SASAM İngiltere Temsilcisi Ahmet Ferruh Öncü tarafından kaleme alınan kitap, MİT ajanı olduğu gerekçesiyle Almanya’da en temel insan haklarından mahrum bir şekilde 11 ay boyunca tecrit altında tutulan Muhammed Taha Gergerlioğlu’nun bu 11 ay süresince yaşadıklarını anlatmaktadır.
Ahmet Ferruh Öncü’nün akıcı ve duru anlatımıyla Taha Gergerlioğlu’nun Almanya’da karşılaştığı insan haklarına aykırı muameleler ve onun bu insanlık dışı muamelelere gösterdiği sabır sırasında kafasından geçen düşünceler, kitabı tekrar tekrar okumaya değer kılmaktadır. Alman istihbaratının resmen çuvalladığı şaka gibi ama gerçekten yaşanmış bu hadisede; Taha Bey’in tutuklanma süreci, hapishanede tecridi, mahkemeleri ve yaşama dair mücadeleleri, kitapta kelimelere buram buram işlenmiştir.
İnsan hak, onur ve özgürlüklerine ziyadesiyle(!) bağlı olduğunu iddia eden Almanya Federal Sistemi’nin görünmeyen yüzü, bu eserle bir nebze olsun gün yüzüne çıkarılmıştır. Kitapta işlenen yaşanmış hikaye, ağır koşullar altında sürdürülen hayatta kalma mücadelesi neticesinde sadece “afedersiniz” denilerek çöpe atılan 11 ayı içermektedir.
Hayata bakış açısından farklı bir pencere daha edinmeme katkı sağlayan Muhammed Taha Gergerlioğlu’na ve onun bu tecrübelerini kaleme alan Ahmet Ferruh Öncü’ye teşekkürü bir borç bilirim.
Kitapta Taha Beyin başından geçenler ve anlık duyguları hikaye edildiği için, özet olarak kitapta işlenen konulara genel bir bakış açısı sunmanın yeterli olacağını düşünüyorum. Zira duyguları bir özette vermek mümkün olmaz. Oldukça akıcı bir üslupla kaleme alınan kitabın okunarak bu duygulara vakıf olunmasını tavsiye ederim.
Taha Gergerlioğlu, başına gelen bu trajikomik hadiseden önce de Almanya’ya sık sık gelip gitmekte imiş. Taha Bey, Türkiye’nin ihraç kalemleri arasına uluslararası finans operasyonlarındaki kazançları da katmak istediği için bu ziyaretleri düzenliyormuş. Yürüttüğü bu faaliyetler, tamamen yasal ve uluslararası hukuka uygun çerçevede yürütülmekteymiş. Bu faaliyetler, Avrupa ve dünya ticaret merkezlerinde bir takım finansal yatırımlara ortak olup kar elde etmeyi içeriyormuş. Taha Bey’in bütün dikkatleri üzerine çekmesindeki sebebin bu olabileceği ifade ediliyor kitapta.
Kitabın bir bölümünde de bahsedildiği üzere Gergerlioğlu, yüksek kârlı teknoloji üretiminin Türkiye’ye getirilmesi, yahut Türkiye’de yeni teknolojilerin üretilmesiyle ilgili de çalışmalar yürütmektedir. Türkiye, yılda 120-130 milyar dolarlık ürün ihraç ediyor. Ancak buradan ülkenin elde ettiği kar, %10 ya da %15 civarında oluyor. İhracat hedefinin 2023 yılı için 500 milyar dolar olarak konulmasını önemli bir amaç olarak gören Gergerlioğlu ve arkadaşları, bu amaca ancak karlılığı (katma değeri) yüksek ürünlerle ulaşılabileceği düşüncesiyle bu konuda çalışmalar yapmakta ve Türkiye’nin ihracat karlılığını arttırmak için gayret etmekteydiler.
Onlar çalışmalarını hızlandırdıkça, Alman istihbaratının takipleri de sıkılaşmaya başladı. Alman İç İstihbarat Birimi, 2009’dan itibaren Taha Bey ve arkadaşlarını gayr-ı resmi takibe almıştı. 2013 Haziran ayından itibaren ise mahkeme kararıyla haklarında takip başlamıştı. Bu sebeple mahkeme sırasında 2013 Haziran tarihinden sonraki dinlemeler ve diğer kayıtlar kullanılmıştı. Onbinlerce sayfa dinleme kaydı, whatsapp yazışmaları, viber konuşmaları, ortam dinlemeleri ve yaklaşık 180 bin sayfalık dinleme ve izleme kayıtları, iddianamenin dosyaları arasına girmişti.
Taha Bey sosyal medyayı aktif kullanıyor, uluslararası düzeyde sosyal paylaşım yapıyordu. Whatsapp ve Facebook üzerinden kurduğu düşünce üretme gruplarıyla dünyanın farklı yerlerinde yaşayan ve Türkiye için dertlenen akademisyen, iş adamı, eğitimci ve öğrencileri aynı sosyal paylaşım platformlarında buluşturuyor, beyin fırtınası niteliğinde bir ortama teşvik ediyordu. Taha Bey dünyanın farklı yerlerinde Türk gruplarıyla yağtığı söyleşilerde Türkiye’deki değişimi ve bu değişimin nasıl olması gerektiğini anlatıyordu. Bu konuda farklı coğrafyalardaki vatandaşların fikirlerini alıyor, istişareler yapıyordu. Bu konularda İslam tarihinden örnekler veriyor, zaman zaman metafizik istihbarattan bahsediyordu. (Gergerlioğlu, metafizik istihbarat için şu ifadeleri kullanmaktadır; “Bu tarz bir istihbarat faaliyetini yapabilmeniz için öncelikle Müslüman olmanız gerekmektedir. Müslüman oldum demeniz yetmez, İslam’ı sıradan bir Müslüman gibi yaşamaktan bahsetmiyorum, ibadetleri eksiksiz ve tam bir ihlasla yerine getirmeniz lazım.”)
Casusluk suçlamasındaki iddianamede bu sosyal platformdaki yazılar istihbari bir faaliyet gibi gösterilmiş ve mahkemede Taha Bey’in karşısına çıkarılmıştı.
Türkiye adına çeşitli coğrafyalara sosyal ve kültürel destek projeleri düzenleyen Taha Bey, seçimler arifesinde Mısır’da bulunmuş ve Türkmen Dağı’nda Bayır Bucak Türkmenlerinin yanına ilk gidenlerden olmuştu. Gittiği her bölge ile ilgili o bölgenin uzmanları ile istişareler yapmış, rapor hazırlamış ve edindiği bilgileri direkt olarak kurumlarla paylaşmış ve böylece Devletin konuyla ilgili temel tutum ve politikaları ile ilgili pürüzleri onarmaya çalışmıştı. Alman İç İstihbarat Teşkilatı, Almanya’da gerçeklemese ve Almanya’yı ilgilendirmese bile, bu gezileri ulusal güvenlik adı altında kendilerine tehlike olarak görmüştü.
Taha Bey’e getirilen suçlama; “En geç 2013 yazından beri Almanya’nın birçok şehrinde yabancı bir güç için Federal Almanya Cumhuriyeti’ne karşı, gerçeklerin, cisimlerin ve bilgilerin bildirilmesi veya teslimine yönelik casusluk faaliyeti yürütmüş olmak” idi. Bu suçlamadan ağır zanlı konumundaydı. Hakkındaki diğer suçlamalar ise şöyleydi;
“MİT’in gezici subayı olmak”
“Fetullah Gülen aleyhine Almanya’da faaliyetlerde bulunmak”
“Türkiye Cumhurbaşkanı’na yapılabilecek bir suikastı önlemek için bilgi alışverişinde bulunmak “
“Paris’te öldürülen üç kadın PKK’lının ölümüyle doğrudan ilişkisi olmak”
“PKK’nın Almanya’daki faaliyetleri hakkında bilgi toplayıp Türkiye’ye iletimek”
“Türkiye lehine, Almanya aleyhine casusluk yapmak”
Taha Bey’e Türk James Bond’u denilmiş, Türkiye’nin en güçlü dördüncü kişisi olduğu iddia edilmiş ve 11 ay boyunca hapishanelerde maddi ve manevi baskıya maruz bırakılmıştı. Bu zorlu süreç içinde süren mahkemeler, geri planda Almanya ve Türkiye arasında diplomatik krizlere neden olmuştu.
Almanya’nın en eski hapishanelerinden biri olan 120 yıllık Karlsruhe Hapishanesi, Taha Bey’in tutuklandıktan sonra ilk durağı olmuştu. Bu hapishane; köhne, keskin küf, paslanmış demir ve lağım kokan, yemekleri berbat ve temizlikten yoksun taş bir yapı idi.
İstediği avukatı seçmesine müsaade edilmeyen 58 yaşındaki Taha Bey, birinci sınıf azılı bir terörist muamelesiyle ilk üç ayını dünyadan iletişimi ve etkileşimi kesik bir vaziyette, onbir ay boyunca tek başına bir hücrede tecrit altında geçirmişti. Kendisine yastık ve battaniye verilmemiş, ayrıca tüm ilaçlarına el konulmuştu. Vitamin ve ağrıkesicilere izin verilmeyen bu hapishanede, her gün verilen kuru bir sandviç ve bir fincan kahveden oluşan yetersiz beslenme ve soğuk kış günlerinde kapanmayan pencereler, Taha Bey’in rahatsızlıklarının daha da artmasına neden olmuştu. Haberleşme adına ne bir televizyon, ne de bir radyonun bulunduğu hücresine sadece Zaman Gazetesi, o da sadece kendi hakkında olumsuz haberlerinin çıktığı günler verilmekteydi.
Taha Bey, daha sonra Frankenthal Hapishanesine nakledilmişti. Burada defalarca bayılmış, gardiyanlara sağlık sorunlarını söylemiş ve avukatlara dilekçeler göndertmiş, tansiyonuyla ilgili yaşadığı problemleri anlatmış fakat yine de doktora götürülmemişti. Bu kötü koşullar altında sinüziti artmış, sürekli baş ağrısı çeker olmuş, şeker hastalığı başlamış ve sık sık tuvalete gider olmuştu.
Tüm bu sıkıntılara rağmen dini vecibelerini yerine getirmek için büyük çabalar gösteren Taha Bey, abdest için kullandığı su nedeniyle “çok su tüketiyor” ibaresiyle hapishane yönetiminden ikaz almıştı. Taha Bey geçirdiği bu 11 aylık tecrit boyunca psikolojik açıdan yıpranmıştı. Kaldığı hücrede içinde bulunduğu çaresizlik ve bilhassa yalnızlığın vermiş olduğu derin buhran nedeniyle arı, sinek ve yaprakları dert ortağı edinmiş ve onlarla konuşmaya başlamıştı. Kitapta hem bu 11 aylık tecrit döneminde gördüğü muamele, hem de Taha Bey’in kendi ile başbaşa kalmasıyla kafasına akın eden düşünceler, kendisiyle hesaplaşması ve geçirdiği tefekkür süreci, akıcı bir şekilde anlatılmaktadır.
KİTABIN KAHRAMANI VE YAZARI
Kitabın kahramanı Muhammed Taha GERGERLİOĞLU: Kitabın kahramanı Muhammed Taha Gergerlioğlu’nun kökenleri, anne ve babaları tarafından Buhara Horasan’a dayanıyor. Oldukça eski bir tarihe dayanan Horosan; İran’ın doğusunda ve kuzeydoğusunda yer alır. Farsça bir kelime olan Horasan, “Güneşin yükseldiği yer” anlamına gelir. Eskiden Horasan bölgesi bugün İran, Afganistan, Tacikistan ve Türkmenistan’ın bazı bölgelerini de içeriyordu. Horasan bölgesinde yaşayan topluluklardan en önemlileri: İranlılar, Horasan Türkleri, Türkmenler, Kürtler ve Araplardır. Bu coğrafyayı yurt edinmiş olan Gergerlioğlu ailesi, Horasan’dan kalkıp önce Bursa’ya ardından da Ankara, Aksaray, Darende, Gerger oradan ise Urfa’ya göçerek sarayın yakınlarına kadar gelir. Bu kadim ailenin en tanınmış isimlerinden biri ise birçoğumuzun tarih kaynaklarından bildiği Somuncu Baba’dır.
1331 tarihinde Kayseri’nin Akçakaya köyünde doğan Somuncu Baba, Horasan erenlerinden Şemseddin Musa Kayseri’nin oğludur. Türk tasavvuf tarihinde Safevî-Erdebîlî geleneğini Anadolu’ya taşıyan bir mutasavvıf olarak önemli bir yere sahip bulunan Somuncu Baba’nın benimsemiş olduğu tasavvuf düşüncesinde melametî anlayışı ön plana çıkar. Kendisi Seyyid olup soyu 24. kuşaktan Efendimiz Hz. Muhammed’e ulaşmaktadır. Onun en önemli halifesi ve kendisinden sonra fikirlerinin Anadolu coğrafyasına yayılmasını sağlayan kişi; II. Murad Devri Anadolu süfliliğine damgasını vurmuş olan Hacı Bayram-ı Velî’dir. Hacı Bayram-ı Velî, Bursa’da tanıştığı Somuncu Baba’ya intisap ederek tasavvuf yoluna girmiştir. Somuncu Baba’nın yetiştirdiği daha nice zatlar mevcuttur tarihin gözden kaçmış sayfalarında. Somuncu Baba’nın 17. kuşaktan torunu olan Muhammed Taha Gergerlioğlu, 1956 yılında babasının yedek subaylığı esnasında yine birçok Peygambere ve Veliyullaha ev sahipliği yapmış olan Urfa’da dünyaya gelir.
Gergerlioğlu ailesi birçok memur aile gibi şehir şehir dolaşır. Taha Gergerlioğlu, çocukluk dönemi ve eğitiminin ilk yıllarını lise son döneme kadar Türkiye’nin çeşitli illerinde okuyarak tamamlar. Kendisi memur bir ailede şehir şehir dolaşmaktan hiç de şikâyetçi olmaz, zira bu dönem kendisine çocuk yaşta çeşitli kültürleri tanıma şansı vermiştir. Gençliğe ilk adımını attığı lise yıllarının son demlerini ise 1974 yılında Antalya’da İmam Hatip Lisesinde tamamlar. Akabinde Bursa İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi ile başladığı yükseköğrenimini, 1978 yılında bitirir. Devletin ebet müddet varlığını devam ettirmesi için atalarının gittiği yoldan gitmeyi kendisine şiar edinmiş bir tavırla eğitim serüveninin hiçbir anını boş geçirmez. 1974 yılında Milli Selamet Partisi (MSP) Bursa Gençlik Kolları Başkanlığı yapmak, Gergerlioğlu’nun siyasi hayatının ilk adımı olmuştur. Siyasetin nabız vuruşlarında gençliğin belirleyici rolünü bildiğindendir ki gençliğin aktif olduğu alanlarda çalışmaya devam eder ve 1976 yılında Milli Türk Talebe Birliği (MTTB) kuruluşunda ve teşkilatlanmasında çalışır. 1977 yılında Akıncılar Teşkilatı kuruluşunda da görev alır. İş hayatına ise muhasebe ve mali müşavirlik ile Bursa’da başlar. Tekstil ve sanayi sektöründe birçok firma ve kuruluşta yönetici ve danışman olarak görev alır. Bu danışmanlıklar süresince yaptığı gözlemlerde kurumlar arası sonuç alınmasını geciktiren nedenlerin üniversite, kamu sektörü, özel sektör, sivil toplum, medya arasındaki diyalog ve ahenk eksikliği olduğunu teşhis eder. Bu ahenk sorunun ise sistemik bir yapının var olmamasından kaynaklandığını görür. Sorunların tepkisel ve teknik yöntemler ile aşılmaya çalışıldığına şahit olur. Stratejik planlamaların sistem eksikliğinden kaosa dönüştüğünü ve bu yüzden hedefe ulaşmadığını fark eder. Bu karmaşanın alt yapısını incelemeye alır ve tarihi verilerden yola çıkarak medeniyetlerin sistemlerini nasıl inşa ettiklerine bakar. Karşısına çıkan en önemli veri hiçbir medeniyetin mefkûresiz inşa edilmeyişi ve her medeniyetin kendi kızıl elmasının olmasıdır. Tüm bu bilgiler neticesinde her toplumun tabiatına uygun kendi sistemini üretmesi gerektiğini düşünür. Birey, aile, mahalle, toplum, kurumlar ve devletin genetik şablonlarına uyan bir sistemin geliştirilmesi gerektiği kanaatine varır.
Verdiği eğitimler; İşletme Yönetimi, Yüksek Finans, Ar-Ge, Tasarım, Rehabilitasyon, Verimlilik, Kriz Yönetimi, Karşılaştırmalı Analiz, Standartlar gibi konularda çeşitli işletme etkinlikleri ve özel sektör danışmanlıklarıdır. Bu hizmetlerde ise mantık, ahlak ve estetiği ön planda tutarak unutturulmuş bir mefkûrenin gün yüzüne çıkartılabilmesini hedefler.
1998 yıllında devletine ve milletine hizmet edebilmek adına siyasi hayatın içerisinde aktif olması gerektiğine karar verir ve siyasette yeni yol arayışlarına yönelir. O dönemlerde Turgut Özal’ın işaret ettiği ve Genel Başkanlığını Korkut Özal’ın yaptığı Demokrat Parti’de (DP) Bursa İl Başkanlığı, Genel İdare Kurulu Üyeliği ile siyasetin içerisinde yeniden aktif rol alır. Daha sonraları Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AK Parti) ilk tohumlarının atıldığı dönemlerde fiili olarak bu yapının içinde bulunur.
Birçok özel kuruluşta danışmanlıklara devam ederken 2002 yılında küçük toplumsal gruplar arasındaki ilişkileri çözümleme tekniği olan Sosyometri danışmanlığı ile kamuyu tanıştırır.
Sırası ile Halk Bankası İcra Kurulu Başkan Danışmanlığı, TMSF iştiraki Denetim Kurulu Üyeliği, Başbakanlık Sosyometri Danışmanlığı görevleri birbirinin peşi sıra gelir.
2009 Yerel Seçimlerinde Bursa Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na AK Parti’den aday adayı olur. Strateji ve İstihbarat Uzmanı olan Muhammed Taha Gergerlioğlu Uluslararası Siber Güvenlik Federasyonu kurucusu (USGF) ve yönetim kurulu başkanıdır. Gergerlioğlu halen aktif olarak Uluslararası Finans, Yüksek Finans, Asimetrik Kamu Güvenliği, Sibernetik Siyaset, Siber ve Finansal İstihbarat konularında uzman/yönetici olarak üniversite, kamu, özel sektör, sivil toplum kuruluşları ve medyaya eğitim ve danışmanlık hizmetleri vermekte. Ayrıca çeşitli kamu ve özel sektör alanlarında yönetim kurulu üyeliklerini sürdürürken seminer ve konferanslar vermeye devam etmektedir.
Gergerlioğlu kültürel anlamda donanımına Fransızca, Arapça ve Farsça dillerini de eklemiştir. Aile hayatının toplumun temelini oluşturduğunu bilen ve buna inanan Gergerlioğlu evli ve dört çocuk babasıdır.
Kitabın yazarı Ahmet Ferruh ÖNCÜ
Aslen Kütahyalıdır. Babasının vazifesi icabı geldikleri Afyon’da, ailenin en son çocuğu olarak 1980 yılında dünyaya geldi. Ortaokul ve lise eğitimini Denizli’de tamamladı. Daha sonra İstanbul Üniversitesi’nde ekonomi eğitimine başladı ancak üçüncü sınıfın sonunda eğitimini dondurup iş hayatına yöneldi. Üniversite yıllarında başlayan iş hayatında Ahmet Ferruh Öncü, çeşitli ulusal ve uluslararası firmalarda üretim planlama, dış ticaret ve pazarlama bölümlerinde çalıştı. 2007 yılında eşiyle birlikte İngiltere’de yaşamaya karar verdi ve oraya taşındı. Halen İngiltere’de eğitim ve ticari danışmanlık üzerine iş hayatına devam etmektedir. İş hayatının yanında, İstanbul Üniversitesi’nde yarım kalan eğitimine, yatay geçişle başladığı Hukuk Fakültesi’nde devam ediyor. Ülkemize ve ülkemiz geleceğine olan ilgisi sebebiyle uluslararası ilişkiler, siyaset bilimi ve eğitim konularında araştırmalarda bulunmaktadır. Bu sebeple İngiltere’de yerleşik çeşitli vakıflarda ve Türkiye merkezli düşünce kuruluşlarının İngiltere temsilciliklerinde gönüllü çalışmalara katkıda bulunmaktadır. Sahipkıran Stratejik Araştırmalar Merkezi İngiltere temsilcisi ve aynı zamanda Avrupalı Türk Markalar Birliği Yönetim Kurulu kurucu üyesidir. [www.eurovizyon.com eurovizyon] haber sitesinde yazıları yayınlanmaktadır. Evli ve bir çocuk babasıdır.
2016 yılında belgesel-roman türünde ilk kitabı olan Taş Mezar’ı yazmıştır.
Özetleyen: Esma SEZGİN – SASAM Stajyeri
Kırıkkale Üniversitesi Sosyoloji Bölümü 4. Sınıf Öğrencisi