Twitter Facebook Linkedin Youtube

“ORTADOĞU’DAKİ SON GELİŞMELER VE TÜRKİYE’NİN SEÇENEKLERİ” KONULU ÇALIŞTAYIMIZ GERÇEKLEŞTİ

Merkezimizce düzenlenen okuyucularımıza açık etkinliklerin 73’üncüsü; Suudi Arabistan’da son dönemde yaşananlar başta olmak üzere İran, Lübnan, İsrail, Yemen, Katar, Suriye ve Irak ekseninde Ortadoğu’daki son gelişmelerin ve bu gelişmelerin Türkiye’ye muhtemel etkileri ile Türkiye’nin bu gelişmeler karşısında uygulayabileceği politikaların masaya yatırıldığı “Ortadoğu’daki Son Gelişmeler ve Türkiye’nin Seçenekleri” başlıklı bir çalıştay şeklinde gerçekleşti.

Çalıştayda dile getirilen hususlar ve politika önerilerinin bazılarını, okuyucularımızın istifadesi için aşağıda sunuyoruz. (Not: Aşağıdaki görüş ve öneriler, çalıştaya katılanların bireysel görüş ve önerileri olup SASAM’ı bağlamamaktadır)

– ABD ve İsrail başta olmak üzere Batılı güçler, 2006 yılında Silahlı Kuvvetler Dergisi’nde (ABD) yayınlanan Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) kapsamında Ortadoğu’nun haritasını yeniden belirlemeye çalışmaktadır. 2003’te Irak’ın işgalinden itibaren başlatılabilecek ve 2011 Suriye İç Savaşıyla daha da hızlanan Ortadoğu’nun yeniden şekillendirilmesi projesi, Türkiye’yi de yakından ilgilendirmektedir. Suriye ve Irak’ta yaşanan gelişmeler ile İran gündemli diğer gelişmelerin, mezkûr dergide yayınlanan BOP haritasında görülen Özgür Kürdistan’ın altyapısını oluşturmaya yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Türkiye’de son 10 yılda yaşanan gelişmeler de bu bağlamda okunabilir. Planın Türkiye ayağının başlangıç adımlarından biri Taraf Gazetesinin kurulmasıydı. Taraf Gazetesinde bir araya gelen FETÖcüler, Liberaller ve sözde İslamcılar, “Yeni Türkiye” kavramı etrafında geniş bir kampanya yürüttüler. Bu kampanyanın önemli bir ayağı da, milli birliği dağıtacak ve bütün milli kazanımları sıfırlayacak bir yeni anayasa talebi idi. Bu bağlamda etnik, dini ve mezhepsel hassasiyetler uyandırılmaya ve yerinden yönetim (kantonlaşma) millete dayatılmaya çalışıldı.

– Çözüm süreci ve darbe teşebbüsü gibi art arda yaşanan elim hadiselerle dağılmanın eşiğinden dönüldü. Siyaset mekanizmasının yapılan hataları kısmen fark etmesi ve milli birlik konusunda tarihi hafızanın devreye girmesiyle bu süreçler az hasarla atlatıldı. Ortadoğu ülkelerinde yaşanan olayların Türkiye’de yaşanmamasının sebebi olan başlıca fark, Türkiye’nin devlet geleneği, devletin geniş bir toplumsal tabana yaslanıyor olması ve devlet kurumlarının yapısıdır.

– Türkiye’de planlarını gerçekleştiremeyen ABD liderliğindeki güçlerin, Ortadoğu’da el attıkları diğer konularda da çok başarılı olamadıkları görülmektedir. Özgür Kürdistan ismiyle kurulması planlanan proje devletin ilk adımı olarak Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi tarafından gerçekleştirilen 25 Eylül Referandumu, İsrail’in hiç görülmemiş düzeyde açık desteğiyle gerçekleşmiş, ancak sonrasında bölge ülkelerinin birlikte hareket etmesiyle IKYB’nin 25 yıllık kazanımlarını 48 saatte kaybetmesiyle sonuçlanmıştır. IKYB, bütün sınır kapıları ve hava alanları üzerindeki kontrolünü kaybetmiş ve başta Kerkük olmak üzere referandum öncesinde kontrol ettiği tartışmalı bölgelerden çekilmek zorunda kalmıştır. IKBY temsilcileri, ayrılmayı yasaklayan federal mahkeme kararına saygı duyacaklarını açıklamak zorunda kalmışlardır. İsrail, kendi güvenliği için bölgede kendi güdümünde bir Kürdistan’a ihtiyaç duymaktadır. Mevcut durumda Kürdistan’ı kuramayacağını anlayan İsrail, Arapları birbirine düşürerek ve bölge ülkelerini meşgul edecek başka sorunlar çıkararak bu hedefini gerçekleştirmeye çalışmaktadır.

– Referanduma açıktan destek veren tek ülke İsrail, bölge ülkelerinin hamleleri sonrasında büyük bir yenilgi almasına karşın, konuyu Filistin meselesine teşmil etme gayretine girdi ve bu gelişmeleri, Kudüs ve diğer bölgelerin bağımsız olamayacakları yönündeki tezlerini desteklemek için kullanmaya başladı. İsrail bölgedeki ya da dünya genelindeki meseleleri sürekli olarak kendi çıkarlarını ve tezlerini destekleme yönünde yorumluyor ve dış politikada bu yönde tavır alıyor. Mesela Arakan Müslümanlarına yapılan etnik temizliği, 48 öncesi ve sonrasındaki kendi faaliyetlerine benzediği için inkâr ediyor

– Suriye’nin kuzeyinde bir PKK/PYD koridoru kurma planları da sekteye uğrayan ve Rusya ile İran’ın açık desteğini arkasına alan Rejim güçlerinin toparlanmasıyla bu planları iyice tehlikeye giren ABD liderliğindeki güçler, Suudi Arabistan’ın 32 yaşındaki tecrübesiz Veliaht Prensi’nin hırslarını da kullanarak bölgede istikrarsızlığı artıracak yeni girişimlerde bulunmaktadır.

– Suudi Arabistan merkezli gelişmelere yönelik çalıştayda iki görüş dile getirilmiştir. Bu görüşlerden ilki; ABD ve İsrail’in müttefiki haline gelen Suudi Arabistan’ın İran karşısında güçlendirilmesine yönelik adımlar atıldığıdır. Diğer bir görüş ise, Suudi Arabistan’ın BOP haritasına görüldüğü üzere parçalanabilmesi için sosyolojik zeminin hazırlanmasına çalışılıyor olabileceği ve bu amaca yönelik olarak ülkenin iç dengeleriyle oynanıyor olabileceği yönündedir.

Not: Bu harita, ABD ordusunda görev yapan Yarbay Ralph Peters tarafından hazırlanmış ve Armed Forces Journal (Silahlı Kuvvetler Dergisi)’nin Haziran 2006 baskısında yayınlanmıştır.

– Suudi Arabistan’da operasyonun “yolsuzluk” gerekçesiyle başlaması, tabandan gelen toplumsal tepkiden yararlanma isteğinden kaynaklanmaktadır. Yoksa Suudi Arabistan’da yolsuzluk, adeta sistemin kendisidir.

– Veliaht Prens Muhammed Bin Salman, 32 yaşındadır ve gündemde yeni yeni görünmektedir, hırslı bir yapısı vardır. Savunma ve İçişleri Bakanlığı yaparak, bütün askeri ve istihbari birimleri kendi kontrolüne almıştır. Gücün tek elde temerküz etmesi, zaten otokratik bir yönetim altındaki ülkede aile içi güç dengelerini de sarsarak daha da baskıcı bir görünüm oluşturmaktadır.

– 1932’de kurulan Suudi Krallığında Vahhabiliğin etkisi, kuruluştan itibaren çok yüksek düzeydedir. Muhammed Bin Abdulvahhab’ın ailesi de sistem içinde güçlüdür. Ancak her iki aile de (Kraliyet ailesi ve Abdulvahhab’ın nesli) seyyid ya da şerif değildir (Peygamberimizin soyundan gelmemektedirler). Veliaht Prens Muhammed Bin Salman, sistemi kendi üzerinden yeniden inşa etmektedir. Atamalarının çoğu, 35 yaş altındadır.

– Eski veliaht prens, Obama’ya yakındı ve çekilmek zorunda kaldı. Son hadiselerle birlikte S.Arabistan’da Obama’ya yakın kanadın tasfiye edildiği söylenmektedir. Suud ailesinde, 5-7 bin arasında Prens olduğu söylenmektedir.

