Twitter Facebook Linkedin Youtube

WESTFALYA SİSTEMİ, YENİDÜNYA DÜZENİ VE İSLAM İŞBİRLİĞİ TEŞKİLATI

İbrahim ÇALIŞKAN

İbrahim ÇALIŞKAN

Avrupa tarihi, dünya tarihi içerisinde hiç şüphesiz önemli bir yere sahiptir. Kıta içine sığmayıp dünyayı beraberinde sürükleyen savaşları; modern zamanların devlet, millet, güç gibi en önemli kavramlarını tanımlayan barışları; en önemlisi de dünyayı ve insanlığı sömürüşleri… Akan tarih nehrinde bugünü anlamak, yarına yön verebilmek için gerekli olan bu bilgi kaynakları, yine kendileri tarafından yazılsa da okunmaya, araştırmaya, yorumlanmaya muhtaçtır. Biz de bu çalışmamızda bugün yaşadığımız olaylara tarihsel bir perspektifle yaklaşarak anlamlandırmaya çalışacağız.

Westfalya Sistemi

Tarihte 30 yıl savaşları diye bildiğimiz Protestanlar ile Katolikler arasındaki savaşlar, 1648 yılında Westfalya antlaşması ile son bulur. Günümüzde “Westfalya Sistemi” diye isimlendirdiğimiz bu antlaşma, 2. Dünya Savaşı’nın sonuna kadar geçerliliğini korur. Temelde 30 yıldır süren savaşları bitirmek için yapılan bu antlaşma, derebeylikler gibi bölgesel güçler yerine devletlerin gücünü artırmaya dayanır. Yani Westfalya Sistemi, “dar bir bölgede bir sürü derebeyin söz hakkına sahip olması yerine güçlü devletlerin oluşması, savaşları azaltır” görüşünün doğurduğu bir sistemdir. Bu sistemi kısaca özetlemek gerekirse:

1. Devletlerin egemenliğine dayalı bir sistem kurulacak.

2. Devletlerarası yasal eşitlik sağlanacak.

3. Bir devletin içişlerine başka devletler karışmayacak.

Oluşturulan bu sistem sayesinde Kıta Avrupasında savaşlar bir nebzede olsa durmuştur. Yalnız Doğu’da güçlü bir İslam Devleti’nin yani Osmanlı Devleti’nin oluşu, bu büyük devletin tüm ticaret yollarına sahip oluşu ve sürekli Avrupa içerisine doğru seferler düzenlemesi, Avrupa’yı korkutmuştur. Bunun sonucunda bugün Coğrafi Keşifler, Sanayi İnkılabı, Reform ve Rönasans Hareketleri diye isimlendirdiğimiz bir dizi gelişmeler Avrupa’yı maddi anlamda rahatlatmıştır. Westfalya Sistemi ile Avrupa içerisinde kendini güvende hisseden Avrupalılar, yeni keşfedilen topraklarda kabile sisteminin devam etmesi, toprakların maden bakımından güçlü olması ve Sanayi İnkılabı’na ucuz iş gücü sağlamasını fırsat bilerek Amerika kıtası başta olmak üzere Afrika ve Asya’yı sömürdü. Bu sömürü yarışının başında İngiltere, İspanya, İtalya, Fransa, Portekiz, Hollanda gibi devletler geliyordu.

Sömürü yarışında geride kalan Almanya, 2. Wilhelm’in liderliğinde kendi sanayisine hammedde ve işgücü bulabilmek için diğer sömürgeci devletlerin sömürgelerine göz dikti. Bu durum, Avrupa içerisinde Westfalya düzeninden beri süregelen uyumu dağıttı ve ufuktaki savaşın habercisi olarak belirdi. Nitekim çok geçmeden Avrupa büyük bir savaşa başladı. Dünya nüfusunun artması, haberleşmenin kolaylaşması ve gelişen teknoloji ile birlikte Avrupa içerisindeki bu hesaplaşma, bir anda Dünya Savaşı’na dönüştü.

1914-1918 yılları arasında yaklaşık 40 milyon insanın hayatını kaybetmesi, kaybolması ya da yaralanması ile sonuçlanan bu büyük savaş, Almanya ile yapılan Versay Antlaşması ile son buldu. İyi düşünülmemiş, tahlili yapılmamış, çıkar ve ihtiraslara göre yapılmış olan bu antlaşma, dünyayı bir dünya savaşına daha sürükledi. Almanya Adolf Hitler’in aşırı milliyetçi tutumu ve güçlü sanayisi ile tüm dünyaya tekrar meydan okudu. 1939-1945 yılları arasında devam eden bu büyük savaşın sonucunda yaklaşık 75 milyon insan ya hayatını kaybetti, ya da kayboldu.

1. Dünya Savaşı’ndan sonra yapılan adaletsiz antlaşmalar, dünyayı 20 yıl içerisinde çok daha kanlı bir savaşa götürmüştü. Belli ki Westfalya düzeni artık işlemiyordu. Daha doğrusu, sömürülen coğrafyalar bile kendi hak ve hürriyetlerini aradıklarından ve kendi devlet düzenini kurmak istediklerinden dolayı tüm dünya Westfalya düzenini benimsemişti. Artık dünyaya daha kalıcı bir sistem lazımdı. Egemen güçler, bu adımı 2. Dünya Savaşı’nın hemen sonunda Birleşmiş Milletleri kurarak attı.

Her ne kadar yapılan iki büyük dünya savaşından ders çıkarılmaya çalışılmışsa da, 2. Dünya savaşından sonra Amerika ve Sovyet Rusya’nın Mihver Devletlerin topraklarını paylaşma savaşı, yani Soğuk Savaş, Sovyet Rusya’nın 1991’de yıkılmasına kadar devam etmiştir. İşte Westfalya’dan sonraki yenidünya düzeni, bu soğuk savaş sırasında kurulmuştur.

Soğuk Savaş

Soğuk Savaş döneminde dünya çift kutuplu bir sisteme sahipti. Bir tarafta Amerika diğer tarafta ise Sovyet Rusya bulunuyordu. 2. Dünya Savaşı sırasında Müttefikler safında Almanya’ya karşı aynı safta savaşan bu iki devlet, savaşta yenilen Mihver Devletlerinin topraklarına göz dikmişlerdi. Bu aç gözlülük, dünyayı yeni bir savaşa götürebilirdi ancak yakın tarihte yapılan iki büyük savaş neticesinde 100 milyondan fazla insanın hayatını kaybetmesi veya kaybolması ve neredeyse dünyadaki tüm şehirlerin harap olması, olası bir savaşı önledi. Bu durum, soğuk savaşın taraflarını askeri operasyonlardan ziyade siyasi operasyonlara yöneltti. Bu durumu çok iyi okuyan Amerikalı stratejistler, etkili işbirlikleri ve siyasi oyunlarla Soğuk Savaş’ın galibi oldu.

ABD öncülüğünde ilk olarak 1949 yılında Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) kuruldu. Bu, Sovyet Rusya’yı batıdan sıkıştırmak anlamına geliyordu. Daha sonra 1954 yılında Güneydoğu Asya Antlaşması Teşkilatı (SEATO) kuruldu. Bu ise Sovyet Rusya’yı güneyden sıkıştırmak anlamına geliyordu. Son olarak 1955 yılında Merkezi Antlaşma Teşkilatı (CENTO) kuruldu. CENTO, Ortadoğu bölgesinde Amerika lehine bir işbirliği anlamına geliyordu. Böylece ABD, Sovyet Rusya’yı batıdan doğudan ve güneyden sıkıştırmış, Sovyet Rusya’nın hareket alanını daraltmış oluyordu. SEATO ve CENTO misyonlarını yerine getirdikten sonra 20. yüzyılın son çeyreğinde kapatıldılar. Bu sayılan teşkilatların dışında pek çok işbirliği teşkilatı soğuk savaş döneminde kuruldu. Stalin ile Roosevelt arasında başlayan bu savaş, 1991 yılında Sovyet Rusya’nın yıkılmasıyla son buldu. Kazanan Amerika, kaybeden Sovyet Rusya idi.

Soğuk Savaş döneminin çift kutuplu sisteminde kurulan Birleşmiş Milletler, NATO, OECD (Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü) gibi bazı teşkilatlar, Soğuk Savaş bittikten sonra etkinliğini devam ettirdi. Soğuk Savaştan sonra kurulan teşkilatlar ise dünya üzerinde söz sahibi olmak için etkinliğini artırmaya çalıştılar. Bunlardan en önemlileri, şunlardır;

Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT-1995),

Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (ECO-1985),

Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü (KEİ-1992),

Gelişmekte Olan 8 Ülke (D8-1996)

20 Maliye Bakanı ve Merkes Bankası Başkanı Grubu (G20-1999)

Görülüyor ki dünya düzeni, artık Westfalya Sistemi’nde olduğu gibi devlet merkezli değil, devletler arasındaki İşbirliği Teşkilatları’na göre yönetiliyor. Örneğin Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesiyle, ABD ile Rusya arasında demo bir soğuk savaş yaşanmaktadır. ABD, Rusya’yı Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü (OPEC) üzerinden petrol fiyatını sürekli düşürerek tehdit etmektedir. Rusya, petrol ihraç eden bir ülke olduğundan dolayı ekonomisi çıkmaza sürüklenmektedir. Yani artık hedefler, toprak ve insandan ziyade ekonomi olmuştur.

İslam İşbirliği Teşkilatı

Bu yazıyı yazmak istememdeki sebep, bir kaç gün önce okumuş olduğum bir haberdir. Habere göre 34 İslam ülkesi bir araya gelerek “Teröre Karşı İslam İttifakı” adı altında yeni bir ordu kuruyor. Bu haber, Müslümanlar olarak bir ve beraber olamadığımız şu günlerde okuduğum en güzel haberdi. Yapılamasa bile böyle güzel düşüncelerin yöneticilerimizde hala olması, en azından kayda değer bir haslettir. İnşaAllah hayırlara vesile olur.

Yukarıda bahsettiğimiz haber gerçekten Müslümanlar adına güzel bir haberdir. Yalnız Müslümanlar olarak 100 yıldır Lider’siziz. Bu ve bunun gibi İşbirliği Teşkilatları ile çok daha fazla bir ve beraber çalışmalıyız. Yalnız bizi heyecanlandıran bu haberin bir benzerini tarih kitaplarına baktığımızda görebiliyoruz. 1969 yılında Micheal Rohan isimli bir Hristiyanın Mescid-i Aksa’yı kundaklamak istemesi üzerine İslam ülkeleri, İslam Konferansı Teşkilatı’nı kurdular. Bir süre sonra teşkilatın ismi İslam İşbirliği Teşkilatı olarak değiştirildi. Devam eden yıllarda İslam Kalkınma Bankası da kurulduysa da, bugün sorunlarımıza çözüm getirmede yetersiz kalmaktadır.

Batılı batıl davasına istinaden kurduğu teşkilatları her türlü zorluğa rağmen devam ettirebiliyorken, biz neden boğazımıza kadar sorun içerisindeyken bile bir araya gelemiyoruz?

Yazıyı bilgi içeren, ne olması gerektiğine dair fikirler olan yazılarla bitirebilirdim lakin içimden gelen şudur:

Bu ülkenin ve İslam coğrafyasının teminatı gençlerdir. Yarına hazır ve nazır olarak kendini yetiştiren, dünü iyi bilen, yarını okuyabilen gençler. Yani BİZ! Vazifemiz, çalışmak. Çok çalışmak. Vücudumuzla beraber bu taşın altındayız. İnşallah taşı kaldırmak bize nasip olur.

.

İbrahim ÇALIŞKAN

Erciyes Üniversitesi

Sahipkıran AKADEMİ kategorisinde yayınlanan diğer yazılar için tıklayınız.

Sahipkıran Akademi Hakkında

Sahipkıran AKADEMİ; üniversite öğrencilerine çalışmalarını yayınlayabilecekleri bir platform sağlamak ve öğrencilerin kendilerini geliştirmelerine katkı sağlamak üzere, Merkezimiz çatısı altında yeni oluşturulmuş bir yapıdır. “Türkiye’nin geleceğinin mimarları, Sahipkıran’da buluşuyor!” sloganı ile gayretli ve üretken üniversitelileri, çalışmalarını bu platformda paylaşmaya ve SASAM’ın etkinliklerine katılmaya davet ediyoruz. Sahipkıran AKADEMİ üyeliği, tamamen gönüllülük esasına dayanmaktadır. Üye olan öğrenciler, istedikleri zaman üyelikten çıkabilmektedirler. Üye olmak veya üyelikten çıkmak için bilgi@sahipkiran.org adresine, talebinize ilişkin e-posta göndermeniz yeterlidir. Talebiniz, en geç 3 iş günü içinde sonuçlandırılacaktır.

Yorumlar (1)

  1. İbrahim Bey çok güzel bir yazı kaleme almışsınız. Dünyadaki mücadeleyi bir kaç paragrafta özetlemişsiniz.

Yorum Ekleyebilirsiniz


%d blogcu bunu beğendi: