Twitter Facebook Linkedin Youtube

DEOBANDİ’DEN RAKKA’YA: EĞİTPOLİTİK TERÖR

Ömür KIZIL

Ömür KIZIL

Modern devlet teşkilatının ve anlayışının yerleşmesiyle birlikte; yurttaşların eğitimi, daha önceki yüzyıllarda yaşananın aksine, devlet kontrolünde belirli idealler doğrultusunda gerçekleştirilmeye başlanmıştır. Devletlerin istenen niteliklerdeki vatandaş arzusu bu durumu zaruri kılan etmenlerin başında gelmektedir. Modern devletin teşekkülünden önce eğitim, yalnızca bilgiyi arayan talebelerin veya seçkin bir azınlığın uğraş alanında kalmıştır. Bu dönemde devlet karşıtı grupların metotları da genelde silahlı mücadele şeklinde gerçekleşmiş olup; varlık sebebini büyük ölçüde siyasi, dini ve ekonomik unsurlara dayandırmıştır. Sınırlı sayıdaki asi hareket, silahlı mücadelesini ideolojik propaganda ile destekleme zaruriyetini hissetmiş veya bunu bir yöntem olarak uygulamıştır.

Bunun bilinen örneklerinden birisi Alamut ve Masyaf merkezli “Haşhaşi” hareketi olmuştur. Referans kaynaklarını İslam dinine ilişkin yorumlardan alan bu hareket, Selçuklu ve Abbasi devletlerine karşı sistematik bir terör kampanyası izlerken, uyguladığı metotlar bakımından günümüz modern terör örgütlerinin bir prototipini sunmuştur. Üyelerini radikalleştirme hususunda, etkin bir endoktrinasyon sürecinin varlığına işaret eden eylemler gerçekleştirilmiş olup, günümüzde “intihar saldırısı” olarak nitelendirilen terör eylemlerinin ilk örnekleri, henüz ikinci bin yılın başlarında Ortadoğu coğrafyasında sergilenmiştir. Mensuplarını canları pahasına eylemlere sevk eden bu hareket, aynı zamanda eğitsel süreçlerin terör amacıyla kullanımı hususunda da ilk örneklerden birisini teşkil etmektedir.

Günümüzde eğitim uygulamalarının modern devlet içerisindeki konumundan daha önce bahsedilmişti. Modern devleti herhangi bir gaye ile hedef alan terörist gruplar da, mensuplarını radikalleştirme ve mensuplarının grup amaçlarını “idealize etmeleri” hususunda aynı aracı bir silah olarak kullanmaktadır. Eğitimi hedeflerine ulaşma konusunda kullanan terör, terörün “eğitpolitik” yönüne işaret etmektedir.

İnsan kaynağı edinme ve edinilen insan kaynağını endoktrine etme hususunda kullanılan yöntem ve araçların tümü, bu boyutun içerisinde kendisine yer edinmekte olup; terörle mücadele konusunda ayrı bir cephe teşkil olunmasını gerekli kılmaktadır. Aksi takdirde terörle mücadele bataklıktan musallat olan sivrisinekleri avlamaya benzemektedir. Oysa usulüyle gerçekleştirilen eğitpolitik bir mücadele, bataklığı kurutmayı vaat edecek nitelikte bir silaha dönüşebilir.

Nitekim dünyanın pek çok bölgesinde terörle mücadele hususunda benzer yaklaşımları izleme zaruriyeti fark edilmeye başlanmıştır. Örneğin Singapur ve Malezya gibi bölgelerde Müslüman alimler ve liderler, toplumun camilere ve medreselere erişim kapasitesini arttırarak, onları illegal örgütlerin propaganda ve eğitpolitik hamlelerinden, tehlikeli öğretilerinden korumaya çalışmaktadırlar (Klein, 2013: 47). Eğitpolitik teröre karşı gerçekleştirilen türevi bir önlem, terör gruplarının eğitim kuruluşlarını ve personelini de hedef almasına sebep olabilmektedir. Hatta bu durum, terör organizasyonlarının amacını en iyi şekilde yansıtması beklenen isimlerine dahi sirayet edebilmektedir. Örneğin Nijerya’da faaliyet gösteren “Boko Haram” (Batılı Eğitim Haram) adlı terör örgütünün temel motivasyon kaynağı; adından da anlaşıldığı üzere, idealize ettiği yaşam tarzı açısından tehdit olarak gördüğü bir eğitim sistemini hedef alma üzerinedir.

Bu bağlamda terörün eğitim ile ilgili olarak yarattığı sorunlar ikiye ayrılabilir; (a) Saldırı ve tehditler sebebiyle eğitimin kesintiye uğraması veya yarıda kalması, (b) Terörist grupların eğitimi kullanarak çocukları “radikalize” etmesi ve geçmişlerinden, kültürlerinden ve toplumlarından soyutlaması. Bu ikinci tür saldırı, esasında birincisinin yarattığı ortamı fırsat bilerek gerçekleştirilen ve etkileri bir ömür boyunca devam eden, çoğu kez alınmayan tedbirler sebebiyle geri dönüşü olmayan sorunlar meydana getirmektedir. Oysa terörle mücadele hususunda bu eğitpolitik durum göz önünde bulundurulduğu takdirde, “panzehir”in de aynı metotla sağlanabileceği görülmektedir.

Terör örgütlerinin endoktrinasyon süreçlerini engellemek adına; onların eğitsel uygulamalarının engellenmesi ve beyinleri yıkanmış bireylerin (özellikle de çocukların) rehabilite niteliğinde eğitsel uygulamalara tabi tutulması bir yöntem olarak dikkat çekmektedir. Fakat bu işte başarılı olabilmek, ancak hedef terör örgütünün ideolojik yapısının analiz edilmesi, eğitpolitik uygulamalarının, hedeflerinin deşifre edilmesi ve her yönüyle irdelenerek, milli eğitim hususunda yarattığı zaafiyetleri ortadan kaldıracak nitelikte öğretimsel uygulamaların tasarlanması ile mümkün olabilecektir. Bu durumda her terör örgütü için alınması gereken tedbirler de nev-i şahsına münhasır nitelik arz etmek durumundadır.

Schmidt (2008), Amerika Birleşik Devletleri (A.B.D.) ve müttefiklerinin, düşünce savaşını kazanmak için radikallerin doğduğu medrese okul sistemini tanımaları ve bununla mücadele etmeleri gerektiğini belirtirken bu hususa dikkat çekmektedir. Zira radikaller eğitimin savaştaki rolünü kavramış olup; uzun vadeli hedeflerini gerçekleştirme hususunda, yeni jenerasyonların şekillendirilmesinde eğitimi etkili bir şekilde kullanmaktadırlar (Schmidt, 2008).

Eğitpolitik haraketler, radikalleşme süreci ile doğrudan bağlantılı olup, bu süreci şekillendirmektedir. Erdem (2016), radikalleşmenin “yukarıdan aşağıya” veya “aşağıdan yukarıya” olabildiğini belirtmektedir. Yukarıdan aşağıya radikalleşme, bir radikal grup üyelerinin yeni üyeler kazanma amacıyla radikalleşme potansiyeli olan bireylere ulaşması ve bu bireylere uyguladığı beyin yıkama ve endoktrinasyon süreçlerinden sonra meydana gelen radikalleşme olarak tanımlanmaktadır. Aşağıdan yukarıya radikalleşme ise, herhangi bir çatı altında olmaksızın bireylerin, kendiliklerinden radikal hisler ve inançlar geliştirmeleri ve bu aşamadan sonra mevcut radikal gruplarla iletişime geçmeleri veya kendi inisiyatifleri ile radikal faaliyetlere girişimleri olarak tanımlanmaktadır (McCauley ve Sophia, 2010’dan akt. Erdem, 2016: 240-241). Sosyal medya ve internet aracılığıyla, kendi başlarına radikalleşerek bulundukları bölgelerde bağımsız şekilde radikalleşen ve saldırılar gerçekleştiren teröristler bu ikinci tür radikalleşmeye (aşağıdan yukarıya) örnek olarak gösterilebilir.

İnternet, günümüzde en önemli propaganda, radikalleştirme ve eleman kazanma aracı olarak kullanılmaktadır. Bu sebeple internet üzerinden eleman kazanılmasını engelleme yöntemlerini araştırmak ve terör faaliyetlerini engellemeki 2005 yılından itibaren Avrupa Birliği’nin ana siyasi amaçlarından birisi haline gelmiştir (Behr ve diğ.’den akt. Erdem, 2016: 121). Medyada “yalnız kurt” şeklinde tabir edilen teröristler, genelde aşağıdan yukarıya doğru; terör örgütleriyle herhangi bir organik bağlantıya sahip olmadan radikalleşme sürecini yaşayanlardan oluşmaktadır. Bu şekilde gerçekleşen radikalleşme, tespit ve engelleme hususunda her ne kadar güçlükler arz etse de; organize terör saldırıları konusunda zayıf kalmaktadır.

Yukarıdan aşağıya doğru gerçekleşen radikalleşme ise özellikle “örgün” eğitsel faaliyetler ile kitlesel olarak gerçekleştirilmekte ve organize faaliyetler doğurmaktadır. Hatta bu faaliyetlerin doğrudan terör örgütü doğurduğu da görülmüştür (Örn. Taliban). Mevzunun önemi açısından, yakın tarihte iz bırakmış olan bazı eğitpolitik terör örnekleri üzerinde durulacaktır. Bunlardan birisi Güney Asya’da doğup, Merkez Asya’ya kadar sirayet eden Deobandi medrese hareketi olup, Türkiye ve çevresinin mevcut konjonktürü açısından tedbir almayı gerektirecek nitelikte örnekler barındırmaktadır.

Reşid Ahmet Gangohi (d.1906) ve Kasım Nanautvi (d.1877)’nin dini eğitim konusunda kurumsallaştırdığı Deobandi medreseleri, Güney Asya İslam’ının entelektüel, sosyal ve politik tarihini derinden etkilemiştir. Hindistan’ın Deoband şehrinde kurulan ve adını buradan alan medreselerin sayısı, kısa sürede hızlı bir artış göstermiş; yalnızca Hindistan’da 50-60 bin kuruma ulaştığı dönemler olmuştur. Aynı zamanda Pakistan, Bangladeş gibi yakın coğrafyaya ve Karayipler, G. Afrika, Britanya gibi uzak coğrafyalara da yayılmıştır (Tareen, 2014).

Güney Asya’daki İslami anlayış üzerinde önemli etkileri olan hareket, İngiliz işgali ve hıristiyan misyonerlerle mücadele konusunda da önemli faaliyetler göstermiştir (Ali, 2015: 128). Bu tip direniş hareketleri konusunda fikri altyapı oluşturan Deobandi hareketi,  zamanla ideolojik bir sistemin adı haline gelmeye başlamıştır. Kendilerini Sünni mezhebine mensup bir Güney Asya devleti olarak “Tanrısal Düzenin Halifeliği”ni uygulamaya adayan, dünya genelinde bir İslami halifelik kurma amacında olan bir hareket olarak şekillenmiştir (Tanchum & Karaveli, 2014).

deobandi medrese-2

Deobandi Medreselerinden bir görüntü – 1

Hareket, günümüzde de Hindistan ve çevresindeki varlığını büyük ölçüde sürdürmektedir. Hindistan’daki 2000 medrese Deobandi ideolojisini izlerken, Britanya’daki 1400 caminin 600’ünün Deobandi hareketine bağlı din adamları tarafından kontrol edildiği belirtilmektedir (Neyazi, 2014). Geniş bir coğrafyada faaliyet gösteren bu eğitim teşkilatı, 11 Eylül 2001’den sonra terörizm ile ilişkilendirilmeye başlanmıştır. Esasında bu ithamın sebebi, Afganistan’daki Sovyet işgali dönemlerine kadar uzanmaktadır. Afganistan’daki Sovyet işgali sırasında yaklaşık 3 milyon Afgan mülteci, Pakistan topraklarına geçiş yapmıştır. Pakistan’ın kuzeyinde yerleşen bu mülteciler ve özellikle de genç olanları, Deobandi medreseleri aracılığıyla yaygın dini eğitimden geçirilmiştir. Kamplarda yardım dağıtım ağı en güçlü olan Hizb-i İslami grubuna katılmak, pek çok mülteci için hayatta kalabilmenin en kestirme yolu haline gelmiştir. Suudi Arabistan ve Kuveyt gibi Körfez ülkeleri de, kendi resmi ideolojilerini yaygınlaştırmak adına Selefi çizgide eğitim yapan bu medreselere müthiş miktarlarda fon aktarmıştır. Söz konusu medreseler, büyük ölçüde Afgan mültecileri devşirmek üzerine kurulu iken; Arap ülkelerinden gelen gönüllü savaşçıları da Selefi öğretiye dayalı şekilde sosyalizasyon sürecinden geçirmiştir. Körfez ülkeleri, Mısır, Cezayir gibi farklı ülkelerden gelen savaşçılar, ülkelerine döndüklerinde bu ideolojinin taşıyıcısı haline gelmişlerdir (Wiktorowicz, 2005’den akt. Atacan, 2008: 43).

Deobandi Medreselerinden bir görüntü

Deobandi Medreselerinden bir görüntü – 2

Son birkaç on yılda vücut bulan Selefi çizgideki radikal dinci terör örgütlerinin pek çoğu, bu eğitpolitik hareketin doğurduğu ideolojiyi zihinlerinde taşıyan yabancı savaşçıların/öğrencilerin ürünüdür. El Kaide ve IŞİD gibi terör örgütlerinin oluşum süreçleri göz önünde bulundurulduğunda bu durum görülecektir. Ancak Deobandi medreselerinin, Afganistan işgali sırasındaki faaliyetlerinin en önemli ve net sonucu “Taliban” hareketinin ortaya çıkışıdır. Daha önceden bahsedilen, Afgan mültecilerin Deobandi medreselerinde eğitime tabi tutulması süreci, burada yetiştirilen öğrenci/talebe ve öğretmenlerin/mollaların Afganistan’a savaşmak amacıyla geçmesi bu hususta etkili olmuştur. Bhutto hükümeti, paramiliter güce yardımcı olarak binlerce medrese öğrencisinin sınırı kolaylıkla geçmesine ve Afganistan’ın Kandahar bölgesini kontrol etmelerine izin verdi. Bu öğrenciler, tıpkı kendileri gibi Deobandi medreselerinde eğitim alan Molla Ömer ve Celalettin Hakkani gibi liderlerin çevresinde toplanmaya başladı. Söz konusu oluşuma “öğrenciler” anlamına gelen “Taliban” adı verilmiştir. Söz konusu örgütün milisleri, Afganistan’da büyük topraklar ele geçirerek Mola Ömer’i halife ilan etmişlerdir (Tanchum & Karaveli, 2014). Söz konusu örgüt sonraki yıllarda önce Afganistan’ı kontrol altına alarak hükümeti kurmuş, sonrasında ise küresel ölçekte saldırılar gerçekleştiren El Kaide ile işbirliğine gitmiş ve El Kaide liderlerinin hamiliğini üstlenerek uluslar arası baskılara karşın onları teslim etmemiştir.

Taliban hareketi, terörün eğitpolitik boyutunu gözler önüne seren önemli bir örneği teşkil etmektedir. Afganistan’daki savaş sırasında Pakistan’ın Afganistan sınırında 1000’den fazla yeni medrese açılmıştır. Bu medreselerde Afganistan’da cihadın sürekliliğini mümkün kılacak insan gücünü yetiştirmek hedeflenmişti (Atacan, 2008). Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus, söz konusu okulların silahlı eğitimin aksine ideolojik bir eğitim gerçekleştirmesidir. Amaç zihinlere sirayet etmek ve uzun vadeli bir değişimin yolunu açmak olarak gözükmektedir. Cihadi değerleri ve militan eğitimini gerçekleştirmek üzere USAID (United States Agency for International Development) tarafından finanse edilen Nebraska Üniversitesi’nde Peştun dilinde özel kitaplar yazılmış ve bunlar Afgan mülteci kamplarına ve medreselere dağıtılmıştır (Hussain, 2007’den akt. Atacan, 2008: 42). Yani savaşacak nefer, yıkanacak beyin yerel coğrafyadan; doktrin ise okyanus ötesinden gelmiştir. Neyazi (2014), yeni Deobandi yaklaşımının Endonezya, Malezya, Pakistan ve Türkiye gibi İslam dünyasının diğer bölgelerindeki İslami gruplar ve hareketler tarafından da uygulandığını belirtmektedir (s. 20).

Taliban deneyinin bir benzeri, günümüzde Suriye ve Irak topraklarında yaşanmaktadır. Irak Şam İslam Devleti (IŞİD/DAEŞ) adlı terör örgütü, ele geçirdiği geniş coğrafya üzerinde eğitpolitik terörün ve toplum mühendisliğinin önemli ve tehlikeli örneklerinden birisini uygulamaktadır. Son zamanlarda terör örgütlerinin, yapı değiştirerek adeta bir devlet şeklinde teşkilatlandıklarına şahit olunmaktadır. Kendisini “devlet” olarak tanımlayan yapılanma, sosyal hayatın pek çok alanında olduğu gibi eğitim alanında da niteliği meçhul bazı örgütlenmelerde bulunmuştur. “İrfan Divanı” isimli hücre veya organın, modern devlet teşkilatındaki Eğitim Bakanlığı’nın işlevini yerine getirmek üzere kurulduğunu faaliyetlerinden anlıyoruz. IŞİD’e yakınlığıyla bilinen internet sitelerinde son zamanlarda yayımlanan bir bildiri bu bakımdan dikkat çekmektedir. “Müminlerin Emiri’nden Cehaleti Ortadan Kaldırma ve Şeriat İlmini Yayma Müjdesi” başlıklı ve İrfan Divanı’nın imzasını taşıyan bildiri; ilkokuldan, üniversiteye kadar eğitimin tüm kademelerine, fiziki şartlardan, öğretim programlarına kadar şeriata uygun önemli düzenlemeler getirildiğini ilan ediyor. Söz konusu bildiride dikkat çeken düzenlemelerden bazıları şunlardır:[i]

  • Öğretim programlarında geçen Suriye Devleti ve Irak Devleti gibi isimlerin yerine “İslam Devleti” tabiri getirilmiştir.
  • Yurttaşlık, ulusçuluk ve milliyetçilik gibi değerlerle ilgili tüm konuların yanı sıra “İslam Devleti”nin yorumuna göre Hilafet Devleti’nin din anlayışına ters düşebilecek tüm ders, slogan ve marşlar kaldırılmıştır.
  • Kız ve erkek öğrencilerin sınıfları ayrılmıştır. Bu kapsamda kız okullarında erkek öğretmen ve elemanların çalışması yasaklanırken; eğitim ve idareyle ilgili tüm kararlar şeriat kurallarına dayandırılmıştır.
  • Namaz vakitlerinde derslere ara verilmesine ve bayan öğrencilerin yüzleri de dahil örtünmesine karar verilmiştir. “Edepsizlik” yapanların uyarılması için bayan görevliler atanmıştır.
  • Müzik, resim, felsefe, sosyoloji ve psikoloji derslerinin kaldırılması öngörülmektedir. Dinsel “kafir” azınlıkların (ezidi, süryani, nusayri, zerdüştük, putperestlik vs.) tarih ve inançlarının öğretilmesi yasaklanmıştır.
  • Dini-İslami (İlahiyat) eğitimde ise “Resmi Din Eğitimi Müfredatı’’ başlığıyla öğrenim takvimi tüm sınıf ve düzeylerde geçerli olmak üzere okullara dağıtılmıştır.
  • Fizik, kimya, matematik, İngilizce ve Arapça derslerinde mevcut programları korunmuştur. Fakat Eğitim Bakanlığı dini yaradılış teorisiyle bağdaşmayan Darwin teorisi ve Cosmos gibi bazı “küfür” bölümlerini çıkarmıştır.
  • Akidelerin “fesada” uğratıldığı ve gençlere “inançsızlığın aşılandığı” Fen derslerine “Allah’ın Yaradılış Yasaları’’ gibi yeni konu ve başlıklar eklendi.
  • Üniversitelerdeki tüm bilimsel araştırma faaliyetlerindeki parasızlık sorunu en kısa sürede çözülecektir.
  • Uluslararası üniversitelerle irtibat kurulması ve mezunların “İslam Devleti”nde memur olarak atanması için gerekli “Çalışma ve Atanma Bakanlığı“nın ön hazırlıklarına başlanmıştır.[ii]

Bildiride ilan edilen kararlara göre örgüt; bölge haritasını siyaseten değiştirmenin ötesinde, kültürel, toplumsal ve ekonomik bir dönüşümü de hedeflemektedir. Bölgedeki otorite yoksunluğunu ve çaresiz mültecileri, fırsata çevirdiği takdirde Taliban deneyinde yaşanan sonuçlara benzer neticeler elde edilmesi kaçınılmaz olacaktır. IŞİD’in ele geçirdiği bölgelerde Sosyal Bilgiler, Tarih, Felsefe vb. dersleri yasaklayarak kendi ideolojisine uygun yeni dersleri eğitim programlarına koyduğu, yeni ders kitapları yazdığı, okullara yeni öğretmenler atadığı da göz önünde bulundurulursa tehdidin büyüklüğü görülecektir. Örgütün yayın organları olan Dabiq ve Konstantiniyye dergilerinde, “yeni cihad nesli”nin yetiştirilmesi hususunda eğitime yapılan vurgular da bu konuda gözden kaçırılmaması gerekenler arasındadır. Çocukların, doğuştan itibaren ya da küçük yaşlardan itibaren aşırı değerler ve radikal ideolojiler ile beyni yıkanmaktadır. Bu durum askeri eğitim kamplarındaki okullarda başlamaktadır. 10-15 yaş aralığındaki çocuklar şeriata dayalı dersler almakta ve kendilerine cihat bayrağını devralmaları konusunda telkinlerde bulunulmaktadır (Benotman & Malik, 2016: 8). Çocuklar bu okullarda katı bir IŞİD öğretim programı ile eğitim görmektedirler. Bu eğitim programından resim, felsefe ve sosyal bilgiler dersleri çıkarılmıştır. Bunların yerine Kuran ezberleme ve cihat eğitimi programın temelini oluşturmaktadır (Benotman & Malik, 2016: 8-9). Taliban örneğinde de görüldüğü gibi, silahlı eğitimden önce ideolojik eğitim vasıtasıyla endoktrinasyon sürecine geçildiği görülmektedir. Tedbir alınmadığı takdirde bu faaliyetlerin ne gibi sonuçlar doğuracağı birkaç on yıl içerisinde gözlemlenebilecektir.

Eğitpolitik terör konusunda bir diğer örnek ise, Hizbullah tarafından gerçekleştirilen faaliyetlerdir. Hizbullah’ın faaliyetleri, hizmet alanlarına bakıldığında adeta bir hükümeti andırmaktadır. Yıllar içerisinde oluşan bu yapı, sosyal hizmet programlarını, hastaneleri, yayın kuruluşlarını ve eğitim kurumlarını bünyesinde barındırmaktadır. Söz konusu hizmetler, hizmet talep edenin politik bağlılıklarını da göz önünde bulunduracak mahiyette şekillenmiştir (Kennedy, 2009).

Öte yandan ülkemiz aynı anda PKK, IŞİD, FETÖ vb. pek çok terör örgütü ile mücadele içerisinde olup; bu örgütler tarafından beyni yıkanan, kendi amaçları doğrultusunda idealize edilen pek çok terörist veya terörist olacak kadar henüz radikalleşmemiş bireyleri barındırmaktadır. Terörle silahlı mücadele hususunda herhangi bir zaafiyete mahal vermeyecek şekilde, hedef grubun eğitpolitik hareketlerini sekteye uğratacak ve örgütler tarafından endoktrinasyon süreçlerine maruz kalmış bireylere, tehdide açık bireylere benzer bir şekilde rehabilite niteliğinde eğitsel uygulamaların gerçekleştirilmesi de gereklilik arz etmektedir. Aksi takdirde bu bireylerin radikalleşme süreçleri devam ederek, toplumsal sorunların devamına sebebiyet verebilecektir. Sovyet işgali sırasında Afgan mültecilerin, Pakistan’daki Deobandi medreselerinde geçirdiği dönüşüm ve bu dönüşümün sebep olduğu yıkıcı etkiler göz önünde bulundurulduğunda; özellikle Suriyeli mülteciler meselesinin IŞİD ve PKK tehdidi açısından göz önünde bulundurulması da büyük önem taşımaktadır. Ancak tüm terör örgütlerine yönelik aynı reçetenin hazırlanması elbette mümkün değildir. Bu iş için mücadele edilen terör örgütlerinin ideolojik yapısını ve endoktrinasyon süreçlerini/araçlarını analiz ederek bunlarla mücadeleyi mümkün kılacak şekilde eğitim uygulamalarının tasarlanması ve tehdit altındaki bireylere bu özel programların uygulanması gerekmektedir. Diğer yandan ulusal öğretim programlarında “vatanseverlik/patriotizm” eğitiminin ağırlığının arttırılması daha genel ve önleyici bir tedbir olarak düşünülebilir.

Türk devlet geleneği bu tip yapılarla girişeceği eğitpolitik mücadele tecrübesini bünyesinde barındırmaktadır. Haşhaşi gruplarının ideolojik referans kaynaklarını oluşturan Dar’ül İlimlere karşı, bütün bir Ortadoğu’yu söz konusu ideolojik mücadeleyi gerçekleştirebilecek âlimleri yetiştirecek olan medreselerle donatan Nizam’ül Mülk, bin yıl öncesinden günümüze bir metot sunmaktadır.

.

Ömür KIZIL

Yazarın diğer yazıları için tıklayınız.

_______________________________________

 

KAYNAKÇA

Ali, A. B. (2015). Islamic Institution of Education in British India: A Study on Deoband Madrasah. Jurnal Usuluddin, 113-132.

Atacan, F. (2008). Radikal İslam’ın Küresel Bir Tehdide Dönüşüm Süreci: Afganistan Deneyimi. Sosyal Bilimler Dergisi , 1 (1), 32-49.

Benotman, N., & Malik, N. (2016). The Children of Islamic State. Londra: Quilliam Foundation.

Erdem, Süleyman. (2016). Cihatçılar – El Kaide ve IŞİD’e Katılanların Hikayesi. İstanbul: Yakın Plan.

Kennedy, P. J. (2009). From Mujahideen to Mainstream: The Evolution of Hezbollah. Washington D.C.: Georgetown University.

Klein, K. E. (2013). From Assasins to Al Qaeda: Understanding and Responding to Religious Terrorism. Ottowa: Canadian Special Operations Forces Command.

Neyazi, T. A. (2014). Darul Uloom Deoband’s Aprroach to Social Issues – Image, Reality and Perception. R. Jeffrey, & R. Sen içinde, Being Muslim in South Asia (s. 181-200). Oxford.

Salt, J. (2015). Turkey’s Counterrevolution: Notes From the Dark Side. Middle East Policy , 22 (1), 123-141.

Schmidt, T. (tarih yok). Military Review. 07 25, 2016 tarihinde Questia: https://www.questia.com/library/journal/1G1-179133568/reforming-the-madrasah-a-disregarded-dimension-in adresinden alındı

Tanchum, M. M., & Karaveli, H. M. (2014). Pakistan’s Lessons for Turkey. The New York Times (5/10/2014).

Tareen, S. A. (2014). Deoband Madrasa. 07 25, 2016 tarihinde Oxford Bibliographies: http://www.oxfordbibliographies.com/view/document/obo-9780195390155/obo-9780195390155-0019.xml adresinden alındı

[i] IŞİD Terör Örgütü tarafından yayımlanan bildirinin maddeleri ve kullanılan ifadeler değiştirilmeden alınmıştır. IŞİD ideolojisini barındıran söylemler tırnak işareti içerisinde aktarılmıştır.

[ii] Takva Haber, 23 Kasım 2014, İslam Devleti’nden Eğitime Yeni Kurallar, http://www.takvahaber.com/islam-devleti/islam-devletinden-egitime-yeni-kurallar-h776.html.

sahipkiran Hakkında

Sahipkıran; 1 Aralık 2012 tarihinde kurulmuş, Ankara merkezli bir Stratejik Araştırmalar Merkezidir. Merkezimiz; a) Türkiye Cumhuriyeti’nin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü savunan; ülkemizin her alanda daha ileri gitmesi ve milletimizin daha müreffeh bir hayata kavuşması için elinden geldiği ölçüde katkı sağlamak isteyen her görüş ve inanıştan insanı bir araya getirmek, b) Ülke sorunları, yerel sorunlar ve yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızın sorunlarına yönelik araştırma ve incelemeler yaparak, bu sorunlara çözüm önerileri üretmek, bu önerileri yayınlamak, c) Tespit edilen sorunların çözümüne yönelik ulusal veya uluslararası projeler yürütmek veya yürütülen projelere katılmak, ç) Tespit edilen sorunlar ve çözüm önerilerimize ilişkin seminer ve konferanslar düzenleyerek, vatandaşlarımızı bilinçlendirmek, amacıyla kurulmuştur.

Yorum Ekleyebilirsiniz


%d blogcu bunu beğendi: