Ebu’l Ala Mevdudî, Mehdî ile ile ilgili görüşlerini önce “İslam’da İhya Hareketleri” adlı eserinde ortaya koymuştur. Mevdudî, burada halkın Mehdî anlayışı üzerinde durduktan sonra kendi Mehdî anlayışını takdim eder.
Ona göre halk, Mehdîyi hafızalarında eski zaman kıyafetleri içinde ruhban görünüşlü, elinde tesbih, sırtında cübbe ve “ben mehdîyim, bana uyun” diye bağıracak birisi olarak canlandırmaktadır. Mehdî çıktığında, bu özelliklere sahipse ona biat edeceklerini söylemektedirler. Küfre karşı yapılacak cihadda silahların bir sembol olarak taşınacağı kanaatindedirler. Çünkü bu silahları kullanmalarına gerek kalmayacağına; kafirleri zikirlerle, dualarla ve marifet bilgisiyle yerle bir edeceklerine ve bir bakışta toplarını tüfeklerini ve uçaklarını darmadağın edeceklerine inanmaktadırlar.(1)
Mevdudî, bunun ardından kendi Mehdî anlayışını ortaya koyar. Ona göre mehdî, geldiği zamanın en ideal komutanı ve lideri olacaktır. Buradaki idealden maksat şudur: O, çağın bütün gerçeklerini bilecek ve tam bir yönetici yeteneğine sahip olacak, hepsinden de önemlisi kendi zamanın sorunlarını bilip çözüm yolları getirecektir. Bu ise, elbette ki İslam’ı çok iyi bilmesine bağlıdır.
Mevdudî, Hz. Mehdî’nin bir taraftan gerçek İslâm ruhunu yayarken, diğer taraftan da amelî inkişaf ve tekâmüle sonsuz bir hız kazandıracağını söylemekte ve sonra da şu noktaya dikkat çekmektedir:
“Şayet İslâm’ın beklenen dünya hâkimiyeti fikri; fikir, kültür ve siyaset bakımından tahakkuk edecekse, o vakit şümullü ve kudretli bir liderliği sayesinde böyle bir inkılâbı tahakkuk ettirecek büyük bir liderin zuhuru da kezâ şarttır. Böyle bir liderin zuhuru fikrine yan bakanların akl-ı selîm noksanlığına hayret etmekteyim! Bu dünyada Lenin ve Hitler gibi günahkâr liderlerin sahnede görülebilmesine rağmen; aynı hal, fazilet timsali bir lider için neden uzak ve meşkûk (şüpheli] addedilsin.” (Mevdûdî, İslâm’da İhya Hareketleri, s. 48, 49.)
“Dünyadaki hayatın son bulmadan, İslâm’ın dünya dini olarak zuhur edeceğini, keder ve ümitsizliğe kapılmış insanın kendi îcadı ve inancı olan bir sürü ‘izm’leri denedikten sonra Allah’ın ‘izm’ine ilticaya mecbur kalacağını, bu işin tahakkuku ise, Peygamber Efendimizin (a.s.m.) tarafından ortaya konulan ölçülerle hareket edecek, çalışacak ve İslâm’ı asıl hüviyeti ile yayacak olan bir lider tarafından mümkün olacağını, Peygamber Efendimiz gibi ondan evvel gelmiş olan peygamberlerin de kendi cemaatlerine söylemiş olabileceklerini zannetmekteyim. Hem de böyle bir tebşirâtın bâtıl tarafı nerede?”
Mevdudi’ye göre Hz. Mehdi, parlak bir zekaya, engin bir görüş yeteneğine sahip bir insan olacaktır. Bunu şu şekilde ifade etmektedir; “Fikrime göre gelecek olan kimse bütün cârî şubelerine ve hayatın ana problemlerine de çok derin nüfuza sahip ve çağının en modern bir lideri olacaktır. Devlet idaresi, siyasî basiret ve harpteki stratejik hüner bakımından bütün dünyayı hayran bırakacak. Fakat çok korkarım ki, onun getireceği yeniliklere karşı ilk feryadı basanlar; ulemâ ve sofiler olacaktır. Kezâ onun tanınabilmesi için alelâde bir adamın durumundan farklı şekillere sahip bulunacağını ummaktayım. Kendisini de Mehdî olarak îlan edeceğini kabul etmemekteyim.“
Mevdudi’ye göre; gelenekçi ulema ve sufi takımı, o kişinin kendi tasavvurlarındaki mehdî ile hiç bir alakasının olmadığını görecekler ve onu reddedeceklerdir. Yine Mevdudi’ye göre o insan, kendisinin mehdî olduğunu ilan ederek ortaya çıkmayacaktır. Belki de o kendisinin mehdî olduğunu bile fark etmeyecektir. Ancak vefatından sonra bir araya gelen mü’minler onun yaptıklarına bakıp mehdî olduğunu anlayacaklardır.
Mevdûdî, peygamberler dışında kimsenin bir iddia hakkına sahip olmadığını, dolayısıyla Hz. Mehdî’nin, “Ben Mehdî’yim” diye ortaya çıkmayacağını, Mehdîliğin iddiayı değil, icraatı tazammun ettiğini belirtmekte ve peygamberlik ölçülerine göre hilafeti tesis edecek olan Mehdî’yi ancak insanların eserleriyle tanıyabileceklerini de söylemeyi ihmal etmemektedir. Sonra da görüşlerini şöyle dile getirmektedir:
“Kanaatime göre Mehdî de, diğer inkılapçı liderler gibi sert mücadele ile yolu üzerindeki mutat engellere karşı koyma zorunda kalacaktır. Saf İslâm esası üzerine yeni bir fikir ekolü vücuda getirecek ve halkın zihniyetini değiştirecek, ilmî ve siyasî mahiyette kuvvetli bir harekete girişecektir. ‘Cahiliye’ onu parçalamak üzere bütün kuvvet ve kudretini bir araya toplayacak, fakat âkıbette “Cahiliyye” mağlup edilecek ve kuvvetli bir İslam devleti kurulacaktır.” (Mevdûdî, İslâm’da İhya Hareketleri, s. 47, 48.)
Mehdî geldiği zaman, Müslümanların düşünce ve inançlarına bulaşan cahiliye pisliklerini temizlemeye çalışacak, en saf şekliyle İslam’ı ortaya koyacaktır. İslam’ı her alanda hakim kılmaya çalışacaktır. Mehdînin hak davası için yaptığı çalışmalar, İslam’ın dünyaya hakim olmasına vesile olacak, bütün dünyada bir İslam nizamı tesis edilecektir. İslam’ın bu hakimiyetini sadece yönetim biçimi olarak ele almak yanlıştır. Çünkü İslam’ın hakimiyeti her alanda gerçekleşecektir. Bütün bunların sonunda hadîste belirtildiği gibi “yerde ve gökte bulunan herkes mutlu olacaktır”.(2)
Mevdudî, mehdîyi geleneksel yaklaşımın tam aksine modern bir yaklaşımla ele almıştır. Bu yaklaşımda mehdî, artık olağanüstü güçlere sahip bir varlık değil, sadece üstün yeteneklere sahip bir insandır. Ancak halk, mehdîyi kendi bulunduğu yapıya uygun olarak tasavvur etmektedir. Aslında Mevdudî de yeni bir yaklaşım getirirken kendi bulunduğu yapıya uygun olarak onu tasavvur etmiştir.
Ancak Mevdudî’nin bu eserde Mehdî’yi ele alırken hadîslere temas etmemesi ve onu ıslahatçı bir insan olarak tavsif etmesi, okurların dikkatini çekmiş ve er-Resâil ve’l-mesâil adlı eserinde bu konularla ilgili sorular kendine yöneltilmiştir. Mevdudî, bunlara genel olarak cevap vermeye çalışmıştır.
Ona göre hadisçiler, Mehdinin çıkışına dair hadîsler üzerine öyle incelemeler yapmışlardır ki, bazıları Mehdinin gelişi konusunda tereddüt etmeye bile başlamıştır. Bu tür hadîslerin birçok ravisinin Şiî olduğu tespit edilmiştir. Tarih bilgisinden de anlaşılıyor ki, her grup, siyasî ve dinî maksatları uğruna bu hadîsleri kullanmışlar ve adamlarından birine bu hadîslerin senedlerini hemen yapıştırıvermişlerdir. Bu gibi sebeplerden dolayı Mevdudî, bu hadîsler içinde Mehdinin gelişi ile ilgili olanları bir dereceye kadar doğru, ama işaret ve alametleri geniş anlatan hadîslerin her halde uydurma olduklarına inanmaktadır. Ona göre bazıları maksatlı olarak bu uydurmaları sahih hadîslere eklemiş olmalıdır.(3)
Mevdudî’ye göre Mehdi ile ilgili hadîsleri kabul etmek için herhangi bir hadîs kitabında onların yazılı olmasını yeterli görenler, bunlara olduğu gibi inanabilir. Ancak bu hadîslerin hepsini bir araya getirerek karşılaştıran, sonra aralarında bir çok çelişki bulan, hatta bütün Fatımîler, Abbasîler ve Emevîlerin çekişmesinin tarihî gerçeklerini göz önüne koyup bunlarda her grubun ravileri hakkında çeşitli rivayetleri açık ve net olarak gören, dahası bu ravilerin az veya çoğunun bu gruplarla alakasını kavrayan bir kimse için bu rivayetlerde geçen her şeye harfi harfine inanması biraz zordur. Mesela, mehdiyle ilgili nakledilen hadîslerden birinde “siyah bayraklılar” ifadesi geçmektedir.(4) Tarih bize bu siyah bayrağın Abbasîlerin alameti olduğunu öğretmektedir. Hatta tarih bize yine bu çeşit hadîsleri ileri sürerek Abbasî halifesi Mehdî’nin, geleceği bildirilen mehdi olduğunu ispat etmeye çalışanların bulunduğunu bildirmektedir.(5)
Bütün bu izahlardan ortaya çıkan sonuç şudur: Mevdudî, Mehdiyle ilgili hadîsleri olduğu gibi kabul etmemektedir. Aksine aralarında mevzu, zayıf vs. gibi hadîsler bulunması sebebiyle hepsini uydurma olarak da benimsememektedir. Bir kere mehdiyle ilgili hadîslere bir bütün olarak yaklaşmaktadır. Bu hadîsler içinde sahih olanları da, uydurma olanları da vardır. Sahih olanlar, genel olarak mehdînin çıkacağını haber veren hadîslerdir. Uydurma olanlar da genelde mehdinin işaret ve alametlerinden bahseden hadîslerdir.
Mevdudî, sened tahliliyle de yetinmemiş, hadîs metninde geçen mehdinin ne anlama geldiği üzerinde durmuştur. Kısaca ona göre mehdi olağan üstü bir varlık değil, yetenekli, uzak görüşlü modern bir lider, modern bir komutandır.
Şüphesiz bu tür yorumlar toplumda kendisine birçok eleştirinin yönelmesine sebep olmuştur. Ancak o, bu eleştirileri sağduyuyla karşılamış, görüşlerinden de asla taviz vermemiştir.
Bu derleme, Yavuz KÖKTAŞ’ın “Mevdûdî’nin Hadîsle İlgili Görüşleri ve Hadis Tahlilleri Üzerine (II)” isimli makalesinin ilgili bölümü (Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 9/2004, s.1485-150) ve Şaban DÖĞEN’in “Mehdi Üzerine” isimli çalışmasından bazı alıntıların birleştirilmesi ile oluşturulmuştur.
(Web sayfamızdaki “teo-politik” kategorisindeki diğer içerikler için tıklayınız)
1- Mevdudî, İslam’da İhya Hareketleri, (çev. Ali Genç), İstanbul, 1986, s. 58.
2- Mevdudî, İslam’da İhya Hareketleri, s. 58-59.
3- Mevdudî, Meseleler, I, 44. Mevdudî, burada mehdînin alamet ve sıfatlarına dair hadîslerin uydurma olduğu görüşündedir. Ancak bu hadîslerin hangisi olduğunu belirtmekten ziyade hepsini genel olarak değerlendirmiştir. Böyle bir değerlendirme aslında Mevdudî’nin yeni yorumuyla uyum içindedir. Çünkü sadece mehdînin çıkışıyla ilgili hadîsler sahihse, böyle bir mehdîyi tanımlamak veya yorumlamak bize düşmektedir. Oysa hadîslerde mehdînin farklı bir kişilik olduğu belirtilmektedir. Mehdî hadîsleriyle ilgili toplu bir değerlendirme için bkz. Yusuf el-Vabil, Eşrâtu’s-sâ’e, Riyad, 1995, s. 449-273; Avni İlhan, Mehdîlik, İzmir, 1976, s. 81-91.
4- Tirmizî, Fiten, 79; İbn Hanbel, Müsned, II, 365.
5- Mevdudî, Meseleler, I, 49-50.