Twitter Facebook Linkedin Youtube

AÇILIM SONRASINDA DOĞU VE GÜNEYDOĞU’DA AK PARTİ VE HDP ÇİZGİSİ OYLARININ ANALİZİ

Rasim BOZBUĞA

Rasim BOZBUĞA

1804 yılında başlayan Sırp isyanından itibaren son iki yüzyıllık tarihimiz temel olarak etnik meseleler ve bu meselelere karşı devletin geliştirdiği “açılım”lar veya reformlar tarihidir. Maraşlı Ali Paşa’nın yaptığı özerklik temelli 1817 yılındaki Sırp Açılımı sonrasında Tanzimat ve Islahat fermanları ile vilayetler nizamnamesi gibi tüm tedbirler aynı zamanda etnik sorunları azaltmayı ya da ortadan kaldırmayı amaçlıyordu. Tüm bu reform ve açılım projelerinin etnik meselelerin çözümüne katkısını analiz etmek zor olsa da, bu açılımların güncel politikaya ve seçim sonuçlarına etkisinin incelenebileceği tabidir. Bu çalışma, 2009 yılında uygulamaya konulan açılım projesinin Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde AK Parti ve HDP’ye etkisini incelemeyi hedeflemektedir

Tablo I: AK Parti ve HDP ve çizgisinin 2002’den beri yapılan seçimlerde oy durumu
ak parti ve hdp oy oranlari
Türkiye genelinde HDP çizgisinin oy durumu incelendiğinde, HDP çizgisinin(1) 2004 yılından itibaren oylarını aşama aşama artırdığı görülmektedir. Özellikle 2009 sonrasında oy oranında büyük bir sıçrama olmuş önce 5,85’e daha sonra da 6,61’e ardından 9,76’ya son olarak 13,12,’ye yükselmiştir. AK Partinin ise dengesiz bir oy eğilimi varmış gibi gözükse de genel seçimler bağlamında oyunun 2011 seçimlerine kadar düzenli olarak arttığı, 2011 seçimleri sonrasında ise oyunun (genel seçimlerde) ilk defa düştüğü görülmektedir.

Grafik I: Açılım Sonrasında Doğu Bölgesinde(2) AK Parti Ve HDP çizgisi Oyundaki (Ortalamalarında) Değişim

ak parti hdp oy oranlari 2

HDP çizgisindeki oy artışı, özellikle Doğu ve Güneydoğu bölgesinde çok daha net olarak görünmektedir. 2007 yılında ortalama olarak Bölgede oyların %28’ini alan HDP çizgisi, 2015 seçimlerinde %55 oy alarak büyük bir başarıya imza atmış ve bölgedeki temel rakibi olan AKP’yi %44’den %24’e gerileterek bölgede büyük bir güç elde etmiştir. Diğer taraftan Tablo II’den de görüleceği üzere, iller bazında farklılık gözlemlense de AK Parti oyunun 2007 seçimlerine kıyasla aşamalı olarak düştüğü görülmektedir. Özellikle HDP’nin hegemon parti olduğu ve PKK eylemlerinin yoğun olduğu bölgede, bu düşüş çok belirgindir. HDP çizgisinin 2007 sonrasında oy oranında büyük bir artış olduğu ve oylarını iki yada üç kat artırdığı görülmektedir. Tablo I’de görüleceği üzere 2015 seçimlerine kadar özellikle genel seçimlerde AK partinin Türkiye genelinde oyu artarken ya da çok değişmezken, Grafik I’de görüleceği üzere doğu bölgesinde açılım sonrasındaki hemen her seçimde oy kaybetmesi, bu kaybın açılımla ilişkili olduğunu göstermektedir.

Tablo II: Doğu Bölgesinde Ak Parti ve HDP Oy Oranları

Büyük umutlarla yürürlüğe konan açılım projesinden ise Tablo I ile Grafik I’den anlaşılacağı üzere en fazla fayda sağlayan parti, HDP olmuş; HDP çizgisinin oyu açılım sonrasında düzenli bir şekilde artarken, bölgedeki temel rakibi olan AKP’nin oyu aynı şekilde düşmüştür.

2015 seçimlerindeki HDP başarısını izah etmeye dönük; AK Partinin açılımdan vazgeçmesi, Cumhurbaşkanının söylediği (Kürt sorunu yoktur veya Kobani düştü düşecek gibi) sözler, PKK’nın baskı-tehditle oy aldığı ve bir kısım medyanın HDP’yi parlattığı gibi açıklamalar, açılım döneminde HDP çizgisinin hem Türkiye genelinde, hem de her seçimde oyunu artırması gerçeğini dikkate almadığından ötürü eksik ve yanıltıcı olmaktadır. Bu nedenle sadece 2015 seçimlerini anlamaya dönük çaba, nakıs kalmaktadır. Özet olarak ifade etmek gerekirse; açılım sonrası dönemde AK Parti oyundaki azalışa mukabil, HDP oyundaki artışın nedenlerinin açılımın dayandığı dil/söylem, yaklaşım ve açılımın uygulanma şekli açısından incelenmesi gerekmektedir.

HDP’NİN AÇILIM SONRASINDA OYUNU ARTIRMASININ NEDENLERİ

Açılım döneminde Doğu ve Güneydoğu Bbölgesindeki her seçimde AK parti zayıflarken, HDP çizgisinin güçlenmesi, açılımın dayandığı söylem-dil, temel varsayımlar ve yaklaşım ile açılımın uygulanmasının HDP’yi güçlendirici etkisi olduğunu göstermektedir. İlk olarak açılımın, silahı olan HDP/PKK’yı Kürt tarafı(nın tek temsilcisi) olarak muhatap alıp çoğulculuğu dikkate almaması, HDP çizgisini güçlendirici etkisi olmuştur. Özellikle açılımın Türk tarafı Kürt tarafı algısını güçlendirerek Kürt kimliğini tahkim ettiğini belirtmemiz gerekmektedir. Müfid Yüksel’inde belirttiği üzere çözüm sürecinde elinde silah bulunduruyor diye sadece tek bir odak, İmralı-Kandil-HDP üçgeni muhatap alındı. Müzakere bunlarla yapıldı. Bölgedeki diğer gruplar bu sürecin dışında bırakıldı. Ayrıca, muhatap alınan bu çevrelerle, Kürt sorununun tüm boyutları, resmin tamamı masaya yatırılıp müzakere konusu yapıldı. Muhataplık zemininden dolayı, algı olarak Kandil-İmralı-HDP üçgeni, “Kürt Tarafı” olarak zihinlerde adeta kazındı. Otomatik olarak, Ak-Parti, iktidar da algıda “Türk Tarafı” oldu. Bu algıyla, Kürtlerin çoğu, “Kürt Tarafı” olarak zihinlerde kazıtılan partiye yöneltilmiş oldu.(3) Açılım sonrası her seçimde yavaş yavaş seçmen açılımla kendini öteki olarak konumlandıran AK partiden uzaklaşarak “Kürt tarafı” olarak seçime giren HDPye yöneldi. Açılım öncesi dönemde AK parti açılım uygulamalarını “ortak biz” çatısı içinde yaparken açılım sonrasında pazarlıktaki öteki olarak konumlandı. Bu nedenle bölgede öteki haline gelen AK parti git gide güç kaybederek bölgeden silinme noktasına geldi.

Ayrıca açılımın dayandığı Türk-Kürt barışı şeklindeki söylem yıllardır süren çatışmayı devlet ve PKK arasındaki çatışma olmaktan çıkarmış Türk ve Kürt tarafı arasındaki çatışma şekline söylem düzeyinde gelmesini sağlamıştır. Böyle bir söylem Kürt kökenli vatandaşlarımızı etnisite esasında siyasallaşmaları için teşvik eden bir söylemi yaygınlaştırıp doğallaştırdı. Diğer taraftan bu söylem Okur’un belirttiği üzere çatışmayı Kürt Türk tarafı arasında çatışma haline gelmesi riskini de beraberinde getirdi.(4)

Açılımla tek muhatap olarak kabul edilen PKK ve HDP çizgisi meşru(laştırılmış) bir aktör olarak öne çıkarılarak insanların HDP çizgisine vicdanları kanamadan oy vermesinin yolu açılmıştır. Kendisi de Açılım döneminde Akil adamlar heyetinde yer alan Hilal Kaplan açılımın bu etkisine işaret etmektedir. “Ak Parti, HDP’nin (daha önce de BDP’nin), terör örgütü PKK ile yakınlığı aşikâr olmasına rağmen, bir terör unsuru değil, sivil, siyasî ve meşru bir parti olarak kamuoyunca algılanmasını sağladı. Âkil İnsanlar Heyeti’nin bir üyesi olarak İç Anadolu’da ve eminim Ege, Akdeniz, Marmara ve Karadeniz’de en çok bu hususta çaba sarf edildi.”(5) HDP’nin, PKK ile yakınlığına rağmen, çözümün meşru ve sivil ayağı olduğu fikri çoğunlukla benimsendi. Açılım süresince HDP/PKK çizgisinin bu şekilde meşrulaştırılması seçimlerde HDP’nin oyunu yükseltirken AK partiyi zayıflatmıştır. Diğer taraftan açılım öncesi ve açılım süresince Başbağlar Katliamı, Pınarcık katliamı gibi PKK’nın yaptığı ve yaptığını ilan ettiği birçok eylem yazılı ve görsel medyada devlet güçlerinin derin devletin yaptığı eylemler olarak öne çıkarıldı. Bu durum PKK’nın yaptığı katliamlar üzerine bir sis perdesi oluşturarak insanların PKK eylemleri konusunda duyarlılığı düşürüldü. Böylelikle HDP çizgisinin meşruluk zemini güçlendirildi. Ayrıca açılım süresince HDP-PKK-Kürt tarafı algısının karşısında AK Parti-Devlet-Türk tarafı algısı oluştuğu için açılımla “devlet”e ilişkin hususların yükü AK partinin omuzları üzerine binerek AK partinin bölgede zayıflamasını getirdi. Özellikle “eski Türkiye” olarak nitelendirilen döneme ilişkin anlatılar devletin sürekliliği algısından ötürü AK partinin üzerine yapışarak AK partinin başarısızlığına zemin hazırlamıştır. Bu bağlamda AK partiye müzahir oluşumların “eski Türkiye” olumsuzlamaları doğu ve güneydoğu bölgesinde AK partiye uzun vadede zarar veren bir husus haline gelmiştir.

Diğer taraftan açılımın Kürt tarafı olarak kabul ettiği PKK/HDP çizgisi zafer kazanan taraf olarak ortaya çıktı kitleler kazanan tarafla olma güdüsü ile HDP saflarına itildi. Böylelikle verilen haklar toplum nezdinde PKK’nın mücadelesi sonunda alınmış haklar olarak ortaya çıktı. Bu durum PKK’nın mevcut ve geçmişteki şiddetini meşrulaştıran bir etken olarak ortaya çıktı.

Öte yandan açılım tek muhatap yaklaşımı bölge içindeki çoğulculuğu yok eden sonuçlara yol açarak bölgede HDP çizgisinin hegemonyasına güç kazandırmıştır. Bölgedeki sosyal farklılıklar HDP çizgisinde yeniden üretilmiş etnik dini farklılıkların HDP tarafından daha fazla kontrol edilir hale gelmiştir. Ayrıca açılımın dayandığı bir diğer söylem olan Kürtler ve Türkler söylemi kendini bu iki kavramın ötesindeki kimlik kalıpları ile tanımlayan unsurlara yaşam alanı bırakmayarak bölgede her hangi bir kimliği seçmeye zorladı. Özellikle Zazalar açılım politikasında dışlanan taraf oldular. Açılım süresince devlet muhatap olduğu Kürt milliyetçiliğini küstürmemek kaygısı ile Zaza taleplerini (Zazaca TV açmak yerine Zazaca yayının TRT Kürdi içinde sürdürülmesi, Kürt Milliyetçileri tarafından Hazırlanan Zazacayı Lehçe gösteren MEB kitabının değiştirilmemesi gibi) görmezden gelmiş Zazalara Kürtlük ya da Türklük dayatmasına ortam hazırlamıştır.

Çoğulculuğa izin vermeyen tek tipçi açılım yaklaşımı yürürlüğe giren açılım kanunlarının ruhuna sindiğinden bölgede HDP hegemonyasını beslemiştir. Özellikle son büyükşehir yasası AK partiyi bölgede zayıflatan ana unsurlardan biri olmuştur. Büyükşehir yasası, büyükşehir sınırları içinde yetkiyi merkezileştirdiği için yereldeki farklılıkların zayıflamasına ve tek tipleşmeyi getirerek HDP’nin bölgedeki başarısını beslemiştir. Özellikle kırsal alanda daha önce merkezi idarenin elinde olan yetkiler büyükşehir belediyesine verilerek kitleleri tamamen savunmasız bırakmıştır. Gerek bölgedeki korucu köyleri, gerekse bölgedeki Türkmen, Zaza, Arap yada Çerkez gibi unsurların çoğunlukta olduğu yerlerde HDP hizmet kartını kullanarak bölgedeki hakimiyetini güçlendirmiştir.

İkinci olarak açılımın dayandığı genel olarak milliyetçiliğin, hususan da etnik milliyetçiliğin marazi, arizi, ve geçici ve yanlış bir bilinç olduğu şeklindeki kabul ile etnik Terörün/şiddetin kaynağının eski Türkiye’nin uygulamalarından kaynaklandığına ilişkin yorum Kürt milliyetçiliğinin manevralarına geç cevap verilmesine sebep olduğunu söyleyebiliriz. Aynı zamanda bu yaklaşım Kürt milliyetçiliğinin radikalizmini besleyen en önemli olgulardan biri “mağduriyet ya da mazlumiyet temelli meşrulaştırmayı” kolaylaştırdı. Diğer bir deyişle açılım temel olarak “terör”ün sonuç olduğu ve bunun sorumlusunun devletin yaptıkları olduğu noktasında hareket ettiği için Kürt milliyetçilerinin radikalizmine anlayışla bakılması gerekliliği kabulüne dayanmaktaydı. Şiddeti kullanan ve meşru gören Kürt milliyetçilerine anlayışla bakmak gerektiği kabulü içindeki açılım mantığı “mağdur ve mazlum bir halk adına” hareket ettiğini söyleyen Kürt milliyetçilerinin manevralarına zamanında cevap verilmesini zorlaştırmıştır.

Kürt milliyetçilerinin manevralarına geç verilmesine en belirgin örneklerinden biri Kürt milliyetçilerinin ajitasyona dayalı propaganda makinasına geç cevap verilmesinde görülmektedir. Kaplan’ın ifade ettiği üzere propaganda makinası oldukça başarılı olmuştu. “Ak Parti’nin, başka bir terör örgütü olan DAEŞ ile ilişkisini kanıtlamaya, partinin meşru olmadığını, terör sponsoru olduğunu Kürtlere kabul ettirdi. Ak Parti, Öcalan’a ‘bebek katili’ demeden söze başlayamayan koca bir siyaset ve medya dilini (hem yakını hem de muhalifi medyayı) dönüştürdü.” Ancak bu dönemde hükümeti destekleyen medya da ise tam bir sessizlik hakimdi. Bu bakış açısı sadece bir ihmal değil açılımın üzerine inşa edildiği bakış açısının da gereğiydi. Örneğin 6-7 Ekim olayları öncesindeki 1 Ağustos 5 Ekim 2014 arasındaki dönemde sistematik olarak Türkiye’yi suçlayan Kürt milliyetçiliğinin yayınlarına (örnek olarak incelediğimiz) Sabah ve Yeni Şafak gazetelerindeki yazarların hemen hemen hiçbiri cevap vermemişti.(6)

Üçüncü olarak açılımın dayandığı yaklaşım gereği karşılanamayacak beklentiler oluşturduğunu belirtmeliyiz. Bir diğer ifade ile açılımın müzakere ve pazarlık yaklaşımı üzerine inşa edilmesi pazarlıkta Türk tarafı olarak konumlanan AK partiden karşılamayacağı beklentiler ile muhatap olmasını da beraberinde getirdi. Kitlelerini diri tutmak için devamlı daha yüksek hedefler ortaya koymak zorunda olan Kürt milliyetçiliği karşısında AK Parti her halükarda daha fazlasını talep eden bir muhatap ile pazarlık yapmak durumunda kaldı. Bu durum açılımın doğası gereği karşılanamayacak beklentiler üretmesinin doğal bir sonucuydu. Böylelikle AK parti Kürt sorunu hakkında ne yaparsa yapsın beklentilerin altında kalmak durumunda olmuştur. Bu bağlamda AK partinin ne yaparsa daha fazlasını isteyen bir muhatap karşısında beklenti paradoksu içinde kalmıştır.

Dördüncü olarak açılım döneminde asayişin sağlanması konusundaki tereddüt ve zafiyet PKK baskısına ortam sağlayarak PKK’nın silahlı propaganda faaliyetleri yada baskısı karşısında kitleleri savunmasız bıraktı. Açılım süresince operasyonların durması ile örgütün bölgedeki hakimiyeti derinleşmiş böylelikle PKK bölgede kendisine muhalif olan unsurları kolayca sindirebilmiştir. Özellikle geçmişte devletin yanında yer almış gruplar PKK tarafından hedef alınarak bölgeden kaçmaları ya da HDP çizgisini savunur haline gelmeleri sağlanmıştır.
Son olarak Kürt milliyetçiliği bölgede kendine yabancı gördüğü etnik ve diğer yapıları hedef alarak bölgenin etnik ve sosyal yapısını değiştirmiştir. Özellikle 6-7 Eylülde Kürt olmayan nüfusun hedef alınması bölgede Kürt olmayan nüfusun kaçmasını beraberinde getirmiş ve bölgede HDP hakimiyetini perçinleyen bir etki oluşturmuştur.

AÇILIM DIŞI FAKTÖRLER

İlk olarak Kürt milliyetçiliğinin kitleselleşme evresine erişmesi ve yükselen Pankurdizm olgusu HDP’nin oy artışının önemli nedenlerinden biridir. Kürt hareketi ve milliyetçi elitleri kitleselleşmeyi başarılı şekilde yürüterek kitlelerini mobilize edebilmişlerdir. Diğer taraftan İŞİD saldırısı ve sonrasında yaşananlar Pankürdizmin Kürtler arasında yükselişini sağlamıştır. Yükselen Kürt milliyetçiliği HDP’nin oy artışını besleyen önemli amillerden biri haline dönüşmüştür.

İkinci olarak Türkiye’de güç kazanmak isteyen elitlerin mücadelesi daha kuralsız ve kazanan hepsini alır şeklinde cereyan ettiğinden siyasi merkezle çatışma içindeki gruplar etnik şiddeti veya etnik milliyetçileri muhalefetin bir parçası olarak görmüşler etnik milliyetçilerle sembiyotik şekilde de olabilen ilişkiler geliştirmişlerdir. Diğer bir deyişle siyasi rekabette etnik milliyetçileri bir müttefik yada dönüştürücü manivela olarak kullanma arzusu HDP çizgisine önemli alan açmış ve seçim başarısını sağlayan amillerden biri olmuştur. Özellikle medya alanında önemli ağırlığı olan bu “okumuş” kitleden kayda değer bir grup HDP çizgisinin propagandasına belli oranda destek sağlamışlardır.

Siyasi Merkezle (Devlet, İktidar partisi olarak da somutlaştırılabilir) mücadele içindeki “okumuş” gruplar etnik şiddete Ermeni Terör Gruplarının 1905 yılındaki 30 kişinin öldüğü Yıldız Camii saldırısı sonrası Tevfik Fikret’in meşhur;

Ey şânlı avcı, dâmını bîhûde kurmadın!
Atdın… fakat yazık ki, yazıklar ki vuramadın!

beytinde ifadesini bulan hayıflanma ile bakmaktadırlar. Bu nedenle siyasi merkezle mücadelede etnik şiddet melun bir vakıa değil mazur görülmesi gereken bir olaydır. Etnik milliyetçileri müttefik olarak gören bu bakış açısı HDP karşısında da büyük ölçüde geçerli olduğu son seçimde “okumuş” çevrelerin HDP eğilimi ile net olarak görülmektedir.

Siyasi merkezdeki güç temerküzünün artması ve bunun Cumhurbaşkanı şahsında somutlaş(tırıl)ması muhalif kesimlerde bu seçimin Türkiye’nin son seçimi olabileceği algısını güçlendirmiş ve bunun tek yolunun HDP’nin barajı geçmesi olduğu propagandası ile daha önce HDP çizgisine uzak duran kitlelerin HDP çizgisine yönelmesini sağlamıştır. Diğer bir deyişle HDP çizgisi anti-Erdoğanizmin son umudu olarak ortaya çıkmış Erdoğan karşıtlarının desteklediği bir yapı haline gelmiştir. Bu durum HDP’nin oyunun daha da artmasına katkı sağlamıştır. Ayrıca açılımın başında HDP çizgisince küstürülen bu nedenle de 2011 genel seçimlerinde HDP çizgisinden uzak duran Alevi seçmen grubu artan oranda HDP’ye yönelerek HDP’nin hususan Türkiye genelinde kısmen de bölgede başarısının bir nedeni olmuşlardır.

Üçüncü olarak barajı geçmenin gerekli hale gelmesi ile ortaya çıkan motivasyon bir yönüyle kızıl elma hedefi göstererek HDP’nin inanılmaz bir düzeyde oy almasını sağlamıştır. Bu motivasyon HDP’li seçmendeki güçlü motivasyonun önemli nedenlerinden biri olmuştur.

Sonuç

Özet olarak ifade etmek gerekirse açılım dayandığı mantık, söylem ve kabullerle AK partinin doğu ve güneydoğuda çöküşünü sağlarken HDP çizgisine büyük bir güç vermiştir. Kürt ve Türk tarafı söylemi AK partiyi Türk tarafının temsilcisi haline getirerek etnik Kürtler nezdinde kendini ötekileştirmiş ancak HDP’yi güçlendirmiştir. Açılımla PKK meşrulaştırılmış, derin devlet ve gladyo gibi söylemlerle eylemlerinin çoğu temize çıkarılmış bölgedeki asayiş ona havale edilerek bölgede HDP’nin siyasi anlamda “rıza”yı üretmesini sağlamıştır. Diğer taraftan açılımın dayandığı bakış açısı temel olarak etnik şiddeti ve onun ajitasyon dilinin “mazur” görülmesine dayandığından Kürt milliyetçilerinin ajitasyonuna dayalı propagandasına zamanında cevap verilmesi mümkün olamamıştır. Son olarak açılım bölgedeki üçüncü grupların yaşamasına alan bırakmamış gri bölgede bulunan seyit sülaleleri, Zazalar gibi grupların Kürt siyaseti hareketine desteklemek durumunda bırakmıştır.

Sonuç olarak ifade etmek gerekirse açılım politikasının tek tipçi, Kürt milliyetçilerinin tatminini hedefleyen paradigmasının sürdürülebilir olmadığı ortaya çıkmıştır. Bu açılım politikası HDP’yi güçlendirirken AK partinin bölgeden silinmesini getirmiş, Kürt milliyetçiliğinin şiddete dayalı radikal yönünü temsil eden PKK’nın alan kazandığı bir süreç olarak gelişmiş ve temel hedeflerinden biri olan terörü ortadan kaldıramadığı gibi daha güçlü şekilde geri dönmesine ortam sağlamıştır. Diğer bir ifadeyle 2009 yılında yürürlüğe konulan açılım projesi çoğulculuğa izin vermeyen, tek tipçi, vatandaşın başta yaşama olmak üzere temel hak ve hürriyetlerini kullanmasına ortam sağlamayacak paradigması nedeniyle amaçladığı hedefleri gerçekleştiremediği gibi açılım öncesi döneminden dahi geriye gidilmesini getirmiştir. Bu itibarla dünyada şiddete dayalı diğer etnik hareketlerde incelenerek açılımın dayandığı söylem, bakış açısı yada pejoratif tanımlamasıyla açılımın dayandığı ezber yeniden sorgulanarak yapılan hatalar tespit edilmeli ve politika önerileri geliştirilmelidir.

.

Rasim BOZBUĞA

Yazarın diğer yazıları için tıklayınız.

___________________

KAYNAKÇA VE NOTLAR

1- HDP çizgisi, HADEP, DEP, BDP yada Bağımsız adaylarla seçime girmiş olsalarda aynı çizgide faaliyet gösteren yapılanmaları tanımlamaktadır.

2- Tablo II’de belirtilen Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesindeki iller

3- Müfit Yüksel, Haziran 13, 2015, Seçim sonuçları ve düşündürdükleri, http://www.yenisafak.com.tr/yazarlar/MufitYuksel/secim-sonuclari-ve-dusundurdukleri-2013401

4- Okur Mehmet Akif, http://makifokur.blogspot.com.tr/2015/08/inkar-korkusundan-teslimiyete-cozucu.html

5- Kaplan Hilal, Kürtler bizi Sevmiyor mu, http://www.sabah.com.tr/yazarlar/hilalkaplan/2015/06/12/kurtler-bizi-sevmiyor-mu

6- Bozbuğa Rasim, Arappınar (Kobani- Aynul Arap) Savaşı ve Türkiye, http://www.21yyte.org/tr/arastirma/orta-dogu-ve-afrika-arastirmalari-merkezi/2014/11/12/7853/arappinar-kobani-ayn-al-arap-savasi-ve-turkiye

Yorumlar (2)

  1. […] adaylarla seçime girerken, açılım sürecinin kazandırdığı meşruiyet ve lehine algı ile baraj sorununu aşan HDP vb.) tecrübe edilmişken, adı açılım olmasa da yine aynı aktörleri muhatap alarak aksi […]

  2. […] adaylarla seçime girerken, açılım sürecinin kazandırdığı meşruiyet ve lehine algı ile baraj sorununu aşan HDP vb.) tecrübe edilmişken, adı açılım olmasa da yine aynı aktörleri muhatap alarak aksi […]

Yorum Ekleyebilirsiniz


%d blogcu bunu beğendi: