Twitter Facebook Linkedin Youtube

HÜZÜN COĞRAFYASI: DOĞU TÜRKİSTAN

Büşra GÜNDOĞAN

Büşra GÜNDOĞAN

SASAM Staj Bitirme Ödevi olarak hazırlanan bu çalışmada; Doğu Türkistan’ın Çin ile olan ilişkileri kısaca anlatıldıktan sonra, Çin’in Doğu Türkistan politikası ve Doğu Türkistan’ın stratejik önemi değerlendirilmiş olup Doğu Türkistan halkının yaşadığı sorunlar ele alınmıştır. Daha sonra Türkiye ve diğer Türk devletlerinin Doğu Türkistan meselesine yaklaşımı incelenmiştir.

.

dogu-turkistan-haritasi

Giriş

Türkün anavatanı olan ve ev sahipliği yaptığı topraklarda Türkü misafir olarak görüp, bu topraklardan etmek isteyen Çin, Doğu Türkistan’da uzun bir süredir canlar yakmaktadır. 21. yüzyıla bölgesel hâkimiyete sahip güç olarak girmeyi amaçlayan Çin, en ağır soykırım, şiddet, asimilasyon, kültürel dejenerasyonlar ve dini tahrip politikalarını bu topraklarda eyleme dönüştürmektedir. Nesiller boyunca Uygur, Kazak, Kırgız gibi farklı milletlerin anavatanı olan bu topraklarda muhafaza edilmek istenen etnik kimlikler, günümüzde Çin’in ulusal refahına açık bir tehdit olarak addediliyor ve her türlü karşı atak meşru görülüyor.

Coğrafya

Doğu Türkistan, Büyük Türkistan’ın bir parçasıdır. Büyük Türkistan; batıda Hazar Denizi’nden, doğuda Altay ve Altın Dağları’na; güneyde Horasan, Karakurum Dağları’ndan, kuzeyde Ural Dağları ile Sibirya’ya kadar uzanmaktadır. Doğu Türkistan; Büyük Türkistan’ın doğusunda ve Asya kıtasının tam ortasında bulunmaktadır. Güneyde Pakistan, Hindistan, Keşmir ve Tibet, güneybatı ve batıda Afganistan ve Batı Türkistan, kuzeyde Sibirya ve nihayet doğu ve kuzeydoğuda Çin ve Moğolistan ile sınırdır.[1]

Tarihte Çin ve Doğu Türkistan ilişkisi

Çin ile Doğu Türkistan arasındaki ilişkiler bağlamında kayda geçmiş ilk temas, Çin İmparatoru Wu-Ti’nin elçisinin MÖ. 139-119 yıllarında bu bölgeyi ziyaret etmesiyle başlamıştır. 8. ve 18. yüzyıllar arasındaki bin yıllık bir dönem, Çin İmparatorluğu ile önemli derecede işbirliğinin yapıldığı bir barış dönemi olmuştur. Bu dönem, 1759 yılında Çin-Mançu imparatorluğu tarafından yapılan işgal ile son bulmuş­tur. Uygurların medeniyet merkezi olan Doğu Türkistan, Mançu tarafından işgal edilmesinin ardın­dan 18 Kasım 1884’te ilhak edilmiş ve Çin imparatorunun emriyle 19. eyalet olarak Şin-cang (Xin Jian “Yeni Toprak”) adıyla doğrudan İmparatorluğa bağlanmıştır.[2] Tarih boyunca Doğu Türkistan, stratejik konumu ve zengin yer altı kaynaklarına sahip olması nede­niyle Çin ve Rusya gibi büyük ve güçlü komşuların, hâkimiyet altına alma çabalarına maruz kalmıştır. Çin, Doğu Türkistan’ı kendi toprağı gibi kabul ettirmeye çalışmasına rağmen, siyasi ve kültürel olarak Uygurlar, Türk Milletinin; yaşadıkları topraklar ise Büyük Türkistan’ın birer parçasıdır.

Çin-Mançu imparatorluğu işgali sonrasında Doğu Türkistan 1863, 1933, 1944 yıllarında 3 defa bağımsız devlet kurmayı başarmış ancak her seferinde Çin’in baskı ve zulmü altında kalarak kurduğu devletleri kaybetmiştir. Son olarak 1944’te kurulan Doğu Türkistan Cumhuriyeti, 5 yıl yaşayabilmiş ve 1949 yılında Çin’e bağlanmak zorunda kalmıştır. Çin’in baskı ve zulmünden yılmayan Doğu Türkistanlı soydaşlarımız, geçen yarım asırlık dönemde büyüklü küçüklü 250 ayaklanma çıkarmışlar ve on binlercesi bu ayaklanmalarda hayatını kaybetmiştir. 5 Nisan 1990’da Barın Ayaklanması, 7 Temmuz 1995’te Hoten Ayaklanması ve 5-6 Şubat 1997’de İli Ayaklanması, Doğu Türkistan Türklerinin milli ve manevi değerlerinden ayrılmak istemediklerinin ve ayrılmayacaklarının en açık göstergeleri arasındadır.[3]

Çin’in Doğu Türkistan Politikası

Çin’in beş özerk bölgesinden birisi olan Doğu Türkistan, 1949 yılında Çin tarafından ilhak edilmesinden sonra bu statüyü almıştır. Ancak bu özerlik, bizim anladığımız şekilde iç işlerinde bağımsız, dış işlerinde merkeze bağlı olmaktan biraz farklıdır! İç veya dış ayırımı yapılmaksızın her iş, merkezin ve Komünist Partinin kontrolü altında yürümektedir. Yani özerlik, sadece kağıt üzerinde kalmakta, fiilen ise katı bir merkeziyetçi politika uygulanmaktadır.

Doğu Türkistan’ın topraklarının verimli olması, zengin doğal kaynaklara sahip olması, Çin için Orta Asya enerji kaynaklarına ulaşmada güvenli bir koridor olması ve bunların yanında Çin’in geliş­miş bölgelerine batıdan gelebilecek saldırılar için tampon görevi yapması, Çin’in Doğu Türkistan politikasını belirleyen en önemli etkenleri oluşturmaktadır.(Oğan 2014). [4] Çin’in Doğu Türkistan politikalarının ardında yatan neden, Owen Lattimore göre “Çin’in sınırlarını barbarlardan koruma içgüdüsüdür.’’ David Ho’ya göre ise bu neden ekonomiktir; “Doğu Türkistan’ın altın, yeşim gibi değerli madenler ve at, koyun, inek gibi hayvan zenginliği, Çin’in ilgisini çekmiştir.’’[5]

dogu-turkistan-2

Yukarıdaki resimde görüldüğü üzere Doğu Türkistan, ekonomik sosyal stratejik konumu nedeniyle batıya açılan bir kapı vaziyetindedir. Nüfuslarının çoğu Müslüman olan Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Pakistan gibi ülkelerle komşu olan Doğu Türkistan, Çin için stratejik bir mihver noktasıdır.[6] Ayrıca dış tehlikelere karşı Çin’in iç bölgelerini koruyan stratejik konuma sahiptir. Bu bağlamda Doğu Türkistan, Çin’i hem Orta Asya’ya bağlayan, hem de Orta Asya’dan ayıran stratejik bir bölgedir. Kazakistan ve Kırgızistan’dan gelen doğal gaz boru hatları, Doğu Türkistan üzerinden geçmektedir. Bu durum da Çin nezdinde Doğu Türkistan’ın önemini arttırmaktadır. Coğrafi açıdan ise Doğu Türkistan, yüksek dağlarla ve çöllerle çevrili bulunmasından dolayı savunma ve saldırı açısından avantaj sayılabilecek konuma sahiptir. Çin’in batısını oluşturan bu topraklar, Soğuk Savaş döneminde Sovyet tehdidine karşı tampon bölge olarak kullanılmıştır. Çin’in bu topraklar için uygulayacağı politikalar, hem kendisinin hem de bölge ülkelerinin güvenliğini ve istikrarını önemli ölçüde ilgilendirmektedir. Ayrıca Çin’in ipek yolu projesi için de stratejik olarak büyük öneme sahiptir. Bu bakış açılarından ve söylemlerden yola çıkarak Doğu Türkistan’ı Çin’in yumuşak karnı olarak tabir etmemiz pek de yanlış olmayacaktır.

Bu etkenler kapsamında bakıldığında Doğu Türkistan’ın Çin için önemi açık şekilde ortadadır. Tarih boyunca Çin tarafından yapılan baskı ve Doğu Türkistanlı soydaşlarımıza karşı uygulanan asi­milasyon çabaları göz ardı edilemeyecek düzeydedir. Türklerin çok eski devirlerden beri yaşadıkları ve en eski Türk yurdu olan bu bölgeyi, milli ve manevi değerler açısından Türklüğün en zor şartlar altında yaşanılan bölgesi olarak kabul etmek yanlış olmayacaktır.

Doğu Türkistan’ı işgal altında tutan ve bu kadim Türk yurdunun adını Sinkiang olarak değiştiren Çin, 1955’de sözde “Sinkiang Uygur Otonom Bölgesi yönetimini” ilan etmiştir. Çin yönetimi, sözde bu Özerk bölgeyi; Moğol, Kırgız, Kazak, Tacik ve Hui gibi uluslara ait Otonom Nahiye, İlçe, İl ve daha alt otonom birimler ve bölgelere de ayırmıştır. Aslında bu olay, Sovyet Rusya’nın Batı Türkistan’da yaptığı gibi bölgeyi Türk ve Türkistan tabirleri içermeyecek şekilde ve muhtemel bir bağımsızlık hareketini engelleyebilmek için Çin tarafından Doğu Türkistan’da uygulanan bir yöntemdir. Yani “Parçala, Yönet ve Yut” temeline dayanan bir emperyalist ve sömürge yöntemidir. Doğu Türkistan’ın Çinlileştirilmesi amacıyla uygulanan doğum kontrolü, doğum yasağı, kısırlaştırma ve mecburi kürtaj gibi faaliyetler yanında, bölgeye planlı bir şekilde yerleştirilen Çinli göçmenler, en ciddi tehdit unsuru olarak karşımıza çıkmaktadır. Bölgede 1949 ve öncesinde 300.000 Çinli yaşarken, şimdi 7 milyon Çinli yaşamaktadır. Ayrıca Doğu Türkistan’da yönetici, ekonomist ve politikacıların %90’ı Çinlidir. Doğu Türkistan’da etnik nüfus yapısını değiştirmeye yönelik olarak Çinlilerin zorunlu olarak bölgeye göç ettirilmesi çalışmaları, günümüzde de artarak devam etmektedir. Bölgenin 200 milyon insanı besleyebilecek kapasiteye sahip olduğunu ifade eden Çin yönetimi, 2050’li yıllarda bölge nüfusunu 100 milyona çıkarmayı hedeflemekte, bu maksatla Çin dâhili raporlarına göre her yıl ortalama 200 ile 500 bin arasında Çinlinin bölgeye yerleştirilmesi işlemlerine devam etmektedir[7]

1.      Doğum Kontrol Yöntemi (AYH)

Uygur Türkleri, yaklaşık olarak 1984’ten itibaren çok sıkı yürütülen aile planlamasına maruz kalmaktadır. Uygur Türklerinin nüfusu, Çin nüfusuna oranla %1,5 civarındadır. Çin devleti, Doğu Türkistan’da yaşayan ve azınlık statüsünde olan halkı, doğum kontrolü adı altında sıkı şekilde kontrol altında tutmaktadır ve en fazla iki, nadiren de üç çocuk doğurmalarına müsaade etmektedir. Doğu Türkistanlı kadınlar, “plan dışında” hamile kaldıklarında hamileliklerinin son günleri dahi olsa evlerinin önüne kadar gelen mobil araçla, sağlıksız koşullarda mecburi şekilde kürtaja maruz bırakılmaktadır.

Bu kurallar dışında doğan çocuklar ise isim, vatandaşlık hakkı gibi insani haklara sahip olamamaktadır. Yine nüfus planlaması dışında olan çocukların gizli olarak dünyaya getirilmesi hâlinde aileler çok yüksek maddi cezalara maruz kalmakta, doğum yapan kadın veya eşi memur ise bu kişinin görevine son verilmektedir. Bu uygulamalar, Çin kanunlarında açık olarak yer almaktadır.[8]Ancak Çin’in asimile çabalarına karşı bir tepki olarak, Uygur kadınları yasaklara ve maddi manevi cezalara rağmen hamile kalmaya devam etmektedirler.

2.      Eğitim ve kültür

Eğitim alanında da eşitsizlikler sürmektedir. Uygur Türkleri arasında okuma yazma oranı %60’lar civarındadır. Okullaşma oranı da maalesef düşüktür. Uygur Türklerinin karşılaştığı sorunların başında Uygurcanın bölgede giderek önemsizleştirilmesi gelmektedir. Pekin, “iki dilli eğitim” kampanyası çerçevesinde tüm azınlık okullarında Çinceyi mecbur hale getirmiştir. Pekin bu politikasını azınlıkların tüm Çin’e entegrasyonunu sağlamak ve ekonomik fırsatlardan eşit şekilde yararlandırmak için geliştirdiğini açıklamaktadır.[11] Ancak bu uygulamaya karşı çıkan Uygurlar, iki dilli eğitim adı altında azınlık dillerinin sembolik hale getirildiğini ve Çincenin esas eğitim dili konumuna geldiğini iddia etmektedirler.[12]

Ayrıca, Doğu Türkistan’da dini özgürlükler önündeki kısıtlamalar, halen devam etmektedir. Doğu Türkistan genelinde cami girişlerine devlet memuru, öğrenci, parti üyeleri ile emekli memurların giremeyecekleri yönünde ilanlar asılmakta ve camiye gidiş gelişler, cemaat içerisindeki istihbarat elemanlarınca sıkı bir şekilde denetlenmektedir. Ramazan ayında devlet memuru ve şirket çalışanı Uygurların oruç tutup tutmadıklarını kontrol etmek için su ikram edilmektedir. Ayrıca Kuran eğitimi başta olmak üzere çocuklara her türlü dini eğitim vermek yasaklanmıştır.[13]

3.    Çinin göçmen politikası

Çin devletinin hali hazırdaki Doğu Türkistan politikası, Doğu Türkistan’ın kimlik, kültür, dini inançlar ve geleneklerine yönelik sistematik asimilasyon ve kültür soykırımıdır. Bölgeye yönelik günümüzde de devam eden insan hakları ihlallerine sebebiyet verecek olan politikalar da yürürlüğe konulmuştur. Vatandaşların mal varlıkları ve günlük kazançları, sıkı bir şekilde takip altına alınmıştır. Bir ilçeden başka ilçeye geçişler dahi, polis izni ile takibe alınmış, geçişler için belge zorunlu kılınmıştır. Doğu Türkistan’da 1949 ve öncesinde 300.000 Çinli varken şimdi 7 milyon Çinli var. Doğu Türkistan’da etnik nüfus yapısını değiştirmeye yönelik Çinlilerin zorunlu olarak bölgeye göç ettirilmesi çalışmaları, günümüzde de artarak devam etmektedir. Çin yönetimi, 2050’li yıllarda bölge nüfusunu 100 milyona çıkarmayı hedeflemekte, bu maksatla Çin dâhili raporlarına göre her yıl ortalama 200 ile 500 bin arasında Çinlinin bölgeye yerleştirilmesi işlemlerine devam etmektedir[14]

4.   Ekonomi Politikaları

Doğu Türkistan petrol, uranyum, platin, gümüş, demir, kurşun, bakır, kükürt, kalay, mika, zümrüt ve kömür gibi yeraltı kaynaklarınca zengin bir bölgedir. Lakin Çin ve diğer sömürgeci güçlerden dolayı kendi kaynaklarını kullanamamaktadır. Jeologların ifadelerine göre; Doğu Türkistan’daki kömür yatakları dünya ihtiyacını 60 sene karşılayacak kapasitededir. Ayrıca tarım ve hayvancılıkta ülke ekonomisinde önemli yeri bulunmaktadır. Halkın %70’i çiftçi olan Doğu Türkistan’ın ekili sahalarının miktarı yaklaşık 3 milyar hektar olup, bu sahanın %90’ı sulanabilmektedir. Büyük ve küçükbaş hayvancılık da önemli ölçüde gelir kaynakları arasındadır. Ama demografik değişmeler, asimilasyonlar ve dengesiz güç dağılımlarından dolayı da gelir eşitsizliği yaşanmaktadır. Bu yüzden işsizlik ve yoksulluğun kritik seviyede olması, yaşanan en önemli ekonomik problemlerdendir. Doğu Türkistan’ da yaşayanlar için çalışma ve iktisadi hayat da takdir edileceği üzere Çin yönetimi tarafından oldukça kısıtlanmış durumdadır. İş mevzuatı için Çin yönetimi tarafından çok ayrıntılı ve kısıtlayıcı hükümler konmakta, iktisadi hayatın düzenlenmesi esnasında da yine ayrımcılık gözetilmektedir. Doğu Türkistan’da devlet dairelerinde çalışan memurların büyük çoğunluğunu Çinliler oluşturmaktadır. Bunun dışında Doğu Türkistan halkının genel gelir seviyesiyle ilgili elimizdeki veriler, Çin kaynaklı olduğundan güvenilirlikleri tartışılır. Ama Doğu Türkistan’da yaşayan Çinlilerin işsizlik sorunu yoktur. Oysa aynı bölgede yaşayan Türklerin %90’ ı işsizlikle mücadele etmektedir. Doğu Türkistan’ın verimli arazileri yok edilerek Çinli yerleşimcilere yeni yaşam alanları açılırken, 2004 yılında Urumçi’de 40 bin aile, yaşayacak bir yer bulamamaktadırlar. Ayrıca türlü türlü yeraltı ve yerüstü zenginliklerine sahip olmalarına rağmen birçok insan, Taklamakan Çölü’nün kumlarında yatmak zorunda kalmaktadır.

Türkiye ve diğer Türk devletlerinin Doğu Türkistan meselesine yaklaşımı

dogu-turkistan-3Türkiye, Çin ile olan ticari faaliyetleri yüzünden Doğu Türkistan’da yaşanan sıkıntılara müdahil olmamaktadır. Ama Türkiye için bu sorun, tarihsel bağlar açısından çok mühimdir. Türkiye, her zaman dünyanın neresinde olursa olsun mazlumlara yardım elini bir şekilde uzatmış yahut uzatmaya çalışmıştır. Türkiye, Çin’in 1949’dan bu yana komünist rejim ile baskı altına aldığı Doğu Türkistan için tarihsel bağlılık ve inancı gereği zaman zaman tepkisini göstermiştir. Özellikle Türk halkı, bu konuda oldukça duyarlı hale gelmiştir. Sosyal medyada, Doğu Türkistan’da yaşayan soydaşlarımıza karşı işlenen insan hakları ihlalleri sık sık gündeme getirilmekte ve kamuoyu duyarlılığı oluşturulmaktadır. Ama bu mesele, basında ve siyasi arenada kendisine fazlaca yer bulamamaktadır. Çin ile olan ticarî ilişkilerin bozulmaması adına görmezden gelinen Doğu Türkistan’ın bir Türk diyarı olduğu unutulmamalıdır. Doğu Türkistan ve orada yaşayan soydaşlarımız, ekonomik çıkarlar için feda edilemezler.

Orta Asya’daki diğer Türk Devletleri’nden Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan, Mart 1996’da kurulan ve kurucuları arasında Çin ve Rusya’nın da yer aldığı Şanghay İşbirliği Örgütüne katılmışlardır. Çin’in bu örgüt vesilesiyle ulaşmak istediği amaçlardan birinin; Doğu Türkistan’daki bağımsızlık hareketlerini, kendi soydaşları olan bağımsız kardeş Cumhuriyetlerin yardımıyla bastırmak ve yok etmek olduğu ifade edilmektedir. Yani Orta Asya Türk Cumhuriyetleri de güvenlik korkusu ve ekonomik nedenlerle Doğu Türkistan’daki sorunlara müdahil olamamaktadırlar. Bu Cumhuriyetlerin kamuoylarında da Doğu Türkistan konusunda bir farkındalık olmadığı söylenilmektedir. Bu nedenle Doğu Türkistanlı soydaşlarımızın en büyük ümitleri, Türkiye’dir. Bu ümidi boşa çıkarmamak dileğiyle…

.

Büşra GÜNDOĞAN – SASAM Stajyeri 

Yazarın diğer yazıları için tıklayınız.

__________________________________________________

[1] İsa Yusuf Alptekin, Doğu Türkistan Davası, İstanbul, 1992, s.23.

[2] Erkin Emet, Türkler Ansiklopedisi, Ankara, Ankara, 2002, s.276.

[3] (http:www.uygur.com/trorg/turkistan/turkıstan.htm)

[4] Sinan Oğan, “ Doğu Türkistan “, Son Erişim Tarihi: 28.09.2015, www.turksam.org

[5] Türköz, “Doğu Türkistan’da İnsan Hakları”, s. 4.

[6]  30 Deniz Ülke Arıboğan, “Çin’in Gölgesinde Uzakdoğu Asya”, Bağlam Yayınları, Ankara, 2001,s.238.

[7] James D. Seymour, Inner Asia, Volume 2, Issue 2, 2000,p.171–193

[8] İhh Doğu Türkistan özet raporu

[9] Bkz. BM İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi Madde 3 -Yaşamak, özgürlük ve kişi güvenliği herkesin hakkıdır.

[10] UN, Multilateral Treaties Deposited with the Secratery-General(status as at 31 December1996)

[11] Tan Yingzi, “Bilingual education key for development”, China Daily, 3 August 2009.

[12] Stephen E. Hess, “Islam, Local Elites, and China’s Missteps in Integrating the Uyghur Nation”, Journal of Central Asian & Caucasian Studies, Vol.4, No.7, 2009, s.89.

[13] Gra ham Fuller ve Jonathan Lipman, “Islam in Xinjiang”, Beyond Islam: Understanding the Muslim World Curriculum, Seattle, World Affairs Council, 2005.

[14] James D. Seymour, Inner Asia, Volume 2, Issue 2, 2000,p.171–193

Sahipkıran Akademi Hakkında

Sahipkıran AKADEMİ; üniversite öğrencilerine çalışmalarını yayınlayabilecekleri bir platform sağlamak ve öğrencilerin kendilerini geliştirmelerine katkı sağlamak üzere, Merkezimiz çatısı altında yeni oluşturulmuş bir yapıdır. “Türkiye’nin geleceğinin mimarları, Sahipkıran’da buluşuyor!” sloganı ile gayretli ve üretken üniversitelileri, çalışmalarını bu platformda paylaşmaya ve SASAM’ın etkinliklerine katılmaya davet ediyoruz. Sahipkıran AKADEMİ üyeliği, tamamen gönüllülük esasına dayanmaktadır. Üye olan öğrenciler, istedikleri zaman üyelikten çıkabilmektedirler. Üye olmak veya üyelikten çıkmak için bilgi@sahipkiran.org adresine, talebinize ilişkin e-posta göndermeniz yeterlidir. Talebiniz, en geç 3 iş günü içinde sonuçlandırılacaktır.

Yorumlar (1)

  1. […] Doğu Türkistan, Büyük Türkistan’ın bir parçasıdır. Büyük Türkistan; batıda Hazar Denizi’nden, doğuda Altay ve Altın Dağları’na; güneyde Horasan, Karakurum Dağları’ndan, kuzeyde Ural Dağları ile Sibirya’ya kadar uzanmaktadır. Doğu Türkistan; Büyük Türkistan’ın doğusunda ve Asya kıtasının tam ortasında bulunmaktadır. Güneyde Pakistan, Hindistan, Keşmir ve Tibet, güneybatı ve batıda Afganistan ve Batı Türkistan, kuzeyde Sibirya ve nihayet doğu ve kuzeydoğuda Çin ve Moğolistan ile sınırdır.[1] […]

Yorum Ekleyebilirsiniz


%d blogcu bunu beğendi: