Twitter Facebook Linkedin Youtube

“YERLİLİK DÜŞÜNCESİNİN STRATEJİK BOYUTU: YERLİ VE MİLLİ STRATEJİ” BAŞLIKLI SÖYLEŞİMİZ GERÇEKLEŞTİ

Merkezimizce düzenlenen okuyucularımıza açık etkinliklerin 62’ncisi, Yazar Murat EROL’un katılımı ile “Yerlilik Düşüncesinin Stratejik Boyutu: Yerli ve Milli Strateji” başlıklı bir söyleşi şeklinde gerçekleşti.

Sayın EROL’a bilgilendirici sunumu için teşekkür ediyor, söyleşiden bazı notları okuyucularımızın istifadesi için aşağıda sunuyoruz.

SÖYLEŞİDEN NOTLAR:

– Kavramlar tarihî bağlamından koparılmamalıdır ve felsefi temellendirme yapılmalıdır. Bu hususlara dikkat edilmezse, ilerleyen süreçte, kavramın bize ait olmadığını ve bize ait olmayan kavramlar üzerine bir çok şey inşa etmeye çalıştığımızı fark ediyoruz. o yüzden kavramsal netlik önemlidir.

– “Yerlilik düşüncesi”nin stratejik boyutunu ele alacaksak, yerli otomobil ya da yerli dizi gibi popüler kültüre ait alanlara ya da güncel siyasete hasretmeden, düşünsel temelden hareket etmemiz gerekmektedir.

– “Yerli ve milli olmak” terkibi 1,5 yıl kadar önce gündeme geldi. Bu durum, aidiyet yönüyle olumlu bir süreçtir.

– Yerlilik; muhafazakarlığa, milliyetçiliğe, ulusalcılığa ya da herhangi bir ideolojiye inhisar edilemez. İdeolojiler; reçete, kalıp ve form sunumudur aynı zamanda. Tarihsel zihniyet evrenimizde ideolojilerin bir karşılığı yoktur. Bir değeri veya bir özü farklı kalıba koyduğumuzda, bunları herhangi bir soruna çözüm üretemez hale getirmiş oluruz. İdeolojiler ile günlük siyasi tartışmalar içinde birbirimizi yediğimiz süreçler üretiriz.

– Coğrafya işlenmemiş bir alanı ifade eder. Mekan, bir yerde olmaktır, yani coğrafyada insan varsa, orası mekanlaşır. Mekanı işleyip anlam katılırsa “vatan” halini alıyor. Mekana siyasal anlam yüklenirse vatana dönüşür denilebilir ancak siyasal anlamın ötesinde de anlamları vardır.

– Yerlilik düşüncesini anlamak sadece mekanla mümkün olmaz, zamanla da ilişkilidir. Yerlilik, tarih kutsaması değildir. Şimdiki zamanın adamı olamazsak söylediklerimiz beyhude kalır. Geçmiş, sürekli olarak şimdiki zamanı içine alarak genişlemektedir. Yaptığınız bir şeyi unutup tekrar yapıyorsanız bu her defasında ilk defa postmodernlerin kavramsallaştırması ile deneyimlemek olacaktır, yani hafızasızlık. Yani geçmişten kopmak, geçmişin sürekliliğinde kopmaların olması hafızasızlıktır.

– Hafıza, geçmişin bilgisini şimdiki zamana taşır. Hafıza geçmişin güncellenerek bugüne gelmesini sağlar ve böylece “gelenek” oluşur. Gelenek, geleceğe doğru gidendir. Kurumsallaşmaktır. Yerliliğin zihniyet durumu, gelenekle mücessem hale gelir, somutluk kazanır.

– Zaman denilen olgunun, durumun bir de “gelecek” boyutu var. Burada şu hususu belirtmek gerek, millete çizilen hedefler hep gelecekte bırakılırsa “milat” yanılsamasıyla karşılaşırız ve doğru strateji geliştiremeyiz. Geleceğin ideallerinin, olması kesin olan veya muhtemel olaylarının veya durumlarının bugüne taşınmasıyla, şimdiki zaman dönüşür.

– Geçmişin birikimi ve geleceğe dair idealler şimdiki zamanı belirlemektedir. Bu birikim ve idealler bu coğrafyada milletimize ait gelenekleri ve “Anadolu Zamanını” oluşturmuştur.

– Anadoluyu “bizim” yaparken bir de tarih kurduk. Kendi zamanımızı ve tarih yürüyüşümüzü kararak bir millet inşa ettik. Bu süreçte yerleşik olduğumuz toprağı da işledik. Bu tarımsal bir işleme değil, zihinsel işlemedir. Bizans ya da daha eski zihniyetler de yenildi, zaman ve mekan işlenerek vatan halini aldı.

– Vatan birilerinin bir yerde daha çok yaşamasıyla ilgili değildir. Biz bu coğrafyayı mayalayarak vatan kıldık. Yoğurt olarak mayalanan süt, artık tekrar süte dönüşemez. Mayalamada geriye dönüş olmaz. Anadolu’nun vatan olması, zamanın ve mekanın mayalanmasıyla oldu.

– Yerliliğin bize, Anadoluya özgü olmayan görünümleri de olabilir. Yani başka milletler için kendi tarihlerinin ve vatanlarının yerlisi diyebiliriz. Bir İngiliz veya Rus da kendi zaman ve mekan aidiyetleri bağlamında kendi yerliliğini ortaya koyabilir, bu zihniyet çerçevesinde düşünebilir.

– Bir toplumun yerlilik çabası, kendi olarak kalma çabası demektir.

– 2,5 asırdır yaşadığımız süreç, kendi zihniyet evrenimizden uzaklaşarak düşünmeyi getirdi. Ontolojik bir yerlilikten çıktık ve epistemik bir yerliliğe yöneldik. Yani doğal olandan, öğrenilmiş olana evrildik.

– Ayağımızın biri hep bu vatanda ve zamanda olmalı. Bu halde geçmişe doğru yapacağımız yolculuk zamansal bir sapmaya yol açmamalı. Şimdiki zamandan geçmişe ve geleceğe bakmalıyız. Aksi halde meydana gelecek olan nostalji, zamanda sapmayla ilgilidir ver melankoliye götürür.

– Kızılderililer bulundukları coğrafyada kültür olarak ve zihin olarak yenildiler ve o coğrafyaya artık yön veremiyorlar. Dolayısıyla artık o toprakların yerlisi değiller. Avustralyayı İngilizler domine ediyor ve artık Aborjinler değil, İngilizler Avustralya yerlisi olmuştur. Belirleyici olan İngilizlerdir. Avusturya, Hindistan ve Amerika, “adalet ve hak” açısından baktığımızda İngiliz değildir, sömürgeleştirilmişlerdir. Sömürgeleştirmek, insana ikinci bir ana dil icat etmektir. İkili bir dünya, ikili bir ruh, ikili bir dile hazır hale getirmektir. Artık kendisi gibi düşünmemeye başlamasıdır bir toplumun.

– Bizim mücadelesini verdiğimiz husus, “zihinlerin işgaline” karşı durmaktır. Siz kavramsal veya bilimsel olarak başka bir paradigmaya teslim olursanız, merkeze kendi paradigmanızı koymazsanız, zihniniz işgal edilir ve kaybedersiniz.

– Merkez korunursa, aldığınız şeyler sizi dönüştürmez. (Dil, bilim, kavram, fikir vs) Aldığınızı kendinize ait kılabiliyorsanız, sorun yoktur. Aldıklarınız sizi dönüştürüyorsa, bir sorun var demektir.

– Yerlilik düşüncesinin stratejik boyutu işgale karşı durmakla ilgilidir. Bu zihin işgali kadar, bilim adıyla işgale karşı durmaktır, teknolojik olarak işgaldir aynı zamanda. Bilimle, kültürle, teknolojiyle, sanatla süregelen işgal teşebbüsüne direnmek ve kendi cevabını geliştirmektir yerlilik.

– Bu paradigma çerçevesinde bir hukuk anlayışı ve sistemi de inşa edebilmeliyiz. Bütüncül bakabilmeli ve her alanda tutarlı bir tavır icra edebilmeliyiz. (Batıyla ve Doğuyla denk olarak)

– “Millet” kavramı din unsuru içerir, buna mukabil “ulus” kavramı din unsuru içermez. Uluslar, kurgulanmış yapılardır. Sembollerle var olur. Milletler ise tarihsel süreç içinde, doğal akışta oluşur.

– Yerlilik düşüncesi “yerellik”le karıştırılmamalıdır. Bununla birlikte küreselleşme yükselirken, artık yerellikler de güçlenmeye başladı. “Köylü” diye küçümsenen unsurlar ve tavırlar, “otantik” diye övülmeye başlandı. Belki bunda postmodernizmin araladığı bakış açısının bir etkisi de görülebilir. Ancak her toplum ve hatta her insan kendi özgünlüğünün peşine düşmeye başlamıştır. Dolayısıyla zihinsel küreselleşme artık miadını doldurmuştur.

SÖYLEŞİDEN KARELER:

sahipkiran Hakkında

Sahipkıran; 1 Aralık 2012 tarihinde kurulmuş, Ankara merkezli bir Stratejik Araştırmalar Merkezidir. Merkezimiz; a) Türkiye Cumhuriyeti’nin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü savunan; ülkemizin her alanda daha ileri gitmesi ve milletimizin daha müreffeh bir hayata kavuşması için elinden geldiği ölçüde katkı sağlamak isteyen her görüş ve inanıştan insanı bir araya getirmek, b) Ülke sorunları, yerel sorunlar ve yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızın sorunlarına yönelik araştırma ve incelemeler yaparak, bu sorunlara çözüm önerileri üretmek, bu önerileri yayınlamak, c) Tespit edilen sorunların çözümüne yönelik ulusal veya uluslararası projeler yürütmek veya yürütülen projelere katılmak, ç) Tespit edilen sorunlar ve çözüm önerilerimize ilişkin seminer ve konferanslar düzenleyerek, vatandaşlarımızı bilinçlendirmek, amacıyla kurulmuştur.

Yorum Ekleyebilirsiniz


%d blogcu bunu beğendi: