Twitter Facebook Linkedin Youtube

ÖRGÜTLÜ DİN İSTİSMARI FETÖ VE GENÇLERE YANSIMASI

Sema TAM

Takvimler 15 Temmuz 2016’yı gösterdiğinde ülke olarak büyük, elim, korkunç ve de hain bir felaketin eşiğinden dönülmüştür. Yaşadığımız bu hain kalkışma akabinde yaşanılan kutlu zafer bizlere şükür sebebi olmasının yanı sıra, kararlılık ve azim de vermiştir. Yaklaşık 40 yıldır derin bir çalışma yapan 15 Temmuz gecesi de hain bir kalkışmada bulunan hain FETÖ’nün nasıl güç kazandığı önemli bir sorundur.

 

FETÖ, dini, siyasi, beşeri, ekonomik ve küresel açılardan hangi temel bozukluklar üzere hareket etti ki; İslam dini mensubu milletimiz ve özellikle çalışmamızda konu aldığımız genç dimağlar sorgulamayan,  düşünmeyen, merak etmeyen, araştırmayan, yer yer aklını kiraya veren bir ruh haline büründü?

FETÖ ve şebekesi örümcek ağı misali sarıp sarmaladığı genç kuşaklara okul, dershane, etüt merkezleri, eğlence akşamları, abi ve abla birliktelikleri ile tesir etmiş ve nihayetinde nasıl olsa kendi adına düşünen üst akılların(!) varlığı ile kişisel düşünsel aklın yerini üst(!) akıllara devretmiştir.

Çalışmamızda genel olarak FETÖ ‘nün ciddi yanlışlıklar barındıran çirkin söylem ve yaklaşımları ‘İslam ilim geleneğine’ aykırılıklar noktasında eleştirilmiş ve özetler sunulmaya çalışılmıştır.

İslam dininin temel hedefleri arasında ‘dinin korunması’ önem arz etmekte ve şüphesiz kuşakların değerlerini diri tutacak olanların başını da gençler oluşturmaktadır.

Bu çalışmamız şu başlıklar altında incelenecektir;

A) FETÖ yapılanmasının tanımı ve gelişim süreci

B) F. Gülen örneği ve dünyada benzeri yapılanmaların liderlerinde görülen ortak özellikler

C) Günümüzde dini terör örgütlerinin varlığı

D) FETÖ bu gücü hangi dini tavizlerden aldı ve hangi dini akidelerde sapmalar oldu?

E) Örgütün güçlenmesinde etkili olan toplumsal ve siyasi zemin

F) Bir daha böyle örgütlerle karşılaşmamak için alınması gereken önlemler

A. FETÖ yapılanmasının tanımı ve gelişim süreci

Gülen hareketi (FETÖ) sosyolojik açıdan bir cemaat olması yanında siyasi, ideolojik, ekonomik amaçları olan bir menfaat şebekesi haline gelmiş istismar örgütüdür. TCK’da ‘ terör örgütü’ olarak tescillenen hareket herhangi bir dini cemaat olmayıp mesihçi çizgide bir harekettir. İç yapılanması otoriter, hiyerarşik bir teşkilat yapısı iken dış görünüşü ‘ hizmet hareketi!’ olarak kültürel, ilmi ve dini özellikleri ön planda olmuştur. Uzun yıllar siyasi amaçları için bürokraside, askeriyede, polis teşkilatında, adalet kurumlarında önemli yerlere sızan örgütün dış görünüşü insanları yanıltmıştır. Sözde lideri Gülen tarafından hareket kutsallaştırılmış ve örgüte hizmet edenler “sonu yaklaşan dünyayı kurtaracak tek topluluk oldukları” masalına gönülden inandırılmıştır. Bu masal bağlamında sınav sorularını çalmak, rüşvet almak, iltimas sağlamak, kendilerine engel olacak bürokratları iftira ile görevlen aldırmak, haksız yere insanları hapse attırmak, cinayetler işlemek gibi meşru olmayan yollara örgüt üyelerini rahatlıkla yönlendirmeyi başarmışlardır. 15 Temmuz Darbesi de bu akıl almaz masala iman etmenin bir sonucu olsa gerektir.

17 – 25 Aralık milat kabul edilirse bu yapıya / örgüte inanmış insanların nasıl saf duygular içinde oldukları ve ne ölçüde kaldırıldıkları belli olacaktır. Kült bir dava inancı ve psikolojisiyle vatanın ve milletin içine düştüğü kötü durumu kavramakta zorlanan bu insanların dini duygularının nasıl istismar edildiği ortadadır. Yapı / örgüt gizlilik içinde hareket edip teşkilat yapısında özel haberleşme sistemleri kullanarak haberleştiği ortaya çıkmıştır. Böyle bir örgüte masumane inanan insanların örgütün özel amaçlarını anlaması kolay olmayacaktır.

Yapı / örgüt üyeleri takma isimler kullanarak tedbir almakta, bir takım güç odaklarından destek sağlamaktadır. Bu şekilde rahatlıkla fişleme, dinleme, şantaj, karalama ve metot, taktiklerle insanları istedikleri yöne, hedefe yönlendirmekte mahir bir yapı / örgüt yapısı ortaya çıkmıştır. Ahlak ve eğitim hareketi olarak ün kazanan yapının(!) aynı zamanda azılı bir terör örgütü olması ikili sistematik bir oluşumun bir sonucudur. (İç yüzü kutsanmış bir öndere koşulsuz bağlılık, dış yüzü dini cemaat görünümü.)

B. Fethullah Gülen örneği ve dünyada benzeri yapılanmaların liderlerinde görülen ortak özellikler

F. Gülen dini bilgileri ile insanları etkileyebilecek, hitabeti kuvvetli sapkın bir örgüt lideridir. Kendi çıkarları noktasında dini bilgileri dilediği gibi kullanan ve bu şekilde insanları etkileyen Gülen çocukluğu ile alakalı şu sözleri kullanmaktadır;

‘’Dikkatleri üzerime aşırı çekmeye düşkünlüğüm vardı. Hatta bazen sırf dikkat çekmek için minareye çıkar, şerefesinde yürürdüm. İnsanların beni korku içinde seyretmeleri hoşuma giderdi. Yine bazen sırf dikkat çekmek için elbisemi ters giyer, çarşıda öyle gezerdim. Herkes bana tuhaf tuhaf bakardı bu hal hoşuma giderdi. Çarşı içinde dolaşırken bir taş alır, uzaktan taşı polisin kafasına atardım. Adam başına aldığı taş darbesiyle neye uğradığını bilemez haldeyken hemen herkesten önce koşturur, yüksek sesle bağırarak kim attı bu taşı falan diye bağırırdım. Sesimi duyanlar polisin başına üşüşür, her kafadan bir ses çıkar, ortalık curcunaya dönerdi. Ben bir kenara çekilir, onların bu haline gülerdim.’’[1]

Narsist kişilik yapısına sahip olduğu çocukluk hikayesinden anlaşılan F. Gülen’in belli başlı kişilik özellikleri şunlardır;

  • Aşırı güç tutkusu; kör ve mutlak bir itaat talebi
  • Tavır ve tutumda, abartılı bir tevazu maskesi altında kibir ve küstahlık
  • Kendisini özel ve seçilmiş bulma
  • Yaptığı zarar verici şeylerle ilgili suçluluk duymama, özür dilememe
  • Büyüsel ve mucizevi çözümler getirebileceğine inanma
  • Diğer kişileri maddi olarak riske sokacak şekilde onlardan maddi manevi talepte bulunma
  • Saygı, ilgi ve hayranlığa muhtaç olma, bunu elde tutmaya çalışma
  • Diğer insanların acılarını ve gereksinimlerini anlamama (örn:15 Temmuz darbe sürecinde yaşanan ölüm kayıp ve şehit ailelerine karşı) belli soğukluk ve aldırışsızlık
  • Diğer insanları kullanılacak nesne gibi görme ve üst akıllarla şahsi akıl üzerine set vurma iradeyi üst akıllara devşirme
  • Üyelerini geleneksel inanç sistemimize aykırı şekilde ana baba akraba konu komşu vb. yakınlarına karşı fikir ve yaklaşım noktasında uzaklaştırma
  • Diğerlerinin ne yaptığını ne okuduğunu, ne düşündüğünü kontrol etme
  • İlişkilerde diyalogdan ziyade monolog yapma. [2]

C. Günümüzde FETÖ türü dini terör örgütlerinin varlığı

Geçmiş ve günümüzde dünyanın çeşitli yerlerinde bu tarz yapılara rastlanmaktadır. İstihbarat ve teşkilatlanma ve taktik ve hamleler bakımından günümüzde FETÖ örgütüne bir örnek olarak Pakistan’daki Tahir-ül Kadri’nin öncülüğünde Minhacül Kur’an örgütü gösterilebilir. Bahsettiğimiz yapı medrese, ilahiyat ve hukuk eğitimi almış bir din adamının liderliğinde dini bir cemaat olmasına rağmen (tıpkı FETÖ gibi) vatan adına hain emelleri bünyesinde barındırmaktadır.[3]

Tahir-ül Kadri, F. Gülen gibi rüyalarıyla kitleleri etkisi altına almaya çalışmıştır. . Hz. Peygamberin sıkça rüyalarına girerek ona bu görevi verdiğini aktarmıştır. Bu hasarlı tutum bize de oldukça tanıdık gelmektedir. Tahir-ül Kadri Hint kıtasının köklü cemaatlerinden Birelvi hareketi öncüsü Ahmet Rıza Han üzerinden meşruiyet kazanmaya çalışmıştır. Pakistan merkezli bu yapı da 90 kadar ülkede teşkilat kurmuş, 600 kadar okula ve çeşitli insani yardım organizasyonlarına sahip olup bu şekilde daha çok insanı bağlamış ve finansal kısımlar kurmuştur. FETÖ gibi bu yapı da ‘Dinler arası diyalog’ öncüsü olmuştur. 11 Eylül sonrası Afganistan’daki ABD işgaline, Taliban rejiminin gösterdiği direniş hareketine çok sert bir söylem getirerek adeta devler arenasında meşruiyet ve değer kazanmıştır. 2005 yılı sonrası ülkesini bırakıp Kanada ya yerleşmiş ve buradan yayınladığı makale ve demeçlerle fikirlerini iletmiş ve örgütün otokontrolünü devam ettirmiştir. Nihai olarak 2012 de Pakistan siyasetine aktif yaptığı müdahaleler ile niyeti kesin bir hal almıştır.[4]

Tarihte FETÖ’ye benzerlik gösteren hareket ve yapılar;

  • Ali döneminde Muhtar Es-Sekafi (ö.67/687) ve hareketi
  • Karmatiler
  • Fatımiler ve kanaat önderi Muiz
  • Haşhaşiler ve öncüsü Hasan Sabbah (518/1124)
  • Dürziyye mezhebi (kahire merkezli Hamza b. Ali ve Enüştekin ed-Derezi

olarak sayılabilir.

Bu ve benzeri örgütler, istismarcı yapılar özellikle siyasi- dini-kültürel buhran zamanlarında ortaya çıkmıştır. Kendilerine inanıp peşlerine takılacak insan bulmakta zorluk çekmemişlerdir. Tüm bu yapılar ve teşkilatlanma sistemleri incelendiğinde FETÖ’ye benzer oldukları görülmüştür. Bir nevi tarih tekerrür etmektedir.

D) FETÖ bu gücü hangi dini tavizlerden aldı ve hangi dini akidelerde sapmalar oldu?

Gülen sohbetlerinde, kitaplarında ve vaaz kasetlerinde hadis ve siyer ilmine çok sık başvurmuştur. Bu şekilde birçok dini figürü ve şahsiyeti dilediği gibi yorumlamış ve insanları bu şekilde kendine bağlamayı başarmıştır. Ayet ve hadisleri kendi bağlamından çıkartarak kendi fikirleriyle birleştirmiştir. “ Amaca giden her yol mubahtır” yaklaşımıyla abi ve ablalar yetiştirmiş ve bu kişileri usulsüz yorumlarla kendine bağlamıştır. 11 Eylül sonrası barışçı ve demokrat bir görüntü çizmeye çalışan Gülen, dışarıdan bakıldığı zaman İslam medeniyetinin savunucusu gibi görülürken pratikteyse “ ılımlı İslam” modelini hayata geçirmeye çalışmıştır. 2000’li yıllardan sonra istediği siyasi, dini ve kültürel ortamı bularak nüfuz alanını arttırma çabası içine girmiştir. ‘Dinler Arası Diyalog’ bağlamında 1998 yılında Papa İkinci Jean Paul ile yaptığı görüşme ona istediği ortamı ona sunmuştur.

Fıkıh ilminde gelenekten uzaklaşarak (“Başörtüsü Fürüattır” gibi) Batıda hakim olan siyasi/ekonomik/kültürel hegemonya ile uyumlu adımlar atılmaya çalışan Gülen, Ilımlı İslam fikrini derinleştirdiği gibi Dinler Arası Diyalog konusunda önemli adımlar atmıştır. Gülen’in Fıkıh konusunda attığı bu adımlara yeterli itiraz gelmediği gibi kendisine bağlı olanlar hemen itaat yolunu seçmişlerdir. Kuran’ın “Hiç akıl erdirmez misiniz?”, “Hiç düşünmez misiniz?” şeklinde çok kez tekrar edilen uyarıları FETÖ’ye bağlı olanlar için bir tesir yapmamıştır. FETÖ’nün sıkça başvurduğu metotlardan biri de takiyyeciliktir. Kendilerini gizlemek için içkiyi, zinayı meşrulaştıran, namazı göz ile kılma fetvaları veren örgütün bu yolla birçok kuruma sızdığı ortaya çıkmıştır. Özellikle Emniyet Teşkilatı ve  Silahlı Kuvvetlerde yüksek rütbeleri ele geçirmek için her türlü takiyyeyi meşru görmüşlerdir. Ramazanda oruç tutmayıp başka bir ayda orucu kaza etmek, gerekli gördükleri ortamlarda içki içmek, önemli kadrolarda bulunan erkek üyelerinin eşlerinin başlarını açtırtmak gibi faaliyetlerle dini istismar etmişlerdir.

FETÖ, İran ve Şia karşıtı olarak lanse edilmiştir. Fakat örgüt uygulamalarıyla Şii inancın masumiyet ve takiyye gibi uygulamalarını uygulamayı tercih etmiştir. Türkiye’deki İran karşıtlarına, laiklere kendilerini bu şekilde kabul ettirmişlerdir. Dolayısıyla FETÖ Sünniliği temsil eder gibi görünmüştür. 1990’lı yıllardan itibaren Balkanlar ve Orta Asya’da daha sonra da Afrika’da Sünnilik maskesiyle İran ve Suudi Arabistan’ın arka çıktığı Şii ve Selefilik ile rekabete girmiş, bu şekilde belli yerlerden aldığı destekle kendisine geniş bir alan açmıştır. Dini eğitime muhtaç, ilgiye hasret coğrafyalarda istedikleri gibi operasyonlar yapma fırsatını bulmuşlardır. Örgüt yapılarını o bölgelerde yeni okullar, yurtlar açarak büyütmüşlerdir. Küresel güçler Ilımlı İslam uygulamaları için her türlü imkânı sunmuşlardır. Böylece FETÖ İslam dininin merkezini kontrol altında tutmayı hedefleyen küresel ölçekli bir proje olmuştur. İtikat ve amel konusunda neredeyse çiğnemediği esas, hüküm ve istismar etmediği değer kalmayan örgütün bunu neden yaptığını anlamak için kendisine verilen rolü bilmek önemlidir. Pragmatik bir tutum izleyerek dinin kaynaklarını istediği gibi kullanan bir anlayış benimseyen, ümmet ve vahdet anlayışı yerine cemaatçilik anlayışı ile hareket eden, ümmetin farklılıklarını kendine tehdit olarak gören, farklı kesimlere ağır eleştiriler getiren, onlara müdahale eden, Ehli Sünnet anlayışını dilediği gibi yorumlayan, dinin temel kaynaklarını bağlamlarından kopartmaya çalışan örgütün neyi amaçladığı ortadadır.

E) Örgütün güçlenmesinde etkili olan toplumsal ve siyasi zemin

Ülkemizde cemaat yapılarının örgütlenmesinin sebebi, bu grupların sivil toplum kuruluşu olmalarını engelleyen yasaklamalar ve bu yasakların düşünce bağlamında arka planında yer alan ideolojik tutumlardır. Başta Türkiye olmak üzere İslam aleminin merkez ülkelerinde dinin baskı altına alındığı dönemlerde (Ezanların yasaklanması, Kuran öğreniminin yasaklanması, İslam alimlerinin asılması, hapse atılması, sürgüne gönderilmesi vs.) geleneğin eğitim ve irşat faaliyetlerinin dönüşüme uğratılması sebebiyle ortaya çıkan boşluğun oluşması. Din alanında yapılan baskılar yüzünden inandığı değerleri yaşamak isteyenler farklı yolları denemek zorunda kılmıştır. Türkiye’nin yaşadığı hızlı sosyal değişim, toplumun adaptasyonunun güçleştirmiştir. Dini eğitimler ile pozitif ilimlerin birlikte okutulduğu okullar yetersiz kalmıştır. Dini eğilimi olanların psikolojik baskılara maruz kalmaları (İkna odaları) onları yönlendirmek isteyen yapılara kapı açmıştır. Türkiye’de toplumsal kutuplaşmaların olması(Türk – Kürt, Alevi – Sünni, Laik – Dindar, Modern – Yobaz) ideolojik ayrılıklar ve gerilimlere sebep olmuştur. Toplumsal bölünme ve kutuplaşmalarla devlet – millet arasındaki uçurum ve ayrışmalar bürokratik mekanizmalara da yansımıştır.

Uluslararası siyaseti toplumsal zeminle bütünsellik içinde düşünmek daha akıllıca bir yaklaşım olacaktır. (Batıda destekçi kazanan İslamafobi olgusunu bu konu kapsamında düşünürsek, İhvan-ı Müslim gibi terör karşıtı bir hareketin terör listesine alınıp, El Kaide, DEAŞ gibi örgütlerin desteklenmesi Batının İslam düşmanlığını nasıl derinleştirdiğini göstermektedir.) Batı Afganistan, Cezayir, Balkanlar ve Yemen’de Müslümanlarla açık bir savaş yürütmüştür. 1990 – 1995 yılları arasında Bosna savaşında binlerce Müslüman katledilmiştir. Cezayir’de seçimlerin ardından yapılan darbe sonucunda bir milyon kişi hayatını kaybetmiştir. 1990 yılında Çeçenistan’da yüzbinlerce insan öldürülmüştür. 1991’de İran – Irak savaşı sonucunda Irak’ın Kuveyt işgali ve sonrasında 12 yıl süren Irak’a uygulanan ambargo ile insanların perişan edilmesi. Türkiye’de 28 Şubat dönemi ve PKK’nın kanlı eylemleri neticesinde insanların kutuplaşması. 11 Eylül saldırılarını bahane eden ABD’nin Afganistan ve Irak’ı işgal etmesi. Mısır ve Suriye’de halkın ayaklanması neticesinde yaşanan istikrarsızlıklar. 15 Temmuz darbe girişimi gibi örnekler batının İslam’ı nasıl tehdit ettiğini ortaya koymaktadır. Batının bu saldırıları sebebiyle Müslüman coğrafyalarda İslam motiflerinin arkasına saklanan terör örgütleri yine batının desteğiyle güçlenmişlerdir. Batı bir yandan Müslümanları baskı altına almaya çalışırken bir yandan da ‘Ilımlı İslam’ savunucularını desteklemiştir. Bu bağlamda İslam dininde reform gerektiği tezini öne sürmüşlerdir. Thomas Friedman ‘ Bir İslam Reformasyonu’ başlıklı makalesi bu duruma örnek gösterilebilir.[5]

F) Bir daha böyle örgütlerle karşılaşmamak için alınması gereken önlemler

  • Pozitif ilimlerin manevi ilimler eşliğinde ortak harmanlanan bir eğitim sistemine geçilmelidir.
  • Dil eğitimine önem verilmeli ve kaynak kitapları orijinal haliyle okuyabilecek bireyler yetiştirilmelidir.
  • Kitap okuma alışkanlığı geliştirilmeli ve doğu – batı klasikleri okutulmalıdır.
  • Sosyal ve kişisel yeteneklerin geliştirilmesi amacıyla kurslar ve eğitimler yapılarak insanlar ( öğrenciler ) yetenekleri ile ilgili alanlara yönlendirilmelidir.
  • Çeşitli sosyal hobiler ihmal edilmeden gençler eğitilmelidir.
  • 12 – 18 yaş grubundaki gençler için kişiliklerini geliştirecek kitap okumaları ( deneme, makale vb.) sağlanarak değerli mütefekkirlerimizin ( Mehmet Akif Ersoy, Necip Fazıl Kısakürek, Yunus Emre, Hz. Mevlana, Sezai Karakoç, Nuri Pakdil, Cahit Zarifoğlu vb.) kitaplarına bu yaş grubundaki gençler yönlendirilmelidir.
  • 18 – 25 yaş grubundaki gençler hayata dair duracağı konumu şekillendirmeye başladıkları için üniversitelerde kitap tahlil çalışmaları, dil ve dini eğitimler, Toplumsal yaşayış eğitimleri, psikoloji eğitimleri, kültürel değer eğitimleri, örf ve adet eğitimleri ve teknik gelişmeler üzerine alınacak eğitimlerle öğrenciler çok yönlü eğitilmelidirler.

Toplumla barışık ve kardeşlik duygusu pekişmiş bireyler yetiştirmek devletin bir ödevi, görevidir. Bu sebeple devletin sorumlulukları çok büyüktür. Devlet gerekli mekanizmaları kurarak gençlerin dini istismar eden cemaat ve yapılara muhtaç olmadan ayakları üzerinde durabilmesini sağlamalıdır.

Sema TAM – SASAM Stajyeri

Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi 4. Sınıf Öğrencisi

____________________________________

Dipnotlar:

[1] Sözcü Gazetesi, LATİF ERDOĞAN ‘LA söyleşi, 09.08.2016, sayfa 4

[2] İSAM Yayınları ,Gülen Yapılanlanması, Bölüm: Lider Analizi

[3] Zeynep Jane L.Kandur ‘Oddly similar political phenomena in Pakistan and Turkey ‘

Daily Sabah ,29.05.2015/06.06.2015, İSAM yayınları-Diyanet İşleri Yüksek Şura açıklamaları www.dailysabah.com

[4] Gülen yapılanması syf:26 İSAM yayınları

[5] http://www.nytimes.com/2002/12/04/opinion/an-islamic-reformation.html

sahipkiran Hakkında

Sahipkıran; 1 Aralık 2012 tarihinde kurulmuş, Ankara merkezli bir Stratejik Araştırmalar Merkezidir. Merkezimiz; a) Türkiye Cumhuriyeti’nin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü savunan; ülkemizin her alanda daha ileri gitmesi ve milletimizin daha müreffeh bir hayata kavuşması için elinden geldiği ölçüde katkı sağlamak isteyen her görüş ve inanıştan insanı bir araya getirmek, b) Ülke sorunları, yerel sorunlar ve yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızın sorunlarına yönelik araştırma ve incelemeler yaparak, bu sorunlara çözüm önerileri üretmek, bu önerileri yayınlamak, c) Tespit edilen sorunların çözümüne yönelik ulusal veya uluslararası projeler yürütmek veya yürütülen projelere katılmak, ç) Tespit edilen sorunlar ve çözüm önerilerimize ilişkin seminer ve konferanslar düzenleyerek, vatandaşlarımızı bilinçlendirmek, amacıyla kurulmuştur.

Yorum Ekleyebilirsiniz


%d blogcu bunu beğendi: