Twitter Facebook Linkedin Youtube

BİR KAMU GÖREVLİSİNİN DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU İZLENİMLERİ

Görevlerim nedeniyle başta Hakkâri, Mardin, Van ve Tunceli olmak üzere Güneydoğu ve Doğu Anadolu illerini görme ve orada yaşayan halk ile iletişim kurma fırsatını yakaladım. Edindiğim izlenimlerimi kısaca şöyle aktarabilirim;

Bölge halkının coğrafi sınırlardan öte bir yaşam sürdüğünü ve 100 yıl önce çizilen sınırların bir işe yaramadığını gördüm. Bölge halkının sınır ötesinde akraba ve ticari ilişkileri çok fazla. Bizim kaçakçılık olarak görüp değerlendirdiğimiz hadiseleri, onlar ticaret olarak görmekte ve bu ticaretten ciddi gelirler elde etmektedirler. Bu gelirlerin büyük bir kısmı ise maalesef terör örgütlerinin finansman kaynaklarını oluşturmaktadır.

Devlet sınırlarını kuvvetlendirip kurumları ile o bölgelerde kendini göstermeye başladıkça, bölge halkının eski alışkanlıklarını bırakmayarak devlet yönetimine başkaldırması ve isyan etmesi, Cumhuriyetin ilk yıllarından beri yaşanan bir olgudur.

Emperyalist devletlerin Osmanlı İmparatorluğunun son dönemlerinden itibaren bölge üzerindeki emelleri ve bölgeye yönelik çalışmaları, halen devam etmektedir.

Maalesef bölge halkı emperyalist devletlerin bu çalışmalarına, kimi zaman gelişmelerin kendi lehlerine döneceğini zannederek destek vermiş, devletin kararlı tutumunu gördükten sonra da bir süre sessizliğe gömülmüştür.

Bölge, Mezopotamya olarak adlandırılan verimli topraklar ve çevresidir. Mezopotamya, yüzyıllardır tarihe yön vermiş savaşların ve medeniyetlerin merkezi olmuştur. Bölgeyi değerli hale getiren nedenler; öncelikle verimli topraklar ve büyük akarsu kaynaklarıdır. Bölge, Güneydoğu Anadolu topraklarından başlayan ve Basra Körfezine kadar devam eden petrol, doğalgaz v.b. enerji kaynaklarına ev sahipliği yapmaktadır. Başta su olmak üzere bölgedeki bu enerji kaynaklarının 3. Dünya savaşına sebep olabileceği bile düşünülebilir.

Hakkâri, tamamen çok yüksek rakımlı ve kaya bloklarından oluşan dağlarla kaplıdır. Bu dağlar arasından çok fazla su kaynağı çıkmakta, kış aylarında oluşan kar miktarının yaz aylarında erimesiyle nehir ve dere yatakları dolmaktadır.

Günümüz yenilenebilir enerji kaynaklarından en verimlisi olan hidroelektrik enerjisi üretimi için gerekli santrallerinden 10’dan fazlası, çok yüksek maliyet gerektirmeden ve doğaya zarar vermeden sadece Hakkâri iline kurulabilmektedir. Yüksekova, adından da anlaşılabileceği gibi yüksek dağlar arasında bulunan düzlük bir alanda bulunmaktadır. Bu ovada ciddi değer katan tarım ürünleri yetiştirmeye olanak vermektedir. Şemdinli, kısmen dağlık kısmen ise tarıma elverişli arazilerden oluşan Irak, İran ve Türkiye üçgeninde bulunan bir sınır ilçesidir. Şırnak’tan başlayan dağlık sınır, kısmen Aktütün köyünde biterek, Derecik beldesinden Erbil ve Süleymaniye kentlerine çok rahat sınır geçiş imkânları vermektedir. Bu geçişler kontrol altına alınabilse ve sınır kapıları koyulsa idi geçmişten itibaren devlet ve millet olarak karşılıklı kazanımlar yakalanabilirdi. Tekeli beldesinde İran ile sınır kaçakçılığı yapılmakta, ciddi miktarlarda petrol kaçakçılığı engellenememektedir. Hakkari ilinin tümüne bakıldığında, tarım ve hayvancılık alanında çok verim alınması muhtemeldir. Özellikle T.C. hükümetinin son 10 yılda yapmış olduğu ciddi yatırımlar neticesinde bölgede Van’a kadar olan kesimde bu kaçakçılığı önlemek amacıyla arıcılık ön plana çıkartılmış ve Türkiye’nin en kaliteli balı buralarda üretilmeye başlanılmıştır.

Mardin, tarihten bu yana ipek yolu üzerinde bulunmakta, hatta bu yolun kontrolünü elinde bulundurmaktadır. Eski Mardin, günümüzde medeniyetlerin buluşma noktası olarak görülmekte, 3 semavi dinin barış içinde yaşayabildiğini gösteren nadir kentlerimizdendir. Ciddi bir turizm potansiyeli mevcuttur. Nusaybin dümdüz bir ovada kurulmuştur ve neredeyse hiç yüksek bir tepesi bile bulunmamaktadır. Eski Mardin’de kurulan kaleden Nusaybin ovası ve Suriye ovalarına bakıldığında ucu bucağı gözükmemektedir. Bölgede küçük çaplı sanayi kuruluşları olmakla beraber, ilin zenginlik oranı Türkiye ortalamasının üstünde bulunmakta, il halkı genel olarak orta halli bir aileden daha iyi bir yaşam sürmektedir. Mardin kökenli olup Türkiye’nin en zenginleri listesinde olan iş adamları bulunmaktadır. Mardin halkının okuma yazma oranı yüksektir ve kentten bol miktarda öğretmen, doktor ve akademisyen çıkmakta, ayrıca ülkeyi yöneten politikacılar bulunmaktadır.

Mardin, Hakkari ve Van illerinde yaşadığım ve diğer Güneydoğu ve Doğu Anadolu illerini de kısmen bildiğim için söylemekte yarar görüyorum. Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidarları döneminde bölgeye yönelik çok ciddi yatırımlar yapıldığını müşahede ettim. Bu yıllar arasında ihmal edilmiş olan birçok proje hayata geçmiştir. Örneğin batıda birçok il ve ilçeyi birbirine bağlayan karayollarından daha güzel ve daha yeni yollar bölgenin coğrafik yapısının zorluğuna rağmen yapılmış ve halkın hizmetine sunulmuştur. Yine birçok batı ilinden daha fazla imkâna sahip Devlet Hastaneleri yapılmış, bu hastaneler Doktor ve sağlık çalışanları ile beraber sağlık ekipmanları ile donatılmıştır. Yine aynı şekilde birçok batı ilinden daha sağlıklı okul binaları inşa edilmiş, bu okullar Öğretmen ve eğitim ekipmanları ile donatılmıştır. Halka hizmet sağlayacak kamu binaları yapılmış, bölgede halka hizmet edecek birçok kamu görevlisi gönderilmiş, yerel halktan da hizmet sağlayacak personele kadro açılmış ve işe alınmıştır. Bölgede çalışan Jandarma ve Polis gibi kolluk kuvvetlerine, bölge halkına sayılı olunması konusunda uyarılarda bulunulmuş, halk ile kolluk kuvvetlerinin kaynaşmasını sağlayacak etkinlikler düzenlenmiştir.

Tunceli ili de bu hizmetlerden fazlasıyla nasibini almıştır. Bölge coğrafi olarak yüksekte bulunmakta olup tarım ve hayvancılık açısından çok verimli arazilere sahiptir. Bölgedeki su kaynakları oldukça fazladır. Yine coğrafi bakımdan Doğu Karadeniz Bölgesini, Doğu Anadolu Bölgesine bağlayan yol üzerinde bulunmaktadır. Ve bu yol geçmişte eşkıyalar tarafından kesilen günümüzde ise terörist unsurlar tarafından kesilmekte olan Pülümür – Tunceli yoludur. Bölgede hayvancılık yapılmakta günümüzde özellikle aranılan organik tarım konusunda atılıp yapılmaktadır. Tunceli’de neredeyse hiç sanayi bulunmamaktadır. Tunceli halkının eğitim seviyesi, Türkiye ortalamasının çok çok üzerinde bulunmaktadır. Çeşitli sebeplerle Türkiye içine ve dışına çok fazla göç vermiştir. Göç edenler ilkbahar aylarında düzenlenen Munzur şenliklerine katılmak için geldiklerinde il nüfusu aşırı artış görmektedir. Ayrıca son zamanlarda doğa sporları ve rafting gibi spor branşları konusunda da gelişim göstermektedir. Bu ilimize de yine son 10-15 yılda ciddi yatırımlar yapılmış; okul, hastane, karayolu gibi birçok yapı yenilenmiş ve halkın hizmetine sunulmuştur. Hatta üniversite kampüsü büyütülmüş, batıda bulunan birçok üniversite yerleşkesinden daha üstün imkânlar sağlanmış ve bölge halkının istekleri doğrultusunda ismi son değişiklik ile Munzur üniversitesi olarak değiştirilmiştir.

Keza Ağrı, Patnos, Doğubayazıt, Iğdır, Muş, Bingöl, Tatvan il ve ilçelerinde de benzer gelişmeleri müşahede ettim.

OLUMSUZ İZLENİMLERİM

Bölge halkı geçmişten bu yana gerek ülke dışından gelen gerekse ülke içinde bulunan fesatçılar tarafından sürekli kışkırtılmaktadır. Bölge halkının kısmen devlete ve devletin götürmüş olduğu hizmetlere bağlı olduklarını söyleyebilmekle birlikte, büyük çoğunluğunun devlete bağlı olmadığını müşahede ettim. Bunun en büyük örnekleri, sosyal medya hesaplarında ve haber sitelerinde yer alan yorumlarda görülebilmekte. Özellikle 1975 – 1995 arası doğan nüfusun aşırı kavgacı olduklarını ve olumsuz ifade içeren sözleri paylaştıklarını müşahede ettim. Cumhuriyet kurulduğundan bugüne kadar olan tarihte çıkan isyanlar ve bu isyanların bastırılmasında kullanılan güç ve demokratik çalışmaların yaratmış olduğu boşluklar, kötü niyetli insanlar tarafından devlet aleyhine kara propaganda malzemelerine dönüştürülmüş ve halen bu propagandalar sürdürülmekte.

Devletimizin yaptığı kalekol ile askeri birliklere, emniyet güçlerine ya da kamu binalarına ait yapılar, son 5 yılda büyük saldırılar altında bulunmaktadır. Bölgede halkın terör örgütüne ciddi derecede destek vermesiyle güvenlik zafiyetleri oluşmuştur ve terör örgütü, bu zafiyeti sonuna kadar kullanmaya çalışmaktadır. Örgüt, strateji olarak güçlendirilen askeri yapılara saldırmak yerine, şehir içlerinde masum sivil vatandaşların da zarar görebileceği şekilde saldırılar düzenlemektedir.

Özellikle sınır bölgelerinde yaşayan halk, öylesine şımartılmıştır ki;  devletin bedelsiz, çalışmadan ve üretmeden kendilerine ve ailelerine yardım etmesini beklemekte ve en ufak olumsuzlukta dahi devlete karşı olumsuz tutum içerisine girmektedirler. Üretim yapmamalarına gerekçe olarak da güvenlik güçlerinin yaptıkları operasyonları göstermektedirler.

Geçmişten bugüne kadar uygulanan göç politikaları, maalesef olumlu sonuçlar vermemiştir. Özellikle Dersim harekatından sonra bölgeden gönderilen aileler, birçok ilde iskan edilmiş, gönderilen aileler mezhep farklılıklarından dolayı topluma uyum sağlayamamış ve hatta aşırı sol örgütlerin teşkilatlanmasına destek olmuşlardır.

Aynı şekilde Kürt kökenli vatandaşlarımızdan geçmişte göç edenlerin kendileri pek fazla sorun yaşamamakla beraber, 2. nesilden itibaren yükselen militarist Kürt milliyetçiliğine kaymalar yaşanmış ve bu nesil, bulundukları şehirlerde büyük çaplı eylemlerin ve sokak hareketlerinin kitleleri haline gelmişlerdir.

Son 30 yılda komşu ülkelerimizde yaşanan olumsuz gelişmeler ve savaşlar, maalesef ülkemizin iç sorunu haline gelmiştir. Irak-İran Savaşı ve Irak’ta yaşanan Halep katliamı sonrası Kürt nüfusun çoğunluğunun Türkiye sınırına gelmesi ve bir kısmının Irak’ta kurulan kamplarda yaşaması, terör örgütünün en büyük insan kaynağı durumuna düşmelerine neden olmuştur. Amerika’nın 2003 Irak harekâtı, 2010 yılından itibaren yine komşu ülkelerde yaşanan turuncu devrimler, Arap baharı ve en kötüsü de Suriye de yaşanan insanlık dramı, ülkemize büyük zararlar vermektedir. Alınan göç dalgaları, büyük insanlık dramına yol açmıştır ve açmaya devam etmektedir. Bu göç dalgaları, iyi yönetilemediği takdirde hem DEAŞ hem de PKK ve uzantısı olan terör örgütlerine fayda sağlamaktadır. Yaşanan ekonomik krizler, yükselen işsizlik, yatırımcıların sevdiği güven ve istikrar ortamının bozulması, ülkemizde bazı şeylerin iyiye gitmeyeceğini göstermektedir. Maalesef ülkemizde çok kırılgan fay hatları bulunmaktadır. Buna karşın Anadolu insanının feraseti, yaşanabilecek olumsuzlukların önüne geçmektedir. Fakat Anadolu insanında da sabır azalmakta, içten içe öfke birikmesi oluşmaktadır.

Gezi parkı esnasında yaşanan olaylar, ülkemizde faaliyet yürütmeye çalışan sol örgütlerin işine yaramış ve bu örgütlerin kendilerine taban yaratma gayretleri yükseliş göstermiştir. Ülkede yine bir istikrarsızlık ve yönetim krizi gayretleri, şimdilik boşuna çıkmaktadır. Bunun için bütün güçleri ile içerden ve dışarıdan kuşatma altında tuttukları belirli internet ve medya organları sayesinde toplumu etkilemeye çalışmaktadırlar. Bilgi kirliliği hat safhada olmuştur. Bunun için profesyonel çalışan toplum mühendisleri bulunmakta, geçmişte parçalayabildikleri ülkelerden edindikleri tecrübeleri kullanmaktadırlar.

MÜLAKAT SORULARI

PKK’nın mevcut stratejisi nedir?

PKK yaklaşık 30 yıldan fazla bir süredir ülkemiz sınırları içinde faaliyet gösteren, daha öncesinde ASALA terör örgütünün faaliyetlerini devam ettiren örgüttür. Hatta ASALA militanlarının PKK terör örgütüne katıldığı ve faaliyetlerini bu şekilde devam ettirdiği bilinmektedir. Dünya kamuoyunda tepki çekmemek, 1980 darbesinden sonra yaşanan olumsuz akımı lehlerine çevirmek için doğu illerinde yaşayan masum Kürt vatandaşlarının hakları adına asıl onlara zarar veren, onların çocuklarını dağa kaçırarak militan haline getiren, yine yetiştirdiği bu çocuklarla Kürt köylerine zarar vermiş ve bölgede göç dalgası yaratarak kendisine alan yaratmaya amaçlamıştır. İlk eylemlerini asker, polis, sağlık ve öğretim görevlilerine yaparak devletin gücünü kırmayı ve toplumda ayrıştırma yaratmayı amaçlamıştır.

Şu andaki stratejisi ise sadece kırsalda hareket etmeyi terk ederek, kıra dayalı şehir yapılanması çerçevesinde militanlarını meskun mahalle kaydırmak ve orada yaşayan küçük yaştaki nüfusu asker ve polis gibi güvenlik güçlerine karşı kışkırtmak suretiyle militan haline getirmektir. Buna YDG-H, YPS, YPS-Jın gibi isimler koyarak sözde öz-savunma birlikleri adını vermiştir. Çocuklar, hem bilgisayar ortamında hem de günlük sokakta oynadıkları oyunlarda savaşmayı basit gibi görmekte, fakat gerçekte yaşadıklarında örgütten kaçmak istemekte fakat örgütten kurtulamamaktadır. Şehirlerde örgütleyebildikleri kitleler ile büyük şehirlerde ve tatil yörelerinde eylemler planlayarak ülkenin itibarını zedeleme, turizm ve ekonomik kaynakları kullanılamaz hale getirme, güvensizlik ortamı oluşturma, halkı sokağa çıkamaz hale getirme ve toplumda infial yaratma gibi amaçlar gütmektedirler. En kötü ihtimalle güvenlik kuvvetlerini sokakta rahat dolaşamaz hale getirip kendilerini rahat dolaştırmak ve alan yaratmak istemektedirler. Girilemeyen sokaklar, mahalleler ve kentler yaratarak adım adım özerklik ve özyönetim adı altında isyan teşebbüslerinde bulunmaktadır.

Devletin PKK’ya karşı izlediği strateji nedir?

Devletimiz çözüm süreci ile verdiği tüm olanakları geri almakta; eli silahlı olan militanlara güvenlik güçlerinin yürüttüğü operasyonlar ile art arda darbeler vurmaktadır. Siyasi ya da STK gibi sivil uzantılar ile de hukukun verdiği yetkiler çerçevesinde mücadele etmekte ve bu konuda kararlı durmaktadır. Bence bu doğru bir stratejidir. Devlet şu anda tüm kurumları ile geçmişte olmadığı kadar büyük bir mücadele yürütmektedir. Başarılı da olmaktadır.

Bu kadar kayıp vermemiz normal midir?

Bu kadar kayıp vermemiz normal değildir fakat başka ülkeler bu tarz mücadelelerde daha fazla kayıp vermektedir. Bizim geçmiş dönemde meskûn mahal operasyonları tecrübemiz bulunmaması, sivil halkın can ve mal güvenliğine zarar gelmemesi konusunda azami gayret gösterilmesi, örgütün sınır ötesinde yaşanan siyasi ve askeri gelişmeler neticesinde büyük miktarlarda askeri malzeme ve paylayıcıya sahip olması gibi nedenler, kayıplarımızı artırmaktadır. Terör örgütü, sınır ötesinde yaşanan çatışmalarda tecrübe kazanmış militanlar kanalıyla büyük örgütlenmelere gitmiştir. Kazandıkları bu tecrübeler ile önemli direniş göstermişler, hatta başarılı olacaklarını zannetmişlerdir. Ancak devlet tarafından gösterilen kuvvetli irade sayesinde dirençleri kırılmaya başlamıştır.

Bu mesele nereye doğru eviriliyor?

(Tamamen şahsi görüşümdür) Bu olaylarda maalesef kamuya ve sivil vatandaşlara ait mallar zarar görmekte ve şehirler kullanılamaz hale gelmektedir. Bu operasyonlar bitip de kamu düzeni sağlandığında, ne kadar acıdır ki Avrupa, Amerika ve BM gibi yabancı güçleri devreye sokmaya çalışarak, belli ülke içi ve ülke dışı medya organlarını da devreye sokarak yaşanan hadiseleri geçmişte yaşanan ve yanlış bilgilerle aleyhimizde birer propaganda unsuru olarak kullanılan Dersim Harekatı, Şeyh Sait isyanı ve hatta daha geçmişte yaşanan Ermeni Tehcirine benzeterek aleyhimizde kullanmaya çalışacakları aşikardır.  Hatta daha da ileri giderek ülkemizi gerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, gerekse Savaş Suçları Mahkemesi gibi mahkemelerde yargılatılmaya çalışacakları ve ciddi maddi tazminatlara hükmettirerek bir savaş sonucu gibi toprak ve devlet kurma taleplerine baskı amacıyla kullanma haline dönüştürecekleri de beklenebilir. Bu nedenle yaşanan tüm hadiseler, şimdiden çok titiz bir şekilde kayıt altına alınmalı, konuyla ilgili belgeseller çekilmeli, görsel efektler hazırlanmalı ve terör örgütü ile yandaşlarının olumsuz propaganda yapmalarının önü alınmalıdır. Gerekirse BM nezdinde gözlemciler getirtilerek haklılığımızı kayıtlara geçirmeli ve kamuoyuna yansıtmalıyız.

 

sahipkiran Hakkında

Sahipkıran; 1 Aralık 2012 tarihinde kurulmuş, Ankara merkezli bir Stratejik Araştırmalar Merkezidir. Merkezimiz; a) Türkiye Cumhuriyeti’nin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü savunan; ülkemizin her alanda daha ileri gitmesi ve milletimizin daha müreffeh bir hayata kavuşması için elinden geldiği ölçüde katkı sağlamak isteyen her görüş ve inanıştan insanı bir araya getirmek, b) Ülke sorunları, yerel sorunlar ve yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızın sorunlarına yönelik araştırma ve incelemeler yaparak, bu sorunlara çözüm önerileri üretmek, bu önerileri yayınlamak, c) Tespit edilen sorunların çözümüne yönelik ulusal veya uluslararası projeler yürütmek veya yürütülen projelere katılmak, ç) Tespit edilen sorunlar ve çözüm önerilerimize ilişkin seminer ve konferanslar düzenleyerek, vatandaşlarımızı bilinçlendirmek, amacıyla kurulmuştur.

Yorum Ekleyebilirsiniz


%d blogcu bunu beğendi: