SASAM Başkanı Süleyman ERDEM, Kuzey Irak merkezli K24 TV’nin ABD’nin Şii Hilali Projesini destekleyip desteklemediği, Türkiye’nin bu projeden kaynaklı bir tehdit algılaması olup olmadığı ve Kuzey Irak Kürt Yönetiminin 25 Eylül referandumu sonrası içine düştüğü durumda Sünni dayanışmasının oluşup oluşmayacağına ilişkin soruları cevaplandırdı.
K24: Şii Hilali Projesi uygulamaya mı konuyor? Amerika İran karşıtı politikalar dillendirse de Şii Hilali’ ne sessiz kalmış görünüyor. Türkiye bu tehlikeyi nasıl okuyor? Zira söz konusu proje Türkiye sınırlarından da topraklar (Hatay) içeriyor.
Süleyman ERDEM: Şii Hilali, Ortadoğu ülkelerinde Şii nüfusun yer aldığı bölgeleri tanımlamak için kullanılan jeopolitik bir terimdir. İran, 1979 devriminden beri Ortadoğu ülkelerindeki Şii nüfus üzerinde etkili olmak için çaba sarf etmektedir. Bu durum, İran açısından gayet stratejik ve makul bir politikadır. Ancak İran’ın Şii nüfus üzerindeki bu etkisi, Türkiye için yakın gelecekte bir tehdit oluşturmamaktadır. Zira Türkiye’nin en istikrarlı sınırı, 1639 yılında imzalanan Kasr-ı Şirin Antlaşmasından bu yana İran sınırıdır. İran ve Türkiye, birbirlerinin toprakları üzerinde hak iddia etmemekte, ancak anavatanlar dışında kalan bölgelerde nüfuz çekişmesi yaşamaktadır. Bu bölgelerden biri de Irak havzasıdır. Türkiye, İran ile nüfuz çekişmesinde Irak’ta başta Türkmenler olmak üzere Sünni Kürtlere ve Araplara destek vermiştir. Ancak Türkiye’nin destek verdiği Kürt gruplar, uluslararası konjonktürün müsait olduğu ve fırsat buldukları anlarda hep Türkiye aleyhine dönmüşler ve Türkiye’ye rağmen başka gündemlerin peşine düşmüşlerdir. Bunun son örneğini, Türkiye’nin tüm itirazlarına rağmen gerçekleştirilen 25 Eylül referandumunda görmüş bulunmaktayız. Kuzey Irak’ta Türkiye’ye rağmen kurulacak bir Kürt devleti, Türkiye’yi Şii Hilalinden daha çok tehdit etmektedir. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde hiç görülmemiş konuların konuşulduğu ve hakların verildiği Çözüm Sürecinin hemen akabinde (2015 yılı ortalarından sonra) şehirlere inen terör tehdidi yaşanmışken ve Suriye’nin kuzeyinde ABD tarafından adeta bir PKK ordusu oluşturulurken, Kuzey Irak Kürt yönetiminin gerçekleştirdiği referandumun Türkiye’yi tehdit etmeyeceğini düşünmek mümkün değildir.
ABD, bölgede ne Sünnilerin ne de Şiilerin stratejik dengeyi bozacak şekilde kazanımlar elde etmesini istememektedir. İki gücün dengeli bir şekilde birbirlerini tehdit eder pozisyonda olmasını ve Müslüman toplumların enerjilerini mezhep çatışmalarında harcamalarını istemektedir ki, bu kendisi açısından çok gerçekçi ve stratejik bir politikadır. Bu bağlamda ABD’nin İran’ın Sünni ülkeler aleyhine bölgede söz sahibi olmasını istediğini düşünmek doğru değildir. Kuzey Irak’ta gerçekleştirilen referandum üzerine ABD basınında çıkan makalelerde, Irak’ın İran etkisinden kurtulması için Başbakan Ibadi’nin elinin güçlü olması gerektiği ve bu nedenle de Ibadi’nin önümüzdeki sene gerçekleştirilecek genel seçimlere ülkesinin bölünmesine seyirci kalan Başbakan olarak gitmemesi gerektiği yüksek perdeden ifade edilmiş ve İran’ın Irak üzerindeki etkisinin artmasından duyulan endişeler dile getirilmiştir. Bu gelişmeler ve Trump yönetiminin İran’a uyguladığı yeni yaptırımlar göz önüne alındığına, ABD’nin İran’ın etkisini genişletmesine göz yumduğunu söylemek, çok gerçekçi olmayacaktır.
Suriye’nin yönetimine hakim olan Nusayri azınlığın Hatay üzerinde hak iddia ettiği, zaman zaman gündeme getirilmiştir. Ancak Suriye’nin içinde bulunduğu durum, böyle bir tehdidin Türkiye’nin şu an karşı karşıya olduğu diğer tehditlere göre yakın ve orta vadede ikincil derecede olası bir risk olduğunu göstermektedir. Ayrıca Nusayrilik, İran açısından Şiilik şemsiyesi altında değerlendirilmektedir. İran ve Suriye arasındaki bugünkü yakınlaşma, konjonktürel bir yakınlaşmadır. Dolayısıyla Türkiye, Nusayrilerin Hatay üzerindeki iddialarını hem Şii yayılmacılığı kapsamında görmemekte, hem de yakın bir tehdit olarak algılamamaktadır.
Türkiye, ABD öncülüğünde Suriye’nin kuzeyinde oluşturulmaya çalışılan ve İsrail’in de desteklediği PKK/PYD hattından Hatay’a yönelebilecek bir tehdidi, Suriye’den gelebilecek bir tehditten daha riskli görmektedir.
K24: Ortadoğu’da Sünni birliği olur mu?
Süleyman ERDEM: Ortadoğu’da mevcut konjonktürde bir Sünni birliği olması mümkün gözükmemektedir. Ortadoğu ülkelerinin şu andaki en önemli öncelikleri, İsrail ve ABD’nin başını çektiği bölgenin yeniden şekillendirilmesi projelerine karşı toprak bütünlüklerini ve statükoyu korumaktır.
K24: Erbil’in Şii kuşatması altında olması Sünni ülkeleri harekete geçirir mi?
Süleyman ERDEM: Erbil’in Şii kuşatması altında olması, Sünni ülkeleri harekete geçirmez. Çünkü Kuzey Irak Yönetimi, bugüne kadar Sünni bir gündem üzerinden diğer Sünni ülkelerle iletişim kurmamış ve ittifak arayışına gitmemiştir. Daha önceki hataların tekrarı mahiyetinde; ABD, Rusya ve İsrail gibi ülkelerle iletişim ve ittifak kurarak amaçlarına ulaşabileceği yanılgısına kapılmış, ancak bu devletler tarafından yeterince destek görmediği için yalnız kalmıştır. Ayrıca Kuzey Irak Kürt yönetiminin bağımsızlık hamlesi, bölgedeki tüm Sünni devletler tarafından kendi devlet bütünlükleri açısından da bir tehdit olarak görülmektedir. Suriye’nin içine düştüğü durumu gören ve Irak’ın da bölünmesi durumunda sıranın kendilerine geleceğini anlayan bölge devletlerinin Kuzey Irak yönetimine sahip çıkmalarını beklemek, çok da gerçekçi bir beklenti değildir.