Çizgi Kitabevi tarafından Eylül 2015’te yayınlanan “Birleşmiş Milletler Binyıl Kalkınma Hedefleri – 2015 Türkiye” başlıklı kitap, Dr.Bülent DARICI tarafından derlenmiştir.
Yerel sorunları küresel boyutlara taşıma gayretinde olan Birleşmiş Milletler Örgütü, iyisi-kötüsü ve eğrisi-doğrusu ile dünya ölçeğinde çözümler üretmeye devam etmektedir. Aynı zamanda bu küresel amaç etrafında pek çok eleştirinin de odağında bulunmaktadır. Birleşmiş Milletler Örgütü’nün çözüm arayışlarının bir yansıması da Binyıl Kalkınma Hedefleridir. Binyıl Kalkınma Hedefleri, küresel çözüm arayışları çerçevesinde sürdürülebilir kalkınma için geliştirilmiş geniş ölçekli bir gelecek projeksiyonudur.
BİRLEŞMİŞ MİLLETLER BİNYIL KALKINMA HEDEFLERİ
AŞIRI YOKSULLUĞU VE AÇLIĞI ORTADAN KALDIRMAK
Ülkelerin gelişmişlik düzeyi ile yakından ilişkili olan yoksulluk, hem az gelişmiş hem de gelişmiş ülkelerin karşılaştığı bir durumdur. Son dönemdeki en büyük sorunlardan biri kabul edilen yoksulluğa çeşitli faktörler neden olmaktadır. Yoksulluğun nedenleri, ülkeler ve ülkelerin içinde bulundukları bölgelerin gelişmişlik düzeylerine göre değişmektedir. Yoksulluğun genel nedeni olarak; üretim yetersizliği ve bu yetersiz üretim sonucu elde edilen gelirin bölgeler, sektörler ve bireyler arasında adil bir şekilde dağıtılamaması gösterilmektedir. İşsizlik, vergi sisteminin adaletsiz olması, doğal afetler, çalışamayacak durumda olan özürlü sayısının yüksek olması, miras yoluyla elde edilen gelirler, devlet teşvikleri, enflasyon, piyasada monopolleşme gibi faktörler, yoksulluğun nedenleri arasında yer almakatadır.
Birleşmiş Milletler, yoksulluğu; “yeterli bir yaşam standardına ulaşma ve diğer sivil, kültürel, ekonomik, siyasal ve sosyal haklardan yararlanma açısından gerekli kaynaklardan, yapabilirliklerden, seçeneklerden, güvenlikten ve güçten sürekli ya da kronik olarak yoksun oluşla belirlenen bir insanlık durumu” olarak belirlemiştir. Mutlak yoksulluk, temel fiziksel kriterleri karşılamak için minimum tüketim standardına erişebilme yetisine sahip olmama durumudur. Asgari refah düzeyine ulaşamayanların sayısının toplam nüfusa oranlanmasıyla elde edilir.
Küreselleşme süreci ve ekonomik krizlerin etkisiyle gelir dağılımının toplumsal kesimler arasındaki uçurum derinleşmiş ve yoksulluk artmıştır. Yoksulluğu önlemede uluslararası alınan önlemler incelendiğinde Birleşmiş Milletler bünyesinde oluşturulan Uluslararası Para Fonu, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü gibi uluslararası kuruluşlar ile ülkeler düzeyindeki sosyal düzenlemeler büyük öneme sahiptir. Birleşmiş Milletler, Binyıl Kalkınma Hedefleri kapsamında Türkiye’de çeşitli alt organizasyonlarla birlikte özel ve kamu kuruluşları ile beraber pek çok projede ortaklık kurmuştur ve kayıt dışı ekonominin önlenmesi, çocuk işçilerin çalıştırılmaması, kadın girişimcilerin teşvik edilmesi, gençlerin istihdamlarının güvence altına alınması gibi faaliyetlere destek vermektedir.
1980’ler, Türkiye’nin yapısal dönüşüm sürecinin başlangıcıdır. 24 Ocak kararları ile ekonomik ve toplumsal yapıda köklü bir değişim gerçekleşirken, 1990’lı yıllarda yaşanan krizler sonrasında ekonomi daralmış ve işsizlik artmıştır. Küreselleşme süreci, neo-liberal politikalar ve ekonomik krizlerin etkisiyle gelir dağılımı bozulmuş, toplumsal kesimler arasındaki uçurum derinleşmiş ve yoksulluk artmıştır. Bu bağlamda Türkiye, gelirin nispeten eşit dağıldığı bir ülke olmaktan çıkıp, zengin ile yoksul arasındaki farkın giderek arttığı bir ülke haline gelmiştir.
Yoksulluğu önlemede uluslararası alanda ve ülkeler düzeyinde alınan önlemler incelendiğinde; Birleşmiş Milletler bünyesinde oluşturulan Uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Bankası (WB) ve Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) gibi uluslararası kuruluşlar ile ülkeler düzeyindeki sosyal düzenlemelerin büyük öneme sahip olduğu görülmektedir.
Birleşmiş Milletler, Binyıl Kalkınma Hedefleri kapsamında Türkiye’de özel ve kamu kuruluşları ile beraber pek çok projede ortaklık kurmuştur. Örneğin; çocuk işçilerin çalıştırılmaması, kadın girişimcilerin teşvik edilmesi, gençlerin istihdamlarının güvence altına alınması gibi faaliyetlere destek vermektedir. UNICEF ise aşı kampanyaları, bebeklerin ve çocukların beslenmelerinin iyileştirilmesi, kız çocuklarının eğitimlerinin iyileştirilmesi, okul öncesi eğitim, ilk ve orta dereceli eğitim ve cinsiyet eşitsizliğinin ortadan kaldırılması gibi projeler yürütmektedir.
Yoksulluk göstergeleri arasında yer alan belirleyici kriterlerden birisi de, günde 1 doların altında gelir ile geçinmek zorunda bulunan dünya nüfusudur. 2015 hedeflerine, 2005 yılından itibaren ulaşılmış görülmektedir. Dünyada yetersiz beslenen insan sayısı tamamen ortadan kalkmamasına rağmen, 2015 hedeflerine ulaşılmış olması sevindiricidir.
Binyıl Kalkınma Hedefleri, 2000 Eylül ayında New York’ta gerçekleştirilen Binyıl Zirvesi’nde kabul edilen Binyıl Bildirisinde kayıtlı kalkınma hedeflerinden oluşmakta ve yoksulluğun yarı yarıya azaltılmasını da içeren 8 ana başlık altında toplanmaktadır.
Amaç 1: Aşırı yoksulluk ve açlığı ortadan kaldırmak
Amaç 2: Herkes için temek eğitim sağlamak
Amaç 3: Kadınların konumunu güçlendirmek ve toplumsal cinsiyet eşitliğini geliştirmek
Amaç 4: Çocuk ölümlerini azaltmak
Amaç 5: Anne sağlığını iyileştirmek
Amaç 6: HIV, AIDS, sıtma, ve diğer salgın hastalıklarla mücadele etmek
Amaç 7: Çevresel sürdürülebilirliğin sağlanması
Amaç 8: Kalkınma için küresel ortaklıklar geliştirmek
Binyıl Hedeflerin ikinci amacı olan ‘Herkesin Temel Eğitim Almasını Sağlamak’; 2015 yılına kadar dünyanın her yerinde kız ve erkek çocuklarının ilköğretim hakkından eksiksiz yararlanmasının sağlanmasını amaçlamaktadır. Binyıl Kalkınma Hedefleri, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesine paralel olarak herkesin temel eğitim almasını sağlamak için okullaşma ve okur-yazarlık ile ilgili göstergeler üzerinde durmuştur. Bu hedefler bağlamında Türkiye’de eğitimde kalitenin artırılması için öğretmen kadrolarının arttırılması ve norm kadroya önem verilerek eğitimdeki fiziki şartların düzeltilmesi gerekmektedir.
Son yıllarda erkeklerin ve kızların okullaşma oranları arasındaki fark, kapanma eğilimi göstermektedir. Bu ilerlemelerin kaydedilmesinde özellikle:
Bir toplumun gelişmesinde sağlıklı eğitimli nesillerin yetiştirilmesinde kadının, rolü annelik görevinden dolayı oldukça önemlidir. Bu yüzden bir toplumun gelişmesini istiyorsak ilk önce kadını eğitmeliyiz.
KADINLARIN KONUMUNU GÜÇLENDİRMEK VE TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİNİ GELİŞTİRMEK
2010 Yılının Eylül ayında Birleşmiş Milletler (BM) üyesi 189 ülke tarafından hazırlanan Binyıl Kalkınma Hedefleri eylem planında belirlenen sekiz temel amaçtan üçüncüsü; ‘Kadınların Konumunu Güçlendirmek ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliğini Geliştimek’tir. Kalkınma Hedefleri raporlarında bu göstergeler dışında, kadınların okuma-yazma bilme oranı, iş durumlarına göre kadınların toplam istihdamdaki payı, cinsiyetlere göre işsizlik oranları, cinsiyetlere göre tarım dışı istihdamda kayıt-dışı istihdam oranı, cinsiyetlere göre toplam istihdamda kendi hesabına ya da aile işçisi olarak çalışanların oranı, cinsiyetlere göre eksik istihdam oranı gibi göstergeler de bulunmaktadır.
Cinsiyet eşitliğini uluslararası düzeyde karşılaştırmalı olarak ölçmek için farklı değerlendirme indeksleri kullanılmaktadır. BM dışında Dünya Ekonomik Forumu ve Avrupa Parlamentosu Cinsiyet Eşitliği İzleme raporlaması, bu alanda kullanılan temel ölçümlerdendir. Cinsiyet eşitliği için en kapsamlı ölçümlerden birini yapan Dünya Ekonomik Forumu GDI ölçümü için 4 temel başlık kullanmaktadır: Ekonomik katılım ve fırsatlar, eğitime erişme, politik güç, sağlık ve yaşamı sürdürebilirlik.
Ulusal ve küresel düzeydeki raporlama sistemlerinde hangi indekslerin kullanıldığına göre ülkelerin cinsiyet eşitliği sıralamasındaki yerinin değiştiği gözlenebilmektedir. Az gelişmişliğin göstergelerinden biri olarak kabul edilen toplumsal cinsiyet eşitsizliği sorunu, gelişmekte olan bir ülke olarak kabul edilen Türkiye’nin öne çıkan özelliklerinden biridir. Eğitim süreci boyunca erkek egemen toplumun ideolojisi çeşitli şekillerde yeniden üretilirken, kadınlar toplumsal işbölümünde daha sınırlı ekonomik olanaklar ve soysa prestij sağlayan mesleklere yönlendirilmekte, annelik ve kadınlık rollerinin türevi olan üretimden çok işgücünün yeniden üretimi alanlarındaki meslekleri seçmeye yönlendirilmektedir.
Zorunlu okullaşmanın sağladığı eşitlik olanakları bir tarafa, eğitimde başarı ile toplumsal konular arasındaki ilişki, sınıfsal, bölgesel ve cinsiyete bağlı olarak değişiklik göstermektedir. Kadınların artan okullaşmasının toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlayacak bir süreci beslemesi, Kandiyoti’nin dediği gibi erkekler ve kadınlar arasındaki ‘ataerkil pazarlık’a fakat daha çok devletin son dönemlerde cinsiyet eşitliği talep eden seküler ve feminist çevrelerce eleştirilen ‘dinselleşme’ politikalarına karşı politik müzakere potansiyeli göstermesine bağlı gibi durmaktadır.
Türkiye’de kadın istihdamının genel özellikleri, işgücüne katılım oranının düşüklüğü, enformel istihdamın yaygınlığı ve pek çok kadının ev kadını olarak istihdam dışında kalmasıdır. Bu sorunların yanında, yıllar itibariyle kadının istihdamdan aldığı pay artmaktadır. BM hedefleri doğrultusunda istihdam konusundaki amaç, tarım dışı sektörlerde kadının istihdam payını arttırmaktır. Bu da eğitim seviyesinin arttırılması ile ulaşılabilecek bir amaç olarak görülmektedir.
Binyıl Kalkınma Hedeflerinin cinsiyet eşitliğine ilişkin içerdiği eğitim, istihdam, ve siyasette eşitlik perspektifinin birbirine bağlı sonuçlarında karşımıza çıkan nokta, devletin makro politikalarının ve daha önemlisi söylemlerinin ‘cinsiyet eşitliğini’ hedeflediği ve uygulamaya koyduğu noktalarda kayda değer bir başarı yakaladığıdır.
KALKINMA İÇİN KÜRESEL ORTAKLIKLAR GELİŞTİRMEK
Birleşmiş Milletler’in en önemli görevleri arasında; dünyadaki insanların hayat standartlarını yükseltmek, tam istihdamı artırmak, ekonomik ve sosyal gelişmeyi sağlayarak, kalkınmayı en üst seviyeye çıkarmak yer almaktadır. Bunun için Birleşmiş Milletler ‘Açık, Kurallara Bağlı, Tahmin Edilebilir, Ayrımcılık İçermeyen Ticaret ve Finans Sistemleri Geliştirmek’ ve ‘En Az Gelişmiş Ülkelerin Özel İhtiyaçlarına Yönelmek’ olmak üzere iki temel hedef belirlemiştir.
Türkiye’de yardımların etkinliğinin artırılmasına yönelik çalışmalara da son dönemlerde oldukça önem verilmektedir. Bu çerçevede, TİKA ile UNDP işbirliğinde ‘Güney-Güney İşbirliği ve Yükselmekte Olan Donör Ülke Rolleri Arasında Köprü Oluşturmak: Türkiye’nin Uluslararası Kalkınma İşbirliğine Katılımını Güçlendirmek’ başlıklı proje, 2008 yılı itibariyle faaliyete geçirilmiştir. Projeyle, Türkiye’nin kalkınma işbirliği çalışmalarını yürütme görevli kurum olan TİKA’nın yardımların etkinliğinin de dahil olduğu pek çok alanda kapasitesinin iyileştirilmesi hedefi üzerinde durulmaktadır.
TİKA tarafından yapılan faaliyetler sonucunda Türkiye’nin kalkınma yardımlarının düzenlenmesinde bazı ilerlemeler mevcuttur. Fakat AB, OECD ve Asya Kalkınma Bankası da dahil olmak üzere diğer uluslararası kuruluşlarla teknik işbirliği mekanizmalarında daha fazla ilerleme sağlanmalıdır.
Türkiye’nin kalkınma yardımlarında mali işbirliğinin payı son derece azdır. 2006 yılında gerçekleşen 714 milyon ABD doları yardımın sadece 50 milyon ABD doları mali yardım niteliğindedir. Türkiye’de son yıllarda 30 katın üzerinde artırdığı dış yardım miktarı ve yürüttüğü kalkınma faaliyetleriyle, insani diplomasi alanında örnek gösterilen ülke konumundadır. Gelişmiş ülkelerin dış yardımlarda kesintiye gittiği bu süreçte, Türkiye 5 kıtada 100’ü aşkın ülkede yardım faaliyetlerini sürdürmektedir.
.
Özetleyen: Tuğçe KÜÇÜKYILMAZ
SASAM Stajyeri – Karamanoğlu Mehmet Bey Üniversitesi İktisat Bölümü Öğrencisi