Twitter Facebook Linkedin Youtube

DEVLETİN EVLATLARINI UNUTMAYALIM

Haldun BARIŞ

Bir toplumu yeniden inşa etmenin yolu, hiç şüphesiz kadınları ve çocukları güçlendirmekten geçer. Kadınları ve gençleri güçlü olan toplumların hem bugünü, hem de yarınları giderek güçlenecektir. Yarınların güçlü olması için en temelde; güçlü, disiplinli, üretken ve iyi eğitimli gençlerin yetişmesi gerekir. Bunun farkına varmış olan insanoğlu, çeşitli kurum ve aşamalarla nesillerini sürekli eğitime ve öğretime tabi tutmuştur.

Devletimiz de bu noktada çocukluğumuzdan itibaren zihin yapımızı geliştiren, çağdaş, temel değerler eğitimini kapsayan ve hayata hazırlayan bir programla sistematik bir şekilde evlatlarını yetiştirmektedir. Lakin bu hiç şüphesiz ki sadece bir tamamlayıcı unsurdur. İnsanların eğitimlerini asıl aldıkları, hayata bakış açılarını en çok kazandıkları, yarınlarını en geniş ölçüde şekillendirdikleri yerler aileleridir.

Ancak hayat herkese eşit imkanlar sunmayabilir. Bazılarımız, bazılarımızdan daha şanslı olurken, bazılarımız ise daha şanssız olabilmektedir. İşte ailelerini kaybetmiş veya çeşitli sebeplerle aileleriyle birlikte olamayan, ailelerinin desteğini hissedemeyen kardeşlerimizin yaşadığı bazı sorunları dile getirmek ve çözüm önerileri üzerinde durmak için bu yazıyı kaleme alma ihtiyacı hissettim.

Güçlü nesiller; daha güçlü bir Türkiye ve daha güzel ve yaşanabilir bir dünya demektir.  Ve büyük devlet olmak da muhakkak ki “sosyal devlet” ilkesinin önemsenmesi ve iyi uygulanması ile mümkündür.

Devletimiz de bu noktada, sosyal devlet ilkesi gereği, koruma altına alınan çocuklarla alakalı, yetiştirme yurtları ve çocuk yuvalarını açmış ve ilgili yönetmeliklerle bu kurumların işleyişini düzenlemiştir. Az önce bahsettiğim bazı sorunlar ise tam olarak bu konuyla ilgilidir. Bu kurumlar, çocuklarımızı ve kardeşlerimizi yetiştirmek ve hayata hazırlamak noktasında maalesef yetersiz kalmaktadırlar.

2018’in Şubat ayına kadar devletimiz, koruması altında olan çocukları 18 yaşına kadar veya mahkeme kararı olursa en fazla 20 yaşına kadar misafir etmekte ve sonrasıyla ilgilenmemekteydi. Oysa benim yaşlarımda olan (21)  herkes bilir ki; 18 yaşında olan bir genç, hayatın türlü zorlukları karşısında çoğu zaman ailesinin desteğine muhtaçtır. Hatta hemen her meselede ailesinin veya yakın çevresinin yol göstericiliğine ihtiyacı vardır. Üniversite tercihinden, üniversitede yapacağı faaliyet ve etkinliklere, meslek seçiminden eş seçimine, yaşayacağı şehirden hayat planlamasına kadar birçok önemli kararı aldığımız bu yaşlarda, hayatın kucağına öylece atılmak son derece tehlikeli bir durumdur. Zaten bu durumu yaşayan kardeşlerimiz, 2016 yılında imza toplayıp, devletin tedbir alması için kampanya başlatmışlardır.(1) Bu kampanya, devletimiz tarafından değerlendirilmiş ve 2018’de gereken tedbir gayet başarılı bir düzenlemeyle alınmıştır.(2) Bu düzenleme, kalıcı bir iş bulana kadar kardeşlerimizin misafir edilmesine olanak sağlamıştır.

Ancak bu meselede görmemiz ve değinmemiz gereken bir diğer durum ise belirli bir yaştan sonra gençleri hayatın zorluklarıyla baş başa bırakan kurumlarımızın, gençleri ne denli hayata hazırladığıdır. Eğitim psikolojisi ve pedagojiyle az biraz ilgilenen herkes bilir ki; okuldan yurda ve yurtta da bürokrasi soğukluğuyla gençler hayata hazırlanamaz. Bu sistem, doğru değildir. Zira hiyerarşik bir yapılanma ile bir evlat yetiştirilemez. Kaldı ki bu sorun, sadece sistemsel de değildir. İçerik olarak da verilen eğitimin zayıflığını 2014 yılında Habertürk’ün yaptığı röportajdaki şu ifadeler özetlemektedir:

“Dışarı çıktıklarında çok zorlanıyorlar. Hiçbir şekilde parayı yönetemiyorlar. İşe girdikten sonra büyük kredilerin altına giriyorlar, borçlanıyorlar. Yemek yapmayı bilmiyorlar. Diğer insanlarla iletişim kurmakta güçlük çekiyorlar.”  (Işıl CİNMEN, Abdullah OSKAY ve Zehir TUNCBİLEK Röportajı, Habertürk, 2014)(3)

Maalesef bu sorunlar, bu kurumların ve burada yetişen kardeşlerimizin kaderi haline gelmiş gibidir. Oysa Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının atacağı adımlarla; kaliteli ve uzman birkaç yöneticiyle halledilebilecek bir sorun olan bu önemli mesele ihmal edilmektedir. Bu konunun vahametini göstermek açısından buradaki kardeşlerimizin meslek edinmelerine dair yönetmeliğin, 1983 yılında çıktığını ve halen güncellenip, standartlarının yükseltilmediğini belirtmem yeterlidir diye düşünüyorum.(4) Zaten bu yönetmelik, kurumların müdürüne fazlasıyla inisiyatif vermiştir ve uygulanması yeterince denetlenmemektedir.

Bununla beraber devletimiz, bu kardeşlerimizin devlet bünyesinde istihdamlarını ciddi şekilde kolaylaştırmakta ve hatta yeni düzenlemeyle üniversite mezunlarına kendi alanlarında çalışma imkânı tanımaktadır. Bu açıdan son yapılan düzenlemeleri de takdirle karşıladığımı bir kez daha ifade etmeliyim.

Ancak hiç şüphesiz geç gelen bu düzenlemeler yeterli değildir. Bu kurumlardaki kardeşlerimizin eğitimini geliştirmek, sosyal açıdan hayata hazırlamak, “yemek pişirmekten” çeşitli sporlara kadar pek çok açıdan “evde yetişiyormuşçasına” imkânlar sağlamamız, o kardeşlerimizin sıhhati açısından zorunludur.

Bu noktada Cumhuriyet Üniversitesinde yapılan bir araştırmanın sonuç kısmındaki şu bölüm, yetiştirme yurtlarındaki kardeşlerimizin yaşadığı sorunları bir başka çerçeveden göstermektedir:

Buna karşın olumsuz duyguları paylaşanların da küçümsenmeyecek düzeyde olduğu anlaşılmaktadır. Örneğin gelecekle ilgili olumsuz görüş içeren diğer üç seçeneği işaretleyenler %32, hayatın anlamsız bulduğunu söyleyenler %34, sevinç ve kederini paylaşacak pek arkadaşı olmadığını, yalnız yaşamayı sevdiğini ve arkadaş edinme konusunda başarılı olamadığını söyleyenler %32, kendisini toplumdan dışlanmış hissedenler %48 düzeyindedir.” [Yetiştirme Yurdundan Ayrılanların Sosyalleşme ve Toplumla Bütünleşme Durumları (Sivas Örneği)- Meral ÖZTÜRK ve Vehbi ÜNAL- Cumhuriyet Üniversitesi]

Durum böyleyken bir an evvel tedbir almak ve çözüm getirmek adına çalışmalar yapılmalıdır. Bu sadece devletimizin ve siyasilerin vazifesi değil, toplum olarak bizlerin de vazifesidir. Bu konuyla alakalı olarak bizlerin yapabileceği başlıca önerilerim şöyledir:

1- Toplumsal olarak kendimizden başlayıp, çevremize arkadaşlarımıza ailemize bu durumu anlatıp, duyarlı olmalıyız.

2- Bu tip sosyal sorumluluk projeleriyle ilgilenen dernek ve vakıflara maddi ve manevi destek vermeliyiz ve gönüllü olmalıyız. Yaşadığımız şehirlerde bu işi yapan birisi yoksa elimizi taşın altına koymalıyız.

3- Yetiştirme yurtlarına, sevgi ve çocuk evlerine düzenli ziyaretler yapmalıyız.

4- Koruyucu aile uygulamasını yaygınlaştırmalıyız. Koruyucu aile olmalı ve oradaki en azından bir kardeşimizin dostu, ailesi, sırdaşı, desteği olmalıyız.

5- Koruyucu aile uygulaması için çevremizi teşvik etmeliyiz.

Bu konuda devletimizle ve siyasilerle ilgili yapılabileceklere dair önerilerim ise şunlardır:

1- Acilen kardeşlerimizin misafir edildikleri kurumların standartları yükseltilmelidir.

2- Bu kardeşlerimizin geleceği için devletimiz bütçe ayırıp, birikim yapmalı ve iş kurabilmeleri için pozitif teşvik ve destek paketleri hazırlamalıdır. Devlet dairelerinde işe girebilmeleri için verilen destek, kariyer planlamaları için de verilmelidir.

3- Bu kardeşlerimizle ilgilenecek görevlilerin liyakatli olmaları ve pedogoji eğitimlerinin tam olmalarına dikkat edilmelidir.

4- Bu kurumların ihtiyaçları daha geniş ve vizyonlu bir bakış açısıyla ele alınmalıdır. İhtiyaçlar temel düzeyde değil, çağın gerektirdiği ve refah düzeyi yüksek bir biçimde hesaplanmalıdır.

5- Bu kardeşlerimizin eğitimleri, bilhassa önemsenmeli ve dil öğrenmeleri, yazılım ve kod çalışmaları, spor ve sanatsal aktivitelere katılıp sosyalleşebilmeleri, dünyayı gezip tanıyabilmeleri, milli ve yerli değerleri benimseyebilmeleri için gereken ortam oluşturulmalıdır.

Bu kardeşlerimiz bu toprakların geleceğidir. Bizim geleceğimizdir. Devlet, evlatlarını ihmal etmemelidir. Unutmayalım, atalarımızın da dediği gibi bir mıh bir nalı, bir nal bir atı kurtarır.

 

Haldun BARIŞ – Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğrencisi
Yazarın diğer yazıları için tıklayınız

__________________________________
Dipnotlar:

1) www.aljazeera.com.tr/al-jazeera-ozel/yurttan-ayrilmak-icin-18-yas-cok-erken

2) www.diken.com.tr/bakanlik-karari-yetistirme-yurdu-cocuklari-18-yasindan-sonra-da-desteklenecek/

3) www.google.com/amp/m.haberturk.com/yasam/haber-amp/926292-bu-10-kelimeyi-kendinize-yasaklayin

4) Korunmaya Muhtaç Çocukların İş ve Meslek Sahibi Olabilmeleri İçin İşyerlerinde Çalıştırılma Esaslarına İlişkin Yönetmelik, Tarih : 28.11.1983, Sayı : 18235,.

Ayrıca Bakınız:

* 2828 sayılı Sosyal Hizmetler kanunu

** www.hayatsende.org

*** Yetiştirme Yurdundan Ayrılanların Sosyalleşme ve Toplumla Bütünleşme Durumları (Sivas Örneği)- Meral ÖZTÜRK ve Vehbi ÜNAL- Cumhuriyet Üniversitesi

Sahipkıran Akademi Hakkında

Sahipkıran AKADEMİ; üniversite öğrencilerine çalışmalarını yayınlayabilecekleri bir platform sağlamak ve öğrencilerin kendilerini geliştirmelerine katkı sağlamak üzere, Merkezimiz çatısı altında yeni oluşturulmuş bir yapıdır. “Türkiye’nin geleceğinin mimarları, Sahipkıran’da buluşuyor!” sloganı ile gayretli ve üretken üniversitelileri, çalışmalarını bu platformda paylaşmaya ve SASAM’ın etkinliklerine katılmaya davet ediyoruz. Sahipkıran AKADEMİ üyeliği, tamamen gönüllülük esasına dayanmaktadır. Üye olan öğrenciler, istedikleri zaman üyelikten çıkabilmektedirler. Üye olmak veya üyelikten çıkmak için bilgi@sahipkiran.org adresine, talebinize ilişkin e-posta göndermeniz yeterlidir. Talebiniz, en geç 3 iş günü içinde sonuçlandırılacaktır.

Yorum Ekleyebilirsiniz


%d blogcu bunu beğendi: