Twitter Facebook Linkedin Youtube

KATAR KRİZİ VE TÜRK DEVLETİ İLE KATAR ARASINDAKİ TARİHSEL SÜREÇ

Fatih POLAT

Sahipkıran Stratejik Araştırmalar Merkezi bünyesinde yaptığım staj kapsamında hazırlanan bu çalışmada; Katar hakkında tarihi ve güncel bilgiler, Osmanlı döneminde Katar ile Türk Devleti ilişkisi, 5 Haziran 2017 tarihinde Katar’a uygulanan ambargo ile başlayan krizin öncesinde ve sonrasında yaşanan süreç ve Türkiye’nin bu kriz karşısında takındığı tutum incelenmektedir.

Katar, Arap Yarımadasının doğusunda kurulmuş bir ülkedir. Batısında Bahreyn körfezi, güneyinde Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri bulunur. Doğusunda ise Hürmüz Boğazı yer almaktadır. Katar Devleti, henüz çok yeni bir tarihe sahiptir. Katar’da yaşayan halk, İslamiyet’in yayıldığı dönemde İslamiyet’i kabul eden Sami ırkına mensup Körfez halkıdır ve uzun yıllar aşiret beyleri tarafından yönetilmiştir.

Şu anda Katar’ın bulunduğu bölgede ilk yerleşimler, taş devrine kadar dayandırılmaktadır. Katarlılar, 7.yy’da İslamiyet’i kabul ederek Emeviler ve Abbasilerin hâkimiyetinin bir parçası olarak yaşadılar. 16.yy dan 1. Dünya Savaşına kadar ise Osmanlı İmparatorluğunun bir parçası oldular. Osmanlı Devleti 1. Dünya Savaşı esnasında bölgeden geri çekilmek durumunda kalınca, İngilizler bölgede etkin hale geldi. Hindistan’a yerleşen ve orada hükümet kuran İngilizler, Katar Şeyhi ile bir anlaşma imzaladılar. Bu anlaşmaya göre Katar; iç işlerinde serbest, dış işlerinde ise İngiliz Hükümetine bağlı olacaktı.

1971 yılında İngilizlerin bölgeden çekilmesi ile Katar, diğer şeyhlikler ile oluşturulan federasyona katılmak zorunda kaldı. Ancak aynı yıl federasyondan ayrılarak 1972’de bağımsızlığını ilan etti. Ülke, bağımsızlığını kazandığından günümüze kadar şeyhlerin idaresinde yönetilmiştir. Şu an ülkenin yönetiminde 18 yıldır iktidarda olan babası Kral Hamid bin Halife Al Tani’den 2013 yılında görevi devralarak Katar Emiri olan oğlu Şeyh Temim bin Hamad Al Tani bulunmaktadır.

Katar, mutlak monarşi sistemi ile yönetiliyor. Ülke, Nisan 2003’te yapılan anayasa referandumundan bu yana ciddi bir politik dönüşüm gerçekleştirdi. Yeni Anayasa, 2/3’ü seçimle, 1/3’ü ise Emir’in ataması ile işbaşına gelen 45 üyeli ve yasama yetkisi olan bir parlamentonun kurulmasını sağladı.

2,3 milyona yakın nüfusa sahip olan ülkenin silahlı kuvvetlerinde görevli olan asker sayısı, 12 bin civarındadır. Nüfusun büyük çoğunluğu yurt dışından çalışmak için gelen yabancı işçiler oluşturur. Bu nedenle de Katar, işçi ülkesi olarak bilinmektedir. Ülkede çalışacak işçiler için Doha yakınlarına 70 bin kişilik bir göçmen kenti kurulmuştur. Bu kentte her şey düşünülmüştür. İçerisinde parklar, sinemalar, tiyatro binaları ve birçok sosyal mekân inşa edilmiştir. Bu kent için yaklaşık 900 milyon dolar harcanmıştır. Katar, kişi başına düşen milli gelir bakımından dünyanın en zengin ülkesidir. İşsizlik oranı ise % 0,4 ile dünyada en az olan ülkedir.

Ülke nüfusunun hemen hemen hepsi Müslüman’dır. Ülkede büyük çoğunlukla Arapça konuşulmaktadır. Okur-yazar oranı %75 civarındadır. Yabancı üniversitelerde bulunan Katarlı öğrenci sayısı, iki bine yakındır.

Katar’ın coğrafyası tarıma çok elverişli değildir. Ancak yine de Arap Yarımadasında en çok yağışın düştüğü topraklardır. Zaten “Katar” kelimesinin anlamı da Arapçada yağmur damlası anlamına gelmektedir. Ülkenin kuzeyinde bodur ağaçlar, otlar ve çalılar bulunur. Güneyini ise çöller kaplar. En yüksek noktası, yüksekliği 76 metre olan batı kıyılarında bulunan kireç taşından oluşan tepeciklerdir.  Ülke içerisinde akarsu ve göl bulunmamaktadır. İçme suyu ise kuyulardan veya denizden arıtma ile sağlanır.

Ülkenin tarıma elverişli toprakları olmadığı için, petrol rezervleri bulunmadan önce ekonomisini balıkçılık ve inci avcılığı oluşturuyordu. Günümüzde ise tarım çiftlikleri kurulmuştur ve modern tarım yöntemleri ile tarım ürünü elde edilmektedir. Hatta bazı tarım ürünleri ihraç edilmektedir.

Çiftliklerin çoğunluğu Katarlılara aittir fakat işletmesini genellikle Filistinliler yapmaktadır. Tarım ilaçlaması, tohumlama, rüzgâr kesici ağaçların dikilmesi ve toprağın sürülmesi gibi hizmetler, Tarım Bakanlığı tarafından ücretsiz yapılmaktadır.

Petrol rezervlerinin keşfiyle Katar ekonomisi değişmiştir. Ülke ekonomisinin yaklaşık % 60’ı doğal gaz ve petrole dayanmaktadır. Başta İngiltere olmak üzere dünyanın birçok ülkesine doğal gaz ihracatı yapmaktadır. Bu sebeple de kişi başına düşen milli gelir açısından dünyanın en zengin ülkesidir. Katar, dünyanın en büyük 3. kanıtlanmış gaz rezervlerine sahip ülkesi ve dünyanın en büyük sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) ihracatçısıdır.

Dışarıya çok fazla doğal gaz ve petrol satan ülke, dışarıdan ise gıda ve temel insani ihtiyaçlar ürünleri gibi tüketim ürünleri almaktadır. Bunun yanında Katar’ın en fazla aldığı ürünler; motorlu araçlar ve özel otomobillerdir. Genelde ticaretini Japonya, İngiltere, Hollanda, ABD ve Fransa ile yapmaktadır. Katar, artık petrol rezervlerinin yanı sıra özellikle sanayi, turizm ve finans üzerine politikalar geliştirmek istiyor.

Yüz ölçümü küçük ve çöl arazisi çoğunlukta olmasına karşın ülkede 2.000 km karayolu bulunmaktadır. Demiryolu ise gelişmemiştir. Doha Havaalanı, ülkenin en önemli havaalanıdır. Deniz ulaşımı ise Um Said ve Doha limanlarından sağlanmaktadır.

Basın özgürlüğünün geliştiği ülkenin en büyük yatırımlarından biri, televizyon kanalı Al Jazeera oldu. Haber platformları, önce Arap ülkelerinde, daha sonra da tüm dünyada en önemli medya kuruluşlarından biri olarak ön plana çıktı.

2022 yılında düzenlenecek Dünya Kupası maçları, Katar’da oynanacaktır. Bu organizasyon sayesinde ülkenin küresel anlamda büyük bir prestij yakalayacağı tahmin edilmektedir.

OSMANLI HAKİMİYATİNDE KATAR

Katar; 19.yy Osmanlı idari taksimatı içersisinde önce Bağdat, akabinde Basra vilayetine bağlı Necid Mutasarrıflığı’nın kazası olarak nitelendirilir.[1]

Osmanlı Devleti’nin Yavuz Sultan Selim zamanında Basra Körfezi sahillerine yerleştiği kabul edilmektedir. Ancak fiili hâkimiyet, Kanuni Sultan Süleyman devrinde kurulmuştur. Irakeyn seferi sırasında Bağdat’ta bir süre kalan Kanuni’ye, Katıf ve Bahreyn’den elçiler gelerek bağlılıklarını bildikleri kaynaklarda zikredilmektedir.[2]

 “…Osmanlılar da hâkimiyetini Bağdat ve Basra’ya kadar genişletme faaliyetinde bulunmuşlardır. Gerek İslam dünyası için önemli bir tehlike arz etmeye başlayan Portekizlilerin önünün kesilmesi ve gerekse Tebriz’den gelip Erzurum ve Tokat üzerinden Bursa’ya uzanan İpek Yolu ile Basra, Bağdat ve Halep’e uğrayan Baharat Yolu’na hâkim olmanın avantajlarını düşünen Osmanlı Devleti, Basra Körfezine yerleşmiştir.[3]

Osmanlı’nın Basra körfezinde hâkimiyeti, bu hadiseler ile başlamıştır. Bu dönemde Katar, henüz balıkçılık, inci avcılığı ve ticaret ile geçimini sağlayan küçük bir kazadır. Basra Körfezinde kurduğu hakimiyet ile Osmanlı, İslam Âlemi liderliğini devam ettirirken aynı zamanda ticaret yollarını da güven altına almıştır.

Kahraman Padişah’ın (Kanuni Sultan Süleyman) zamanında Hindistan Sultanı’nın yardım istemesi üzerine, bu istek kabul edilmiş ve bu maksatla Kapudan (Kaptan) Süleyman’ın İdaresinde Süveyş’te hazırlanan 80 parça gemi, Mısır Valisi Hadim Süleyman Paşa ile yola çıkarılmıştır. Ancak yola çıkan kuvvet, hedeflenen yere varmadan önce durum değişmiştir. O sırada Portekizlilerin Hindistan sahillerinde dolaşan korsan gemilerinin Arap Yarımadası ahalisini üzerinde icra etmekte oldukları baskı ve zulmün engellemesi zorunlu hale gelmişti. Bu yüzden Hadım Süleyman Paşa, o taraflara yönelmiş ve korsanları bölgeden uzaklaştırmıştır. O, Osmanlı Devleti’nin üstün gücünü Hindistan sahillerinde gösterdikten sonra Basra Körfezi sahillerine dönmüştür. Osmanlı bayrağı, bu olaylara paralel olarak Katıf, Ahsa, Katar ve diğer Necid bölgelerinde dalgalanmaya Başlamıştır.[4]

Katar halkının Osmanlı hâkimiyetine girmesi, tamamen gönüllü olmuştur. Zira Osmanlı hem İslam âleminin lideridir, hem de Necid ve Ahsa bölgesini koruyacak güç olarak görülmüştür. Katar halkı ile bölgenin diğer halkları, Osmanlı Devletini bir Portekiz ya da bir İngiliz gibi bölgeyi sömürmek içi gelen sömürgeci devlet olarak görmemişlerdir. Osmanlı’nın bu bölgeye geliş amacı, dinî liderlik vasfını korumak ve bölgedeki ticaret yollarını güvenlik altına almaktır. Ayrıca Osmanlı, burada yaşayan kabilelere hiçbir şekilde yaptırım uygulamamıştır. Kabilelerin Osmanlı Devletine bağlılık sözünü aldıktan sonra aynı kültür ve yönetim şekli ile yaşamalarına izin vermiştir.

“İngilizlerin iddiasına göre; Katar, Bahreyn’in bir parçasıydı. Bu iddialarını da 1868 sonlarında Katar eski şeyhi Muhammed ile yaptıkları ittifakla Bahreyn Şeyhine ödetmeye başladıkları dokuz bin Riyal vergiye dayandırmaktaydılar. Nitekim Katar’a Osmanlı Bayrağı asıldıktan sonra bir İngiliz gemisi gelerek söz konusu vergiyi istemiştir. Bunun üzerine Katar Şeyhleri, ‘Biz şurada asılı duran sancağın altındayız ve o burada oldukça başkalarını tanımıyoruz’ diyerek vergiyi ödememişlerdir.[5]

…Katar, 1550’li yıllarda Bahreyn’den ziyade Lahsa Eyaletinin bir parçası olarak kabul edilip, idaresi mahalli şeyhlerden birisinin aracılığıyla yürütülmekteydi. Gelişmelerden bu durumun asırlarca devam ettiği de anlaşılmaktadır.[6]

ABD BAŞKANI TRUMP’IN RİYAD ZİYARETİ

ABD Başkanı Donald Trump, başkanlık koltuğuna oturmasının ardından ilk yurtdışı seyahatini Suudi Arabistan’a gerçekleştirdi. Yemame Sarayı’ndaki görüşmede Kral Selman, ABD Başkanı Trump’a ülkedeki en üst düzey devlet nişanı olan Kral Abdülaziz Devlet Nişanı’nı takdim etti. Devlet nişanı takdim töreninde Beyaz Saray yetkililerinin yanı sıra Başkan Trump’ın eşi ve kızı da hazır bulundu. Ziyaret öncesi Suudi Arabistan cadde ve sokaklarına daha önce görülmemiş bir şekilde Trump’ın fotoğrafları ve ABD bayrakları asıldı. Donald Trump’ın gelişine Suudi basınında da geniş yer verildi. Suudi Arabistan medyasında ziyaret “tarihî” olarak nitelendirildi. Ayrıca Trump’ın ilk yurt dışı ziyaretini Suudi Arabistan’a gerçekleştirmesinin ülkenin gerçek konum ve önemini ortaya koyduğu ve Trump’ın, kutsal Mekke şehrini sınırları içinde barındıran ülkeye ziyaretiyle Müslümanlara önemli mesajlar vermek istediği vurgulandı.

İkili ve heyetler arası görüşmelerden sonra Selman ile Trump’ın huzurunda 280 milyar dolar tutarında bir dizi işbirliği ve mutabakat zaptı imzalandı. 1. Veliaht Prens ve İçişleri Bakanı Muhammed bin Selman ile ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson arasında Suudi Arabistan Silahlı Kuvvetlerinin modernizasyonu ve güçlendirilmesi ile “Kara Şahin” olarak bilinen BlackHawk tipi Sikorsky tipi helikopterlerin Suudi Arabistan’da üretilmesi konusunda anlaşmaya varıldı.

Suudi Arabistan bilişim şirketi ile Apple firması arasında mutabakat zaptı imzalanırken, iki ülke yetkilileri arasında hava taşımacılığı, sağlık, altyapı, teknoloji, petrol, doğalgaz, uçak satın alma, dijital ve gayrimenkul, madencilik ve insan deneyiminin geliştirilmesi, katma değeri yüksek teknolojik ürünlerin üretilmesi, ortak enerji üretimi ve savunma sanayisi alanlarında iş birliği anlaşmaları da imzalandı.

Beyaz Saray, bunun ABD tarihinde benzerleri arasındaki en büyük silah anlaşması olduğunu açıkladı. Bu silah anlaşmalarına ilave olarak, petrol gelirlerine bağımlılığından kurtulmak isteyen Suudi Arabistan Krallığı’nın, ABD ile milyarlarca dolarlık ticari anlaşmalar da imzaladığı duyuruldu. Suudi petrol devi Aramco’nun CEO’su Âmin Nasser, 11 Amerikan şirketiyle 50 milyar dolarlık anlaşmalar imzalanacağını söyledi.

Riyad ziyaretinin en önemli sebebi, ABD’nin 2016 yılından itibaren ekonomik alanda öngörülen büyüğüme oranını yakalayamamasıdır. Amerikan ekonomisinin 2016 yılının tümüne ilişkin büyüme oranı ise 2011 yılından sonraki en düşük seviye olan yüzde 1,6 olmuştur. Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) 2017 Ocak ayında yayınlanan Dünya Ekonomik Görünüm (DEG) Raporunda Amerika Birleşik Devletleri’nin bu yıl yüzde 2,3 ve 2018’de yüzde 2,5 büyüyeceği tahmin edilmişti.

Bu büyüme oranlarının yakalanması için ABD’nin bu denli bir ekonomik adım atabilmesi için Orta Doğuya böyle bir ziyaret kaçınılmazdı.[7]

KRİZİN BAŞLAMASI

5 Haziran 2017 sabahı Suudi Arabistan’ın başını çektiği 6 Körfez ülkesi, Katar ile siyasi ilişkilerini resmen kestiklerini bildirdi. Hava sahalarını kapattılar ve vatandaşlara 14 gün, diplomatlara ise 48 saat içinde ülkelerine dönmeleri için süre verildi. Bu ambargonun uygulanma sebebi olarak Katar’ın bazı terör örgütlerine maddi yönde yardımda bulunduğu ve İran ile iş birliği içinde olması gösteriliyordu.

Suudi Arabistan başta olmak üzere bazı Arap ülkelerinin Katar’ın son yıllardaki bağımsız dış politikasından ve Arap dünyasındaki İslamcı hareketler ile iyi ilişkiler kurmasından rahatsız olduğu anlaşılıyordu. Kriz başladığında önce Türkiye’nin sonrasında da Kuveyt’in arabuluculuğuyla ambargonun kaldırılmasına yönelik temaslar gerçekleştirildi. ABD ise sorunun çözülmesi için arabulucuları desteklediğini açıklamakla yetindi. Katar, ambargonun başında beri suçlamaları asılsız ve şaşırtıcı olarak gördüğünü açıkladı.[8]

Suudi Arabistan, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn, Haziran ayından beri Katar ile diplomatik ilişkilerini kestiler. Bu krizi çözmek için arabulucu rolü üstlenen Kuveyt, Arap ülkelerinin aşağıda yer alan 13 maddelik talep listesini Katar’a iletti. Bu listenin kabul edilmesi için ise 10 gün süre verildi.

Katar’a Sunulan 13 Maddelik Talep Listesi

1- İran ile diplomatik ilişkiler kesilecek ve İran’daki ofislerini kapat. İran devrim Muhafızları üyelerini Katardan gönder. İran ile askeri işbirliğini sonlandır. İran ile ticarette ABD yaptırımlarına uy.

2- Müslüman Kardeşler, DAEŞ, El Kaide ve Lübnan Hizbullah’ı gibi terörist organizasyonlar ile ilişkini bitir. Resmi olarak bu yapıları terörist ilan et.

3- Al Jazeera’yi ve bağlantılı istasyonları kapat.

4- Arabi21, Rassd, Al Arabiya, Al- Jadeed ve Middle East Eye dâhil olmak üzere direkt veya dolaylı yoldan Katar fonlu olan medya kuruluşlarını kapat.

5- Türkiye’nin Katardaki askeri varlığını derhal iptal et. Katar toprağında Türkiye ile asker iş birliğini bitir.

6- Suudi Arabistan, BAE, Mısır, Bahreyn, ABD, Kanada ve diğer ülkeler tarafından terörist olarak görülen kişiler, gruplar ve organizasyonlara her türlü yardımı kes.

7- Suudi Arabistan, BAE, Mısır ve Bahreyn tarafından aranan teröristleri teslim et. Mal varlıklarını dondur. Hareketleri ve finansal durumları ile ilgili istenen bilgileri paylaş.

8- Başka ülkelerin içişlerine karışmayı kes. Suudi Arabistan, BAE, Mısır ve Bahreyn vatandaşlarına Katar vatandaşlığı verme. Katar vatandaşlığı bulunanların kendi ülkelerine yasarlını ihlal ettiği durumda pasaportlarını iptal et.

9- Suudi Arabistan, Bahreyn. BAE, Mısırdaki muhalif gruplarla tüm ilişkilerini kes. Katar’ın bu gruplarla önceki ilişkileri ve bu gruplara sunduğu desteğin tüm belgelerini teslim et.

10- Katar’ın Politikaları nedeniyle son yıllarda yaşanan can ve mal kayıpları için tazminat öde. Tazminat miktarı daha sonra katar ile birlikte belirlenecektir.

11- Askeri, politik, sosyal, ekonomik olarak diğer Körfez ve Arap ülkeleriyle 2014 de Suudi Arabistan Belirlenen çizgiye gel.

12- Tüm talepler Katar’a ulaştıktan sonra 10 gün içinde kabul edilmezse, Talep listesi Geçersiz olacaktır. Bu doküman Katar’ın talepleri kabul etmemesi durumunda ülkelerin ne yapacağını açıklamaz.

13-Taleplerin kabulünden sonra ilk yıl için aylık denetimlere razı ol. İkinci yılda her çeyrekte takip eden 10 yılda ise yıllık denetimleri kabul et.

Ülkesine yönelik krizin sona ermesi için sunulan ve 3 Temmuz’a kadar süre tanınan taleplere ilişkin açıklamada bulunan Katarlı Bakan, Katar, Suudi Arabistan, BAE, Bahreyn ve Mısır tarafından Doha ile diplomatik ilişkileri yeniden başlatmak için formüle edilen 13 maddelik talep listesini reddedecek.” dedi.

Bu 13 maddelik liste, direkt olarak Katar’ın hem dış ilişkilerine, hem de iç yönetimine müdahale olarak kabul edildi. Suudi Arabistan, BAE, Bahreyn ve Mısır’ın BM temsilcileri, ilerleyen günlerde yaptıkları basın toplantısında krizi barışçıl şekilde çözmek istediklerini, artık Türk üssünün de kapatılmasını isteyen 13 maddelik talep listesinin geçerli olmadığını, bunun yerine altı madde etrafında talepleri olduğunu dile getirdiler. 5 Temmuz’da Kahire’de yapılan toplantıda dört ülkenin mutabık kaldıkları altı madde, “terör ve her türlü aşırıcılıkla mücadele”, “teröristlere finansman ve barınak sağlamanın reddedilmesi”, “kışkırtma, nefret ve şiddetten vazgeçme”, “diğer ülkelerin içişlerine müdahale etmeme” gibi unsurları içeriyordu.

TÜRKİYE’NİN AMBARGO KARŞISINDA TUTUMU

Katar, gıda ve temel insani malzemeleri dışarıdan almaktadır. En yakın komşusu olan Suudi Arabistan, Katar’ın gıda teminini sağlıyordu. Ambargo ile Katar’da gıda krizi çıkmıştı. Türkiye ile Katar arasında kurulan hava köprüsü sayesinde gıda krizi aşıldı. Türkiye’nin ardından İran da Katar’a gıda yardımında bulunsa da Türkiye burada daha büyük rol üstlendi.

Türkiye ile Katar arasında askeri eğitim, işbirliği ve birlik konuşlandırılması kapsamında yapılan hukuki düzenlemeler çerçevesinde; Türk Silahlı Kuvvetlerinin Katar’da birlik konuşlandırması sürecinin bir parçası olarak, 22 Haziran 2017 tarihinde 5 zırhlı araç ve 23 personel Doha’ya intikal etti. Bu durum, ambargonun başrolünde olan ülkeler tarafından hoş karşılanmasa da Türk üssü Katarda kurulmuş oldu.

Türkiye Cumhuriyeti, kriz boyunca hem arabuluculuk yapmış, hem de gıda temini sağlama görevini yerine getirmiş ve iki ülke arasında Osmanlı döneminden beri süre gelen gönül bağını pekiştirmiştir.[9]

TÜRKİYE’NİN KATAR’A ASKERİ ÜS AÇMASI

Türkiye, kendi toprakları dışındaki ilk büyük askeri üssünü Katar’da kuruyor. Tugay seviyesinde olacak bu askeri üsse kara, hava ve özel kuvvetler komutanlığından birlikler konuşlandırılacak. Türkiye, kendi toprakları dışında üs kurulmasını dış ve güvenlik siyasetinin önemli bir parametresi haline getirecekse, Katar’daki üs bu konuda bir pilot uygulaması olarak okunabilir.

Peki, Katar neden Türkiye ile bu denli yakın bir güvenlik işbirliğine girmeyi, Türkiye’nin kendi toprakları üzerinde üs kurmasını kabul ediyor? Katar’da üs kurulmasına kadar uzanan bu denli yakın güvenlik işbirliği, Türkiye’nin genel dış ve bölgesel politikası için ne anlam ifade ediyor? ABD’nin bölgeyi tamamıyla terk etmesi ve güvenlik yapısından kendisini azade etmesi düşünülemez. Fakat bölgenin ABD dış politikasındaki göreceli öneminde bir azalma yaşadığı da yadsınamaz. ABD’nin bölgeye sunduğu geleneksel güvenlik şemsiyesini olduğu gibi sürdürmeyeceği, burada bir düzey azalmasına gideceği anlaşılıyor. Bu da bölgenin güvenlik yapısında belli bir boşluğu doğuruyor.

Eğer mümkün olsaydı, şüphesiz bölge devletleri, bu muhtemel güvenlik açığını başka bir muadil süper gücün güvenlik garantisi ile aşmayı tercih edeceklerdi. Fakat şu anda görünürde bunu yapabilecek bir süper güç bulunmuyor. Bu da bölge devletlerini ikincil derece güçlerle, bölgesel aktörlerle ittifak ilişkileri geliştirmeye mecbur ediyor.[10]

ABD VE KATAR’IN SİLAH ANTLAŞMASI

ABD Başkanı Donald Trump’ın Suudi Arabistan temasları sonrası Körfez’de soğuk savaş başladı. Suudi Arabistan’ın başını çektiği Arap ülkeleri, Katar’a ambargo uygulamaya başladı. Kriz tırmanırken başkan Trump, Katar’a karşı başlatılan ablukayı desteklediğini açıklamıştı. Katar’ı uzun zamandır teröre destek vermekle suçladı.

Bu açıklamalarla Körfez’de sular ısınırken sürpriz bir gelişme oldu. ABD teröre destek vermekle suçladığı Katar’la ortak tatbikat ve silah satış anlaşması yaptı. Bu kapsamda Katar, ABD’den 12 milyar dolar değerinde F-15 savaş uçağı almayı kabul etti. İki Amerikan savaş gemisi de ortak tatbikat için Körfeze gitti.

Anlaşma, Katar Savunma Bakanı Halid Bin Muhammed El-Atiye ile ABD Savunma Bakanı Jim Mattis arasında yapıldı. Söz konusu anlaşmanın “ABD’de 42 eyalette 60 bin kişiye istihdam sağlayacağı” bilgisinin paylaşıldığı açıklamada, anlaşmanın “Bölge ve ötesinde barış ve istikrarı destekleyeceği ve aşırılığa karşı yakın stratejik iş birliği sağlayacağı” da ifade edildi.

Amerika’nın Katar’a yönelik olarak birbirine taban tabana zıt adımlar atması kafaları karıştırdı. “Washington yönetimi ne yapmaya çalışıyor?” sorusunu gündeme getirdi. Çünkü Beyaz Saray, Katar’ı yalnızlaştırma politikalarına destek veriyordu. Başkan Trump, Katar’ı tecrit hamlesinde düğmeye kendisinin bastığını itiraf etmişti. Katar’a savaş uçağı satışı kararı ise 2013 yılında verilmişti. Ancak bölgedeki siyasi kaynaklara göre, “O dönemde İsrail’in askeri üstünlüğünün tehlikeye düşürülmemesi için uçaklar teslim edilmemişti.”

Peki, Katar’ın teröre destek vermekle suçlandığı bu günlerde neden o uçakların teslim anlaşması imzalandı. Acaba uçaklar için ödenecek 12 milyar dolar mı Amerika’nın fikrini değiştirmişti?[11]

SONUÇ VE DEĞERLENDİRME

Ortadoğu, bizim gönül bağımızın olduğu milletlerin yaşadığı topraklardır. Aynı zamanda İslam dininin önemli mekânları ve yapıları bu coğrafyada bulunuyor. Bu nedenle hem Türk siyaseti, hem de Türk kültürünün manevi bir parçası olduğu için Türk milleti de bu bölgeye önem gösteriyor.

Arap Baharının ardından Suriye’de başlayan iç savaş sonrası gelen mültecilere ev sahipliği yapan, İsrail’in baskıları ve ambargosuna karşı Filistin halkına sahip çıkan, Arakanlı Müslümanlara yapılan soykırımı dünya gündemine getiren Türkiye, Katar krizine de kayıtsız kalmamıştır. Ambargonun ilanından itibaren Türkiye, Katar’ı yalnız bırakmamış ve arabuluculuk için girişimlerde bulunmuştur.[12]

Katar ambargosunun sadece bu 6 körfez ülkesinin iradesine bağlı olarak verilmiş bir karar olmadığı aşikârdır. ABD Başkanı Trump’ın Riyad ziyareti öncesi  ABD ekonomisinin kaybettiği ticari açığı Ortadoğu’ya ödeteceğine dair sosyal medyada yaptığı paylaşımlar sonucu Basra Körfezi’nde hareketlilik yaşandığı apaçık ortadadır.

Katar; refah seviyesi yüksek, işsizlik seviyesi çok düşük ve Körfezin bu dönem için incisi niteliğindedir. Sıvılaştırılmış doğalgaz üretimi ve diğer petrol kaynakları sayesinde bu niteliği kazanıyor.

Türkiye’nin Katar’a yardım etmesinde önemli etkenlerden biri, Katar’ın Osmanlı Döneminden itibaren Türk devletine gösterdiği sadakat ve bağlılıktır. Osmanlı döneminde Portekizlilere ve İngilizlere karşı Osmanlı sancağını sallandıran, o sancağın himayesinde olduğunu kabul eden bir ülkedir Katar.

Katar’a uygulanan ambargonun kalkması için öne sürülen 13 maddelik şartlar, Katar tarafından reddedilmiştir. Bunun ardından yaklaşık bir ay sonra bu 13 madde, 6 maddeye düşürülmüştür. 6 maddelik şartlar yerine getirilirse ambargonun kaldırılacağı bildirilmektedir. Katar ise bu maddeler içersindeki suçlamaları kabul edilemez ve gülünç görmektedir.

Suudi Arabistan Kralının en yüksek devlet nişanını Trump yerine Katar Şeyhine ya da başka bir İslam ülkesine takması gerekirdi. Suudi Kralı ile Trump arasındaki bu büyük sevgi gösterisinin ardından Katar Krizinin baş göstermesi, krizin arkasında hangi güçlerin olduğu konusunda şüpheye yer bırakmamaktadır.

Yaşadığımız çalkantılı dönemde her şeyden önce aynı dine mensup ülkelerin böyle ayrışmalardan kaçınması ve birlik ve beraberlik için adımlar atmaları gerekmektedir. Bu amaçla 10 Eylül 2017’de Kazakistan’da düzenlenen İslam İşbirliği Teşkilatı Bilim ve Teknoloji Zirvesinde bu durum değerlendirilmiş ve Katar’a uygulanan ambargonun kaldırılmasını gerektiği belirtmiştir

İslam ülkeleri arasında birlik ve beraberliğin sağlanabilmesi için siyaset kurumları diplomatik temaslarını artırırken, sivil toplum kuruluşları da birbirleriyle irtibat kurmalı ve toplumlar arasındaki ilişkilerin gelişimi için herkes üzerine düşen görevi yerine getirmelidir.

 

Fatih POLAT – SASAM Stajyeri

Kırıkkale Üniversitesi Sosyoloji Bölümü 3. Sınıf Öğrencisi

_____________________________________

DİPNOTLAR:

[1] KURŞUN Zekeriya, Basra Körfezinde Osmanlı İngiliz Çekişmesi Katarda Osmanlılar, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 2004, s.1

[2] Naklen: KURŞUN Zekeriya, Basra Körfezinde Osmanlı İngiliz Çekişmesi Katarda Osmanlılar, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 2004, s.21/ Salname-i Vilayet-i Basra, 1308,s. 163

[3] Naklen KURŞUN Zekeriya, Basra Körfezinde Osmanlı İngiliz Çekişmesi Katarda Osmanlılar, Türk Tarih Kurumu: Basımevi. Ankara, 2004 / ÖZKIRAN Salih,“XVI. Yy. Basra Körfezi Sahillerinde Osmanlılar: Basra Beylerbeyliğinin Kuruluşu”İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi, sayı 25 İstanbul 1971,s. 53-57

[4] Naklen: KURŞUN Zekeriya, Basra Körfezinde Osmanlı İngiliz Çekişmesi Katarda Osmanlılar, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 2004/ Takvim-i Vekayi, Nr.1428. 21 Şaban 1288

[5] Kurşun Zekeriya, Necid ve Ahsa’da Osmanlı Hâkimiyeti: Vehhabi Hareketi ve Suud Devleti’nin Ortaya Çıkışı, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1998,s.108

[6] KURŞUN Zekeriya, Basra Körfezinde Osmanlı İngiliz Çekişmesi Katarda Osmanlılar, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 2004, s.25

[7] http://www.milliyet.com.tr/son-dakika-donald-trump-suudi-dunya-2453869/ (5 Eylül 2017)

[8] http://www.aksam.com.tr/dunya/katar-krizi-nedir-katar-krizi-neden-cikti-son-dakika-haberleri/haber-630760 (5 Eylül 2017)

[9] https://tr.sputniknews.com/turkiye/201706171028933113-zeybekci-katar-ucak-5-bin-ton-gida-yardimi/ (31 Ağustos 2017)

[10] http://www.aljazeera.com.tr/gorus/turkiye-neden-katarda-askeri-us-kuruyor   (6 Eylül 2017)

[11] http://www.ahaber.com.tr/dunya/2017/06/16/abdden-sasirtan-katar-adimi ( 7Eylül 2017)

[12] http://www.haber7.com/ortadogu/haber/2394691-turkiyenin-yardimlariyla-ayaktalar-50-yil-gecti ( 13 Eylül 2017)

http://www.haksozhaber.net/turkiyenin-gonderdigi-29-bin-koli-yardim-gazzeye-ulasti-95214h.htm( 13 Eylül 2017)

https://www.kizilay.org.tr/Haber/KurumsalHaberDetay/3752  ( 13 Eylül 2017)

sahipkiran Hakkında

Sahipkıran; 1 Aralık 2012 tarihinde kurulmuş, Ankara merkezli bir Stratejik Araştırmalar Merkezidir. Merkezimiz; a) Türkiye Cumhuriyeti’nin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü savunan; ülkemizin her alanda daha ileri gitmesi ve milletimizin daha müreffeh bir hayata kavuşması için elinden geldiği ölçüde katkı sağlamak isteyen her görüş ve inanıştan insanı bir araya getirmek, b) Ülke sorunları, yerel sorunlar ve yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızın sorunlarına yönelik araştırma ve incelemeler yaparak, bu sorunlara çözüm önerileri üretmek, bu önerileri yayınlamak, c) Tespit edilen sorunların çözümüne yönelik ulusal veya uluslararası projeler yürütmek veya yürütülen projelere katılmak, ç) Tespit edilen sorunlar ve çözüm önerilerimize ilişkin seminer ve konferanslar düzenleyerek, vatandaşlarımızı bilinçlendirmek, amacıyla kurulmuştur.

Yorum Ekleyebilirsiniz


%d blogcu bunu beğendi: