Twitter Facebook Linkedin Youtube

ABD BAŞKANLIK SİSTEMİ-2: “ULUSAL HÜKÜMETİN OLUŞTURULMASI”

C.Bünyamin AKSAKAL

C.Bünyamin AKSAKAL

(Birinci bölüm için tıklayınız) 1789’da Birleşik Devletlerin ilk başkanı olan Washington göreve başladığında Anayasa ile ilgili oluşmuş bir gelenek olmadığı gibi halk nezdinde de örgütlü bir destek bulunmuyordu. Başkanın hükümetin çalışma biçimini en kısa sürede belirlemesi, yasaların uygulanabilmesi için yargı organının biran önce kurulması gerekiyordu. Merkezi hükümetin oluşturulma çabası içinde ilk kurulan bakanlıklar maliye ve dışişleri oldu. Maliyenin başına Alexander Hamilton, dışişlerinin başına Thomas Jefferson getirildi. Ayrıca, bir başkanı ve beş üyesi olan Yüksek Mahkeme’nin dışında üç gezici bölge mahkemesi ve 13 yerel mahkeme kuruldu ve böylece federal yargı sisteminin temelleri atıldı. Savaş, adalet gibi bakanlıkların Kongre tarafından oluşturulması ile ilk Amerikan Başkanlık Kabinesi meydana geldi.

Ulusal hükümetin kurulması ve işleyişi hakkında Federalistlerle Antifederalistler arasındaki anlaşmazlık, bu dönemde de artarak devam etti. Alexander Hamilton’un lideri olduğu Federalistler, şehirlilerin ticari çıkarlarını savunurken, Thomas Jefferson’un önderliğindeki Antifederalistler ise kırsal bölgelerin ve güney kesimlerinin çıkarlarını temsil ediyordu. Bu tartışmada Federalistler merkezi hükümetin daha fazla güçlü olmasını isterken, Antifederalistler eyaletlerin merkez karşısındaki konumunun güçlendirilmesi gerektiğini vurguluyorlardı. Bu bağlamda, merkezi hükümetin gücünü artırmayı hedefleyen Hamilton, şube açmaya yetkili olan bir Amerika Birleşik Devletleri Bankası kurdu. Merkezi hükümetin gelirlerinin toplanmasına yönelik önemli tedbirler alan Hamilton, ticaret ve endüstriyi teşvik etti ve ulusal hükümetin arkasında iş adamlarının yer almasını sağladı.

Ulusal hükümetin merkezinin neresi olacağına dair tartışma önemli bir gündem oluşturuyordu. 1790 yılında Jefferson, Hamilton ve Madison arasında varılan uzlaşı neticesinde “İkamet Yasası” olarak bilinen yasa kabul edildi. Buna göre, ulusal hükümetin başkenti olarak, Potomac nehri civarında bir alanın başkan tarafından belirlenmesi kararlaştırıldı. Bu çerçevede, Georgetown’ın doğusunda Potomac’ın kuzey kıyısına başkent inşa edilmeye başlandı. 9 Eylül 1791’de başkentin inşaatını denetleyen üç komiser şehrin adını Başkan Washington’ın onuruna verdiler. Hiçbir eyaletin sınırları içinde yer almayan Federal bölge o zamanlarda Birleşik Devletler’in şiirsel adı olan Columbia olarak adlandırıldı. Böylece başkentin ismi Washington DC (District of Columbia) olarak belirlendi. Kongre Washington’daki ilk toplantısını 17 Kasım 1800’de yaptı.

1800’e gelindiğinde Washington ve Adams’ın yönetimi esnasında Federalistler tarafından güçlü bir hükümet kurulmuştu. 1800 yılında Başkan olan Jefferson ise daha farklı bir yönetim anlayışı benimsedi. Daha demokratik yöntemlerin geliştirilmesine ön ayak oldu. Tarımı ve batıya doğru genişlemeyi teşvik etti. O güne kadar pek az önem verilen kölelik meselesi, ulusal bir sorun olarak gittikçe çok daha fazla önem kazanmaya başladı. Kölelik, Kuzeybatı’da 1787 tarihli bir Kararname ile yasaklanmıştı. Bununla birlikte, ekonomik nedenlerden ötürü Güney eyaletleri köleliğinin devam etmesini istiyorlardı.

1860’lara gelindiğinde, Güney ile Kuzey arasındaki gelişmişlik farkı oldukça büyümüştü. Kuzey hızla sanayileşirken, Güneyin ekonomisi pamuk üretimine bağımlı kalmayı sürdürüyordu. Güneyliler, geri kalmışlığın suçunu, Kuzey’in büyüyüp gelişmesine bağladılar. Diğer taraftan, Kuzeyliler bölgenin göreli geri kalmışlığının en önemli nedenini köleliğin sürdürülmesinde gördüler.

1860 başkanlık seçimlerinde Cumhuriyetçi Parti Abraham Lincoln’u aday gösterdi Partinin seçim kampanyası, köleliğin kaldırılması ile endüstrinin korunması için yeni gümrük tarifeleri getirilmesine odaklanmıştı. Demokratlar ise ikiye bölünmüştü. Köleliği destekleyen Güneyliler, Kentuckyli John Breckenridge’yi başkan adayı gösterdiler. Kuzeyli Demokratların adayı ise Stephen Douglas’tı. Başkanlık yarışından Lincoln galip çıktı. Lincoln’un seçilmesi köleliği devamını isteyen Güney eyaletlerini harekete geçirdi. Özel bir South Carolina Kongresi toplanarak South Carolina’nın artık Birleşik Devletlerin bir parçası olmadığını ilan etti. 1 Şubat 1861’de altı Güney eyaleti daha ayrılmıştı. Böylece, yedi eyalet, 7 Şubat’ta, Amerika Konfedere Devletleri için geçici bir anayasa kabul ettiler.

1861’de Güneyliler tarafından Federal güçlere karşı açılan bir ateş sonunda çok sayıda Amerikalının öleceği bir iç savaş başladı. Maddi kaynaklar açısından Kuzey’in açık bir üstünlüğü vardı. 22 milyon nüfusa sahip 23 eyalet, 9 milyon kişinin yaşadığı 11 eyaletle karşı karşıyaydı. Güney ise kendi topraklarında bir savunma savaşı veriyordu. Güneyin en önemli avantajı yetenekli generallere sahip olmasında yatıyordu. Savaşın ikinci yılında, Kölelerin Azad Edilmesi Bildirisi’ni yayınlayan Lincoln, Birlik’e karşı isyan eden eyaletlerdeki tüm kölelerin 1 Ocak 1863’ten başlayarak özgür oldukları ilan etti. Bildiriyle, siyahların da Birlik Ordusu’nda silahaltına alınmaları sağlandı. Yaklaşık 178.000 Afrika kökenli Amerikalı Amerika Birleşik Devletleri Siyah Birlikleri’nde ve 29.500 siyah da Birlik Donanması’nda görev yaptı.

Nihayet 1865’te Güney orduları teslim oldu ve Amerikan İç Savaşı Kuzeyin zaferiyle sona erdi. Savaş süresince birbirinden oldukça farklı düşünen kabine üyelerini bir arada tutması ve köleliğin kaldırılması ile hatırlanan Lincoln, savaşın sonuna yaklaşırken bir Güneyli tarafından öldürüldü. Savaşın bitiminde güneydeki bütün kölelere özgürlük verildi. Kısa bir süre sonra da siyahlar oy kullanma hakkını kazandı. Amerika Birleşik Devletleri, bölünme tehlikesinin üstesinden gelerek tekrar tek bir ülke olarak birleşmeyi başardı. Batıdaki bütün eyaletlerin Birliğe katılmasının ardından, 1867’de Alaska Rusya’dan 7,2 milyon dolara satın alındı. 1898’de Amerikan himayesine giren Hawai ise 1950’de 50. ve son eyalet olarak kabul edildi. Böylece sınırları itibariyle günümüz Amerika Birleşik Devletlerinin oluşum süreci tamamlandı.

Bir sonraki bölümde Amerikan başkanlık sisteminin 20. Yüzyılda geçirdiği değişiklikler ve günümüzdeki durumuna gelişi konu edilecektir.

.

C. Bünyamin AKSAKAL

Yazarın diğer yazıları için tıklayınız.

Cihangir Bünyamin AKSAKAL Hakkında

Cihangir Bünyamin AKSAKAL: (Ankara) Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümünden lisans, Pennsylvania Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümünden yüksek lisans derecesi almıştır. Gazi Üniversitesi’ndeki doktora çalışmalarına devam etmektedir.

Yorum Ekleyebilirsiniz


%d blogcu bunu beğendi: