Twitter Facebook Linkedin Youtube

BALKAN DIŞ POLİTİKAMIZA ELZEM ÖNERİLER

Rıfat SAİT

Bugüne kadar yazdığım birçok makalede Balkan coğrafyasının çok önemli (Adeta hayati derecede) olduğunu söyledik, durduk. Evet, kime sorsak zaten buna itiraz etmedi ve onayladı. Ancak herkesin kendine has bir durumu ve beklentisi var.  Benim için önemli olan diğeri için olmayabiliyor. Mesela, Balkan Stratejik Araştırmalar Merkezi (BASAM) olarak her sayıda bir Balkan ülkesini kapak konusu yaptığımız Türkçe-İngilizce iki dilde bir dergi çıkartmıştık. Derginin ilk sayısında Rodos adasını konu almıştık. Ardından bu dergiyle ilgili İlginç bir olay yaşadık. Bir vatandaş dergiyi heyecanla alıp biraz okumaya çalıştı fakat adeta elektrik çarpılmışçasına şok olup geri bıraktı. Nedenini sorduğumda, “Ben bunu turizm dergisi zannettim, Rodos’u gezmeyi istiyordum ama… ?“ Gerisini ben söyleyeyim, bu dergide, sahiller, plajlar, yemekler, oteller yoktu.  Rodos’taki 4 Bin kadar soydaşımızın yaşadığı sıkıntılar, Rodos’ta yıkılmaya terk edilen camiler ve Türk eserleri, Rodos’un fethinde kaybettiğimiz 40 Bin şehidimiz vs. vardı. Bu arkadaşımız bunları görünce doğal olarak şaşırmıştı. Zira onun ve bizim beklenti ve çıkarlarımız uyuşmamıştı.

TİKA’cı mısın yoksa TOKİ’ci misin?

Size bir anımı anlatmak istiyorum ama ne olur kimse gücenmesin ve lütfen üstüne alınmasın. Sözüm zaten meclisten dışarı. Milletvekili olup Ankara’ya gittiğim ilk günlerdi. Bir danışman arkadaş gelip bana: “Sayın vekilim TİKA’cı mısınız yoksa TOKİ’ci misiniz ?” diye sordu. Bu ne demek anlamadım dedim. “Daha net sorayım o zaman” dedi; “TİKA, başta Balkanlar olmak üzere bir çok ülkede hizmetler verir. Siz de hizmetkar mı olmaya geldiniz yoksa, TOKİ inşaatlar yapar, doğal olarak rant vardır…” Tamam dedim, sözünü keserek. Anladım, biz TİKA’cıyız, dede toprağı Balkanlara, ya da bizim ifademizle Evladı Fatihan’a hizmet etmek istiyoruz. Nokta…

Balkanlardaki Devlet Kurumları

Devletimizin hamdolsun Balkanlarda hizmetler veren çok değerli kurumları var. TİKA, Yunus Emre Enstitüsü (YEE), Yurtdışı Türkler Başkanlığı (YTB), Maarif vakfı, Anadolu ajansı (AA) , TRT, Diyanet İşleri Başkanlığı, Dışişleri Bakanlığı (Büyükelçilikler-Konsolosluklar) , Ekonomi Bakanlığı Dış Ticaret müşavirlikleri… Vs. Bütün bunlar bana göre son derece önemli kurumlar. Hatta ileri gidiyorsam lütfen bağışlayınız, mübarek (kutsal) kurumlar. Devlet gibi kutsal bir kurumu temsil ediyorlar, Balkanlarda tarihi ve hayati bir hizmet davasına sahipler. Buralarda çalışanlar, çok ağır olan mesuliyetin farkında olmaları gerekir. En yukarıdan aşağıya kadar, herkes bunun korkunç ağırlığını bilerek görev almalı ve ona göre hareket etmelidir. Peygamberimiz (SAV), sahabelerini bir ülkenin valiliğine atadığı zaman, manevi sorumluluğun ağırlığından korkarlar, hatta kabul etmek istemezlermiş. Vebali, ahireti kaybetmek kadar ağır bir mesele. Ama eğer layıkıyla yapılırsa, Ala nur ala… Vekillik dönemimizde Ankara Hacı Bayram Veli camisinin avlusunda küçük bir yeri olan rahmetli Doktor Emin Acar hocayı ziyaret ederdik. Kendisi rahmetli Erbakan’ın arkadaşlarındandı ve çok eski Bursa senatörü olarak görev yapmıştı. Aynı zamanda beyin cerrahıydı. Ama elinde asası, pamuk gibi sakalları ile dünyanın fani bölümlerinden geçip gitmiş muhterem bir zattı, ziyaretçilerine kendine has pişirdiği çorbayı ikram ederdi. Allah rahmet eylesin. Bir gün rahmetli, bize hitap ederken şöyle demişti: “Bakın evladım, görev yaptığınız TBMM çok hassas bir yerdir. Meclisin Genel kurulundan nurlar yağar. Eğer güzel hizmetler yaparsanız elinizi açın ve bu nurdan istifade edin. Yanlış bir şey de asla yapmayın, vebali büyüktür. “

Balkan Dillerini Bilen Görevliler Olmalı

Yukarıda saydığımız Balkanlarda hizmet veren devlet kurumlarında sağlam dava adamlarına ihtiyaç var. Öyle değillerdir demiyorum ama mutlaka liyakatli, sadakatli ve bereketli insanlar buralarda görev almalıdır. Liyakat derken, devletin içinden gelen, devlet tecrübesine sahip, en az üniversite ve hatta yüksek lisans veya doktora ünvanlı, İngilizcenin dışında bulundukları Balkan ülkesinin dilini (Arnavutça, Boşnakça, Bulgarca, Sırpça, Romence) bilen, Balkan insanını yakından tanıyan (huyunu, suyunu, örfünü, âdetini bilen)  ve sadece bilmek yetmez aynı zamanda onlara uyumlu olabilecek, uyuşabilecek insanlardan bahsediyorum. Fetocular hariç, Balkanlardaki hiçbir gruba ya da cemaate taş atmıyorum. Belirli bir grup ya da cemaat temsilcisi halisane bir hizmet yapıyorsa eyvallah, Allah yollarını açık etsin, ama devletin içinde ya da bu kurumlarda görev almaları durumunda başarılı olmaları mümkün değil, zarar verirler.

Liyakat, Sadakat ve Bereket

Dediğimiz gibi bu kurumlarda liyakatli insanlar görev almalıdır. Yüce Allah’ın emri, İşi ehline vermektir. Diğer yandan devletin bu kurumlarında görev alanlar, Türkiye Cumhuriyeti devletine milletine ölümüne sadık, Türkiye’nin çıkarlarını bilen ve savunan insanlar olmalıdırlar. Yani sakata çok önemlidir.  Aynı zamanda bu insanlar,  bereketli olacaklar yani çalışacak, üretecek, katma değer sunacak, dokunacak, elinde çantasıyla sanki bir pazarlamacı gibi Balkanlarda dolaşacaklar. İşte bu özelliklere sahip arkadaşları,  Balkanlara gönderelim, unutmayalım ki bunların sorumluluğundan çok daha büyüğü onları oraya atayanların üzerinedir.

Kurumların Koordineli Çalışması

Bu kurumlarımızın yani TİKA, YEE, YTB, Maarif, AA, TRT… Mutlaka ama mutlaka üst bir mercide koordineli olarak çalışmalarını sağlayacak bir yönetime ihtiyaçları vardır.  Bu kurumlarımızın birbirleriyle koordineli olmaları şarttır. Bu koordineyi sağlayacak olan yetkili ve denetim yapabilecek bir makam olmalıdır. Bu makam da direk Cumhurbaşkanımıza bağlı olmalıdır.

İstişarelerle Belirlenen Hedef, Plan ve Stratejiler

Balkanlarla ilgili hedefler, planlar, stratejiler ve proje ortakları belirlenmek zorundadır. Bunlar belirlenirken, Balkan ülkelerindeki Arnavut, Boşnak, Torbeş, Roman, Pomak ve Türk, tüm bu soydaş ve akrabalarımızın önde gelenleri (Kanaat önderleri) ile istişare yapılmalıdır, Türkiye’deki önde gelen Balkan STK temsilcisi ve kanaat önderleriyle istişare yapılmalıdır, tecrübeli dışişleri personeliyle istişareler yapılmalıdır, Balkanlarda görev yapan özel-sivil kurumların ve grupların temsilcileriyle istişareler yapılmalıdır. Ortak ve eşit istişareler. Aldığınız kararları 3-5 yıl için değil 50-100 yıl sonrası için yapmanız gerekir. Bu kararlar ve stratejiler alınırken, ABD, AB, Rusya ve İsrail’in yapabileceği hamleler tahmin edilmeli, onların çıkarları ile bizimkiler bilinmeli ve ona göre hareket edilmelidir. Zira bahsettiğimiz bütün bu ülkelerin Balkanlarda en az 100 yıllık planları var. Yeri gelmişken Kosova’daki ilginç bir olayı sizlerle paylaşayım. Avrupa’daki en büyük askeri üs olan Bonsteel’i ki bu askeri üs uzaydan bile görülecek kadar büyüktür, bu üssü Kosova’da inşa eden ABD’nin bir yetkili subayına sorarlar: “ABD askeri Kosova’da ne kadar kalacak?” ABD’li subay cevaben sorar, Türkler (Osmanlı) ne kadar kaldı? Soruyu soranlar cevap verir: “600 yıl” Tamam der ABD’li subay, üzerine bir gün ekleyiniz.

Asla Milliyetçik Yok

Balkanlar bütünüyle milliyetçidir. Öyle milliyetçidir ki, bu milliyetçilik hastalığı Balkanlaşma (Balkanization) denilen diplomatik bir terimin de doğmasına ve bu sayede Balkanların bölünmesine neden olmuştur. Balkanlarda ırk milliyetçiliği, Slav milliyetçiliği, Hristiyan milliyetçiliği gibi milliyetçilik hastalıkları vardır. Bu yüzden Türkiye’nin Balkan politikası içinde Türk milliyetçiliği ile giriş yapması, zaten var olan bu hastalığı körükler. Sabırlı, akıllı ve aklıselim ile davranmak zorundayız.

Balkanlarda Arnavut ve Boşnaklarla Koalisyon Yapılması

Ama çok daha önemlisi, Balkanlardaki önemli gruplar olan başta Arnavutlar ve Boşnaklarla çıkar birliktelikleri ve gelecek koalisyonları yapmak zorundayız. Arnavut ve Boşnak kardeşlerimizle gerçek ve güvene dayalı stratejik ortaklıklar kurmalıyız. Balkanların önemli devleti olan Sırplarla düşman olmayalım, çıkarlarımız nispetinde tabiki ortak çalışmalar yapalım ama birinci öncelik Arnavut ve Boşnak kardeşlerimiz olmalıdır. Çünkü ne yaparsanız yapın, mutlaka Sırplarla, Arnavut ve Boşnak kardeşlerimiz arasında çıkar çatışması yaşanacaktır. Aynı şekilde son günlerde Rusya ile süren yakınlaşma, Balkanlarda Arnavut, Boşnak ve Bulgaristan’daki Müslüman Pomak kardeşlerimiz için verebileceğimiz hiçbir ödünü haklı çıkarmaz, bize çok zarar verir. Bizim Balkanlardaki birinci önceliğimiz, eşit olarak Türk, Arnavut, Boşnak,  Pomak, Torbeş kardeşlerimizin çıkarlarıdır, onlarla birlikte ortak hareket etmek tarihi bir borcumuz ve daha da önemlisi akraba ve kardeş oluşumuzun bir sorumluluğudur.

Balkanlarda İşsizlik ve Ekonomik Zayıflığa Çare Bulunması

Balkan ülkelerinde, özellikle de Müslümanların yaşadığı yerlerde ekonomi çok zayıf. İşsizlik oranları çok yüksek.  En başta Kosova ve Makedonya’da Arnavutlar ve Türkler, Bosna ve Sancakta Boşnaklar ve Bulgaristan’da Türkler ciddi olarak ekonomik sıkıntı içindeler. Bu fakirlik, onların Avrupa’ya çalışmak için göce zorluyor. Avrupa’da şu anda sadece Kosova’dan 600 Bine yakın giden Arnavut kardeşimiz olduğunu biliyorum. Onlar göç edip gidince, Balkanlar Sırlara, Makedonlara, ABD’ye, Almanlara kalıyor. İşsizlik ve ekonomik zayıflık yüzünden ABD ve AB’nin emrine giriyorlar. Farkında değiliz ama bu şekilde Türk ve Müslüman Balkanları kaybediyoruz. Diğer yandan Türkiye de zaten kendi ekonomik sorunlarıyla mücadele etmek zorunda. Üç milyondan fazla Suriyeli mülteci Türkiye için çok ciddi bir maliyet. Güneydoğu’da PKK ve Irak’ta YPG’ye karşı verilen askeri müdahaleler devletimize büyük masraflar açıyor. ABD ve AB’nin şeytanca oyunları yüzünden dövizde anormal yükseliş oluyor ve ödemeler dengesinde açıklar getiriyor. Bunun en büyük nedeni ise ödemeler dengesinde açığa neden olan enerji fiyatlarının dövizle aynı orantılı artışı.  Hepsi düzelecek inşallah. Bütün bu olumsuzluklara rağmen Türkiye Balkanları için mutlaka kaynak oluşturmalı, Balkanlarda ekonomik olarak güçlü bir şekilde var olmalıdır. Ziraat Bankası’nın Bosna’da KOBİ’lere verdiği kredi desteği, Sancak bölgesindeki Müslüman Boşnaklardan et ithalatına izin verilmesi gibi. Bu destekler özellikle Kosova için de yapılmalıdır.


Rıfat SAİT 

24.Dönem İzmir milletvekili
Balkan Stratejik Araştırmalar Merkezi (BASAM) Başkanı
Yazarın diğer yazıları için tıklayınız

 

sahipkiran Hakkında

Sahipkıran; 1 Aralık 2012 tarihinde kurulmuş, Ankara merkezli bir Stratejik Araştırmalar Merkezidir. Merkezimiz; a) Türkiye Cumhuriyeti’nin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü savunan; ülkemizin her alanda daha ileri gitmesi ve milletimizin daha müreffeh bir hayata kavuşması için elinden geldiği ölçüde katkı sağlamak isteyen her görüş ve inanıştan insanı bir araya getirmek, b) Ülke sorunları, yerel sorunlar ve yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızın sorunlarına yönelik araştırma ve incelemeler yaparak, bu sorunlara çözüm önerileri üretmek, bu önerileri yayınlamak, c) Tespit edilen sorunların çözümüne yönelik ulusal veya uluslararası projeler yürütmek veya yürütülen projelere katılmak, ç) Tespit edilen sorunlar ve çözüm önerilerimize ilişkin seminer ve konferanslar düzenleyerek, vatandaşlarımızı bilinçlendirmek, amacıyla kurulmuştur.

Yorum Ekleyebilirsiniz


%d blogcu bunu beğendi: