hedefinde olduğundan, Çin’de yerleşik olarak üretimini devam ettirmekte olan firmaların üretimlerinin Çin içerisinde daha düşük maliyetli bir yere kaydırması konusunda desteğini sağlamaktadır. Bunun dışında Çin katma değeri yüksek ürünlerin Çin’de üretilmesi gerektiğini düşündüğünden bu tür üretimi olan firmaları ülkesine çekme gayretindedir.(11)
Bu ve bunun gibi gelişmiş ülkelerin daha önce uyguladığı, halihazırda uygulamaya devam ettiği ve uygulayacağı programlar incelenmeli, bunlar incelenerek Türkiye’de uygulanması gerekli görülen hususlar değerlendirilip Türk tipi kalkınma planı oluşturulmalıdır. Ülkemizin katma değeri yüksek ürünler üretme konusunda kendisini bir adım daha ileri taşıyabilmesi ve teknoloji yarışında kendine bir yer bulabilmesi için Ar-Ge çalışmalarına ayrılan bütçenin gayri safi yurt içi hasılanın en az yüzde üçü hatta daha fazla olması gerekir. Bunun nedeni ise katma değeri yüksek ürünler üretip bunu ihraç etmek için yüksek teknoloji ve ileri sanayiye duyulan ihtiyaç ve bu ihtiyacın Ar-Ge faaliyetleri sayesinde giderilebilecek olmasıdır. Ar-Ge çalışmasının ürünü olarak ortaya çıkan teknolojinin gelişmesi, ülkemizin neden katma değeri yüksek ürünler üretilemiyor sorusunu ortadan kaldıracak ve ülkemizin refah seviyesini bir adım daha ileriye taşıyacaktır.
Katma değeri yüksek ürünler üretilme konusunda değinmeye çalıştığım bu konular, sadece bu konuda değil birçok konuda Türk milletinin karşısına çıkan sorunlardır. Türkiye Cumhuriyetini bir adım ileri taşıyacak olan ülkemiz gençleri, bu ve benzeri sorunların farkında olmalı, üzerine düşeni devleti ve Türk milleti adına yapmanın şerefini tatmalıdır. Türk gençlerinin ise bu konuda yapması gereken okuyup kendini bilgi ve tecrübeyle donatarak bu durumun üstesinden gelebileceğinin önemini kavramalıdır.
Taha Mustafa UĞUR – SASAM Stajyeri
Gazi Üniversitesi, Uluslararası Ticaret Bölümü 2. Sınıf Öğrencisi
Yazarın diğer yazıları için tıklayınız
_______________________________
Dipnotlar
1 CANSEN Ege, Hürriyet Gazetesi, 30.10.2013, http://www.hurriyet.com.tr/yuksek-katma-degerli-urunler-25006939
2 ÖZTÜRK Nazım, İktisadi Kalkınmada Eğitimin Rolü, Sosyo Ekonomi, 2005-1, s.41
3 MUSLU Alper, Türkiye’de Mesleki Eğitim Almış Nüfusun İstihdam Sorunları Ve Çözüm Önerileri, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2010 Yüksek Lisans Tezi, Sakarya
4 UZUN Fazlı, Muhasebe Eğitimi Ve Ara Eleman İstihdam Sorunu: Meslek Mensubunun Bakış Açısıyla Teknik Lise Ve Anadolu Liseleri Üzerine Bir Değerlendirme, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin, Mayıs 2018, s.8
5 UZUN Fazlı, Muhasebe Eğitimi Ve Ara Eleman İstihdam Sorunu: Meslek Mensubunun Bakış Açısıyla Teknik Lise Ve Anadolu Liseleri Üzerine Bir Değerlendirme, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin, Mayıs 2018, s.8-9
6 Sarıkaya Nihat Tamer, Pazara Yeni Sunulan “Yüksek Teknoloji Ürünlerine” Yönelik Tüketici Tutumlarının Trı (Teknolojik Hazır Olma/İsteklilik) Endeksine Göre Analiz Edilmesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Eskişehir-2014, s.4
7 ÇELİK Merve, Patent Başvurularının Yüksek Teknolojili Ürün İhracatına Etkisi: Türkiye Örneği, Eskişehir Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Haziran 2016, s.66
8 T.C. Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı: Türkiye’nin Sanayi Devrimi “Dijital Türkiye” Yol Haritası s.56-57, sanayi.gov.tr
9 T.C. Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı: Türkiye’nin Sanayi Devrimi “Dijital Türkiye” Yol Haritası s.42, www.sanayi.gov.tr
10 T.C. Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı: Türkiye’nin Sanayi Devrimi “Dijital Türkiye” Yol Haritası s.47-48, www.sanayi.gov.tr
11 T.C. Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı: Türkiye’nin Sanayi Devrimi “Dijital Türkiye” Yol Haritası s50-51, www.sanayi.gov.tr
KAYNAKÇA