Merkezimizce düzenlenen okuyucularımıza açık etkinliklerin 94’üncüsü, Yönetmen ve Öğretim Görevlisi Hasan Basri ÖZDEMİR’in sunumuyla “Ana Akım Sinemada Türkiye ve Ortadoğu Algısı” başlıklı bir söyleşi şeklinde gerçekleşti.
Sayın ÖZDEMİR’e bilgilendirici sunumu için teşekkür ediyor ve söyleşiden bazı notları, okuyucularımızın istifadesi için aşağıda sunuyoruz.
SÖYLEŞİDEN NOTLAR:
İlk sinema, 1895 yılında Fransız Lumiere kardeşlerin masumane serüveni ile başlamıştır. Sinematografı icat eden Louise ve Auguste Lumiere kardeşler, Paris’teki Grand Cafede bir trenin istasyona girişini göstermişler ve 7. sanat olarak adlandırılan sinemanın başlangıcını gerçekleştirmişlerdir.
Sonrasında Amerikalılar sinemanın ticari yönünü keşfettiler ve ilk sinema şirketi New York’ta kuruldu.
İlk uzun metrajlı sinema filmi, Amerikan İç Savaşı ile Amerika Birleşik Devletleri’nin yeniden yapılanma döneminin anlatıldığı, David Griffith’in yönettiği “Bir Ulusun Doğuşu” isimli sessiz filmdir.
İlk sinema filmleri, genellikle ABD’nin birliğini sağlama odaklı olmuş ve devlete hizmet amacı gütmüşlerdir.
1948 yılında İsrail Devleti kuruluncaya kadar, sinemada Ortadoğu ve Arap algısı gayet normal idi. Araplar naif insanlar olarak yansıtılıyordu. Ancak İsrail’in kurulması ile başlayan ve 11 Eylül 2001 saldırıları sonrasında artarak devam eden süreçte Ortadoğu ve Arap algısı gittikçe kötüleşti. Araplar üzerlerinde bomba taşıyan teröristler şeklinde yansıtılmaya başlandı. Bizzat bir Amerikalı yönetmenden duyduğum şekliyle; “Sinemada Araplar, evcilleştirilmesi gereken hayvanlar gibi görülür!”
ABD, sinemayı çok stratejik bir silah olarak kullanmaktadır. Bir ülkeyi işgal etmeden önce sinema da dahil tüm kitle iletişim araçlarını kullanarak hem Amerikan kamuoyunda, hem işgale hazırlandığı ülkede, hem de dünya kamuoyunda psikolojik altyapıyı hazırlar. ABD’nin Irak’ı işgal ettiğinde ellerinde ABD bayraklarıyla ABD askerlerini karşılayan Iraklı kitle, bu şekilde oluşturulmuştur.
Bugün ABD menşeli birçok dizi ve filmde ülkemize yönelik olumsuz algılar oluşturulmaya çalışılmaktadır. “Barbarlar Türkler” imajı oluşturulmaya ve İslamofobi artırılmaya çalışılmaktadır.
Muhatap olduğum Batılı bazı sinemacılar, Türkleri İslam’ı koruyucu kavim olarak gördüklerini ve Türklerle kavgalarının hiçbir zaman bitmeyeceğini ifade ediyorlar.
Netflix’in yeni dizisi Collateral’da Kırıkkale ile ilgili oldukça olumsuz bir replik kullanılmıştır. Dizide Sam ve Berna karakterlerinin konuştuğu sahnede, çocukluğunun Kırıkkale’de geçtiğini belirten Berna, her sabah Kırıkkale’de uyanmadığı için şükrettiğini ve Kırıkkale’nin ‘dünyanın en berbat yeri’ olduğunu söylemektedir (detaylar için tıklayınız). Bu repliklerle Türkiye’de kadın haklarının olmadığı ve çocuk istismarının yaygın olduğu imajı verilmeye çalışılmıştır. Bu şekilde algıları yöneterek, Türkiye’ye karşı bir cephe oluşturmaya çalışılmaktadır. Kırıkkale’nin seçilmesinin ise ayrı bir anlamı olduğunu düşünüyorum. Çünkü Kırıkkale, Türkiye’nin silah üretim merkezidir.
Yine tüm dünyada milyonların izlediği “Designated Survivor” dizisinde Türkiye ile ilgili çok olumsuz algılar oluşturulmaya ve Türkiye’ye karşı güvensizlik oluşturulmaya çalışılmaktadır. Dizinin Kasım 2017’de yayınlanan bir bölümünde FETÖ elebaşı Nuri Şahin adıyla ‘Demokrat bir düşünür’ olarak gösterilmiş ve ABD Başkanı, Beyaz Saray’ı ziyaret eden Türkiye Cumhurbaşkanı’na darbeyle ilgili akıl almaz sözler söylemiştir.
Ülkemizde en çok izlenen dizilerden biri olan Supernatural’da da Deizm propagandası yapılmaktadır. Maalesef yeni nesil, bu tarz dizileri çok izlemekte ve olumsuz etkilenmektedir.
ABD, sinema filmlerini A ve B kategorisine göre sınıflandırmakta ve bir A sınıfı filmi satmak için üç tane B sınıfı filmi de satın almayı şart koşmaktadır. B sınıfı filmler ise toplumsal yozlaşma getiren filmlerdir.
Türk sinemasında Fizik (teknik) ve Sosyoloji bilimlerinden yoksun devam etmektedir ve bu nedenle ABD ve Batılılarla yarışamamaktadır.
1895’te başlayan sinema, 1896’da Osmanlı Devletine gelmiştir. Sultan Abdülhamit, Yıldız Sarayında sinema gösterimleri yaptırmıştır.
Türkiye’de sinema tarihi 1914’te başlar. Bir subay olan Fuat Uzkınay, Enver Paşa’nın talimatıyla Ayastefanos’taki Rus Abidesinin top atışlarıyla yıkılışını görüntülemiştir (filmle ilgili tıklayınız). Bu görüntüler, orduya ve halka moral vermek amacıyla çeşitli yerlerde gösterilmiştir. Enver Paşa, ordu içinde bir sinema birimi de kurdurmuştur.
Belgesel, sinemanın babasıdır. Ancak bizde belgeselle ilgili olumsuz algı oluşturulmuştur. Bunda belgesellerde kullanılan uslup kadar, TV kanallarına belgesel yayınlama cezası verilmesi de önemli rol oynamaktadır.
Sinema, bir yumuşak güç ve ekonomik güç unsuru olarak devletler için stratejik öneme sahiptir. Star Wars filmi, ABD’ye 40 milyar $ kazandırmıştır.
ABD’de Washington, Pentagon ve Hollywood arasında bir işbirliği vardır. ABD çıkarlarına hizmet edecek bir sinema veya dizi filmi için tüm kapılar ardına kadar açılır. Türkiye’de de milli sinema dili üretilmeli ve yılda 22 milyon TL’ye yaklaşan destekler bu hassasiyetle dağıtılmalıdır. Türkiye’de bu hassasiyetlere sahip kişiler desteklenmediği için ABD ayarında sinema filmleri üretebilecek yetişmemektedir.
TRT’nin Filinta, Diriliş Ertuğrul ve Abdülhamit Dizilerine ve İstanbul Muhafızları gibi çizgi filmlere verdiği destek, milli sinema adına ümit olmuştur.
SÖYLEŞİDEN KARELER:
“ANA AKIM SİNEMADA TÜRKİYE VE ORTADOĞU ALGISI”