– Lübnan Başbakanı Hariri, istifasını Riyad’da açıklamıştır. Şii Hizbullah örgütü, Lübnan’da koalisyon ortağıdır. Hristiyan Maruni Devlet Başkanı Mişel Avn iseise bu istifayı kabul etmediklerini belirtmiştir.

– Ortadoğu’daki bazı yapılar kendilerini bağımsız birer devlet olarak görseler de, devlet geleneği olmadığından kompartıman veya vagon devlet olmaktan öteye geçememektedirler. Trenler de bağımsızdır ancak ray döşerseniz takip etmek zorunda kalırlar.

– Büyük güçler kendi kâr ve çıkarlarını maksimize etmek için bölgeyi yeniden şekillendirmek istemektedirler. “Ortadoğu” tanımlaması bile batı orijinlidir, bu bölge Batı medeniyetinin coğrafi taksimatına göre Ortadoğu’dur.

– Ortadoğu’da artık uzun vadeli ve stratejik ittifakların yerini taktik yakınlaşmalar alıyor. Sahada aktör olan herhangi iki ülke bazı konularda yaklaşırken, bazı konularda ters düşebiliyor. Bölge dışı aktörlerin güç mücadelesi de belirleyici önemdedir.

– Rusya için Kürt meselesi kum saati gibi, iki türlü de çevirebiliyor.

– ABD’nin Ortadoğu stratejisi, Ortadoğu’da tek bir gücün hakim olmasını engellemek şeklinde özetlenebilir. Bu bağlamda ABD, Sünnilik ve Şiilik etrafında Müslüman ülkeleri birbirlerine karşı kullanarak güç dengesi sağlamayı ve her iki tarafın da kendisine bağlı kalmasını temin etmeyi hedeflemekte.

– Şii-Sünni gerilimi üzerinden çıkarılmak istenen mezhep savaşı, bölge halklarına hiçbir fayda sağlamaz, tam aksine büyük zarar verir. Böylesi bir muhtemel savaş ve gerilim, gayrimüslim dünyaya, Batı dünyasına ve hegemon güçlere yarar.

-Şiiliğin asıl ruhani merkezi Irak’tır (Necef Havzası). Merkez olma rolü, sonradan İran’a kaymıştır. Arap Şiası ile Fars Şiası arasında görünmeyen bir gerilimin arttığı hissedilmektedir. Mukteda Es Sadr’ın davet üzerine Suudi Arabistan’a yaptığı ziyaret, bu yönde okunabilir.

– Ortadoğu’daki petrol bölgeleri, çoğunlukla Şii yönetimlerin kontrolündedir (İran, Azerbaycan, Irak…) ya da Şii nüfusun yoğun olduğu alanlardadır (Yemen, Suudi Arabistan…)

– 1980-88 yılları arasında yaşanan Irak-İran savaşında Körfez ülkeleri, İran’a ve Şia yayılmacılığına karşı bir cephe ülkesi olarak gördükleri Irak’ın savaş giderlerini finanse etmiştir. Savaştan sonra bu paranın geri istenmesi üzerine Irak, Kuveyt’i işgal etmiştir.

– Muhammed Bin Salman, Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas’tan önüne konulacak barış planını kabul etmesini ya da istifa etmesini istemiştir. Planı hazırlayan Jared Kushner’in, ABD Başkanı Donald Trump’ın damadı olması dikkat çekicidir.

-Yemen ve Lübnan’da Şii-Sünni gerilimi çok yüksek seviyeye çıkmıştır. Ortadoğu ülkeleri, adeta bu iki eksende bölünmektedir.

– Yaşanan gelişmeler göstermektedir ki; dünyanın tek süper gücü olsa da ABD ve müttefikleri, her planlarını istedikleri gibi gerçekleştirebilecek güçte değillerdir. Özellikle ABD, Trump sonrası iç dengelerinde yaşanan sıkıntılar nedeniyle Ortadoğu’daki etkisini hızla yitiriyor gözükmektedir. Suudi Arabistan’da yaşanan gelişmelerin de ABD’nin bir devlet politikası olmaktan ziyade Trump ve damadı Kuşner’in önderlik ettiği bir kliğin kendi girişimleri sonrası olabileceği yabana atılmamalıdır.

– Mevcut durumda Türkiye, hem kendi içinde yürütülen operasyonları, hem de 15 Temmuz darbe girişimini milletimizin sağduyusu sayesinde savuşturabilmiş ve Suriye ile Irak’taki gelişmeleri belirli ölçüde engelleyerek ülkemizin bölünmesine yönelik plan yapanların heveslerinde kursaklarında bırakmıştır. Ancak tehlike henüz tamamen geçmemiştir ve sağduyunun elden bırakılmaması, hem iç hem de dış politikada stratejik adımlar atılması gerekmektedir.

– Özellikle Suriye’de yaşanan gelişmelerden sonra Türkiye’nin Ortadoğu’daki hadiselerde yön verici durumda olmadığı anlaşıldı (Suriye’de rejim ile zıt düşülmeseydi, Rejim PYD’ye bu kadar alan açmayabilirdi). Bu durumda Türkiye’nin yapması gereken, bölgenin tekrar stabilize edilmesine yönelik politikalar izlemektir.

– Türkiye, başta Rusya ve ABD arasındaki olmak üzere, bölge oyuncuları arasındaki rekabet ve mücadeleden yararlanmalı ve denge politikası güderek hiçbir çatışmanın tarafı olmadan her alanda gelişmeye devam etmelidir.

– Türkiye, İran, Irak ve Suriye’de her ülkenin kendi çok kültürlü yapısını temsil eden birer komisyon kurulmalıdır. Bu dört ülke, sorunlarını bu komisyonlar aracılığı ile müzakere etmeli ve böylece kendilerine dayatılan çözümleri(!) bir kenara iterek kendi sorunlarını kendileri çözebilir hale gelmelidirler.

– İran’ın Şiilik kanalıyla bölgede nüfuzunu ilerletmesi konusunda ihtiyatlı olunmalı ama gerekli alanlarda işbirliğinden de imtina edilmemelidir. İran’ın bölgedeki Şii nüfus üzerindeki etkisini azaltmak için Necef Havzası Şiiliğinin tamamen İran kontrolüne geçmesi engellenmeli, Mukteda Es Sadr’ın temsil ettiği Velayet-i Fakih anlayışını kabul etmeyen ve bu nedenle siyasi yanı olmayan Şiilik desteklenmelidir. (Bu konuda detaylı makale için bknz. AYETULLAH SİSTANİ’DEN SONRA NECEF HAVZASININ GELECEĞİ VE İRAN ETKİSİ)

– İsrail ile çıkarlarımızın çatıştığı Ortadoğu coğrafyası dışında anlaşma zeminleri aranmalıdır. İsrail, Batı’nın Türkiye’ye karşı politikalarında Türkiye’ye destek verebilecek potansiyeldedir. Ayrıca İsrail ile ticari ilişkilerin geliştirilmesi de, Türkiye’nin milli menfaatlerine uygundur.

-Ortadoğu ülkelerinin istikrarsızlıktan kurtulması için yapmaları gereken mücadeleyi rakip sahaya taşımaktır. Büyük Ortadoğu Projesine karşılık olarak Büyük Batı Avrupa, Büyük Doğu Avrupa, Büyük Kuzey Amerika projeleri ve haritalarının hazırlanabileceği sosyal, siyasal ve ekonomik gelişmişliğe ulaşmak, Ortadoğu devletlerinin en önemli amaçları arasında yer almalıdır.

ÇALIŞTAYDAN KARELER:

sahipkiran Hakkında

Sahipkıran; 1 Aralık 2012 tarihinde kurulmuş, Ankara merkezli bir Stratejik Araştırmalar Merkezidir. Merkezimiz; a) Türkiye Cumhuriyeti’nin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü savunan; ülkemizin her alanda daha ileri gitmesi ve milletimizin daha müreffeh bir hayata kavuşması için elinden geldiği ölçüde katkı sağlamak isteyen her görüş ve inanıştan insanı bir araya getirmek, b) Ülke sorunları, yerel sorunlar ve yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızın sorunlarına yönelik araştırma ve incelemeler yaparak, bu sorunlara çözüm önerileri üretmek, bu önerileri yayınlamak, c) Tespit edilen sorunların çözümüne yönelik ulusal veya uluslararası projeler yürütmek veya yürütülen projelere katılmak, ç) Tespit edilen sorunlar ve çözüm önerilerimize ilişkin seminer ve konferanslar düzenleyerek, vatandaşlarımızı bilinçlendirmek, amacıyla kurulmuştur.

Yorum Ekleyebilirsiniz


%d blogcu bunu beğendi: