Medya ve siyaset ilişkisi her zaman önemli tartışma alanlarından biri olmuştur. Siyasetin, siyasi partilerin ve siyasi aktörlerin kamuoyu desteğine olan ihtiyacı ile medyanın toplumu etkileme gücü ve isteği, yönetenlerce medyayı önemli ve vazgeçilmez bir güç haline getirmiştir.
Medya ve siyaset, toplumsal sistemin iki önemli aktörü olarak karşılıklı bir ilişki içerisindedir. 1980’li yıllarda küreselleşen dünya ile beraber, teknolojik gelişmeler, enformasyonlar ve bu süreçte gelişen kitle iletişim araçları, artık günümüzde siyasal imajlar ve oy kanaatleri üzerinde önemli bir rol oynamaktadır. Yani kısacası seçmenler her türlü siyasal süreçte, doğrudan bilgi sahibi olmak yerine medyanın kendilerine sunduğu imajlar aracılığı ile fikir sahibi olmaktadır. Bu da bireylerin oy kanaatlerini etkilemektedir.
Elbette her bir vatandaşın kendisini yönetenleri doğrudan tanıması ve değerlendirmesi mümkün değildir. Dolayısıyla günümüzde yönetenleri topluma tanıtma görevi medyaya yüklenmiş ve bunun için de dördüncü güç olarak tanımlanmıştır. Bu noktada tartışılması gereken medyanın siyaseti kamuoyu oluşturmada ve toplumu kanaat oluşturmada ne kadar etkilediğidir. Ülkemizde yapılan çoğu araştırmada halkın siyasal aktörleri tanıma, demokrasiyi tanımlama ve siyasi sorunları analiz etme noktasında yeterli bilgiden yoksun olduğu görülmüştür. Çünkü siyasal içerikli haberler, genellikle bireylerin ihtiyacından ziyade magazinsel içerik taşıma eğilimdedir.
Özetle medya ve siyaset, birbirlerinden ayrı süreçler olarak değerlendirilemez. Hem siyasetçilerin kamuoyu oluşturması, hem de medyanın toplumsal gücü yakalaması açısından birbirleri arasında sürekli etkileşim halindedir ve her dönem birbirlerine yön verme gayretindedirler.
Yukarıdaki söylemler bağlamında değerlendirdiğimizde devlet idaresini elinde bulunduranlar, ister bir diktatör ya da tek partili bir idare, isterse demokratik yollarla iktidara gelmiş bir yönetim olsun, medyayı kullanma, denetleme ya da kontrol altına alma eğilimlerinde olmuştur. Medya ise ekonomik kaygılar taşıyan kurumlar olduğundan bu süreci kendi lehine çevirme zorunluluğu hissederler.
Bu çalışmada, medyanın siyaset ve siyasetin medya üzerindeki ilişkilerini inceleyerek, kamuoyu üzerindeki etkileri ve güvenilirlikleri tartışılacaktır.
“Her türlü bilgiyi kişilere ve topluma aktaran eğlence, bilgi ve eğitim gibi üç temel sorumluluğa sahip görsel, işitsel ile hem görsel hem işitsel araçların tümüne medya denilmektedir.” Medya genel bir kavram olmakla beraber, kitle iletişim araçları türünü ifade eden bir yapıda kullanılmaktadır. Yazılı, görsel ve interaktif olarak medyanın görevi; bireylere, gruplara, topluluklara ve kitlelere haber iletme ve bilgi vermedir.
Siyaset; toplumdaki farklı sosyal sınıflara mensup, farklı çıkarlara ve taleplere sahip bireyler arasındaki paylaşım ve bölüşüm mücadelesi olarak tanımlanabilir. Siyasetin temelini farklı çıkar ve düşünce odaklarının çekişmesinden doğan çatışma oluşturmaktadır. Bu çatışmanın nedeni, toplumdaki değerlerin ve kıt kaynakların paylaşılma çabasıdır. Paylaşımda kazançlı olmanın yolu ise iktidara sahip olmaktan geçmektedir. Siyasi partiler ve aktörler, belirli çıkarları temsil amacıyla ortaya çıkmışlardır. Bu anlamda siyasi aktörler ve siyasi partiler, kamuoyunu etkilemek, yönlendirmek ve kamuoyunun düşünce ve tutumlarını öğrenebilmek için medyanın gücüne ihtiyaç duyarlar.
Medya ve siyaset arasındaki ilişki, “ortak yaşam ilişkisi” şeklinde tanımlanmaktadır. Medya, haber kaynağı olarak siyaseti görmektedir. Siyasi partiler ve siyasi aktörler ise kendi düşünce, tutum ve ideolojilerini kamuoyu oluşturmak amaçlı seçmen kitleye, yani vatandaşa ulaştırmak isterler. Bu ilişki, birbiri arasında karşılıklı bir süreç yaratır. Bu süreçte kuşatıcı çevre olarak medya üzerinde siyaset ya da siyasi kurumlar daha çok etki etmektedir. Hiçbir medya sistemi, siyasi rejimden bağımsız olamaz. Ahlaki açıdan değerlendirdiğimizde siyasetin ve siyasi gücün medya organları üzerinde vesayet oluşturması etik değerler ile bağdaştırılamasa da, medya sistemi siyasi rejim sisteminden bağımsız hareket edemez. Medya siyaset ilişkileri bakımından ahlaki değerler; olgudan ilkeye değil, ilkeden olguya bir seyir takip etmekle ahlaki açıdan yerleşik hale gelebilecektir. “Kitle iletişim araçları, siyasal kayıtsızlığın en önemli besleyicilerindendir. Çünkü siyaset tarafından baskı altında alınmışlardır ve basın kurumlarının bundan kurtulmaya çalışmaları, onlarla birlikte yaşamalarından daha zordur” (Weber, 1998:158).
Her ne kadar medya, siyasal güçlerle ters düşmemeye çalışıp durumu lehine kullanmaya çalışsa bile, (kar amacı güden kuruluşlar olduğundan dolayı) bazen de iki taraf arasında çatışma söz konusu olabilir. Medya şirketleri, ekonomik olarak belli bağımlılıkları olan kuruluşlardır. Yüzeysel olarak bakıldığında, medya kuruluşlarının tek geliri olarak reklamlar gözükse de, derinlemesine incelendiğinde tek gelir kaynaklarının reklam olmadığı ve bu kuruluşların gerçekten büyük holdingler oldukları, dolayısıyla siyasal iktidarlar ve devlet ile ticari faaliyet içerisinde bulunduklarından her zaman bir ekonomik kaygı içerisinde olmuşlardır. Süreci bunun dışında değerlendirmek, objektif değerlendirmeden uzak bir açıklama getirecektir.
Medya, siyaseti kendi alt sistemi haline getirmek için çaba halindeyken, tamamen aynı istikamette olarak siyaset de medyaya hakim olmaya çalışır. Medya açısından bakıldığında toplumu etkilemek, toplum üzerinde etki yaratma amacı vardır. Kamuoyunun bilgilendirilmesi, yönlendirilmesi ve istenildiği şekilde harekete geçirilmesi, medyanın siyaset üzerindeki etkisini göstermek adına önem taşımaktadır.
Kitle iletişim araçlarının yaygın kullanımı ile medya, günümüzde çok stratejik bir öneme sahip hale gelmiştir. Siyasetin oluşumunda, yönlendirilmesinde medya çok büyük bir rol üstlenmektedir. Amerikan siyaset bilimci Richard Fagen, “Eğer iki bin kişiyi kitle iletişim araçlarının kilit noktalara yerleştirebilecek bir düzenbazlık çetesi kurabilme imkânı olsa, Amerika’nın tümünü ve dünyanın büyük bir kısmını ABD Başkanının öldüğüne inandırmak işten bile değildir.” sözüyle kitle iletişim araçlarının toplumlar ve kitleler üzerinde ne denli etkili olduğu ifade etmektedir.
Kamuoyu kavramı içerisinde yer alan “kamu” sözcüğü özetle grup, “oy” sözcüğü ise kanaat anlamına gelmektedir. Kamuoyu, çoğunluk ve azınlık kanaatlerinin karşılıklı etkileşmesinden oluşmaktadır. Özetle kamuoyu, belirli bir zamanda, belirli bir tartışmalı sorun karşısında bu sorunla ilgilenen kişiler grubuna ya da gruplarına hakim olan kanaattir. Siyasal anlamda kamuoyunu değerlendirdiğimiz zaman kamuoyu; yasama, yürütme ve yargı organlarının davranışını belirleyen ya da kanaat önderleri tarafından belirlenen ve oluşturulan norm olarak karşımıza çıkar. Kamuoyu aslında bir gündem belirleme sürecidir ve bu gündem genellikle siyasal gündemdir. Bu siyasal gündemi neyin ya da kimin belirlediğine ilişkin çalışmalarda ise medyadaki iletilerin siyasal olarak yanlı olup olmadığı, eğer öyleyse bu yanlılığın yönü ve kaynağın ne olduğu, bu araçların içinde işlem gördüğü toplumsal ve ekonomik bağlamı, siyasal olayların kapsama ve işleme durumunu ne ölçüde etkilediği, siyasal olaylara medyada verilen yerin bireylerin siyasal düşünce ve tutumlarını nasıl etkilediği, bunların siyasal sistemin işleyişi ve bu sistem içindeki halkın siyasal davranışlarını anlamada hangi ipuçlarını verdiği gibi sorulara yanıt aranmaktadır.
Kamuoyu araştırmalarının kamuoyu üzerindeki etkileri ile ilgili farklı görüşler vardır. Genel kabul gören görüş ise; araştırmaların özellikle seçim dönemlerinde gerçekleşen siyasal iletişim çabalarından etkilenerek siyasi tercihini yapan seçmen üzerinde önemli bir etkiye sahip olduğu yönündedir. Bu görüşe göre kamuoyu araştırmaları, seçmeni kazanma ihtimali daha çok olan siyasi aktörlere yönlendirir.
Kamuoyu araştırmalarının seçmen davranışı üzerinde etkili olabilmesi için bazı şartların oluşmasına ihtiyaç vardır. Bu şartların başında, kamuoyunun kamuoyu araştırmalarına karşı duyacağı güven gelir. Güven konusu, medya için de geçerli önceliklidir. Gelişmiş demokrasilerde kamuoyu araştırmaları, seçim dönemleri kadar diğer zamanlarda da dikkatle izlenen ve yönetim politikalarını oluşturan veya yönlendiren bir olgu olarak karşımıza çıkar. Bunda araştırmalara duyulan güven etkisi büyük rol oynar. Kamuoyu araştırmalarının kamuoyu üzerinde etkili olmasının bir diğer şartı ise; kişisel deneyim ve gözlemler sonucu elde edilen bilgilerle araştırma sonuçlarının çatışmaması oluşturur. Araştırma sonuçlarının var olan kanaat ve bilgilerle örtüştüğü zaman daha büyük etki yarattığı ve mevcut eğilimi güçlendirdiği görülmektedir. Burada önemli olan, kamuoyu araştırması yapan kuruluşlara ve bunları yayınlayan medya kuruluşlarına kamuoyu tarafından duyulan güvendir.
Sonuç olarak değerlendirdiğimizde, çalışmada belirttiğimiz gibi medya, siyaset, kamuoyu süreci devamlı birbirleri arasında etkileşim halindedir. Bu etkileşimde medya, siyasi aktörler ve kamuoyu arasında köprü görevi görmektedir. Siyasi mesajlarını iletmek isteyen siyasal aktörler, medya yoluyla potansiyel seçmenlerine ulaşmaya çalışır ve bu süreci yönetirken kamuoyu araştırmalarıyla süreci manipüle etmeye çalışır. Medya ve siyaset, günümüz itibariyle ayrılması pek mümkün olmayan iki sistem olarak karşımıza çıkmaktadır. Her ne kadar bu sistemler birbirlerinin alt sistemi olarak gözükse de, aralarında vazgeçilmez bir çıkar ilişkisi söz konusudur. Medya, toplumsallığı yakalama adına ve ekonomik kaygılarından dolayı, siyasal sistem ise iktidar olabilme çabasından dolayı ilişkileri sürekli devam eder. “Kamuoyu araştırmalarına duyulan güven ne kadardır?”, “Kamuoyu araştırmalarını yayınlayan medya kuruluşlarına duyulan güven ne kadardır?” ve “Kamuoyu araştırmalarının topluluklar üzerindeki etkisi ne kadardır?” gibi sorular üzerinden sistem sürecini çözümleyebilir ve bir perspektif oluşturabiliriz.
.
Hasan YURDAKUL – Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Yükseklisans Öğrencisi
Yazarın diğer yazıları için tıklayınız.
Sahipkıran AKADEMİ kategorisinde yayınlanan diğer yazılar için tıklayınız.
__________________________________________________________
KAYNAKÇA
Medya ve Siyaset üzerine (Doç. Dr. Mustafa Akdağ)
Siyaset ve İletişim Bağlamında Kitle İletişim Araçları Üzerine bir Değerlendirme ( Gülsüm Çalışır)
Kamuoyu Oluşturma ve Gündem Belirleme Kavramı ( Prof. Dr. Erkan Yüksel)
Küreselleşme Sürecinin Medya ve Kültür Üzerindeki Etkisi (Dr. Abdullah Özkan)
Medya ve Siyaset İlişkileri Üzerine (Editör Yrd. Doç. Dr.Zülfikar Damlapınar)
Medya ve Siyaset (Editör Yrd. Doç. Dr Zülfükar Damlapınar
Türkiye’de Medya ve Siyaset İlişkisi (Dr. Vedat Demir)
Medyada Yeni Yaklaşımlar (Editör Yrd. Doç. Dr.Metin Işık)
Siyasal iletişim sürecinde Seçimler, Adaylar, İmajlar ( Yrd. Doç. Dr. Zülfikar Damlapınar)