Türkiye’nin jeopolitik konumu dolayısıyla yakın veya uzak çevresinde yaşananlar, ister istemez kendi dış politikasını etkilemektedir. Irak’ta, Libya’da, Mısır’da, İran ve Suriye’de bir kuş rotasını şaşırsa, Türkiye’ye tesir ediyor veya Türkiye’yi ilgilendiriyor. Türkiye’nin tarihten gelen miras bakiyeleri olan -sınırları cetvelle çizilmiş- ülkelerde her ne yaşanıyorsa, Türkiye kendisini o yaşananlara karşı sorumlu hissediyor. Durum böyle olduktan sonra Türkiye’nin yakın veya uzak bölgelere seyirci kalması düşünülemez. Bunun için Ortadoğu coğrafyasında değişen her denklem ve kurulan her oyun, Türkiye’yi ilgilendirir.
Rusya, İran, Çin ve ABD başta olmak üzere tüm aktörlerin Suriye coğrafyasında siyasal, sosyal, ekonomik ve psikolojik hamleler yaptığı bir ortamda Türkiye’nin devre dışı ya da oyun dışı kalmasını düşünmek hatadır. Türkiye’yi yönetenler, doğru veya yanlış adımlar atarak oyunun içinde olmuşlardır ve olmaya da devam edeceklerdir.
Her gün yeni gelişmelerin yaşandığı, kartların yeniden karıldığı ve oyunda en önde olanın sürekli değiştiği bir coğrafyada oyun kurucu olmak, zor olduğu kadar risklidir de. Ancak Türkiye, bölgesinde oyun kurucu olmaya mecburdur! Bunun maliyetini de ister istemez ödemek durumundadır.
Mültecilerin varlığı, Türkiye için bir maliyettir lakin aynı zamanda siyasi bir fırsat da olabilir. Bu fırsatın siyasal alanda nasıl kullanılacağı ise değişken şartlara bağlıdır. Uzun soluklu oyunlarda bazen kaybetme safhasına gelebileceğiniz gibi, bazen de kazanıyor görünebilirsiniz. Soğukkanlı olup planlarınızdan vazgeçmediğiniz sürece oyun kurucu rolünüz devam edecektir. Kötü bir plan yapmamışsanız tabi!
İdlib’te oyun sıkışmışa benziyor. Sahaya tesir eden tüm aktörler, İdlib üzerine oyunlarını kuruyorlar. Türkiye, Tahran görüşmelerinde ılımlı muhaliflere destek verip ateşkes kararını ısrarla vurgulayarak oyundaki rengini belli etmiştir. Rusya, İran ve diğer devletler ise Türkiye’nin hamlesine göre adım atacaktır. Sınıra asker ve mühimmat takviyesi yaparak aldığımız kararı savunduğumuzu vurguladığımız andan itibaren Suriye Rejimine bağlı askerlerin İdlib sınırında nasıl hareket edeceği, Suriye’nin geleceği için en önemli belirleyici unsurdur.
Suriye için en iyi çözüm; Türkiye ile Suriye Rejiminin ortak paydada buluşarak Suriye Devletinin toprak bütünlüğünün teminat altına alınmasıdır. PYD’nin Suriye’nin neredeyse yarısında etkin olması, Türkiye ve İran için tehdittir. Suriye Rejiminin PYD ile müşterek hareket ederek kendisine tehdit olarak gördüğü terör örgütleri ile mücadele etmesi, yakın gelecekte kendisi için pozitif bir hareket olabilir lakin terör örgütlerine karşı bir başka terör örgütünden medet ummak risklidir. PYD’nin varlığının Suriye devletinin geleceğini tehdit etmesi muhtemeldir. Bu şartlarda Suriye Rejimi için Türkiye ile anlaşmaktan öte bir yol yoktur.
ABD, bölgede bir Kürt koridoru istediği için PKK/PYD unsurlarına fazlasıyla yardım etmektedir. Suriye Rejimi, kendi ordusuyla PYD ile mücadele edemeyecek bir konumdadır. Rusya, İran ve Türkiye’nin ortak hareket ederek, şartlar olgunlaştığında Suriye Rejimine gereken desteği verip PKK/PYD unsurlarını bölgeden temizlemeleri mümkündür. Bunun için öncelikli olarak İdlib sorununun daha fazla büyümeden çözüme kavuşması lazımdır.
Türkiye’nin desteklediği ve Suriye Rejimine düşman unsurlar İdlib’te olduğuna göre, İdlib sorununda oyun kurucu aktör Türkiye’dir. Türkiye, mülteci sorunu ile uğraşmamak için bu meseleyi masada çözmeyi başarabilir ve diğer aktörleri ikna edebilirse, ikinci adım olan Türkiye ve Suriye Rejimi yakınlaşması mümkün olabilir. İdlib’teki unsurlar, silah bırakıp siyasal aktör olmayı kabul ederlerse ve diğer aktörler bu duruma onay verirlerse, İdlib sorunu silahsız çözüme kavuşabilir. Elbette ki sorunun çözümünü istemeyen aktörler, süreci tıkamak için her türlü provokasyonları yapmak isteyeceklerdir.
Reyhanlı saldırısını gerçekleştirenlerden birinin (Yusuf Nazik) Suriye’de yakalanıp Türkiye’ye getirilmesi ve verdiği ifadede Rejimi suçlaması, Türkiye’nin elini güçlendiren bir gerekçe olabilir mi? İdlib’te arzu ettiğini elde etmek isteyen Türkiye, aradığı piyangoyu bulmuş olabilir. İlerleyen günlerde yaşanan gelişmeler gösterecektir ki; Türkiye, İdlib konusunda arzusuna ulaşacaktır. Yakın zaman içinde Türkiye’nin Tel Rıfat’a operasyon yapması muhtemeldir. Son günlerde Tel Rıfat bölgesine askeri yığınak yapan Suriye Rejimi, eğer Türkiye’nin kararlı tutumu karşısında İdlib’e operasyon düzenlemezse (ki öyle görünüyor) çözüm için iki ülke arasında buzlar erimeye başlayabilir. Suriye Rejimi, Türkiye’ye rağmen (haklı gerekçelerle) İdlib’e operasyon düzenlerse o zaman Türkiye’nin tavrı Suriye Rejimine karşı çok daha sert olacaktır. Rusya ve İran’ın Suriye Rejiminden yana pozisyon belirledikleri düşünüldüğünde, Türkiye’nin ABD ile uzlaşmaktan başka şansı kalmayacaktır. Bu durum, Astana Sürecini baltalamaktan öte, bitirecek bir gelişme olacağından Suriye Rejiminin İdlib’e operasyon yapmasını rasyonel bulmuyorum.
Irak’ta yapılan seçimler neticesinde Mukteda es-Sadr’ın seçimleri kazanması ve Irak için en önemli aktör olması, Türkiye – Irak ve Türkiye – İran arasındaki siyasi denklemleri değiştirmesi muhtemel bir gelişmedir. Türkiye, Suriye politikasını belirlerken Irak seçim sonuçlarını da belirleyici bir unsur olarak masasında değerlendirmelidir. Türkiye, yakın tarihte atacağı siyasi adımlarla Suriye, Irak ve İran üzerine pozitif tesirler bırakacak bölgedeki en etkin aktördür. Suriye iç savaşını Türkiye’nin atacağı akıllı adımlar bitirebileceği gibi aksine Suriye iç savaşının derinleşmesi ve İran’a olası müdahalenin belirleyici aktörü de olabilir. Değişen şartlar ve denklemler iyi analiz edilmezse, Türkiye’nin bir kaosun içine çekilmesi, yakın ve orta vadede gerçekleştirilmeye çalışılan bir senaryo olarak karşımıza çıkabilir.
Muhammed IŞIK
Yazarın diğer yazıları için tıklayınız