Suriye’deki iç savaşın patlak vermesiyle birlikte mülteciler, 21. yüzyılın en büyük sorunu haline gelmiştir. Kendi ülkelerinden ayrılan ve daha iyi bir yaşama sahip olmak için, Akdeniz gibi çok tehlikeli bir yolu tercih ederek Avrupa’nın zengin ülkelerine sığınmaya/yaşamaya giden insanlar, bir insani trajedi sergilemektedir. Dünya kamuoyu ise iki dünya savaşından bu yana yaşanan en büyük insanlık krizlerinden birisine seyirci kalmaktadır.
Mülteciler Batı Avrupa ülkelerine ulaşmak umuduyla, Türkiye üzerinden Bulgaristan ve Yunan adalarına, oradan Yunanistan içlerine, sonra da
1) Makedonya-Sırbistan-Hırvatistan-Slovenya veya
2) Makedonya-Kosova-Karadağ- Sırbistan/Bosna Hersek-Hırvatistan-Slovenya veya
3) Makedonya-Arnavutluk-Adriyatik Denizinden İtalya’ya veya
4) Makedonya-Sırbistan-Macaristan/Slovakya üzerinden diğer Batı Avrupa ülkelerine gitmektedirler. Mülteci/Göçmen akımın yaklaşık %65-70 Suriyeli, %6-10 Iraklı ve % 19-21 Afganistanlılardan oluşmaktadır. [1]
2014 yılında, Balkan ülkeleri üzerinden Almanya’ya 202.834 mülteci iltica başvurusu yaparken bu rakamın sadece 39.332’sinin Suriye’den geldiği tespit edilmiştir. 2015 yılına geldiğimizde Almanya’ya gelen mültecilerin sayısında adeta bir patlama yaşanmış ve 22 Kasım tarihine kadar 938.500 mülteci Almanya’ya giriş yapmıştır. Bunun 100.000’i Ağustos 2015’te giriş yapmıştır. Bu mültecilerden sadece 112.000’i Suriyeli olmak üzere toplam 362.153’ü Ocak-Ekim döneminde Almanya’da resmen iltica talebinde bulunduğu tespit edilmiştir. [2]
Yalnıza 2015 yılı içerisinde mültecilerden Akdeniz üzerinden Yunanistan’a ulaşılmaya çalışırken ulaşamayan/boğulan/ölenlerin sayısı 3.000’i geçmiştir. Bu öyle bir insani trajediye yol açmıştır ki, Avrupa liderlerinin, mülteci sorununa yönelik insani vazifelerini yerine getirmediğine yönelik kendi içlerinden itiraflar yükseldiğini görmek mümkündür. Örneğin: Merkel “Türkiye 2 milyondan fazla sığınmacıyı kabul etti. Peki, 500 milyondan fazla nüfusu olan Avrupa Birliği ne yaptı?” diye sorması bu itiraflardan birisidir. [3]
Avrupa ve Balkan liderlerinin, bu mülteci dalgasına karşı hazırlıksız yakalanması ve ortak bir zeminde mutabakat sağlayamamalarından dolayı, sağcı partilerin güçlenmesine neden olurken ülkelerinde var olan sosyal, ekonomik ve siyasi dengelerin altüst olacağı gözler önüne serilmektedir.
Avrupa ve Balkan liderleri arasında en büyük anlaşmazlık “Bu gelen mültecilere kim ev sahipliği yapacaktır?” sorusudur. Bu anlaşmazlığa karşı Avrupa Komisyonu’nun 120,000 kişinin paylaştırılmasına, her ülkenin alacağı mülteci sayısı, o ülkenin nüfusuna ve kişi başına düşen ortalama gelir miktarına göre belirlenmesi karara bağlanmıştır. Fakat bu karara karşı Romanya, Çek Cumhuriyeti, Macaristan ve Slovakya’nın ret oyu vermiş ve Finlandiya çekimser kalmıştır. Şu anda Almanya ve Fransa diğer Avrupa ülkelerine kıyasla daha fazla mülteci almaktadır, ancak toplam sayı Türkiye ile mukayese dahi kabul etmez. [4]
Merkel’in “The Open Door Policy” (Açık Kapı Politikası)’na karşı Bavyera’daki koalisyon ortakları ve sağcı partiler tarafından eleştiri yağmuruna tutulduğunu ve popülerliğinin sarsıldığını görmekteyiz. Buna rağmen Merkel, siyasi olarak zulme uğrayan bireyler için sığınma hakkının üst limitinin olamayacağı vurgulamıştır. Merkel’in, “Evet, yapabiliriz!” sloganıyla AB üyeleri ve Balkan ülkelerinde mülteci akınını kontrol altına almak için yaptığı en son hamlesi şöyledir;
1) Balkan güzergâhı boyunca kabul merkezleri kurmaya yönelik yeni adımlar atılması,
2) Balkan ülkelerinin sınırlarını açık tutmaları. [5]
Bu istek, birçok AB ve Balkan ülkesinin liderleri arasında yeni diplomatik tartışmalara neden olmuştur.
Darmstadt’ta partisi CDU’nun bir toplantısında konuşan Merkel, Macaristan’ın sınırlarını kapatmasında olduğu gibi, Almanya’nın da Avusturya sınırını kapatması durumunda bölgede kargaşa yaşanabileceğini, ayrıca buna ek olarak Balkanlarda gerginliğin daha da arttığını kaydederek, “Ben orada tekrar askerî çatışmaların başlamasını istemiyorum.” demiş ve sınırların kapatılması fikrine karşı olduğunu beyan etmiştir. [6]
Merkel’in bu beyanatından ötürü rahatsız olan Balkan liderleri (Hırvatistan, Sırbistan ve Bosna-Hersek) birçok açıklamada bulundular. Hırvatistan Başbakanı Zoran Milanovic, eğer Almanya sığınmacılara kapılarını kapatırsa, -bu hamlenin- Balkan Ülkelerinde her hangi bir silahlı çatışmaya sebebiyet vermeyeceğini beyan ederek kendi ülkesinin sınırlarını Almanya’dan daha hızlı bir şekilde kapatabilme yeteneğine sahip olduğunu söyledi. [7]
Öte yandan Saraybosna’da düzenlenmiş olan ortak bakanlar kurulu toplantısında, Sırbistan Başbakanı Aleksandar Vucic ile Bosna-Hersek Başbakanı Denis Zvizdic, Avrupa ülkelerinin sınır kapılarını kapatmaları neticesinde Balkan bölgesinde tansiyonu daha da yükselebileceğini beyan etmekle beraber bu yükseliş bir çatışmaya dönüşebilme potansiyeline sahip olmasından çok uzak olduğunu vurgulamışlardır. Ayrıca Sırbistan Başbakanı Aleksandar Vucic, Merkel’in bu gibi açıklamalarının “iyi niyet” beyan etmekten öteye geçmediğini ifade etmiştir. [8]
Balkan liderlerinin ılımlı açıklamalarına zıt ve bazı yönlerden doğru olan Merkel’in bu açıklaması, jeopolitik ve jeostratejik kavramların yeniden önem kazandığı iddiasını daha da pekiştirmiştir. Balkan ülkelerinde yaşanan bu mülteci akının, bu ülkelerin demografisini bozmakla kalmayıp, hem bölgesel, hem de dünya genelinde ağır sonuçları olan çatışmalara (Üçüncü Dünya Savaşı) sebebiyet verebilir. Çünkü Balkan ülkelerinde her büyük gücün (Rusya, Almaya, ABD ve Türkiye) kendi nüfuz alanları vardır. Bu nüfuz alanlarına başka büyük devletlerin etki etmesine izin vermeyeceği de aşikârdır. Bu bağlamda Rusya’nın, Karadağ’ın NATO üyeliğine karşı takındığı tavır [9], bu iddiamızı teyit etmektedir. Ayrıca, Merkel’in dolaylı bir şekilde bu nüfuz bölgelerine işaret ettiğini aşikârdır.
Diğer yandan, Almanya’nın sınırlarını kapatmaya yönelik herhangi bir adımının, AB ve Balkan bölgelerinde yaşanan insanlık dramının daha da kötüleşmesine sebebiyet vereceğinden hiç şüphe yoktur. Çünkü Almanya’nın, Ocak 2016’ya kadar 1 milyon mülteciyi kabul ettiği göz önüne alınırsa [10], sınır kapısını kapattığı takdirde, yüz binlerce mülteci/göçmenin, yeterince insani yardım malzemesi alamaması, Avrupa için utanç verici bir tablo olur ve kendi koydukları ilkelere zıt hareket etmiş oldukları ortaya çıkacaktır. Hem kendi ülkelerinde, hem bölgesel güç olarak, hem de dünya genelinde negatif yönde yansımaları olacağından hiç şüpheleri yoktur. Bu bağlamda Macaristan’ın mültecilere karşı sınırına tel örgüler çekmesi [11] ve insanlık dışı muamelesiyle dünya kamuoyunun tepkisini çekmesinden, ayrıca Sırbistan ve Hırvatistan’ın mültecilere karşı sınırları kapatmaya çalışmasından [12] bir nebze de olsa birçok Avrupa devletinin ders aldığı gibi Almanya’nın da etkilendiği söylenebilir.
Diğer yandan Macaristan-Sırbistan arasında bulunan sınırın Macaristan tarafından kapatılması Sırbistan’a giriş yapan mültecilerin insan dışı muameleye tabii tutulmasına sebep olmaktadır. Sırbistan-Hırvatistan arasında bulunan sınırın Hırvatistan tarafından kapatılması da Sırbistan’ın tepkisine sebep olmuş ve Hırvatistan’ın sınırları açmaması durumunda birçok yaptırım uygulayacağını açıklamıştır. [13] Çünkü güneyden gelen mülteciler Sırbistan’da birikmeye başlamış ve ülkenin demografisini bozmakla kalmayıp ekonomik bir tehdit oluşturmaya başlamıştır. Sırbistan’ın bu hamlesiyle balkan devletleri arasındaki gerginlik daha da tırmanmıştır.
Macaristan ve Sırbistan’ın mültecilere karşı olumsuz yaklaşımı, mültecilerin Batı Avrupa’nın çeşitli ülkelerine ulaşmak için Hırvatistan-Slovenya güzergâhını tercih etmesine sebebiyet vermiştir. Fakat Hırvatistan’a 1 ay gibi kısa bir süre içinde 200,000 kişinin girmesi ve iki haftada Slovenya’ya yaklaşık 105.000 mülteci girmesi, Hırvatistan – Slovenya arasında bir krizin patlak vermesine neden olmuştur. [14]
Açıkça görüleceği gibi Balkan devletlerin hiç birisi kendi ülkelerinde mülteci barınmasını istememektedir. Bu bağlamda bu ülkelere giren mültecilere, insanlık dışı muamele yapılmıştır ki mültecilerin Balkan ülkelerinden Batı Avrupa’ya göç etmelerine bir zemin izhar edilsin. Ayrıca kendi ülkelerinde barındırdıkları mültecileri, Batı Avrupa ülkelerine “zorla göç” ettirmek için, bu devletler tarafından bir dış politika hamlesi yapıldığı anlaşılmaktadır.
“Zorla göç” politikasının, diğer Batı Avrupa ülkelerine sirayet edeceğini kestirmek zor olmasa gerektir. Örnek olarak; eskiden sınıra tel örgü çekilmesini ve kapatılmasını eleştiren Avusturya hükümeti adına 28 Ekim’de İçişleri Bakanı Mikl-Leitner’in açıklamasında, Slovenya – Spielfield sınırı arasında tel örgü çekileceği ifade edilmiştir. [15] Şimdilik birçok Batı Avrupa ülkesinin, mülteci akınına olumlu yaklaşıyormuş görünmelerine veya o yönde açıklama yapmalarına rağmen bir süre sonra -Avusturya gibi- dış politikalarında “U” dönüşüne yönelebileceklerini söylemek mümkündür.
Bir taraftan Avrupa’da mültecilerle nasıl başa çıkılacağı tartışılırken, diğer taraftan 2016 yılının kış döneminde tehlikeli Akdeniz yolculuğunu göze alarak Yunanistan, Makedonya, Sırbistan, Hırvatistan ve Slovenya güzergâhı üzerinden 600 binden fazla mültecinin Batı Avrupa devletlerine giriş yapması beklenmektedir. Buna örnek, sadece 1-6 Ocak (2016) arasında Makedonya’ya giriş yapan mültecilerin sayısı 22 bin 518’i aşmasıdır.[16]
BM, havaların soğumasıyla birlikte yeni bir takım sorunların çıkabileceğini göz önüne alarak “Avrupa’daki Mülteci Krizine Yönelik Kış Planı”[17] adı altında kış faaliyetlerinin aksamaması için mevcut bütçeye ek bütçe ayrılmasını kararlaştırmıştır. Ayrıca birçok sivil toplum kuruluşuyla birlikte BM, bu soğuk kış aylarında göçmen nüfusunun ihtiyaçlarını bir nebze olsun karşılamak amacıyla çalışmalarını sürdürmekte olduğunu açıklamıştır.
Diğer yandan mülteci krizine karşı, birçok Avrupa ve Balkan ülkesinde aşırı sağcı partilerin yükseldiğini görmek mümkündür. (İngiltere’de ‘Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi’ (UKIP), Fransa’da ‘Ulusal Cephe’ (FN), Almanya’da ‘Almanya İçin Alternatif Partisi’ (AFD) ve Avusturya’da ‘Avusturya Özgürlük Partisi’ (FPÖ) gibi) [18]
Polonya’da Ekim ayında yapılan parlamento seçimlerinde aşırı sağcı Hukuk ve Adalet Partisi’nin mültecilere karşı sert tutumu onu galibiyete taşımıştır. Danimarka’da ise Danimarka Halk Partisi (mülteci karşıtı politikalarıyla) Haziran ayında yapılan genel seçimlerde oylarını ikiye katlayarak ikinci parti konumuna yükselmiştir. Buna ek olarak, Macaristan’da mülteci/göçmen karşıtı olarak bilinen Viktor Orban ise, Avrupa’ya gelen mülteci/gömenlere karşı “ordu gibi göründüğü” beyanında bulunmuştur. Son dönemlerde Avrupalı liderler tarafından bu ve buna benzer söylemlerin yükselmesi, Avrupa’da sadece mülteci krizi olmadığının, ciddi bir İslamofobi ve yabancı düşmanlığı olduğunun ifadesidir.[19]
Avrupa devletlerinde hal böyleyken, Türkiye tek başına 2.2 milyondan fazla Suriyeli ve Iraklı mülteci barındırmaktadır. [20] Fakat Avrupa devletleri gibi mültecilere sınırlarını kapatması şöyle dursun, gücü yettiğince her türlü yardım yapmaktan geri kalmamış ve bundan dolayı dünya kamyonunda “gıpta edilen bir ülke” konumuna yükselmiştir. Hâlbuki Avrupalı liderlerin, “bizim ülkemize gelen mülteciler, eğitimli veya Hıristiyan” olsun gibi insanlık dışı söylemlerden geri kalmadıkları görülmektedir. Bu bağlamda Avrupa’ya giden mültecilerin, kedi devletlerinde zulme uğrayan ve yardım edilmesi gereken insanlar gibi görülmesi gerekirken onun yerine, “potansiyel işçi” ve “onlardan nasıl daha iyi faydalanabiliriz” gözüyle bakıldığını söylemek mümkündür.
Diğer taraftan Avrupalı liderlerinin, “Türkiye’ye para verelim, orada yaşayan mültecilere daha iyi koşullar sağlansın, Türk hükümeti mültecilerin Avrupa’ya gitmelerini engellesin…”[21] gibi söylemlerinin, sadece çıkara dayalı olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca bu iddiayı daha da pekiştiren, Yeni Flaman İttifakı (N-VA) partisinin davetlisi olarak Belçika’da bir konferans veren eski Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ile ABD Başkanı Barack Obama ile arasında geçen ünlü bir konuşmadır. Obama, Normandia ziyaretinde Sarkozy’e, “Neden Türkiye’yi Avrupa Birliği’ne almıyorsunuz?” diye sormuş, Sarkozy ise Obama’ya cevap olarak “Değerli dostum Obama, bir tarafınızda Atlantik diğer tarafınızda Pasifik var. Kimse binlerce kilometreyi aşıp da topraklarınıza giremez. Kuzeyinizde de kutuplar var. Oradan da kimse gelemez. Tek sınırınız Meksika ve orayı da yüzlerce kilometre dikenli tellerle çevirdiniz. Şimdi Türkiye’yi neden almadığımızı anlıyor musun?” diye ifade etmiştir.[22] Avrupalı liderlerin, mültecilerin kendi ülkelerinde oluşturacağı demografik tehditten ve ekonomik yükten sıyrılarak, bu yükü Türkiye gibi ekonomisi nispeten güçlü bir devlete nasıl yıkabiliriz düşüncesinde olduklarını söylemek mümkündür. Ayrıca Avrupa’da mülteci krizi olmadan önce de Türkiye’nin AB üye adaylığı sürecinde bir ilerleme kaydedilemediği herkesçe malumdur. Mültecilerin Avrupa’ya hızlı bir şekilde göç etmeye başlamasıyla birlikte bütün Avrupalı liderler tarafından Türkiye’ye karşı ikiyüzlü açıklamalar yapıldığı görülmektedir. Bu durum ise, Türkiye açısından kaçırılmaz stratejik hamlelerin önünü açmaktadır ki, eğer Avrupa’ya karşı bunları kullanırsa orta ve uzun vadede daha etkin bir dünya gücü olabileceğini söylemek mümkündür.
Avrupa liderlerinin Türkiye’yi, bir göçmen istilasına ve bunun doğuracağı ekonomik, sosyal, siyasal ve askeri bir takım baş edilmez ağır sonuçlara sürüklemek istediği aşikârdır. Avrupa’nın bu hamlesine karşı Türkiye’nin, (Avrupa’dan yapılan yardımı kabul etmekle birlikte) mültecilerin Avrupa devletlerine geçişlerine (gizli bir şekilde de olsa) izin vermesi, göz yumması gerekir. Türkiye’nin bu hamlesi ile Avrupa’nın çeşitli ülkelerine giden mültecilerin, bu ülkelerin demografik yapısını bozmakla kalmayıp ağır ekonomik, sosyal, siyasal bir yük oluşturacağı şüphesizdir. Bu durumda Avrupa liderleri bir ölçüde “vurdumduymaz” tavırlarından vazgeçeceği gibi, Suriye sorununun çözümü konusuna da daha kararlı adımlarla yaklaşacaklardır. Almanların meşhur bir sözü vardır: “Eğer insanı terbiye etmek istiyorsan onu cebinden vur“. Yani çıkarcı Avrupa insanını, eğer adam etmek istiyorsanız, ona ekonomik yönünden yaklaşmalısınız, yoksa yola gelmez. Kısacası Türkiye’nin, muhatabına anlayacağı dilden cevap vermesi gerekir.
Kilisenin, Avrupa’ya giden Müslüman mültecilere karşı, “devletimizin ilkelerine uyum sağlamak” veya “adaptasyon” adı altında -Avrupalı devletlerin gizli veya açık desteğiyle/teşvikiyle- hızlı bir Hıristiyanlaştırma çalışmasına gideceği şüphesizdir. Kilise, Avrupa’da hala ekonomik olarak güçlü bir kurumdur. Müslüman mültecilerin ekonomik olarak zor durumda olması, bu kurum tarafından kaçırılmaz bir fırsat olarak değerlendirilecektir. En azından kilise tarafından mültecilere karşı, “kültürel adaptasyon” adı altında -daha önce de yapıldığı gibi- bir yöntem deneneceği bilinen bir hamledir.
Türkiye’nin, (Avrupa’nın bu hamlesine karşı) oraya giden Müslüman göçmen/mültecileri STK’lar vasıtasıyla örgütlemeye çalışması, eğitime yönlendirmesi, mümkün olduğunca devlet kadrolarına girmeleri için teşvik etmesi, mescit/cami açmaları için yardım etmesi, her türlü sosyal/siyasal/ekonomik örgütlenmeleri (kendi dış politikasıyla uyumlu bir şekilde) için yardımda bulunması gerekir. Ayrıca orada yetişen yeni Müslüman neslin Türkiye’ye uyumlu veya en azından Türkiye’ye muhabbet besleyen bir nesil olarak yetiştirilmesi gerekir. Türkiye orta ve uzun vadede böyle bir dış politika ile -Müslüman diasporasıyla- İslam Dünyasında prestij kazanacağı gibi, ileride Avrupalı devletlerin iç ve dış işlerinde daha fazla belirleyici olabilir.
Diğer taraftan, Türkiye’de kalan mültecilerin geneline değilse de, mümkün olacak kısmına iyi eğitim verilmesi ve kendi çıkarlarımız doğrultusunda yetiştirilmesi gerekir. İleride kendi devletlerine dönecek olan eğitimli Iraklı ve Suriyeli insanların kendi devletlerinin üst kademelerinde görev yapmaları muhtemeldir. Bu nedenle şimdi Türkiye’de buluna Iraklı ve Suriyelilerin özellikle havas (üst) tabakasına, hem Türk dili öğretilmesi için devlet tarafından bir gayret sarf edilmeli, hem de ileriye dönük yetiştirilmeleri sağlanmalıdır. Bu hamle ile o devletlere karşı hiç bir maddi kuvvet kullanmadan yön verebilme yeteneğinin oluşması sağlanabilir.
Yukarıda zikrettiğim siyasetin, Türkiye’deki değişik kamuoyu kesimlerince desteklenmesi gerekir. Çünkü bu etkin siyaset, geniş bir coğrafyadan insan sermayesinin -eskiden olduğu gibi- Türkiye’nin güdümüne girmesini, Türkiye’nin bu anlamda merkezi konum kazanmasını sağlayacaktır. Bir süper ekonomik güç ve onun getirdiği dış politikada belirleyicilik, bir yönüyle Alem-i İslam’ın ittihadını sağlamaya katkı yapacaktır.
.
_________________________________________
Dipnotlar:
1. “EUROPE’S REFUGEE EMERGENCY RESPONSE UPDATE #7 (16 – 22 October 2015)”.
2. Enes Bayraklı, Kazım Keskin, “Türkiye, Almanya ve AB Üçgeninde Mülteci Krizi”, SETA, Sayı: 143, Kasım 2015, s. 20.
3. “Merkel’den Türkiye’ye destek: Avrupa Birliği ne yaptı”, [http://www.ensonhaber.com/merkelden-turkiyeye-destek-avrupa-birligi-ne-yapti-2016-01-10.html], (Erişim Tarihi: 08.01.2016).
4. “Refugee crisis: Merkel warns of war in Balkans”, [http://www.thelocal.de/20151103/merkel-warns-of-military-conflict-in-balkans], (Erişim Tarihi: 10.01.2016).
5. “Germany’s political crisis”, [https://www.washingtonpost.com/opinions/merkels-yes-we-can-blues/2015/12/02/3d585d26-9920-11e5-b499-76cbec161973_story.html], (Erişim Tarihi: 11.01.2016), “Bavarian governor packs 31 migrants onto a coach and sends them on seven-hour journey to Angela Merkel’s office in Berlin after warning the German leader: ‘We can’t manage”, [http://www.dailymail.co.uk/news/article-3399260/Angry-Bavarian-politician-sends-bus-refugees-Merkel.html], (Erişim Tarihi: 09.01.2016). “Angela Merkel stands by refugee policy despite security fears”, [http://www.theguardian.com/world/2015/nov/25/angela-merkel-stands-by-refugee-policy-syria-despite-security-fears], (Erişim Tarihi: 10.01.2016). “‘We can’t do it!’ Bavaria sends busload of refugees to Merkel”, [https://www.rt.com/news/328946-bavaria-bus-refugees-merkel/], (Erişim Tarihi: 10.01.2016). “‘We can do it’: Merkel defends Germany’s refugee policy in NY address”, [https://www.rt.com/news/327560-merkel-address-refugee-policy/], (Erişim Tarihi: 10.01.2016).
6.”Merkel: Balkanlarda askeri çatışmanın başlamasını istemiyorum”,[http://www.hurriyet.com.tr/merkel-balkanlarda-askeri-catismanin-baslamasini-istemiyorum-40009561], (Erişim Tarihi: 12.01.2016).
7. “Croatian Prime Minister Rules out any Armed Conflicts on the Balkans”, http://www.independent.mk/articles/23892/Croatian+Prime+Minister+Rules+out+any+Armed+Conflicts+on+the+Balkans#sthash.Q9FuKNSh.dpuf, (Erişim Tarihi: 08.01.2016), “Serbia, Bosnia confident there will be no arm conflicts in Balkans”, http://en.dalje.com/2015/11/serbia-bosnia-confident-there-will-be-no-arm-conflicts-in-balkans/, http://en.dalje.com/2015/11/serbia-bosnia-confident-there-will-be-no-arm-conflicts-in-balkans/, (Erişim Tarihi: 07.01.2016).
8. İbid.
9. “Rusya’dan Karadağ’a tehdit: İptal ederiz”, [http://www.sabah.com.tr/dunya/2015/12/02/rusyadan-karadaga-tehdit-iptal-ederiz], (Erişim Tarihi: 02.01.2016).
10. “Almanya mülteci sayısını açıkladı”, [http://www.hurriyet.com.tr/almanya-multeci-sayisini-acikladi-40035035], (Erişim Tarihi: 03.01.2016).
11. “Macaristan sınırı kapatınca mülteciler Hırvatistan ve Romanya’ya yöneldi”, [http://tr.euronews.com/2015/09/15/macaristan-siniri-kapatinca-multeciler-hirvatistan-ve-romanya-ya-yoneldi/], (Erişim Tarihi: 08.01.2016).
12. “Sırbistan, Hırvatistan sınırını tır ve mal trafiğine kapadı”, [http://www.hurriyet.com.tr/sirbistan-hirvatistan-sinirini-tir-ve-mal-trafigine-kapadi-30159625], (Erişim Tarihi: 08.01.2016), “Sırbistan’ın Rusya Slavenko Terzic, ülkesinin Hırvatistan ile tansiyonu yükseltme taraftarı olmadığını söyledi”, [http://tr.sputniknews.com/avrupa/20150926/1017976504.html], (Erişim Tarihi: 06.01.2016).
13. “Sırbistan, Hırvatistan sınırını tır ve mal trafiğine kapadı”, [http://www.hurriyet.com.tr/sirbistan-hirvatistan-sinirini-tir-ve-mal-trafigine-kapadi-30159625], (Erişim Tarihi: 09.01.2016).
14. “Migrant crisis: Slovenia begins building fence on border with Croatia”, [http://www.euronews.com/2015/11/11/migrant-crisis-slovenia-begins-building-fence-on-border-with-croatia/], (Erişim Tarihi: 09.01.2016), “Slovenia Starts Building Fence on Croatia Border”, [http://www.balkaninsight.com/en/article/slovenia-setting-a-fence-on-border-with-croatia-11-11-2015], (Erişim Tarihi: 05.01.2016).
15. “Still the refugees are coming, but in Europe the barriers are rising”, [http://www.theguardian.com/world/2015/oct/31/austria-fence-slovenia-wire-europe-refugees], (Erişim Tarihi: 06.01.2016).
16. “2016’da Giriş Yapan Mülteci Sayısı 22 bini Aştı”, [http://www.yenibalkan.com/makedonya/2016da-giris-yapan-multeci-sayisi-22-bini-asti-h5446.html], (Erişim Tarihi: 06.01.2016).
17. “Winterization Plan for the Refugee Crisis in Europe November 2015 – February 2016”, [http://www.unhcr.org/563b26049.html], (Erişim Tarihi: 07.01.2016).
18. “Europe’s Conservatives Firght Over Merkel’s Refugee Speech”, [http://www.dw.com/en/europes-conservatives-fight-over-merkels-refugee-speech/a-18800824], (Erişim Tarihi: 06.01.2016).
19. Ekin Günaysu, “Avrupa ve Balkanlar’daki Mülteci Krizi”, [http://www.avim.org.tr/analiz/tr/AVRUPA-VE-BALKANLAR%E2%80%99DAKI-MULTECI-KRIZI—Ekin-GUNAYSU/4282], (Erişim Tarihi: 13.01.2016).
20. Mustafa Kutlay, Öznur Akcalı, “Mülteci Krizi ve Türkiye-AB İlişkilerinde Eksen Kayması Riski”, [http://www.usak.org.tr/images_upload/files/Book%201e.pdf], (Erişim Tarihi: 11.01.2016).
21. “AB’den Türkiye’ye: Para verelim, Suriyelileri orada tutun”, [http://ilerihaber.org/abden-turkiyeye-para-verelim-suriyelileri-orada-tutun/22473/], (Erişim Tarihi: 13.01.2016).
22. “Sarkozy’den Obama’ya: Türkiye’yi neden AB’ye almadığımızı anladın mı?”, [http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/dunya/460095/Sarkozy_den_Obama_ya__Turkiye_yi_neden_AB_ye_almadigimizi_anladin_mi_.html], (Erişim Tarihi: 10.01.2016).