Dünyadaki fosil yakıtlar enerji kaynağı olarak hızla tükeniyor. Hayatımızda kullandığımız pek çok teknolojik ürün ya elektrikle çalışıyor ya da elektrikle çalışması için ar-ge çalışmalarına tabi tutuluyor. Otomobiller de artık elektrik enerjisine geçiyor ve elektrik ihtiyacı günden güne daha yüksek bir ivme ile artıyor. Ülkemizin ekonomisini zorlayan en büyük etkenlerin başında enerjide dışa bağımlılık ve buna bağlı olarak da cari açık olduğunu düşünürsek enerji konusunun ülkemiz açısından ne kadar önemli olduğunu anlayabiliriz. Hal böyleyken ülkemizde üretilen elektriğin büyük bir kısmı da fosil yakıtlardan sağlanıyor. 2012 verilerine göre 54 Milyar doları elektrik ithalatına harcadık. Aralık 2015 tarihindeki verilere göre ülkemizin kullandığı elektrik; %35,08 doğalgaz, %17,42 ithal kömür, %15,72 taş kömürü ve linyit ve %2.15 petrol türevi kaynaklardan sağlanıyor.(1) Türk kamuoyu elektrik üretiminde doğalgaza bağımlı olduğumuzu ve doğalgazın sadece ısınma ve fabrikalarda üretim amaçlı kullanılmadığını, Rusya ile aramızda cereyan eden siyasi ve askeri kriz sonrasında bir daha anladı ve gerekli önlemleri almanın ne kadar elzem olduğu fark edildi.
Ülkemizin yarım asırlık nükleer güç santrali kurma ideali, T.C. Hükümeti ile Rusya Federasyonu Arasında Akkuyu Sahasında Bir Nükleer Güç Santralinin Tesisine ve İşletimine Dair İşbirliğine İlişkin Anlaşma’nın 12 Mayıs 2010 tarihinde imzalanmasıyla gerçekleşmeye başlamıştır. Söz konusu Anlaşma, 15 Temmuz 2010 tarihinde TBMM Genel Kurulu tarafından kabul edilmiş, 6 Ekim 2010 tarihli ve 27721 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır. Adı geçen Anlaşmanın gerçekleştirilmesi kapsamında Proje Şirketi, 13 Aralık 2010 tarihinde Ankara’da Akkuyu NGS Elektrik Üretim A.Ş. adı ile kurulmuştur.(2) Bu konuda ki en büyük endişelerden bir tanesi enerji (doğalgaz) alanında bağımlı olduğumuz Rusya’ya nükleer santral konusunda da bağımlı olmak. Bu çerçeve de ihalelerin tekrar gözden geçirilerek Japonya ile bir mutabakata varılması gerektiği ve Japon teknolojisinin daha güvenilir olduğu da savunulan tezler arasında. Bu somut adım karşısında birçok farklı çevreden çevrecilik adı altında tepki geldi. Bu tepkilerin çoğu kanaatimce haklı ve isabetli değildir. Çünkü bilimsel yöntemler esas alınarak ve modern teknolojiyle inşa edilecek nükleer tesisler, çevresel anlamda diğer birçok alternatiften daha az risk unsuru teşkil etmektedir.
Avrupa ülkelerinin nükleer enerji santrallerini kapattığı iddiası pek de doğru değil. Avrupa sadece ömrünü tamamlamış enerji santrallerini kapatıyor ve yenilerini açıyor. Almanya’nın kapatacağını söylediği santrallerin ömrü zaten 2022 yılında bitiyor ve Almanya’nın santralleri kapatmak için açıkladığı tarih de ne tesadüftür ki 2022’dir. Fransa’ya bakacak olursak nükleer enerji kullanımının Avrupa’da ne kadar yoğun olduğunu görebiliriz. Aşağıdaki görsel de Fransa’nın başkenti Paris’in çevresinde ki nükleer enerji santralleri görülebilir.(3)
Nükleer enerji dillendirilenin aksine çevreye çok az zarar vermektedir. Nükleer santrallerin onlarca farklı türü bulunmakla beraber, elektrik enerjisi üreten bütün nükleer santrallerin çalışma prensibi hemen hemen aynıdır. Nükleer tepkimeyle (fisyon) ısıtılan su, su buharına dönüştürülmekte ve sonrasında bu buhar ile elektrik türbinleri döndürülerek elektrik enerjisi elde edilmektedir. Termik santrallerle, nükleer enerji santrallerini birbirlerinden ayıran temel fark, türbinleri döndüren ısının elde ediliş şeklidir.
Ancak, prensip olarak birbirine çok benzeyen termik santraller ve nükleer santraller arasında çok önemli farklar bulunmaktadır. Nükleer santraller, termik santraller gibi CO2 ve SO2 salınmasına ve kül oluşumuna neden olmamaktadırlar. Fakat nükleer santraller de, kullanılmış yakıt ve radyoaktif atıklar gibi yüksek radyoaktiviteye sahip maddeler türetmektedir. Bu maddelerin dış ortamla temasının önlenmesi gerekmektedir. Bu atıklar kurşun koruyucular altında ortalama 5-10 yıl bekletildikten sonra toprağa gömülmektedir. Nükleer santralin bacasından çıkan buhar ise sadece su buharıdır ve evimizde kaynattığımız suyun buharından farksızdır.(4)
Sadece Avrupa’da değil Asya’da da nükleer enerjiye büyük rağbet vardır. Nükleer enerjiye rağbet gösteren Asya ülkelerinin başında da Çin gelmektedir. Çin 2030 yılına kadar nükleer enerji santrali sayısını 110’a çıkarmayı hedeflemektedir.(6) Ülkemizde kurulması planlanan nükleer enerjileri santralleri ile de her yıl doğalgaza ayrılan 7,2 milyar liralık kaynağımızın dışarıya akmasının önüne geçilmesi amaçlanmaktadır.(7) Ancak dikkat edilmesi gereken husus, nükleer enerji santrallerinin oldu bittiye getirilmeden, iyice ölçülüp biçilerek planlanmasıdır. Nükleer enerji, eğer iyi planlama yapılır, doğru yer, doğru teknoloji ve doğru ortaklar belirlenirse, ülkemiz için çok faydalı olacaktır.
.
SASAM Aday Uzmanı
Yazarın diğer yazıları için tıklayınız.
______________________
KAYNAKÇA
1-) http://www.enerjiatlasi.com/elektrik-uretimi/
2-) http://www.enerji.gov.tr/tr-TR/Sayfalar/Nukleer-Enerji
3-) https://twitter.com/NedenNukleer
4-) http://nukleerakademi.org/nukleer-santraller-ve-cevre/cevresel-etkiler/
5-) http://nukleerakademi.org/nukleer-enerji/dunyada-nukleer-enerji/
6-) http://m.news24.com/news24/World/News/china-plans-110-nuclear-power-plants-by-2030-20151204
7-) http://nukleerakademi.org/nukleer-enerji/ulkemiz-icin-nukleer-santraller-neden-gerekli/