Merkezimizce düzenlenen okuyucularımıza açık etkinliklerin 74’üncüsü, (Tunceli) Munzur Üniversitesi Kurucu (Eski) Rektörü Sayın Prof.Dr. Durmuş BOZTUĞ’un sunumu ile “Türkiye’nin Bir Rengi; Alevilik” başlıklı bir söyleşi şeklinde gerçekleşti.
Sayın BOZTUĞ’a bilgilendirici sunumu için, söyleşiye İstanbul’dan katılan Bayram ve Taki Dedelere de vakit ayırdıkları için çok teşekkür ediyor, söyleşiden bazı notları okuyucularımızın istifadesi için aşağıda sunuyoruz. (Söyleşinin facebook hesabından canlı yayınını izlemek için tıklayınız: https://www.facebook.com/kadir.koc1/videos/10213469929455818/)
SÖYLEŞİDEN NOTLAR
Büyük İskender, felsefenin duayeni sayılan Aristo’ya bir mektup yazar.“Zapt ettiğim topraklardaki insanları tahakkümüm altında tutubilmek için neler yapmalıyım? Diye görüşünü sorar;
1.Ülkenin ileri gelen insanlarını sürgüne mi göndereyim?,
2.Ülkenin ileri gelen insanlarını hapse mi atayım?
3.Ülkenin ileri gelen insanlarını kılıçtan mı geçireyim?
Aristo, soruya şöyle cevap verir;
1.Eğer sürgüne gönderirsen, sürgünde toplanıp sana karşı baş kaldırırlar,
2.Eğer hapse atarsan, hapishaneler militan yuvası olur ve kontrolden çıkar,
3.Eğer idam edersen, onlardan sonraki kuşak intikam aşkıyla büyür, tahtını sallar.
Tüm bu teklif ettiklerini bir kenara bırak ve şunu yap; insanlar arasına nifak tohumları ek. Birbirleriyle savaşınca hakem olarak kendini kabul ettir, ama anlaşmaya giden bütün yolları tıka. Zira kendi aralarında çatıştırırsan yönetebilirsin ama barıştırırsan sana karşı birleşirler ve yönetemezsin.
Şu anda Türkiye’de dış güçlerin uygulamaya çalıştığı siyaset, Aristo’nun bu tavsiyesi çerçevesinde “böl ve yönet” siyasetidir. Türk milletini etnik, dini, mezhepsel ve siyasi açıdan bölerek, kolayca zapt edebilecekleri ve yönlendirebilecekleri bir ülke haline getirmeye çalışmaktadırlar. Böl ve Yönet stratejisinin önemli bir ayağı da Alevi-Sünni ayrılığı ve çatışması oluşturulmasıdır. Daha sonra değineceğim üzere birilerinin özellikle 1960 sonrası ısrarla kaşıdığı bu meseleye ilişkin gerekli adımlar bir an önce atılmazsa, İslam dışına çıkarılmaya çalışılan Alevi vatandaşlarımıza yönelik dış müdahalelerin başarılı olma riski hızla artacak.
Aleviliğin Tarihçesi
İslam coğrafyasında 10 Ekim 680 yılının sonlarına doğru vuku bulan “Kerbela olayından” sonra Muaviye oğlu Yezid ile Hz. Muhammed Resulullah Efendimiz Aleyhisselam’ın soyundan gelen Ehl-i Beyt üyeleri arasındaki ilişkiler, Ehl-i Beyt üyelerinin İslam’ı yaymak üzere başlıca üç ana coğrafyaya göç etmesine neden olmuştur. Bunlar (1) Kuzey Afrika, (2) Uzak Doğu Asya ve (3) Orta Asya.
8. İmam Ali Rıza, Orta Asya’ya göç etmiştir. Türkler, İslamiyeti İmam Ali Rıza ve oğulları İmam Taki ve İmam Naki’den, yani doğrudan Ehl-i Beytten öğrenmişlerdir.
Orta Asya’daki Türkler arasında Ehl-i Beyt sevgisi, örneğin, Yusuf Has Hâcib’in“Kutadgu Bilig” adlı eserindeki şu ifadelerde kendini gösterir:
“Hizmetkârlardan başka ve Bey’in adamları dışında, münâsebette bulunacağın kimselerden bazıları, Peygamber’in neslidir. Bunlara hürmet edersen, devlet ve saâdete kavuşursun. Bunları pek çok ve gönülden sev; iyi bak ve yardımda bulun. Bunlar, Ehl-i Beyt’tir. Peygamber’in uğurudur. Ey kardeş! Sen de onları, Sevgili Peygamber hakkı için sev.” (Yusuf Has Hâcib, Kutadgu Bilig, çev. Reşid Rahmeti Arat, Ankara, 1988, TTK Yayını, s.313).
İslamiyeti Ehl-i Beyt’ten öğrenen ve uygulayan Türkler, MS 11-13. yüzyıllar arasında “Urum Diyarı” olarak adlandırdıkları Anadolu’ya geldiklerinde Müslüman ve aynı zamanda büyük bir Ehl-i Beyt sevgisi ve aşkı ile gelmişlerdir.
Türkler, Anadolu’da Türk ve Müslüman olmayan “yerli ahali” ile olan “insani” ilişkilerinde Ehl-i Beyt’ten öğrendikleri İslamiyet’in çok önemli iki yanını vurgulamışlardır. Bunlar (1) “komşusu açken kendisi tok yatan Müslüman olamaz”, (2) “İnsan, Allah’ın yarattığı en şerefli mahlûktur ve Allah kendisinden can ve ruh vermiştir, bu yüzden, insana olan sevgi ve saygı Allah’a yapılmış olur; bunun aksine insana yapılan haksızlık ve zulüm ise yine Allah’a karşı yapılmış olur”.
Bu insani etkileşim sonucu, Anadolu’daki yerli ahalinin en azından bir kısmının “Müslümanlaştığı” ileri sürülebilir. Çünkü Türklerin Anadolu’ya geldikleri ve yerli ahali ile etkileşimde bulundukları dönemlerde, Türkler tarafından Anadolu’da yapılmış “toplu soykırım mezarları” bulunamamıştır veya Türklerin yerli ahaliye zorla yaptırdıkları “zorunlu göç dalgaları ve mülteci akını” olaylarına rastlanmamıştır.
Alevi, Ali yanlısı demektir. Araplar arasında bu tabir, Şia’tül Ali (Ali yanlısı) olarak kullanılır. Alevilik, bir din değildir. Aksine, İslamiyet’in en iç ve saf halkasıdır. Bugün ülkemizde “Alevilik”, aslında “sosyolojik bir olgu”dur; “dinsel” olarak İslam’ın özünü teşkil eden Hz. Muhammed Resulullah Efendimiz Aleyhisselam’ın Ehl-i Beyti’ni merkez kabul etmekle birlikte Orta Asya’daki yaşam dönemlerinden kalma “Şaman” kalıntılar ile yukarıda sunulan “yerli ahali” ile etkileşimler sonucunda “Müslümanlaşanların” beraberlerinde getirdikleri motifleri de içermektedir.
Bugün ülkemizde yaşayan Müslüman alevi yurttaşlarımızın isteklerinin hemen hemen tamamı, “dinsel olmayıp” aksine “sosyolojiktir”. Ancak, bu buzdağının altı iyi anlaşılamadığı için ve özellikle -küresel güçlerin manipülasyonu ile- sesleri yüksek çıkan çok küçük azınlığın talepleri ile karıştırıldığı için tıpkı “olgu” ve “algı” ikileminde olduğu gibi yanlış “algılanan” “olgu” nedeniyle bu isteklere çözüm bulunamamış ve değişik dönemlerde bizlere sıkıntı yaratmıştır. (Burada bir parantez açarak, örneğin olgu-algı ikilemindeki yanlış algılama konusunda şu örneğin sunulması faydalı görülmektedir. Bugün, iyi eğitim almış birisine dahi sorulacak “güneş nereden doğar nereden batar sorusuna “doğudan doğar, batıdan batar” cevabı alınır. Bu cevap tam anlamıyla “algı”dır. “Olgu” ise şudur: Güneş, dünyaya göre, uzayda sabittir, biz dünya gezegeni olarak güneşin etrafında batıdan doğuya doğru döneriz, bu yüzden bir gün içerisinde güneşi ilk görenlerin yaşadığı yere “doğu”, son görenlerin yaşadığı yere ise “batı” denmiştir).
Örneğin, “çok partili demokrasi” nedeniyle özellikle ABD’nin güdümünde yeniden şekillendirilen ülkemizde bir muhalefet yaratılmak istenmiş ve bu rol de “alevi” yurttaşlarımıza verilmiştir. 1957-1958 yıllarına kadar Demokrat Partinin ve merhum Adnan Menderes’in yanında yer almış olan Aleviler, böylece, 1960 yılından sonra uygulanan toplumsal mühendislik ile dönemin sol ideolojisine kaydırılmış ve tanımlama uygunsa zoraki “sol itiraz kültürü gömleği” giydirilmiştir. Üstelik Alevilere giydirilmeye çalışılan bu “Sol itiraz kültürü”, Amerikan solculuğunu (haydut solculuk) içermektedir.
Yukarıda belirtilen nedenlerden dolayı özellikle 1960’lı yıllardan beri soğuk savaş dönemlerinden itibaren alevi yurttaşlarımızın duygu, inanç ve kültür dünyalarında meydana getirilen tahribatların giderilmesi için aşağıda belirtilen konularda çalışmalar önerilmektedir.
Bu yurttaşlarımızın inanç dünyalarına hitap ederken, öncelikle “pamuk ipliği” haline gelmiş İslamiyet bağı,
(1) Allah (CC) sevgisi,
(2) Hz. Muhammed Resulullah Efendimiz Aleyhisselam sevgisi,
(3) Kuran, Hadis ve Sünnet sevgisi,
(4) Ehl-i Beyt sevgisi
(5) Dört Raşid Halife sevgisi
ile tekrar kuvvetli bağlara dönüştürülebilir.
Bunun için, bu yurttaşlarımıza, İmam Maturidi ve Hoca Ahmed Yesevi ikilisinin İslamı aklın ışığında yorumlayan felsefeleri ile yetişen Hünkar Hacı Bektaş Veli El Horasani, Hz. Mevlana Celaleddin Rumi, Yunus Emre, Taptuk Emre, Hacı Bayram Veli gibi Anadolu’yu “İslamlaştıran ve İnsanlaştıran” “Büyük Türk Mutasavvıflarının” tanımladıkları “Tasavvufi İslam” ile yaklaşılması önerilmektedir.
Yukarıda önerilen 5 kutsal sevgiden Alevi yurttaşlarımızın iki konuda pratik eksiği bulunmaktadır. Bunlar
(1) Dört Raşid Halife’den sadece Hz. Ali (RA)’ye sevgi beslemeleri ve
(2) Resullulah Efendimiz Aleyhisselam’ın sünnetini ihmal etmeleri.
Dört Raşid Halife sevgisini önerirken, Hz. Ali (RA) Efendimizin, kendisinden önceki üç büyük halifeye 20 yıl boyunca yardımcı olduğu, onların kurdukları yönetimlerde yer aldığı anlatılabilir.
Hz. Muhammed Resulullah Efendimizin Sünnetine sevgi konusu işlenirken, Hz. Muhammed Resullullah Efendimizin Hz. Ali Efendimiz hakkında ifade buyurmuş oldukları şu hadisler anlatılarak Resullullah Efendimiz Aleyhisselamın sünneti ile bağ kurulabilir.
1- “Ya Ali, sen benim hem dünyada hem ahirette kardeşimsin”
2- “Ben kimin Efendisiysem Ali de onun Efendisidir”
3- “Ben ilmin şehriyim Ali kapısıdır”
4- “Her Peygamberin nesli kendinden gelir, benim neslim Ali’den gelecektir”
5- “Size iki emanet bırakıyorum. Birincisi Allah’ın Kitabı Kuran’dır, diğeri ise Ehl-i Beyt’imdir. Bunlara sıkı sıkı sarılırsanız kurtulursunuz”.
Aleviler, kendilerini aynı zamanda Ehl-i Beyt olarak tanımlar. Resulullah Efendimiz Aleyhisselamın Ehl-i Beyt’i Kendileri ile birlikte şu mübarek zatlardan oluşur: Hz. Fatma annemiz, Hz. Ali Efendimiz, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin. (Hz.Ali Efendimizin Hz Fatma Annemiz dışındaki hanımlarından 30 küsur çocuğu vardır. Biz onları bilmeyiz bile.)
Alevi yurttaşlarımıza şu soru sorularak cevabının aranması önerilebilir.
Hz. Muhammed Resulullah Efendimiz Aleyhisselam’ın Sünneti, Hz. Fatma annemiz, Hz. Ali Efendimiz, İmam Hasan ve İmam Hüseyin olmadan olur mu? veya Hz. Fatma’sız, Hz. Ali’siz, İmam Hasan’sız ve İmam Hüseyin’siz Sünnet olur mu?
Bu her iki sorunun cevabını buldukları anda alevi yurttaşlarımıza şu soru sorulmalı:
Hz. Muhammed Resullullah Efendimiz Aleyhisselam’ın Sünneti Ehl-i Beyt’siz olamayacağına veya Ehl-i Beyt olmadan Sünnet eksik olacağına göre, biz Aleviler olarak, Hz. Muhammed Resullulah Efendimiz Aleyhisselam’ın Sünnetinden niçin kopuyoruz?
2002 yılında toplam 182 milyar dolar olan geliriyle dünyada 25.inci ekonomiye sahip olan ülkemiz, sağlanan siyasal ve ekonomik istikrar sayesinde ekonomisini 4 kat büyüterek 17.nci sıraya kadar yükselmiştir. 2023 yılında dünyanın ilk 10.uncu ekonomisi olmayı hedefleyen ülkemizde bu sorunun çözümü için
(1) Alevi Ocakzadeleri (Dedeler ve Bektaşi Babalar),
(2) Alevi STK yetkilileri
(3) Alevi yurttaşlarımızla
yapılacak toplantılar sonucunda ileriye yönelik olarak, özellikle 16 Nisan 2017 tarihinde gerçekleştirilen Anayasa Değişikliği Halkoylamasıyla “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde” alevi yurttaşlarımızın isteklerini sosyolojik açıdan ele alarak akılcı ve kalıcı çözümler üreterek “ortak yaşama kültürünü” ve “birlikte yaşama bilincini” geliştirmeye yardımcı olunabilir ve böylece “Alevi çalıştayları” şeklinde ele alınan bu konunun çözüme kavuşturulması da “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” ile tamamlanmış olabilir.
Ülkemizdeki alevi yurttaşlarımızın yukarıda belirtilen isteklerine karşılıklı anlayış, sevgi-saygı çerçevesinde uzlaşılarak çözümler üretildiğinde hiç olmazsa bundan sonraki dönemlerde istenmeyen iç ve dış odaklar tarafından manipüle edilmelerinin önüne geçilmiş olabilir.
