Pelin ÇİFT ve Prof.Dr. Ömer Faruk HARMAN’ın kaleme aldıkları, 2016 yılında Destek Yayınları’ndan yayınlanan kitabın özeti, SASAM Staj Programı kapsamında aşağıda sunulmaktadır:
*****
Kudüs, öyle bir şehirdir ki; üç ilahi din için de vazgeçilmezdir. Yahudiler için tanrının dünyayı yaratmaya başladığı yer, Hıristiyanlar için mahşerdeki dirilişin mekânı, Müslümanlar için ise ilk kıbledir. Kudüs’ün gizli tarihi bilinmeden neden üç din için de ölesiye istendiği bilinemez. Kutsallıkla anılan Kudüs’ün Yahudiler ve Hıristiyanlar için vazgeçilmez olmasının çok önemli bir nedeni var. Zira her iki dinin geleceği de Kudüs’e bağlıdır.
Hıristiyan inanışına göre; Mesih bu şehre inecek ve yeryüzünde bin yıl sürecek Tanrı Krallığı kuracak. Kudüs’e inecek Mesih, Deccal hâkimiyetine son verecek ve iyilerle kötülerin savaşına yani Armageddon’a komutanlık edecek. Yahudilerin geleceği de tartışılmaz biçimde Kudüs ile ilişkilidir. Eğer Süleyman Mabedini kurabilirlerse, kurtarıcıları Mesih gelecek ve Tanrı’nın İhtişamına yeniden kavuşacaklar, böylece de dünyaya hükmedebileceklerdir.
Kudüs Hz. Muhammed’in ifadesiyle ‘Allah’ın seçtiği toprak ve onun kullarının vatanı, onun duvarlarından dünya dünya oldu, ona doğru inen çiğ taneleri hastalıklara şifa oldu. Çünkü geldiği yer cennetin bahçeleri.’
KUDÜS YAHUDİLER İÇİN NEDEN KUTSAL?
Kudüs kutsallık tarihinin önemli ve etkileyici hadiselerine tanıklık etti. Ve üç ilahi din için vazgeçilmez bir hale geldi. Yahudiler için kutsal olma nedeni ise Yahudilerin Tevrat ve Zebur’u kapsayan kutsal kitabı Tanah’ta Kudüs’ü ‘tanrının seçtiği şehir olarak tanımlar. Dünyanın merkezide derler. Yahudi dini metinlerinde Kudüs için ‘Tanrı dünyayı yaratırken güzelliği on parçaya taksim etti bunun dokuzunu Kudüs’ebirini dünyaya verdi’ denilir.
Efsaneye göre Tanrı dünyayı yarattığı zaman tahtının altından bir parça koparıp boşluğa fırlatmıştır. Yahudiler bu taşa Even Şatiah (Nirengi Taşı) derler ve bu taşın yeryüzünde düştüğü yere Tanrı’nın Kudüs şehrini inşa etmelerini istediğine inanırlar. Onlara göre yeryüzünün merkezi bu taş ve üzerine inşa edilen Kutsal Tapınaktır. Yahudilerin kıblesi olan Süleyman Mabedini içinde barındırır Kudüs. Kudüs tanrı tarafından seçilmesi sebebiyle Yahudiler için en yüce değerlerin, ümitlerin simgesi olmuştur. Yahudiler burada hac ve kurban ibadeti yaparlar. Kurban için yılda üç kez Pesah, Şavuot, Sukkot adıyla bayram düzenlenir. Yemek dualarında bile Kudüs’ün yeniden inşası için dua eden Yahudiler günde üç defa tekrarladıkları Amidah (Şemone Esre ) adlı duayı da yine Kudüs’e dönerek yaparlar. Yahudiler yıllık üç oruçta Kudüs’ün yıkılışının anısına yas tutarlar. Yahudiler Yahudi devletini Mesih’in burada kuracağına inanırlar. Yahudiler için Kudüs olmadan ibadetleri yarım kalacağı için Süleyman mabedinin ayakta olması gerekir ve bu yüzden vazgeçmezler.
Hz. Musa’nın neden kutsal topraklara giremediğine gelince ise Yahudiler Hz. Musa’nın kavminin altın buzağı yapıp ona taptığını görünce çok sinirlendiğine ve Tanrı’nın ona verdiği on emirin yazdığı taş levhaları kırdığına, buzağıya tapanların üstüne Levilileri gönderip onları katlettiğine inanırlar. Bunu Het Haegel ( buzağı günahı) adıyla anarlar.
Yahudiler içi Kudüs’ün kutsallığı Hz. Musa ile değil, Hz. Davut ile başlar. Kudüs’ü ele geçirip başkent ilan eden Hz. Davut buraya bir mabet inşa etmek istedi fakat tanrı çok kan döktüğü için bu mabedi ona değil onun soyundan gelen Hz. Süleyman’a kısmet etmiştir denilir.
İsrail oğullarını bileştirecek yegâne şeyin ahit sandığı olduğunu anlayan Hz. Davut sandığı Kudüs’e getirir. Yahudiler için Kudüs’ün önemi Ahit Sandığı’nın burada olmasından kaynaklanır Ahit Sandığı Yahudiler için kutsal sayılan emanetleri barındırır.
Böylece Kudüs dini bir merkez haline gelir ve hac ziyaretleri artık buraya yapılır. Kudüs’ün Yahudiler için kutsallaşmasının en önemli adımları bu dönemde atılır. Kudüs mabedi içerdiği için, İsrail diyarı da Kudüs’ü içerdiği için mübarektir şeklinde düşünür Yahudiler.
Hz. Musa Sina dağında aldığı vahiy on emirin iki taş tablet üzerine yazılmış metni bulunur. Kudret helvası (men) ve Hz. Harun’un asasıda yine Ahit Sandığı’ndadır. Ahit Sandığı’nın ölçülerini ve şeklini Tanrı’nın belirlediğine inanılır. Ancak şuan Ahit Sandığı’nın akıbeti tam olarak bilinemiyor.
Hz. Musa’ya inen ve Ahit Sandığı’nda olduğu söylenen on emir ise şöyledir;
1-Benden başka tanrın olmayacak
2-Kendin için yontma put yapmayacaksın, hiçbir şeyin resmini yapıp tapmayacaksın.
3-Tanrının adını boşyere ağzına almayacaksın.
4-Cumartesi gününü daima hatırlayıp onu kutsal bileceksin haftanın altı günü çalışacak yedinci günü dinleneceksin.
5-Babana ve annene hürmet edeceksin.
6-Öldürmeyeceksin
7-Zina etmeyeceksin
8-Çalmayacaksın
9-Komşuna karşı yalancı şahitlik yapmayacaksın
10-Komşuna tamah etmeyeceksin, komşunun eşine kölesine cariyesine öküzüne eşeğine hiçbirşeyine göz dikmeyeceksin.
Süleyman Mabedi;
Hz. Davut tanrı için bir mabetyapmak istiyor fakat peygamber Natan, çok kan döktüğü gerekçesiylemabet yapmasınıtanrının istemediğini bildiriyor. Daha sonraları Hz. Süleyman’ın emriyle insanlar melekler ve cinler de çalışmış ve yedi yılaltı ayda mabedi tamamlamışlardır.
Süleyman Mabedi M.Ö 387 yılının 9 Ab günü Babillerin eline geçti. Şehir ve tapınak yerle bir edildi. Babil devletin yıkan pers kralı tapınağı yeniden inşaya izin verdi fakat M.S 70 yılında roma ordusu Kudüs’ü kuşatıp tapınağı yeniden yıktı. Roma İmparatoru Hadrianus izi kalmayacak şekilde yok ettiği tapınağın olduğu bölgenin adını Judea iken Palestin (Filistin) olarak değiştirdi. Tarih boyunca birçok tapınak yerle bir olmuştur. Yaratıcının tek mekânda değil heryerde olduğunu idrak edenler için açıklaması zor bir durumdur bu. Fakat Yahudiler Tanrı’nın onlara ‘Sonsuza kadar sizinle tapınağın içinde olacağım’ dediğine inandıkları için tapınağın yıkılmasını dünyanın yıkılması ile eşdeğer görürler. Tapınağın yıkılmasının oluşturduğu sarsıntı yerini hızla tapınağın yeniden inşası inancına bırakmıştır. Yeni tapınağın kurulacağına dair kehanetlerin kutsal metinlere girmesi çok zaman almadı ve bu kehanetler günümüzde kan dökücü savaşların kökeni olmuştur. Kehanetleri içeren kitaplardan biri olan Yeşaya’da tanrının Filistinlileri cezalandıracağına dair bölüm oldukça ilginçtir:
‘Ey Filistinliler, sizi döven değnek kırıldı diye sevinmeyin.
Çünkü yılanın kökünden engerek türeyecek
Onun ürünü uçan yılan olacak.
Yoksulların en yoksulu doyacak
Düşkünler güvenlikte yatacak.
Ama sizin kökünüzü kurutacağım
Sağ kalanlarınız da ölecek…’
Kehanetler günümüzde yaşananlara çok benzerdir. İsrail’in ablukaları, gıda sevkiyatına izin vermemesi, Filistinlilerin elinden tarlalarının, zeytinliklerinin alınması, kıtlık konusunu ne kadar ciddiye aldıklarını gösterir. İsrail Filistin politikasında kendi kutsal kitaplarından esinlenmiştir.
Ağlama duvarı;
Kral Süleyman Bet Ha Mikdaş’ı (Süleyman Mabedi) inşa edeceği zaman tüm halkı kendi imkânları ölçüsünde bu inşaya katılmaya davet etti. Fakir ve muhtaç kesime batı bölümü inşası verildi. Tanrı tüm eseri inceledi ve ‘Fakir ve muhtaç halkın emeği ve alın teri benim için en değerli olanı bu duvarı ebediyen kutsuyorum’ dedi. İlahi bir ses ‘Tanrı kutsal varlığı batı duvarını ebediyen terk etmeyecektir’ diye nida etmiştir.
Yahudilerin zamanla Kudüs’te ibadet ettikleri en kutsal alan olmuştur bu duvar. Yahudiliğin en büyük hedefi tek kalıntısı ağlama duvarı olan Süleyman Mabet ‘ini yeniden inşa etmektir. Bu duvara sıkıştırılan dilek mektupları toplanıp Zeytin Dağı’na yani Mesih’in geleceği yere gömülür. Mesih inancına göre Mesih Zeytin Dağı’na inecek altın kapıdan geçecek şehre girip vaat edilmiş kutsal topraklarda Yahudilerin kurtuluşunu başlatıp dünyaya hükmedecektir.
KUDÜS HIRİSTİYANLAR İÇİN NEDEN KUTSAL?
Hristiyan inancına göre Hz. İsa’nın yaşadığı, çarmıha gerildiği, defnedildiği, dirildiği ve semaya yükseldiği şehir olan Kudüs, incillerde geniş yer bulur.
Joachim adlı zengin bir Yahudi’yle evli olan Anna (Hanne) uzun bir kısırlık döneminden sonra yaşlılık çağında bir çocuğu olacağı müjdesini alır. Adı Meryem olan kızçocuğunu Rabbin hizmetine adar. Yahudi geleneğine göre bir kız oniki yaşına geldiğinde mabetten ayrılıp evlenmesi gerektir. Ancak Meryem üç yaşında mabede götürülüp bakirelik yemini ettiğinden kura çekilerek Davut’un oğlu Yusuf ile evlendirilir. İncil’e göre Cebrail Nasıra’ da oturan Meryem’e İsa’nın doğumunu müjdeledi fakat Meryem o sırada Yusuf’la evli değildi. Daha sonra sonrasında Yusuf’la evlenirler fakat Yusuf boşanmak ister ama rüyasında boşanmaması konusunda ikaz edilir. Meryem Hz. İsa’nın doğumunu Beytüllahim’de gerçekleştirir. Yusuf ve Meryem Hz. İsa on iki yaşına gelince onu Kudüs’e götürmüştür.
