Twitter Facebook Linkedin Youtube

KIBRIS MESELESİ VE TÜRKİYE’NİN STRATEJİSİZLİĞİ

Hariciye geleneğimizin zayıf olduğu ve öteden beri çoğunlukla masada kaybettiğimiz, bilinen ve üzerinde durulması gereken gerçeklerden biri. Bizler sahada ve tezlerimizde kuvvetli olsak da argümanlarımızı iyi kullanamıyor ve genelde masada kaybediyoruz. Bunun en iyi örneklerinden biri de Kıbrıs meselesidir.

Kıbrıs meselesinde muhataplarımızın izlediği diplomasi, oldukça etkin ve güçlüdür. Sorunun birçok yönü bize bakıyorken, geçmişten günümüze devamlı bir stratejimizin olmayışı, tezlerimizi yitirmemize sebep olmakta ve masada gücümüzü azaltmaktadır. Bu eksiklerin giderilmesi için hızlı şekilde bir çerçeve çizilmeli, plan hazırlanmalı ve uygulamaya konulmalıdır.

Öncelikle meselenin içeriğine baktığımızda 1974 sonrasında adada fiili bir sorunun olmadığını görmemiz ve meseleyi bu şekilde ele almamız gerekmektedir. 1974 sonrasında adada iki toplumlu üniter devlet modelinin son bulması, Türk tarafı için bir sorun değildir ancak bu uluslararası camianın baskıları ve gerçeği görmez tavrı sebebiyle bugün sorun olarak ele alınmakta ve devamlı olarak gündeme getirilmektedir. Bunun adanın stratejik önemi ve son dönem sıkça gündeme gelen gaz rezervleriyle ilgili olduğu yönünde iddialar vardır.(1)

Adanın stratejik önemi noktasında ise “Akdeniz’in batmayan uçak gemisi” tabiri oldukça yerindedir.(2) Adanın konumu;  Kuzey Afrika, Suriye, Anadolu ve Avrupa için de oldukça önemlidir. İşte böyle stratejik bir mevkide, bağımsız bir Türk varlığının kalması, hele ki son dönemde keşfedilen gaz rezervlerini de hesaba katınca oldukça zor olacaktır. Ancak aksi de düşünülemez. Çünkü bir birleşme için toplumlar arasında güven olmalıdır. Güney Kıbrıs Meclisinin son Enosis kararı ise bir güven ortamının olamayacağının delili niteliğindedir.

İlaveten Rum yönetiminin çözüm için istekleri ise zaten kabul edilemez niteliktedir. Özellikle harita pazarlığı noktasındaki iddialar, Rumların ulus olarak ideallerinden vazgeçmediğini ve -normal olarak- vazgeçmeyeceğini gösteriyor.(2)

Çözüm noktasında kamuoyu araştırması yapan İki toplumlu Sürdürülebilir Barış ve Demokratik Kalkınma Merkezi’nin (SeeD) sonuçları da ada halkının çözümü istediğini, ancak ideallerinden vazgeçmediğini, iki tarafın da birbirine güvenmediğini, Türklerin Türk askerinin kalması noktasında, Rumların ise Türk askerinin çekilmesi noktasında ısrarcı olduğunu, Rumların Türkiye’nin garantörlüğünü kesinlikle istemediğini, Türkler içinse Türkiye’nin garantörlüğünün önemli bir unsur olduğunu gösteriyor.(3)

Durum böyleyken bir birleşmenin yakın zamanda olmayacağını rahatlıkla söyleyebiliriz. Ancak burada dikkatimizi çekmesi gereken bir durum vardır ki o da başta İsrail, İngiltere, Rusya ve ABD olmak üzere birçok ülkenin birleşme yoluyla Türkleri etkisizleştirmeyi istiyor olmalarıdır. Biz ise bu meselede dayatılan çözümlere direnmeli, savaşta kazanan taraf olarak kendi irademizle yolumuzu ve yöntemimizi çizmeliyiz.

İzleyeceğimiz yöntem, şüphesiz sonuç elde etmeye odaklı olmalıdır. Bu sonuç ise zaten bellidir ve bu doğrultuda güçlü, uygulanabilir uzun ve kısa vadeli projeksiyonlar çizilmelidir. Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin tanınması, etkinleştirilmesi, bağımsızlaştırılması ve Türkiye Cumhuriyetiyle çok daha güçlü bağlar ile ittifak içinde olması,  elde etmeyi umduğumuz sonuçlardan bazılarıdır.

Bu noktada izlememiz gereken strateji ise saha unsurları, kamuoyu araştırmaları, ulusal-uluslararası dengeler, ekonomik unsurlar gözetilerek ve yoğun bir diplomatik kampanya içerikli olmalıdır.

Kıbrıs planımızın önceliğinde ise KKTC’nin varlığını artırmayı hedeflememiz gerekir. De jure (hukuki) olarak KKTC henüz Türkiye dışında tanınmıyor olsa da, De facto (fiili) olarak bir çok devlet tarafından tanınan bu devletin ilişkilerini artırmalı, stratejikleştirmeli ve De jure (hukuki) olarak da tanınması için zemin hazırlanmalıdır. Özellikle Azerbaycan, Bangladeş, Pakistan, Brezilya ve Hindistan üzerinde yoğun olarak çalışılmalı, diğer devletlerde de etkin bir lobicilik yürütmeliyiz. Bu lobiciliğin etkinliğinin artması için özellikle KKTC’de toplumsal dinamikler sağlamlaştırılmalı, ulus bilinci ve tarihsel olgular sistematik olarak işlenmeli, self determinasyon ilkesine hem modern hem de tarihi olarak atıflar yapılmalıdır.

Bununla alakalı olarak bilinçli bir şekilde akademik çalışmalar yürütülmeli, kongre ve sempozyumlarda bu mesele ele alınmalıdır. Yine Kıbrıs projeksiyonumuz çerçevesinde alanında uzman ve saygın hukukçu bir ekip ayrıca çalışmalarda bulunmalıdır.

Toplumun yönlendirilmesi ve uluslararası toplumun hazırlanması noktasında da küreselleşen dünyanın enformatik argümanlarına hâkim, güçlü sivil organizasyonlar harekete geçirilmeli ve etkin olarak kullanılmalıdır.

Sorunun çözümü noktasında değişen uluslararası dengeler iyi analiz edilmeli, hariciye teşkilatlarımızın enerjisinin bir kısmı düzenli olarak çözüm için sarf edilmelidir. Bu, sadece idealist bir yaklaşımın gereği değil, öngürülebilecek realist yaklaşımların da içerdiği bir husus olacaktır. Uzun vadeli planlarımızda dost, tam müttefik ve bağımsız bir Kıbrıs Türk Devleti ülkemizin stratejik çıkarları açısından önemlidir.

Bu yolda muhataplarımızı tanımak ve muhataplarımızın temsilcilerini de iyi okumak gerekmektedir. Denklemin temellerini oluşturan Rum kesimini, Rum kesiminin her türlü fraksiyonlarını, Yunanistan’ı, Yunanistan’daki çeşitli görüşleri (demokrasinin iktidar paylaşımından yararlanmak hususunda), İngilizleri ve Kıbrıs’ın İngilizler için önemini iyi anlamalıyız.

Bu noktada özellikle İngilizlere ve İngilizler ile yürüteceğimiz diplomasiye dikkat etmemiz gerektiğini de özellikle belirtmeliyim. İngilizler gibi hem sahada, hem de masada oldukça güçlü olan bir oyuncuyu denklemde karşımıza almak yerine uzlaşı aramalı, olmuyorsa İngilizlere denk yeni bir oyuncuyu bir şekilde oyuna dahil etmenin yollarını aramalıyız.

Son olarak Kıbrıs Türk Devletinin bir hayal değil etkili bir çalışmanın sonucunda elde edilebileceğimiz bir gerçek olduğunu belirtmek istiyorum. Burada ulus olarak hepimize vazife düştüğünün farkında olmalıyız. Kıbrıs yalnızca stratejik bir sorun değil, milli bir meseledir. Ve haklı olduğumuz bu meselede sonuç, istediğimiz gibi olmalıdır.

 

Haldun BARIŞ – Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğrencisi

Yazarın diğer yazıları için tıklayınız

__________________________________

DİPNOTLAR

1) ÖĞÜTÇÜ, Mehmet, Kıbrıs’ta sorunu çözmek mi Doğu Akdeniz gazına pazar olmak mı?, Aljazeera Türkiye

2) ŞAHİN, Mahmut, Kıbrıs’ın Jeopolitiği ve Türkiye Açısından Önemi, Diplomatik Gözlem, Sayı 61

3) SeeD, Güvenlik Diyaloğu Projesi 2016

Ayrıca bkz. SeeD, Kıbrıs’ta Toplumsal Yakınlaşma ve Uzlaşma Endeksi 2015

Sahipkıran Akademi Hakkında

Sahipkıran AKADEMİ; üniversite öğrencilerine çalışmalarını yayınlayabilecekleri bir platform sağlamak ve öğrencilerin kendilerini geliştirmelerine katkı sağlamak üzere, Merkezimiz çatısı altında yeni oluşturulmuş bir yapıdır. “Türkiye’nin geleceğinin mimarları, Sahipkıran’da buluşuyor!” sloganı ile gayretli ve üretken üniversitelileri, çalışmalarını bu platformda paylaşmaya ve SASAM’ın etkinliklerine katılmaya davet ediyoruz. Sahipkıran AKADEMİ üyeliği, tamamen gönüllülük esasına dayanmaktadır. Üye olan öğrenciler, istedikleri zaman üyelikten çıkabilmektedirler. Üye olmak veya üyelikten çıkmak için bilgi@sahipkiran.org adresine, talebinize ilişkin e-posta göndermeniz yeterlidir. Talebiniz, en geç 3 iş günü içinde sonuçlandırılacaktır.

Yorum Ekleyebilirsiniz


%d blogcu bunu beğendi: