Bu çalışma, SASAM staj programı dâhilinde yaptığım araştırmalar, okumalar, bu alanla ilgilenen kamu kurumu çalışanlarıyla, bu alanda çalışan STK çalışanlarıyla yaptığım ve Suriyeli ve Iraklı mültecilerle yaptığım röportajlar ve konuyla ilgili katıldığım sempozyum ve konferanslarda edindiğim izlenimlere dayanılarak hazırlanmıştır.
Mülteci, Sığınmacı ve Göçmen Kavramları
Çalışmama başlarken önce kavramları tanımlamakta fayda olduğunu düşünüyorum. Çünkü sığınmacı, mülteci ve göçmen kavramları, çoğu kez birbirleri yerine kullanılmasına rağmen her biri farklı bir anlam ifade ediyor.
“Mülteci” kavramı; “ırkı, dini, milliyeti, belli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri nedeniyle zulüm göreceği konusunda haklı bir korku taşıyan ve bu yüzden ülkesinden ayrılan ve korkusu nedeniyle geri dönemeyen veya dönmek istemeyen kişi” olarak tanımlanmaktadır. Uluslararası anlaşmalarla mültecilere özel statü ve hukuki koruma sağlanmaktadır.[1] Bu uluslararası anlaşmalardan en önemlisi, Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin 1951 tarihli Cenevre Sözleşmesidir (Sözleşme metni için tıklayınız).
“Sığınmacı” kavramı, iltica başvurusunda bulunduğu halde yetkili makamlar tarafından hakkında henüz karar verilmeyerek mülteci statüsü kazanmamış kişileri tanımlamak için kullanılmaktadır. Mültecilik için gerekli sebeplerden dolayı ülkesini terk etmek zorunda kalarak kaçtığı ülkede sığınma talebinde bulunan sığınmacı, yetkili makamlarca soruşturma safhası tamamlanıncaya kadar “sığınmacı” statüsünde bulunur.[2] Yani sığınmacılar, henüz mültecilerin yararlandıkları haklardan ve korumadan faydalanamayan kişilerdir. Özetle” sığınmacı”, mülteci olarak uluslararası koruma arayan ancak statüleri henüz resmi olarak tanınmamış kişilere deniyor.[3]
“Göçmen” kavramı ise, ülkesinden ekonomik veya diğer nedenlerle gönüllü olarak ayrılan kişi demektir. Yani göçmenler, ülkelerini kendi istekleri doğrultusunda terk ederken, mülteciler ve sığınmacılar, ülkelerini terk etme zorunda kalan ya da terk ettirilen kişilerden oluşmaktadır.[4]
TÜRKİYE’DEKİ IRAKLI VE SURİYELİ SIĞINMACI VE MÜLTECİLERİN GENEL DURUMU
İnsanlar, siyasi istikrarsızlık, ekonomik sıkıntılar, mezhepsel çatışmalar, ayaklanmalar ve savaş gibi olumsuz durumlardan dolayı canını kurtarmak, refaha ulaşmak, baskılardan kurtulmak ve güvenli bir ülkede yaşamak amacıyla yaşadıkları yerlerden göç etmek zorunda kalabilmektedir. Oluşan kaos durumlarında göç etmek bir yana, göç etme kararı alma dahi kolay değildir. Göç edecek kişi/kişiler öncelikle bu olguya zihinsel olarak hazırlanmalıdırlar. Yani insanın doğup büyüdüğü, yaşadığı vatanını terk etmek zorunda kalması, hiç de kolay değildir. Kişilerin göç etmek zorunda kaldıklarında belki de bir daha aile fertlerini, arkadaşlarını, akrabalarını görememe ihtimalinin doğması, kolay benimsenebilecek bir durum değildir.
Göç etme ve sığınma sürecini şu aşamalardan oluşmaktadır;
Türkiye, güvenli ve istikrarlı bir ülke olarak son dönemde iç savaş ve karmaşa yaşayan komşu Suriye ve Irak gibi ülkelerden göç akınına uğramıştır. Türkiye’ye gelen Suriyelilerin ve Iraklıların çoğunun asıl amacı, Türkiye’de kalmak değildir. Türkiye’yi Avrupa yolunda transit bir ülke olarak görmektedirler. Birçok kişi, Akdeniz üzerinden kaçak yollarla Avrupa’ya geçme amacıyla çıktıkları yolda teknelerinin/botlarının batması sonucu maalesef boğulmaktadır. 2015 yılında cesedi bodruma vuran Aylan Kurdi, bu konuda dünya genelinde büyük bir duyarlık oluşmasını sağlamıştır.
ÜLKEMİZDEKİ IRAKLI SIĞINMACI VE MÜLTECİLER
DEAŞ’ın 2014 yılında Irak’ın Musul kentini işgal etmesi sonucu Irak’ta kaos ortamı hakim olmuş ve Musul halkı göç etmek zorunda kalmıştır. Özellikle bu olayın da etkisiyle 2014 yılından itibaren Türkiye’deki Iraklı mülteci sayısında büyük bir artış yaşanmıştır.
Türkiye’de bulunan Iraklı mülteciler, genellikle Eskişehir, Samsun ve Sakarya gibi illere yerleşmişlerdir. Bu illerde iş fırsatlarının olduğu düşüncesi ve Iraklıların genelde bu illerde yerleşmiş olması, Iraklı sığınmacı ve mültecilerin bu illerde yaşamayı tercih etmelerini beraberinde getirmektedir.
Türkiye’de bulunan Iraklıların durumu, başta ekonomik açıdan olmak üzere genel olarak kötü değildir. Çoğu ailenin Irak’taki gayrimenkul gelirleri ve emekli maaşları kendilerine ulaşmakta ve bu gelirlerle fazla geçim sıkıntısı yaşamadan hayatlarını devam ettirebilmektedirler. Bu gelirlerin yeterli olmadığı ailelerde, aile fertleri kaçak olarak çalışmakta ve aile bütçesine katkı sunmaktadırlar. Ancak mülakat yaptığım Iraklı bir genç, bazı işverenlerin şikayet edemeyeceklerini bilerek Iraklı işçilerin maaşlarını vermediğini ve çeşitli mağduriyetler yaşandığını ifade etmiştir.
Ülkemizde bulunan Iraklıların büyük bölümünün amacı, aslında Türkiye’de kalıcı olmak değil, Türkiye üzerinden Avrupa ülkelerine geçebilmektir. Bu amaç doğrultusunda Türkiye’de bulunan Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) ofislerine kayıt yapmaktadırlar. Ancak BMMYK tarafından belirli şehirlere dağıtılan ve bu şehirlerde zorunlu ikamet etmesi gereken Iraklıların büyük çoğunluğunun farklı şehirlerde yaşadıkları gözlemlenmektedir. Bu durumun fark edilmemesi için de ayda birkaç kez zorunlu ikamet etmeleri gereken şehirlere gelip imza atmakta ve tekrardan kaçak olarak başka şehirlerde yaşamaktadırlar. Ayrıca Türkiye’de kayıt dışı, kaçak olarak yaşayan çok sayıda Iraklı olduğu ifade edilmektedir.
Türklerin Iraklılara karşı olan algısı Suriyelilere göre daha ılımlıdır. Türkiye’de yaşayan Iraklıların sayısının Suriyelilerin sayısından çok daha az olması ve Iraklıların Türkler gözünde “Suriyeliler kadar ülkemize çok fazla yük olmadıkları” algısı bunun temel sebepleridir.
SURİYELİ SIĞINMACI VE MÜLTECİLER
Mart 2011’de Suriye’de Arap Baharının da etkisiyle rejime karşı başlayan ayaklanmalar, bir süre sonra iç savaş halini almıştır. İç savaşın başlamasıyla beraber Suriye’de güvenli olmayan bir ortam oluşmuş ve Suriyeliler başka ülkelere göç etmek zorunda kalmışlardır. Bu ülkelerden biri olan ülkemiz, en çok Suriyeli misafir eden ülkelerden biri olarak tarihe geçmiştir.
Ülkemize ilk Suriyeli kitlesel akını, Nisan 2011’de Hatay Cilvegözü sınır kapısından başladı. 252 kişilik ilk Suriyeli grup, 29 Nisan 2011 tarihinde sınırdan içeri alındı. Sonrasında da Suriye sınırı boyunca farklı sınır kapılarından kitlesel göçmen gruplar kabul edilmeye devam edildi.
Türkiye’ye kitleler halinde gelmiş ve burada yaşayan Suriyelilere ilk geldikleri andan itibaren ‘misafir’ tanımlaması yapılmıştır. Misafir tanımlaması, Türk toplumunda Suriyelilerin kısa bir müddet sonra ülkelerine dönecekleri algısı oluşturmuştur. Bu nedenle bu yıl 7’nci yılına giren Suriye krizi uzadıkça, Türk toplumunda Suriyelilere bakış açısı daha da olumsuz bir hal almaktadır.
Türkiye’nin karşılaştığı bu kitlesel göç karşısında, 30.03.2012 tarihinde “Türkiye’ye Toplu Sığınma Amacıyla Gelen Suriye Arap Cumhuriyeti Vatandaşlarının ve Suriye Arap Cumhuriyetinde İkamet Eden Vatansız Kişilerin Kabulüne ve Barındırılmasına İlişkin Yönerge” İçişleri bakanlığı tarafından yürürlüğe konulmuştur. Ardından Türkiye’nin mültecilik ile ilgili ilk yasal düzenlemesi, “Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu” 11 Nisan 2013 tarihli Resmi Gazete‘de yayınlanıp yürürlüğe girmiştir. Bu Kanunla ayrıca; “göç alanına ilişkin politika ve stratejileri uygulamak, bu konularla ilgili kurum ve kuruluşlar arasında koordinasyonu sağlamak, yabancıların Türkiye’ye giriş ve Türkiye’de kalışları, Türkiye’den çıkışları ve sınır dışı edilmeleri, uluslararası koruma, geçici koruma ve insan ticareti mağdurlarının korunmasıyla ilgili iş ve işlemleri yürütmek üzere”İçişleri Bakanlığına bağlı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü kurulmuştur.
Türkiye’ye gelen Suriyelilerin büyük bir kısmı Gaziantep, Hatay, Şanlıurfa, Mardin, Adana, Kilis, Osmaniye, Mardin, Kahramanmaraş, Malatya ve Adıyaman illerinde kurulan kamplarda kalırken, geri kalanlar Türkiye’nin geçici barınma merkezlerinin de dâhil olduğu 81 ile dağılmış durumdadır. Türkiye’de yaşayan Suriyelilere, Geçici Koruma Rejimi kapsamında bulundukları illerdeki Göç İdaresi birimlerine kayıt yaptırmaları ve geçici koruma kimlik belgelerini almaları kaydıyla eğitim ve sağlık hizmetlerine ücretsiz erişim hakkı verilmektedir.
SORUNLAR
ÖNERİLER
Ethem DAPLAN – SASAM stajyeri
Kırıkkale Üniversitesi Arapça Mütercim Tercümanlık Bölümü Öğrencisi
_______________________________________-
Dipnotlar
[1] https://www.ntv.com.tr/dunya/multeci-kime-denir-siginmaci-ve-gocmen-arasinda-fark-var-mi,A-AtjLAVQUKrVJ_GnqWCFQ
[2] http://www.turkiyehukuk.org/multeci-nedir/
[3] https://www.ntv.com.tr/dunya/multeci-kime-denir-siginmaci-ve-gocmen-arasinda-fark-var-mi,A-AtjLAVQUKrVJ_GnqWCFQ
[4] https://www.ntv.com.tr/dunya/multeci-kime-denir-siginmaci-ve-gocmen-arasinda-fark-var-mi,A-AtjLAVQUKrVJ_GnqWCFQ