Hz Meryem Hz. İsa çarmıha gerildiğinde ve mezara konulduğunda orada bulunur. Hz Meryem ile ilgili vefatı, nereye defnedildiği hakkında yeni ahitte bir bilgi yoktur.
Kidron Vadisi;
Kudüs’te Zeytin Dağı ile haremi şerif arasında bulunan Kidron vadisi, Kral Davut’un oğlu Absalom’un, İsa Mesih’in kardeşi Yakup’un ve Yahya’nın babası Zekeriya’nın burada metfun olduğuna inanılan yerdir. İncil’de İsa’nın havarileriyle sık sık inzivaya çekildiği yer olarak bilinir. Rivayete göre Hz. Meryem’in, Aziz Yusuf’un, Hanne’nin ve İmran’ın mezarları buradadır. Kidron vadisindeki Meryem Ana türbesi ise Hz. Meryem’in vefatından sonra bir süre gömülü kaldığı sonrasında ruhunun göğe yükseldiği söylenilen yerdir.
Hz. Meryem Kuran’da ismiyle anılan tek kadındır Kuran’da on dokuzuncu sürenin adıdır Meryem ve 34 yerdeMeryem ismi geçer. Kuran’da İmran’ın karısının doğacak çocuğu Rabbe adadığı kız oluncada Meryem adını verdiği ve onu Beytülmakdis’e götürüp Harun’un soyunda din adamlarına teslim ettiği şeklinde geçer. Hadislerde ise Meryem ve İsa’nın günahtan korunmuşluğuna işaret edilir. Sonrasında ise Zekeriya Meryem’in teyzesinin kocası olarak Meryem’i himayesine alır. Ergenlik çağına gelincede onu mabede götürür orada bir odaya yerleştirir. Kuran’a göre Allah Meryem’i güzel bir bitki gibi yetiştirir. Zekeriya yaşlılığında dolayı Meryem ile ilgilenemediğinden Hz.Meryem’i himaye etmesi için birsini bulmalarını istedi. Meryem kura sonucu amcasının oğlu Yusuf’un himayesine girdi. İncil de Yusuf ve Meryem’in nişanlandığından bahsedilirken Kuran’da bu durumdan bahsedilmez.
Hz. İsa, Kuran-ı Kerim’de İsa İbn Meryem ve Mesih şeklinde zikredilen kendisine incilin verildiği Hz. Muhammed’i müjdelediği bildirilen, ‘Allah’tan bir ruh ve kelime’ olarak tasvip edilen ancak kul olduğu vurgulanan bir peygamberdir. Hz İsa’nın doğumunun nerede olduğu ilgili tartışmalar mevcuttur. Bu konuda Kuranı Kerim’de bir yer belirtilmez fakat Matta ve Luka İncillerinde İsa’nın bugünkü Filistin topraklarında hatta Beytüllahim’de doğduğu iddia edilir. Uzmanlar Hz. İsa’nın Beytüllahimde doğduğunu belirtir. Nasıra’lı İsa olarak anılmasının nedeni çocukluğunun Nasıra’ da geçmesinden kaynaklıdır. Burada bulunan Doğuş Kilisesi Hz. İsa’nın doğduğu yer olduğuna inanıldığı için bu adı almıştır. Hıristiyanlar için kutsal mekânlardan biridir. Milletler Kilisesi ise Hz. İsa’nın son saatlerini geçirdiği, dua ettiği bir Katolik Kilisesi’dir.
HZ. İSA’NIN ÖLDÜRÜLMESİ
Hıristiyanlara göre, Hz. İsa’nın verdiği mesaj bürokratik elitin zenginlerin ve din adamlarının işine gelmedi. Fakir, kimsesiz ve yaşlılara kucak açmıştı Hz. İsa. Güçlü ruhban sınıfı olan Yahudiliğe karşı eşitlikçi bir din sunmuştu. O dönemde bu durum bir ayaklanma olarak düşünüldü. Yahudilerin Hz. İsa’nın çarmıha gerilmesini istemeleri üzerine Yahudilerin baskısından kurtulmak isteyen Platus, onun çarmıha gerilmesini onayladı. Bunun üzerine Yahudiler Hz. İsa’yı Golgota denilen yere götürerek çarmıha gerdi.
Hıristiyan inancına göre havarilerin gözleri önünde semaya yükselen Hz. İsa babasının sağ tarafına yerleşmiştir ve dünyanın sonuna doğru yeniden gelecektir.
KUDÜS MÜSLÜMANLAR İÇİN NEDEN KUTSAL?
Kudüs şehir adı olarak Kuran’da geçmez fakat İsra mucizesi nedeniyle Kuran’da yer alan El Mescidül-Aksa’nın Kudüs’te ki Süleyman Mabedi olarak kabul edilmesi Müslümanlar için Kudüs’ü önemli yapar. Kuranı Kerim’de Mescidi Aksa’nın çevresinin mübarek kılındığı belirtilir. Kuran’da mukaddes belde olarak nitelendirilen Arz-ı Mevut’ un içerisindedir. Kudüs’ün kutsallığı hadislerde geçer. Hz. Muhammed ‘(ziyade sevap umarak) Namaz ve ibadet için yalnız şu üç mescide gidilir: Mescid-i Haram, Mescid-i Nebi ve Mescid’i Aksa’ buyurmuştur. İslami kaynaklarda geçen İsra (Hz. Muhammed’in Mescid-i Haram’dan Mescid’i Aksa’ ya gidişi) ve miraç(yükseklere çıkışı) Müslümanların Kudüs ile ilgili manevi bağlarını güçlendiren olaylardır.
KIBLE KABEYE NASIL ÇEVRİLDİ?
Hz. Muhammed Mekke ve Medine dönemlerinde Kâbe’yi önüne alarak Kudüs’e doğru namaz kılıyordu. Hz. Muhammed Kâbe’nin kıble yapılmasını arzulamaktaydı. Kıblenin Kâbe olduğu vahyi geldiğinde Hz. Muhammed Beni Selime mescidinde öğle namazını kılıyordu ve namaz içinde Kâbe’ye dönmesi emrolundu cemaatle birlikte yüzlerini mescidi harama çevirdiler.
Hz. Ömer Mescidi;
Hz. Ömer miladi 638 yılında Kudüs’ün fethi için yola çıkar. Hz. Ömer Kudüs’ün anahtarını teslim aldığında kendisi bizzat çalışarak Mescid-i Aksa’nın (Süleyman Mabedi) Hıristiyanlık döneminde molozlar altında kalmış olan yeri temizletip orada cemaate namaz kıldırır. Sonrasında buraya bir mescit yaptırır. Hz. Ömer’in ismini taşıyan bu mescit Yahudi Mahallesi’nde yer alır ve 1967 yılından beri ziyaretlere kapalıdır. Hz. Ömer Kudüs’ü fethettiğinde ‘bu fethiistiyordun ya Resulullah! İşte şehri fethettik Kudüs kardeşlerine kavuştu’ der.
Haçlı istilası sonrası büyük kısmı Tapınak Şövalyeleri’ne verilen Mescid-i Aksa, Selahaddin Eyyubi’nin geri alacağı tarihe(1217-1218) kadar onların elinde olur. Selahaddin Eyyubi şehrin fethinden sonra kaybolan İslami görünümü yeniden canlandırmak için birçok adım atmıştır.
Kubbet-Üs Sahra;
Kudüs denildiğinde ilk akla gelen yerdir. Avlusunda Muallak Kayasını bulunduran Kubbet-üs Sahra ortası kubbeli sekizgen bir yapıdır. İslam mimarisinin ilk kubbeli eserlerindendir. Muallak kayası rivayete göre Hz. Musa’nın kıblesidir. Kuranda bu kayadan doğrudan bahsedilmez Muallak Kaya’sı havada asılı duran bir kayadır. Evliya Çelebi kayanın havada asılı durmasının hikmetinden Seyahatname ’de bahseder. Resul-i Ekrem’in göklere çıkmasının ardından Sahratullah’ın yerinden kopup arkasından gelmek istemesi üzerine Hz. Muhammed’in ‘Ya Sahra, Allah’ın emriyle boşlukta dur!’ demesiyle taş ne kadar havaya kalktı ise orada kalır. Yahudi geleneğinde Muallak Kayası Süleyman Mabedinin Kudsü’l Akdes bölümünün temelini teşkil ettiği, dünyanın ortasında bulunduğu, Nuh’un gemisinin tufandan sonra onun üstüne oturduğu gibi inanışlar mevcuttur.
Hıristiyanlara göre Hz. İsa haşr günü adalet kürsüsünü bu taşın üzerine kuracak ve insanlara ait hükümleri bu kürsüden verecektir. Rivayete göre kayanın üzerinde Hz. Muhammed ve Hz. İdris’in ayak izleri ve Hz. Cebrail’in parmak izleride bulunmaktadır.
Kubbet-üs Sahra Emevi Halifesi Abdülmelik bin Mervan tarafından yaptırılmıştır. Hacer-i Muallak denilen kaya kütlesini örten kubbe olduğu için Kubbet-üs Sahra yani Kaya Kubbesi denir.
KUDÜS NASIL FETHEDİLDİ?
İslam orduları Ebu Ubeyd’e bin Cerrah komutasında Kudüs’ü kuşattı. Kudüs halkı anlaşma talep etti bunun üzerine şehre gelen Hz. Ömer şehri teslim alıp halka can mal kilise ve haçlarının güvenliğiyle ilgili bir emanname verdi. Hz. Ömer şehre bugünkü el-Halil kapısından girmiştir.
Emeviler döneminde Muaviye’nin devletin merkezini Şam’a nakletmesiyle Kudüs’ün önemi artıyor. Emeviler döneminde gerçekleştirilen imar ve iskân faaliyetleri neticesinde şehrin Arap nüfusu artmıştır. Emevi hanedanını yıkan Abbasilerin iktidara gelmesiyle Bağdat başkent olmuştur. Suriye ve Filistin bölgeleri nispeten geri planda kaldı ancak Kudüs İslam dünyası için Mekke ve Medine’den sonra üçüncü kutsal şehir olma özelliğini sürdürmüştür.
Kudüs Müslümanlarının Türklerle ilk karşılaşmaları Türklerin İslamiyet’i kabul etmesinden önce savaş zamanlarında olmuştur. Savaştıkları Türkler önce Müslüman sonra Abbasi hanedanının eşleri ve yöneticileri olarak bölgeye geldiler. Kudüs’te biline ilk Türk 766-809 arasında halifelik yapan Harun Reşit’in hanımı Soğdlu Türk(Maride) idi. İlk Türk yönetici ise, 838-841 arasında Abbasi orduları komutanlığı yapan, Fergana Türk hükümdarları soyundan Hayder bin Kavus olmuştur. Artık şehrin kaderinde Türkler de söz sahibiydi.Şehir 1071-1098 yılları arasında Selçuklu-Türkmen hâkimiyetinde kaldı. Haçlı seferleri sonrası 15 Temmuz 1099’da şehir düştü. Haçlılar her yeri talan ederken Muallak Kaya’sına büyük saygı gösterdiler. Haçlılar Muallak Kayası üzerine sunak inşa ettiler ve kubbedeki alemin yerine büyük bir haç diktiler. Haçlılar Muallak Kaya’sından bazen bir parça alıp memleketlerine götürüyorlardı. Haçlı kralları bunu engellemek için kayayı mermerle kapladı. Selahaddin Eyyubi’nin Kudüs’ü fethinden sonra bu mermerler kaldırılmıştır.
Müslümanlar Kudüs’ü fethettiğinde Halife Ömer Hıristiyanlara can ve mal güvenlikleri konusunda söz vermiştir. Fakat Haçlıların Kudüs’e girmesinden sonra Kudüs genelde eski görünüşünü korumakla beraber tam bir Hıristiyan şehri haline geldi, camiler kiliseye çevrildi. Yahudi ve Müslümanların şehirde sürekli kalmasına izin verilmedi.
Haçlılar şehirdeki tüm Müslümanları hatta Müslümanlara yardım ettiği gerekçesiyle tüm Yahudileri öldürerek dünyada eşi görülmemiş bir vahşet örneği sergilemiştir. Bu katliamın tanığı olan Haçlılardan Raymond D’Aguilers vahşeti şöyle aktarmıştır ‘Kentin sokakları, kesilmiş kafalar, eller ve ayaklarla doluydu. Öyle ki yolda takılıp düşmeden yürümek zor hale gelmişti. Ama tüm bunlar Süleyman Tapınağı’nda yapılanların yanında hafif kalıyordu. Orada ne mi oldu? Eğer size gerçekleri söylesem, bana inanmakta zorlanabilirsiniz. En azından şunu söylemeliyim ki Süleyman Tapınağı’nda akan kanların yüksekliği, adamlarımızın dizlerinin boyunu aşıyordu…’
Kudüs’ün ıstırabı Selahaddin Eyyubi’nin 2 Ekim 1187 yılına kadar sürmüştür. Haçlılar az bir fidye ödediler parası olmayan binlerce kişi de serbest bırakıldı. Selahaddin’in bu insanca davranışı Haçlıların vahşetiyle tam bir tezatlık gösteriyordu. Haçlılar şehirden giderken, Ortodoks ve Yakubi Hıristiyanların şehirde kalmasına ve Yahudilerin şehre yerleşmelerine izin verildi. Haçlılar tarih boyunca Kudüs’ü geri almak için sefer düzenlemeye devam etmişlerdir.
Kudüs’te Osmanlı hâkimiyeti ise 1516 ‘ da Mercidabık savaşıyla Suriye’yi ele geçiren ve ertesi yıl Kahire deki Memlük yönetimine son veren Osmanlılar Kudüs’e hâkim olmuştur. Kudüs’te Osmanlı hâkimiyeti 1917’ye kadar yaklaşık dört asır devam etmiştir.
Osmanlı devleti huzur içinde birlikte yaşamak adına çok detaylı kuralar getirmiştir. El Halil Kapısı üzerindeki kitabe, küçük bir detay gibi durur ama aslında çok şey ifade eder. ‘la ilahe illallah İbrahim Halilullah’ yazılı kitabe hangi din ve mezhebe mensup olursa olsun herkese kucak açılacağı mesajını taşır adeta.
Osmanlı devleti hem içerde hem dışarda zorluklarla mücadele ederken aynı zamanda Filistin’e yasa dışı Yahudi göçü ve Siyonizm ile de uğraşmaktaydı. Yahudilere toprak satışını engellemek maçıyla birçok tedbir alındıysada başarılı olunamadı. Osmanlı’nın gücü zayıfladıkça Kudüs için yeni bir dönem gelir. Yahudiler ilk olarak Osmanlı’yı hedef alırlar. İngilizler çıkarma yaptıklarında Yahudiler İngilizlere yardım ederler ve bu amaçla askeri bir birlik bile oluştururlar. Elbette Yahudilerin asıl arzusu, Hadrianus zamanında yok edilmesinden sonra hiçbir iz kalmayan tapınağı ayağa kaldırmaktır. Bu amaçla zaman zaman bölgeyi incelemiş, iz bulmaya çalışmışlardır. Osmanlı güçsüzleştikçe taviz kopartmak daha da kolaylaşmış ve Mescid-i Aksa alanında kazılar başlamıştır. 1880 yılında yapılan bir kazıda, bir kitabe ortaya çıkmış ve İstanbul’a getirilmiştir. M.Ö 700 yıllarına tarihlenen ve İbranice yazılı bu kitabede, suyollarınınonarımıyla ilgili bir ifade vardır. Bu kitabe daha sonraki yıllarda aslında Yahudi yerleşiminin ne kadar eski olduğu hakkında bir delil olarak görülmüş, İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres kitabeyi 2007 yılında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’den geri istemiştir.
Gelelim 1917 senesine… Kudüs için bir kader yılıdır 1917. Dönemin İngiltere Dışişleri Bakanı Balfour Siyonist hareketin liderlerinden Lord Rothshild’e bir mektup göndererek Yahudilerin bölgede siyasi varlık oluşturmalarını destekleyeceğini açıkladı.1917 senesinin Ekim ayında General Allenbey komutasındaki yüz otuz bin kişilik işgalci İngiliz ordusu Gazze’yi kuşattığında Kudüs’ün kaderide değişti. Kudüs’egiren İngiliz İşgal Orduları Komutanı Edmund Allenby Selahaddin Eyyubi’nin mezarını tekmeler ve bağırır: ‘kalk Selahaddin biz yine geldik!’şüphesiz buradaki kastı üçüncü haçlı seferine katılıp başarısız olan İngiliz kralıdır. Türk askeri sadece Gazze Kudüs hattında yirmi beş bin şehit vermiştir. Osmanlının kahraman Türk askerinin Filistin’den gidişi hiç dinmeyecek savaşların kan, gözyaşı ve kargaşanın da başlangıcıdır.
21 Eylül 1922 tarihinde artık kurulacak olan İsrail Devleti için alenen adımlar atılmaya başlanmıştır. ABD’nin Kongre ve Temsilciler Meclisi ‘‘Amerika Filistin’de Yahudilere milli yurt kurulmasına taraftardır’’ diye karar alınmıştır. O tarihte İstanbul’da buna ses çıkaracak kimse yoktur. Ankara Hükümeti buna sert bir şekilde karşı çıksa da gücü bir şey yapmaya yetecek durumda değildir. Olayların zincirleme ilerleyişine baktığımızda gizli tarihin ne demek olduğu ortaya çıkıyor. Osmanlı batarken dünyada iki yeni devlet şekillenmiştir. Türkiye ve İsrail.
14 Mayıs 1948’de bölgede İsrail devleti resmen kurulmuştur artık. İsrail’in kurulmasının üzerinden yirmi dört saat geçmeden Arap ülkeleri İsrail’e savaş açmıştır. Mısır, Suriye, Irak, Ürdün kuvvetleri saldırıya geçti ancak beklenenin aksine olaylar İsrail’in lehine gelişti. Bir yıla yakın süren bu savaşta İsrail, hem Arap kuvvetlerini bozguna uğrattı hem de Filistin’deki topraklarını genişletmeyi başardı. Filistin’deki yüzde 56’lık toprağını yüzde 78’e çıkardı. 1948 Arap-İsrail savaşında İsrail Batı Kudüs’ü işgal etmiştir. Ürdün ise doğu Kudüs’e hâkim olmuştur. Böylece Kudüs doğu ve batı olmak üzere ikiye ayrılmıştır. 1948 Arap-İsrail savaşında yüzlerce Filistinli katledilmiştir. Yüz binlerce Filistinli yurtlarından sürülmüştür. Filistinliler heryıl 15 Mayıs tarihinde yaşadıklarını ‘Nakba’ Türkçe karşılığı ‘büyük felaket’ adıyla tüm dünyaya haykırıyorlar.İsrail Ocak 1950’de Birleşmiş Milletler kararlarına aykırı olarak batı Kudüs’ü başkent ilan etti ve parlamento ile birlikte diğer önemli hükümet birimlerini oraya taşıdı. Resmi kayıtlara baktığımızda, 1948 de altmış bin Arap nüfusuna karşılık yüz bin dolaylarında olan Yahudi nüfusu 1967 yılında yüz doksan yedi bine yükselmiştir.
1967 Arap-İsrail savaşında şehrin tamamını işgal eden İsrail bazen aşırı güç kullanarak şehri Yahudileştirme çalışmalarına hız vermiştir. Yeni yerleşmeleri özellikle doğu Kudüs’e yoğunlaştırdı ve 21 ağustos 1980’de doğusu ve batısıyla birleşik Kudüs’ün İsrail’in ebedi başkenti olduğunu ilan etmiştir.
.
Özetleyen: Sultan AVŞAR
SASAM Stajyeri