Suriye’de işler Türkiye’nin öngördüğü şekilde gelişmiyor maalesef. 30 Eylül’de Rusya’nın Suriye’de silahlı mücadeleye dahil olmasıyla birlikte Suriye Rejimi, ılımlı muhalefet olarak isimlendirilen ve Türkiye’nin destek verdiği gruplara karşı kaybettiği mevzileri teker teker geri almaya başladı. Bir yandan da YPG, Türkiye dışında Suriye’de etkin tüm güçlerin –ki aralarında müttefiklerimiz! de bulunmakta- desteğini alarak Afrin ve Kobani Kantonlarının arasını birleştirme hedefine git gide yaklaşıyor. YPG’nin son 2-3 hafta içindeki ilerlemesi, IŞİD’in aleyhine değil, Türkiye’nin destek verdiği ılımlı muhalefetin aleyhine gerçekleşiyor.
Rusya’nın sahaya inmesiyle Suriye Rejimi, en kritik kazanımını Halep’in kuzeyinde bir hattı ele geçip Halep’i kuşatarak ve dolayısıyla muhaliflerin Halep ile bağlantılarını keserek elde etti (Haritadaki mavi bölge). Böylece Halep’e hakim olan ılımlı muhaliflere, Türkiye’den ikmal yolu kapandı. İkmal gitmediği takdirde Halep’in Rejim kuvvetlerince ele geçirilmesi, bir zamanlama meselesine dönüşüyor. Halep’in düşmesi ise, ılımlı muhalif grupların ve dolayısıyla onlara destek veren Türkiye’nin sahadan tamamen silinmesi demek.
Ancak muhalifler için tek sorun, Suriye Rejimi değil. Halep ile bağlantıları kesilen muhalifler, güneyden Rusya destekli Rejim, batıdan yine Rusya destekli YPG güçleri ve doğudan da IŞİD tarafından sıkıştırılıyor. Halep’in kuzeyinde muhaliflerin son kalelerinden Mare ilçesi, dün batıdan terör örgütü PKK’nın Suriye’deki uzantısı PYD, doğudan ise DAEŞ’in saldırılarına maruz kaldı. Rusya, bir haftayı aşkın süredir PYD güçlerinin Halep’in kuzeyinde muhaliflerin kontrolündeki Azez ilçesine ilerleyişi için havadan destek sağlıyor. Azez’e yaklaşık 6 kilometre mesafedeki Minniğ Havaalanı, 11 Şubat’ta yoğun Rus bombardımanı sonucu PYD’nin eline geçmişti. PYD güçleri iki gün önce de Rus hava desteğinde Tel Rıfat ilçesini ele geçirdi. PYD’nin Azez’e 3 kilometre mesafedeki Afrin’in doğusunda Şat kontrol noktasında bulunduğu bildiriliyor.[1] YPG’nin bir yandan Fırat’ın batısında, diğer yandan da Afrin’in doğusunda ilerliyor olması, Türkiye’nin milli çıkarları ile hiç uyuşmayan güney sınırlarımızda bir Kürt Koridoru kurulması amacını taşıyor.[2]
Suriye’nin Kuzeyinde Kurulması Planlanan Kürt Koridoru[3]
Türkiye, bu gidişatı durdurmak için Minniğ Havaalanı’nı ele geçiren ve Azez’e ilerleyen YPG’yi top atışlarıyla vuruyor. Ama Türkiye’nin bu endişesi, başta ABD olmak üzere müttefikleri tarafından paylaşılmıyor. Suriye’de çıkarları çatışan iki büyük güç olan ABD ve Rusya’nın çıkarları, söz konusu YPG olunca nedense çakışıyor. Türkiye’nin delilleriyle birlikte YPG’nin PKK’nın Suriye’deki uzantısı ve dolayısıyla bir terör örgütü olduğuna yönelik argümanları, YPG’nin IŞİD’e karşı savaştığı bahanesiyle hiçbir müttefiki tarafından paylaşılmıyor. Bu nedenle de önce ABD ve Rusya, ardından Fransa ve Avrupa Birliği’nin Dış Politika Temsilcisi Türkiye’ye “YPG’ye yapılan topçu ateşlerini sonlandırma çağrısı” yaptı.[4] Son olarak da Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin herhangi bir karar alınmamakla birlikte, Türkiye’nin YPG’ye karşı tutumunun endişe ile izlendiği açıklaması geldi.[5] Sonrasında da dün akşam Ankara’da askeri servislere yapılan ve 28 şehit verdiğimiz menfur saldırı gerçekleşti. Bu saldırının Türkiye’nin Suriye politikalarına bir mesaj olduğu, PKK yöneticilerinden Cemil Bayık tarafından da zikredildi.[6] Bu saldırıyı hangi taşeron örgüt gerçekleştirirse gerçekleştirsin, arkasındaki güçlerin Türkiye’ye mesajı; “Bizim tekerimize çomak sokma, YPG’yi rahat bırak, sen istesen de istemesen de biz Suriye’nin kuzeyinde bir Kürt Koridoru kuracağız!” şeklindedir. Tabi meselenin sadece Kürt Koridoru ile kapanmayacağı, sonrasında Büyük Ortadoğu Politikası (BOP) uyarınca hazırlanan haritada yer alan Özgür Kürdistan’dan daha büyük ve denize açılan kapısı olan bir devlet için yavaş yavaş ilerleneceği, gözden kaçırılmamalıdır. Güneydoğu illerimizdeki PKK’nın son kalkışması ve başta Diyarbakır olmak üzere bazı il ve ilçelerimizde yaşananların, bu plana yönelik öncü stratejiler olduğu görülmektedir.
Peki geldiğimiz nokta itibariyle Türkiye’nin seçenekleri nelerdir? Buna geçmeden önce yukarıda yaptığımız tespitleri özetlemekte fayda var;
1- Türkiye müdahale etmez ise YPG, önce Rusya’nın desteğiyle muhaliflerin kontrolündeki bölgeyi tamamen ele geçirecek ve sonra başta ABD olmak üzere IŞİD karşıtı koalisyonun desteğiyle IŞİD’in elindeki Cerablus-Mera hattını ele geçirerek Kantonları birleştirecek ve bir Kürt Koridoru oluşturacak.
2- Eğer YPG muhaliflerin kontrolündeki bölgeyi ele geçirir ve IŞİD ile karşı karşıya kalırsa, Türkiye’nin YPG’ye müdahale etmek için uluslararası düzeyde hiçbir meşruiyeti kalmayacaktır. Çünkü IŞİD’e karşı savaşan bir unsura müdahale etmek, IŞİD’e destek vermek anlamında yorumlanacaktır ki, bu Türkiye açısından göze alınamayacak bir durumdur.
3- Türkiye’nin sadece topçu atışları ile YPG’nin muhaliflerin elindeki bölgeyi ele geçirmesine mani olması, mümkün değildir ve zaten hâlihazırda yoğun uluslararası tepki almaktadır. Yani YPG, arkasındaki uluslararası destekle, er ya da geç muhaliflerin elindeki bölgeyi ele geçirecektir.
4- YPG’ye yönelik top atışları bile tepki alan Türkiye’nin YPG’ye karşı askeri müdahale yapması, başta sahada intikam için bekleyen Rusya’nın varlığı, müttefiklerimizin(!) ve uluslararası kamuoyunun tutumu göz önüne alındığında mümkün gözükmemektedir.
Bu tespitlerden sonra eğer Türkiye’nin Suriye’de mutlaka varlık göstermesi gerekiyorsa, önünde tek bir uygulanabilir seçenek kalmaktadır. O da Suriye’de varlık gösteren tüm yabancı ülkelere ve terör örgütü YPG’ye meşruiyet kazandıran IŞİD ile mücadele üzerinden politikalarını kurgulamaktır. Daha açık olarak ifade edecek olursak; Türkiye, müttefiklerinden destek gelmese bile, Azez/Mare -Cerablus hattını kontrol eden IŞİD’e karşı (YPG’den önce) karadan ve havadan harekat başlatabilir ve IŞİD’in püskürtülmesiyle güvenli hale getirilen bölgeye derhal kamplar kurup Suriyeli mültecileri buraya yerleştirerek bölgeyi güvenli bölge ilan edebilir. Müttefikleri katılmasa bile Türkiye’nin IŞİD’e karşı gerçekleştireceği bir harekata, hiçbir uluslararası güç bahane bulamayacaktır. Bir terör örgütü olan YPG’ye bile meşruiyet kazandıran IŞİD’e karşı mücadele ediyor olmak, Türkiye’nin böyle bir müdahalesini haydi haydi meşru kılar. Çünkü ABD önderliğindeki uluslararası koalisyon da, meşruiyetini IŞİD’e karşı mücadele etme iddiasından almaktadır. Keza Rusya da, Suriye sınırları içinde gerçekleştirdiği hava saldırılarını meşru göstermek için IŞİD ile mücadele ettiğini iddia etmektedir. Türkiye’nin müttefiklerinden Suudi Arabistan yetkilileri de, Suriye’de tek hedeflerinin IŞİD olduğunu, karadan bir askeri müdahalede yer alacaklarsa bu müdahalenin IŞİD’e karşı olacağını dillendirmektedirler.[7]
Türkiye’nin IŞİD’in elindeki bölgeyi ele geçirerek burayı güvenli bölge ilan etmesi; YPG’nin koridor kurmasını engelleyecek, Halep’teki muhaliflere lojistik destek hattının açık kalmasını sağlayacak ve böylece Türkiye’nin Suriye masasındaki elini güçlendirerek pazarlık gücünü artıracaktır. Ayrıca böyle bir hamle, YPG’ye kuvveti bir mesaj olacak ve YPG’nin muhaliflere karşı Azez bölgesindeki saldırılarını durdurmasını beraberinde getirebilecektir.
Ancak böyle bir harekatın en önemli riski, Rusya’nın aklı selimden uzak tepkisiyle karşılaşılmasıdır. Rusya’nın uçağı düşürüldükten sonra intikam almak için fırsat kolladığı ve bu nedenle uçaklarımızın, Rus uçaklarına hedef olmamak için Suriye sınırlarına yakın uçmadığı bilinmektedir. Ancak bir uçak nedeniyle Türkiye’nin Suriye’deki tüm pozisyonunu kaybetmesi ve aleyhine gelişen hadiselere müdahale edememesi, kayıp-kazanç perspektifinden bakıldığında makul gözükmemektedir. Bu nedenle de, Rusya lideri Putin’in tatmin olması için envanterden çıkarılma zamanı gelmiş bir uçağımız, Rus uçaklarının mutlaka müdahale edecekleri bilinerek ve pilotumuzun can güvenliğine ilişkin tüm tedbirler alınarak (pilotomuzun zamanında uçaktan ayrılması ve kontrolümüz altındaki bir bölgeye inmesi iyi planlanarak), IŞİD’e karşı girişilecek harekatın başlangıç aşamasında feda edilebilir. Böylece can kaybı yaşanmaksızın ve üstelik IŞİD’e müdahale ederken bir uçak feda edildikten sonra, Rusya’nın başka bir müdahalesinin savaş nedeni sayılacağı ve Türkiye’nin tek niyetinin IŞİD’e karşı mücadele etmek olduğu ve Suriye topraklarında gözü olmadığı, kuvvetle vurgulanarak ve uluslararası kamuoyuna yönelik iyi bir kamu diplomasisi kampanyası yürütülerek IŞİD’e karşı yukarıda önerilen harekat gerçekleştirilebilir.
IŞİD’e karşı gerçekleştirilecek bir harekatın diğer önemli bir riski de, IŞİD’in Türkiye içinde kanlı eylemler gerçekleştirme riskidir. Bu nedenle böyle bir harekât planlandığı takdirde, IŞİD’in Türkiye’deki uzantılarına karşı kapsamlı bir operasyon gerçekleştirilmesi ve muhtemel eylemlere karşı teyakkuzda olunması gerekmektedir.
Sonuç olarak çok riskli olmakla beraber, Türkiye’nin Suriye’de aleyhine gerçekleşen gidişatı engelleyebilmesi için önündeki tek seçenek; müttefiklerimizin de, karşıtlarımızın da destek verdikleri YPG’yi doğrudan hedef almak yerine, meşruiyeti hiçbir şekilde tartışılamayacak olan IŞİD’e karşı mücadele yöntemiyle YPG’nin ve Rusya-Suriye Rejimi ikilisinin planlarını akamete uğratmaktır. Ancak savaş, konuşulduğu ve yazıldığı gibi basit bir olgu değildir ve bir kere başladığı takdirde planlandığı gibi gitmeme riski, kesinlikle göz ardı edilmemelidir. Türkiye, geldiğimiz nokta itibariyle iki kötü seçenek arasında bir tercih yapmak zorundadır. Tercih yaparken dikkate alacağı husus ise; eğer müdahale etmezse Suriye’de aleyhine gerçekleşecek gelişmelerin, IŞİD’e müdahale etmesi durumunda karşılaşacağı risklerden daha büyük veya daha küçük olması ihtimalleridir. Bu ihtimaller değerlendirilirken, şu husus gözardı edilmemelidir; Türkiye’nin şu an Suriye’deki gelişmelere müdahale etmemesi ve sonrasında Suriye’de oluşacak fiili durum, daha sonra Türkiye’yi farklı bir silahlı mücadelenin içine sokabilecektir. Zira halen Güneydoğu illerimizde yaşanan terör saldırıları, PKK’nın uzantısı YPG’nin güney sınırlarımızın tamamına hakim olmasıyla, daha da şiddetlenebilir.
Allah düşmanlarımıza fırsat vermesin, milletimizin birliğini ve dirliğini bozmasın. Rahmetli dedemin ağzından düşürmediği şekliyle; “Allah devletimize, milletimize ve ordumuza zeval vermesin”
Süleyman ERDEM – suleyman@sahipkiran.org
Yazarın diğer yazıları için tıklayınız.
________________________________________
[1] http://www.karar.com/dunya-haberleri/pyd-ypg-azezden-sonra-isidle-birlikte-mareye-saldirdi-74335
[2] https://sahipkiran.org/2015/06/24/suriyede-son-durum/
[3] https://sahipkiran.org/2016/02/03/suriye-ic-savasinda-son-durum-ve-turkmenler/
[4] http://www.bbc.com/turkce/haberler/2016/02/160217_azez_stratejik_onemi
[5] http://www.milliyet.com.tr/bmgk-turkiye-cagrisini-duzeltti/dunya/detay/2196156/default.htm
[6] http://www.yenisafak.com/gundem/ankara-saldirisini-bayik-sahiplendi-2417343
[7] http://www.haber24.com/suudi-arabistan-suriye-de-katilacagimiz-bir-kara-operasyonu-esad-i-degil-sadece-isid-i-hedef-alacak-haberi-770916
[…] https://sahipkiran.org/2016/02/19/suriyede-son-secenek/ […]
[…] GERÇEKLEŞTİ ABD’NİN SURİYE SALDIRISI KARŞISINDA MİLLÎ DURUŞ NASIL OLMALI? TÜRKİYE’NİN SURİYE’DE SON SEÇENEĞİ “SURİYE’DEKİ SON DURUM VE TÜRKİYE’NİN SEÇENEKLERİ” BAŞLIKLI […]