TÜRKİYE’DEKİ BAZI ALEVİ OCAKLARI
SARI SALTIK OCAĞI
DERVİŞ CEMAL OCAĞI
AĞUÇAN OCAĞI
ŞEYH DELİLİ BERHECAN OCAĞI
İMAM RIZA OCAĞI
İMAM MUSA KAZIM OCAĞI
KUREYŞAN OCAĞI
BABA MANSUR OCAĞI
İMAM ZEYNEL ABİDİN OCAĞI
SARI İSMAİL OCAĞI
BOSTANKOLU OCAĞI
HUBYAR OCAĞI
GÜVENÇ ABDAL OCAĞI
HOCA ALİ OCAĞI
HACIM SULTAN OCAĞI
PİR SULTAN OCAĞI
ÜRYAN HIZIR OCAĞI
TURABI DEDE OCAĞI
MURADI DEDE OCAĞI
KALENDER VELİ OCAĞI
MEHEMMED ABDAL OCAĞI
CİBALİ SULTAN OCAĞI
ŞÜCAADDİN VELİ OCAĞI
SEYYİD BATTAL GAZİ OCAĞI
KOÇU BABA OCAĞI
DEDEMOĞLU OCAĞI
SABUROĞLU OCAĞI
HIDIR ABDAL OCAĞI
GARİP MUSA OCAĞI
PİR AHMED DEDE OCAĞI
SEYYİD NURİ CEMALEDDİN OCAĞI
YALINCAK SULTAN OCAĞI
ALİ BABA OCAĞI
ERASLAN OCAĞI
VELİ BABA OCAĞI
SEYYİD ALİ SULTAN (KIZILDELİ) OCAĞI
ŞAH İBRAHİM VELİ OCAĞI
ŞIH AHMET-ŞIH HASAN OCAĞI
CELAL ABBAS-ALİ ABBAS OCAĞI
TOZLUOĞLU OCAĞI
YAĞMUROĞLU OCAĞI
ŞEYH HAMZA DEDE (ERDEBİL) OCAĞI
ALİ KOÇ BABA (ERDEBİL ) OCAĞI
ŞAH AHMED SULTAN OCAĞI
ZEKERİYA SULTAN OCAĞI
KUTUB İBRAHİM DEDE OCAĞI
MEHMET DEDE OCAĞI
ŞIH ÇOBAN OCAĞI
HASAN DEDE OCAĞI
SULATAN SAMUT OCAĞI
DEDE GARKIN OCAĞI
YANYATIRLI OCAĞI
KEÇECİ BABA OCAĞI
KUL HİMMET OCAĞI
SEYYİD SABUN OCAĞI
IŞIK ÇAKIR OCAĞI
ÖKSÜZ ALİ BABA OCAĞI
HÜSEYİN GAZİ OCAĞI
SEYYİD CEMAL SULTAN (KEMAL SULTAN) OCAĞI
KAYGUSUZ BABA OCAĞI
HACI EMİRLİ OCAĞI
KÖSE SÜLEYMAN OCAĞI
AZİZ BABA OCAĞI
SİNANOĞLU OCAĞI
GÜLERLİ OCAĞI
ZAYIF YUSUF HALİFE OCAĞI
HATAYİ OCAĞI
HASAN BALİ OCAĞI
PİRCANOĞLU OCAĞI
ALİ PİR CİVAN OCAĞI
ŞIH YAKUP OCAĞI
ÇALAPVERDİ OCAĞI
KESİKBAŞ OCAĞI
AHMED-İ KEBİR OCAĞI
SEYYİD ERKONAŞ OCAĞI
ASLAN BABA OCAĞI
BEYAZID-I BESTAMİ OCAĞI
ÇÖLBULDUK OCAĞI
DERVİŞ GEVR OCAĞI
GÖZÜKIZIL OCAĞI
SİNEMİLLİ OCAĞI
HAMZA BABA OCAĞI
HÜSEYİN ABDAL OCAĞI
İMAM BAKIR OCAĞI
İMAM CAFER OCAĞI
KABAK ABDAL OCAĞI
KOCA LEŞKER OCAĞI
KARADONLU CAN BABA OCAĞI
ŞEYH ŞAZELİ OCAĞI
PİRİ BABA OCAĞI
NESİMİ OCAĞI
KAİMOĞLU OCAĞI
KALKANCI OCAĞI
SARIBAL OCAĞI
SÖYLEMEZ OCAĞI
ABDAL MUSA SÜREĞİ
ŞEYH BEDRETTİN SÜREĞİ
SÖYLEŞİDEN KARELER