Azerbaycan’ın içinde yer aldığı Kafkasya bölgesi, jeo-stratejik konumu ile dünya düzeninde büyük önem taşımaktadır. petrol ve doğalgaz gibi enerji kaynakları nedeniyle bölge, özellikle soğuk savaş sonrasında büyük devletler için cazip hale gelmiştir. Bu yüzden de enerji meselesi, Azerbaycan’ın dış politikasında geniş yer bulmuştur. Azerbaycan’ın dış politikasında önemli yer tutan diğer iki konu ise; Dağlık Karabağ sorunu ve Hazar Denizinin hukuki statüsü olmuştur.
İlham Aliyev dönemi dış politikası, Haydar Aliyev döneminde olduğu gibi denge politikası çerçevesinde sürdürülmüş ve bu dönemdeki dış politika, Haydar Aliyev dönemi politikaların çok boyutlu hale gelmesiyle şekil almıştır.[1] Bu politikalar çerçevesinde Rusya ile ara iyi tutulmaya çalışılmıştır. Özellikle Ermenilerin bölgedeki varlığının Rusya desteğinden kaynaklandığını bilen Aliyev, bu durumu göz önünde bulundurmuştur.
Azerbaycan’ın en önemli dış politika konularından birini oluşturan Dağlık Karabağ, hukuken Azerbaycan’a bağlı olmakla birlikte, Ermenistan’ın işgali sonucunda fiili olarak (hiçbir ülke veya uluslararası kuruluş tarafından tanınmayan) Dağlık Karabağ Cumhuriyeti’nin kontrolünde olan 4.400 km büyüklüğünde ve yaklaşık 150.000 nüfuslu bir bölgedir.[2]
Aliyev, Dağlık Karabağ’a hiçbir zaman bağımsızlık verilmeyeceğini, ancak Azerbaycan’ın toprak bütünlüğü çerçevesinde belirli bir özerklik statüsü uygulanabileceğini ve Karabağ sorununa çözümü masada (diplomaside) aradıklarını ancak gerektiğinde Azerbaycan’ın silahlı mücadeleden de geri çekinmeyeceğini dile getirmektedir.
Rusya’nın Karabağ sorununda köprü olmaya çalışması dikkat çekici bir durumdur. Karabağ’ın işgal tarihi olan 1988 yılına gidersek; bölgedeki Azeri nüfusun %25, Ermeni nüfusun %75 olduğunu görürüz. Ancak daha eskilere gidersek, olayları okumamız kolaylaşır. Karabağ, 1748-1805 tarihleri arasında Karabağ Hanlığına ait idi. 1805’te Ruslar Karabağ Hanlığını kontrol altına aldılar ve 1813’te Gülistan Anlaşmasıyla ilhak ettiler. 1822 yılında Karabağ Hanlığı ortadan kaldırıldı.
Şu anki Azerbaycan toprakları, Rusya’nın geçmişten hakim olmayı istediği coğrafyaydı. Hayatını Çariçe II. Katerina’yla birlikte Osmanlı Devleti’ni parçalayarak Rusya’nın egemenliği altında başkenti İstanbul’da bulunan yeni bir Bizans İmparatorluğu kurma hayaline adayan Rus Generali Potyomkınir’in 1783’te II. Katerina’ya yazdığı mektupta: “fırsat bulduğu takdirde Karabağ’ı Ermenilerin kontrolüne vereceğinden ve böylece Asya’da bir Hristiyan devlet kuracağından” bahsetmesi, bölgedeki Rusya politikasını görmemizi sağlar ve de Karabağ sorununu bir diğer açıdan değerlendirmemiz gerektiğini gösterir.
Aliyev, Karabağ’da çözümün ekonomisi güçlü bir Azerbaycan ile sağlanacağını düşünüyor. Ayrıca dış politikada Rusya, İran, ABD ve Türkiye arasında bir denge sağlayarak bölgede ciddi bir güç olmaya çalışıyor.[3] Zaman, her geçen gün ekonomisi daha iyiye giden Azerbaycan’ın lehine gözüküyor. Ancak Karabağ sorunu, kısa vadede neticelenecek gibi gözükmüyor.
Türkiye, Dağlık Karabağ sorununun neticelenmesi için uluslararası camiada duyarlılık oluşturulması gerektiğini düşünüyor. Ermenistan ile Azerbaycan’ın ekonomik ve askeri olarak karşılaştırılmasında her ne kadar Azerbaycan üstün gözükse de, Rusya’nın Ermenistan’ın arkasında olması, dengeleri değiştiriyor.
İran, her ne kadar arabulucu konumunda görünse de, bu tutumu pek samimi gözükmüyor. Azerbaycan’ın bölgedeki tek destekçisi konumunda sadece Türkiye gözüküyor. Sorunun neticelenememesinin en önemli sebepleri; “en büyük çözüm aktörü konumunda olan Rusya’nın çözüme kendi menfaatleri çerçevesinde bakması ve Ermenistan yanlısı tavır sergilemesi (Ermenistan’da Rusya’nın 102. Askeri üssü bulunmaktadır), ayrıca özellikle AGİT Minsk Grubu’nun sorunlara çifte standart uygulayarak yaklaşması” olarak sayılabilir.
SSBC’nin dağılmasından sonra oluşan ve hatta uluslararası boyuta ulaşan sorunlardan biri de Hazar Denizi sorunudur. Hazar Denizi, Rusya Federasyonu, Azerbaycan, İran, Türkmenistan ve Kazakistan’a kıyısı bulunan bir su alanıdır. Kuzey-Güney uzunluğu 1204 kilometredir ve yaklaşık 371.000 km2’lik bir alanı kapsar.
Hazar’ın statüsü sorunu, geçmişi uzun yıllara dayanan bir meseledir. 19. yüzyıl başında Rus-İran savaşının ardından bu ülkeler arasında iki barış antlaşması imzalanmıştır (1813 Gülistan ve 1828 Türkmençay Antlaşmaları). Türkmençay Antlaşması’na göre, Rusya ve İran arasındaki kara sınırı, Hazar Denizi’nde sona erer. Bu antlaşmalar, diğer önemli maddelerin yanında İran’ın Hazar da donanma bulundurma hakkını kaldırmıştır.[4]
Hazar Denizinin hukuki statüsü sorunu, günümüzde ise bu sorun 5 ülke arasında yaşanır. Dünya petrol ve doğalgazının azımsanmayacak bir kısmının Hazar Denizinde olması, meseleyi daha ciddi bir hale dönüştürmektedir. Bu sorun, günümüzde en çok Azerbaycan ve Rusya arasında yaşanmaktadır.
Rusya ve İran, kendi kıyılarında önemli rezervler bulunmadığı için başlangıçta kaynakların “ortak kullanım” anlayışından yana oldular. Aynı şekilde Türkmenistan da bu düşüncedeydi. Ancak ileriki yıllarda Rusya’nın Hazar Denizi’ndeki kendi egemenlik sahası içerisinde zengin petrol kaynakları bulmasıyla beraber, Hazar’ın ulusal sektörlere bölünmesi yönünde fikrini değiştirdi ve bu düşünce, Azerbaycan açısından pozitif bir etki oluşturdu. Bunun sonucunda Hazar’da tekrar dengeler değişmeye başladı.
Rusya’nın zaman içerisinde tavizler vererek Kazakistan ve Azerbaycan’ın savunduğu fikirlere yakınlaşması, bu ülkeleri de Rusya karşısında tavize zorladı. Rusya’nın 6 Temmuz 1998’de Kazakistan’la yaptığı anlaşmanın bir benzeri, Putin’in 9-11 Ocak 2001’de Azerbaycan’ı ziyareti sırasında bu ülke ile de imzalandı. Rusya ile yapılan bu anlaşmada denizin dibi ulusal sektörlere bölünürken, su yüzeyi kıyıdaş ülkelerin ortak kullanımında bırakıldı. Bu anlaşmayla, Hazar’daki beş kıyıdaş devletten Rusya, Kazakistan ve Azerbaycan, aynı cephede yer almıştır. Böylece Hazar’ın kuzey kesiminde Rusya Federasyonu, Kazakistan ve Azerbaycan arasındaki anlaşmazlıkta çözüme varıldı.[5] Ancak süreç devamlı anlaşmalar ile değişikliğe uğradı.
Farklı haritalara göre tartışmanın farklı boyut kazanması, Azerbaycan ile Türkmenistan’ın Kepez petrol yatakları nedeniyle tartışmalarına neden oldu. Bu durum, Türkmenistan’ın süreç içerisinde İran’a yakınlaşmasını beraberinde getirdi. Bugün, birlikte hareket eden Türkmenistan ve İran, bu sorunun ancak beş kıyıdaş ülkenin ortak kararı ile çözülebileceğini savunarak, ikili anlaşmalarla bu sorunun çözülmesine karşı çıkıyor.
Günümüzde hala Hazar’ın su üstü ve su altı tabakasının nasıl paylaşılacağı yönünde tartışmalar sürüyor. Ancak eski Sovyet ülkeleri bir anlaşmaya varsa bile, İran politik ve siyasi çıkarlarını düşünerek bu uzlaşmaya karşı çıkacak gibi duruyor. Bu nedenle de statü sorunu bitecek gibi gözükmüyor.
Azerbaycan’da petrol çıkarmak için dinamiti bulup petrol zengini olan Alfred Nobel’in[6] 100 yıl önce söylediği, “Kafkasya’da petrol, kan ve politika birbirine karışık’’ sözü, sorunun çözümünün çok da kolay olmadığını göstermesi açısından yerinde bir tanımlama olarak karşımızda durmakta.
.
Burak TAVALIOĞLU
Yazarın diğer yazıları için tıklayınız.
__________________________________
Dipnotlar:
[1] YILMAZ Reha , Azerbaycan Dış PolitikasınI Belirleyen Öğeler ve Denge Politikasına Yansımaları, Çankırı Karatekin Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Çankırı , 2012, S.15.
[2] Dağlık Karabağ Cumhuriyeti, hukuken Azerbaycan’a ait Dağlık Karabağ ve çevresindeki 7 Azerbaycan ilini kapsayan topraklar üzerinde işgal sonrası kurulmuş fiilen bağımsız, ancak Ermenistan da dahil hiçbir ülke tarafından bağımsızlığı tanınmayan “sözde” bir ülkedir.
[3] Reha Yılmaz, “Ya İsrail Azerbaycan’ın Dengesini Bozarsa”,http://www.usgam.com/tr/
index. php?l=807&cid=617&konu=24&bolge=7, (erişim: 27.09.2012)
[4] Erkan Avcı, ‘’ Hazar’ın Statü Sorunu Ve Sahildar Devletlerin Konuya Yaklaşımları’’, ‘’Uluslararası Stratejik Bakış Enstitüsü’’, Nisan 2014
[5] Erkan Avcı, ‘’ Hazar’ın Statü Sorunu Ve Sahildar Devletlerin Konuya Yaklaşımları’’, ‘’Uluslararası Stratejik Bakış Enstitüsü’’, Nisan 2014
[6] http://dunyagerceklerim.blogspot.com.tr/2013/08/petrol-icin-dinamiti-bulup-petrol.html