Twitter Facebook Linkedin Youtube

TÜRKİYE MUSUL’U KADERİNE TERK EDEMEZ

SASAM Başkanı Süleyman ERDEM, bir Azeri haber sitesinin Başika Kampı’ndaki Türk askerî varlığı nedeniyle Türkiye ile Irak arasında  yaşanan krize  ilişkin sorularını cevaplandırdı; http://www.vesti.az/news/275206

Röportajın Türkçesi:

suleyman erdem sasamRusya’nın savaş uçağının düşürülmesi ile Rusya Türkiye ilişkilerinde yaşanan gerginliğin yanı sıra ikinci bir gerilim gündeme oturmakta. Irak Başbakanı Haider al-Abadi, Türk birliklerinin Irak’tan çıkarılması talebinde bulundu ve Kuzey Irak’ta kalmaya devam etmesi durumunda, konunun BM Güvenlik Konseyi’ne götürülmesi dahil tüm adımların masada olduğunu kaydetti. Ne oldu da böyle bir karar almış oldu Irak başbakanı?

(S.E.) Irak Merkezi Yönetimi ile Türkiye’nin yıldızlarının uzun bir zamandır barışmadığı, bilinmeyen bir durum değil. Aynı şekilde mevcut Irak yönetiminin mezhep bağları dolayısıyla yüzünün İran’a dönük olduğu da, herkesin bildiği bir gerçek. Türk birliklerinin 2,5 yıl önce Irak Hükümetinin bilgisi dâhilinde Musul yakınlarına konuşlandığı söyleniyor. Ayrıca Türk basınında yer alan bilgilere göre, bu kiriz patlak vermeden bir veya iki hafta önce Irak Savunma Bakanı Türk birliklerini ziyaret edip, verilen eğitimden memnuniyetini dile getirmiş. Irak’ta en fazla askeri bulunan ülkenin İran olduğu, İran dışında ABD, İngiltere ve Fransa gibi ülkelerin de Irak’ta askerlerinin bulunduğu biliniyor. Hal böyleyken, Irak hükümetinin bu konudaki Türkiye aleyhine ani karar değişikliği, bu gerginlik döneminde oluşan kamplaşmada kendini Rusya ve İran yanında konuşlandırdığı anlaşılan Irak’ın bu ülkelerin telkini ile böyle bir karar değişikliğine gitmesinden kaynaklanıyor. Bu karar değişikliğinde, Türkiye’nin Rusya ile yaşadığı son krizin etkisinin olduğu da aşikar.

Bildiğiniz gibi Dışişleri Bakanlığı zorunlu olmadığı sürece Irak’a gitmeyin uyarısında bulundu. Seyahat uyarısı Duhok, Erbil ve Süleymaniye vilayetleri dışında tüm kentleri kapsıyor. Bu konuyla ilgili fikrinizi bilmek isterdik?

(S.E.) Muhtemelen Türk vatandaşlarının uçak krizinden sonra Rusya’da yaşadıkları sıkıntılara benzer sıkıntıların, Irak’ta da yaşanabileceği tahmin ediliyor. Çünkü yaşanan gelişmeler, artık itidal ve akl-ı selim ile hareket edilmediğini, krizin bilinçli bir şekilde tırmandırıldığını ve bunun için tüm imkânların kullanıldığını gösteriyor. Vatandaşlarımıza karşı yıldırma politikaları da, krizi tırmandırma yollarından biri olarak görülüyor zannedersem. Irak’ın içinde bulunduğu kaos nedeniyle, Türk vatandaşlarına karşı daha önce yaşandığı gibi kaçırma ve suikast gibi eylemlerin de gerçekleştirilme olasılığı var. Bu nedenle Dışişleri Bakanlığı, böyle bir uyarı yapma gereği hissetmiş olabilir.

Tam bu uyarının yapıldığı gün Barzani Ankara’ya geldi. Mesud Barzani’nin Ankara ziyareti ve Dışişlerinin uyarısı çok önemli. Musul’u 2 yıl öncesine kadar yöneten Bağdat yönetimi, kenti bir günde IŞİD’e teslim edip kaçtı. Söylentilere göre Barzani yönetimi petrol geliri çok yüksek olan Musul’u yönetirse, bundan Türkiye’nin de faydalanacağını bilerek bunu pazarlık unsuru olarak kullanıyor. Ve o yüzden Türkiye’den destek istedi ve 20 tankın Erbil’in batısına konuşlanıp Türkiye’nin üs kurmasına onay verdi. Bunu nasıl yorumlarsınız?

(S.E.) Musul IŞİD’ten kurtarıldığında, ayrı bir yönetim yapısının oluşturulması gerekiyor. Musul, Kerkük gibi bir Türkmen kentidir. Ancak Barzani yönetiminin Kerkük’te yaptığı gibi Musul’da da kentin demografik yapısını Kürtler lehine değiştirmek için çaba sarf ettiğini biliyoruz. Barzani Yönetimi, şu an için Türkiye’nin tutunacağı tek dal gibi olsa da, Barzani’nin güvenilmez bir müttefik olduğu ve fırsatını bulduğunda Türkiye aleyhine politikalara imza attığını Türkiye çok kez tecrübe etmiştir. Bu nedenle, bugünlerde Musul’a yönelik olarak kapsamlı bir harekât olacağına ilişin haberleri de değerlendirdiğimizde, Türkiye’nin her anlamda hazırlıklı olması ve iplerin tamamen Barzani yönetiminin eline bırakılamayacağının bilincinde olması, faydalı olacaktır. Türkiye, Lozan’dan sonra 1926 Ankara Anlaşması ile Musul üzerindeki hak iddiasını masada kaybetmişti. Bu sefer oluşan kaosta statüsü tekrar tartışma konusu olan Musul’da, çok hazırlıklı olmalı ve yağmurdan kaçarken doluya tutulmamalı, yani fiilen bağımsız bir devlet gibi hareket eden Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimine Musul’u kaptırmamalıdır. Musul ve Kerkük, Büyük Ortadoğu Planı çerçevesinde kurulması planlanan Özgür Kürdistan’ın sınırları içerisinde yer almaktadır. Türkiye bu oyuna karşı çok dikkatli olmalıdır.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yaptığı açıklamada Türk birliklerinin Kuzey Irak’ta Irak Cumhurbaşkanı Fuat Mahsum’un isteği üzerine 2014 yılından konuşlandırıldığı bildirdi simdi ise Irak Başbakanı Türkiye’den Kuzey Irak’tan çekilmesini talep ediyor. Ve bu oldukça çelişkili bir durum oluşturmaktadır. Bu çelişkili durumla ilgili sizin fikrinizi ne olacak? Sizce bu çelişkili durumdan nasıl kurtulabilinir?

(S.E.) Türk Birliklerinin Musul yakınlarında 2,5 yıldır bulunduğunu ve bu durumun yakın zamana kadar sorun teşkil etmediğini yukarıda izah etmiştik. Irak Hükümeti ile bu konuşlanmaya ilişkin bir uluslararası anlaşma varsa, Türkiye’nin eli nispeten rahattır. Ama bir anlaşma olmaksızın sadece şifahi görüşmelere istinaden birliklerimiz oradaysa, Irak hükümetinin çekilme talebiyle birliklerimizin statüsü, uluslararası hukuk açısından sıkıntılı hale gelmiş olur.

İbadi, Türkiye’ye gitmeden önce Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanı Mesud Barzani ile de bir telefon görüşmesi yaptı. Türk askerlerinin “Bilgileri dışında” bölgeye konuşlandığını savunan Irak Başbakanı, Barzani’den bu konu hakkında ortak tutum sergilemesini istedi. Mesud Barzani de Musul’daki Türk askerleri nedeniyle yaşanan krizin diyalog yoluyla çözülmesi gerektiğini vurguladı. Bununla ilgili düşüncelerinizi bizimle paylaşır mısınız?

(S.E.) Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi’nin (IBKY) Irak merkezi hükümetiyle anlaşamadığı ve fiilen bağımsız bir devlet gibi hareket ettiği, bilinen bir gerçek. Bu durumun Irak Hükümetinin mezhebi tutumuyla da bir alakası yok. Irak hükümeti Sünnilerin elinde olsaydı da, IBKY merkezi hükümetle anlaşamayacaktı. Çünkü fırsat buldukça ilan ettikleri gibi, IBKY’nin bağımsız bir Kürt devleti kurma arzusu var ve bunu gizlemiyorlar. Sadece şartların olgunlaşması bekleniyor. IŞİD ortaya çıkıp dengeleri alt üst edene kadar da, bağımsızlık doğrultusunda önemli adımlar atmışlardı. Bölgenin demografisiyle oynamışlar, Kerkük ve Musul’u sınırlarına dahil etmek için alt yapı oluşturmaya başlamışlardı. Ancak IŞİD, dengeleri bozdu ve Barzani tekrar Türkiye ile yakınlaşmak zorunda kaldı. Bu yakınlaşma, yukarıda değindiğim gibi samimi ve uzun süreli bir yakınlaşma değil, konjonktürel bir yakınlaşma. Barzani, Suriye’nin kuzeyindeki Kürt kantonlarının birleşmesi ile Akdeniz’e ulaşabilir ve petrolü bu kanaldan sevk edebilirse, Türkiye’ye ihtiyacı kalmayacak.

Rusya da Türkiye’nin askeri birliklerini Irak’tan çıkarılmasından yana ve ayni talepte bulunuyor. Türkiye askeri birliklerini çıkarmaktan imtina ettikten sonra Rusya Türkiye’nin Musul yakınlarına gönderdiği askerlerinin Bağdat yönetiminin onayı olmadan Irak’ta bulunduğunu belirtti ve bu konunun Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne taşıdı. Rusya’nın böyle bir tasvir sergilemesini nasıl yorumlarsınız?

(S.E.) Küresel siyasi dengeler açısından ciddi bir kutuplaşmanın yaşandığı bir dönemdeyiz. Bunu anlamak için sadece Akdeniz’de konuşlanmış yabancı devletlerin filolarına bakmak yeterli. Eğer ortada Irak ile yazılı bir anlaşma yoksa, Türkiye’nin askeri birliklerinin statüsü uluslararası hukuk anlamında sorun oluşturabilir. Ancak bu küresel gerginlik döneminde, her şey uluslararası hukuk kurallarına göre işlemiyor. Fiili oldu-bittiler ile siyaset yapılıyor. Rusya’nın önce Gürcistan’a, ardından Ukrayna ve Kırım’a müdahalesinin uluslararası hukuk açısından hiçbir meşruiyeti yok. Buralarda fiili durum oluşturdu ve bu yaptıkları, şimdilik yanına kâr kalmış görünüyor. Kendi yaptıklarına bakmayan Rusya, Türkiye’yi psikolojik anlamda da yıpratmak için her imkanı kullanıyor. Ancak bu hamleler, Türkiye’yi yıldırmamalı. Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesi için sayabileceği tüm mazeretler, Irak ve Suriye’de Türkiye için fazlasıyla geçerlidir. Türkiye, her ülkenin yaptığı gibi milli çıkarları doğrultusunda atması gereken adımları atmalı. Ancak bunları yaparken, atılacak adımlar her boyutuyla ve en ince detaylarına kadar hesaplanmalıdır. Çünkü bugün yaşanan durum, basit bir durum değildir. Belki de 3. Dünya Savaşına neden olabilecek gerilimlerin ve kutuplaşmaların yaşandığı bir dönemden geçiyoruz.

Rusya Esad rejimin daveti IŞİD’e karşı savaş bahanesi ile Suriye’de askeri birliklerini konuşlandırdı. Türkiye’nin ise Irak’tan çıkmasını ısrarla dile getiriyor. Bu bir nevi Rusya tarafından çifte standartlarının uygulanmasını kanıtlamakta. Bu konuyla ilgili fikirleriniz.

(S.E.) Rusya’nın Suriye’deki varlığı, Batılı devletlere göre daha meşru. Çünkü uluslararası hukuka göre hala ülkenin henüz devril(e)memiş hükümetinin davetiyle Suriye’de bulunuyor. Gerçi bu davet olmasa da Rusya, Suriye’ye konuşlanmaktan geri durmazdı ama şu an için uluslararası hukuk açısından eli rahat. Ama aynı durum; Gürcistan, Ukrayna ve Kırım için geçerli değil. Bu ülkelerde Rusya, uluslararası hukuka göre işgalci konumunda. Ama uluslararası ilişkiler, ilkeler üzerinden değil, çıkarlar üzerinden yürüyor maalesef. Bu durumda Rusya’nın yaptığı, tabi ki tutarlı değil ve çifte standart. Ama bu bir satranç tahtası ve herkes kullanabildiği tüm yöntemlerle rakibini sıkıştırmaya çalışıyor. Bizim de yapmamız gereken bu. Türkiye, Irak’taki askeri varlığını yazılı bir anlaşmaya dayandırmamış ise, bir an önce müttefiklerinin de Irak hükümetini zorlamasıyla böyle bir anlaşma yapmaya ve sadece Barzani Yönetiminin meşruiyetine bağlı kalmamaya dikkat etmeli. Ama böyle bir anlaşma yoksa ve bundan sonra yapılamazsa da, Türkiye oradaki Türkmenleri korumak için askeri varlığını sürdürmeli ve hatta güçlendirmelidir. Çünkü Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesi için sayabileceği tüm mazeretler, Irak ve Suriye’de Türkiye için fazlasıyla geçerlidir.

Süleyman Erdem Hakkında

Balıkesir doğumludur. Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümünden 2001 yılında lisans, Harvard Üniversitesi Kamu Politikaları Bölümünden 2009 yılında yüksek lisans derecesi almıştır. 2002 yılında Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü’nde memur olarak kamuda göreve başlayan Erdem, 2003-2004 yılları arasında Maliye Bakanlığında Vergi Denetmen Yardımcısı olarak görev yapmış, 2004 yılından itibaren de Başbakanlıkta Uzman Yardımcısı, Uzman ve Tanıtma Fonu Genel Sekreteri görevlerinde bulunmuştur. 2009-2011 yılları arasında Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu (DDK)’da Geçici Uzman sıfatıyla YÖK ve ÖSYM’deki denetimlerde görev almıştır. 2012 Aralık ayında kurulan Sahipkıran Stratejik Araştırmalar Merkezi (SASAM)'ın kurulduğu tarihten 08/10/2019 tarihine kadar başkanlığını yürütmüştür. Halen SASAM Uluslararası Güvenlik Masası Direktörü olarak görev yapmaktadır. Akademik çalışmalarını “radikalleşme ve terör” üzerine yürüten Erdem’in; “Cihatçılar; El Kaide ve IŞİD’e Katılanların Hikayesi” isimli yayınlanmış bir kitabı bulunmaktadır.

Yorum Ekleyebilirsiniz


%d blogcu bunu beğendi: