Merkezimizce düzenlenen eğitim ve söyleşi programlarının 12.si; Osmanlı’nın bir yandan beş cephede düvel-i muazzama ile savaşırken, bir yandan da tebasının arkadan hançerlemesine maruz kaldığı, en zor yıllarından biri olan 1915 yılını konu aldı. Program, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde öğretim üyesi olarak görev yapan Prof.Dr. Nurullah ÇETİN’in “100. Yılında1915; Ermeni Tehciri ve Ermeni Meselesi, Çanakkale Deniz Zaferi ve Sarıkamış Destanı” konulu sunumuyla gerçekleşti.
Sayın ÇETİN ile söyleşiden bazı notları ve kareleri, okuyucularımızın istifadesi için aşağıda sunuyor, Sayın ÇETİN’e davetimizi kabul ettiği için teşekkürlerimizi iletiyoruz.
SÖYLEŞİDEN BAZI NOTLAR:
– 1915 yılında yaşanan önemli hadiseler, öncesi ve sonrasıyla bir bütünün parçalarıdır ve birlikte ele alınarak değerlendirilmelidir. Çanakkale Savaşı, Ermeni Tehciri, Sarıkamış Harekatı gibi meseleler, tarihte olup bitmiş olaylar değildir. Günümüzü anlamaya ve anlamlandırmaya ışık tutacak, dersler ve ibretler alınması gereken milli bir birikimdir.
– 1071 yılında Müslüman Türk ordusunun Bizans karşısında kazandığı zaferin hemen akabinde (üzerinde 25 yıl geçmeden) Haçlı seferleri başlamıştır. Birleşik Haçlı saldırıları, yüzyıllar boyu devam etmiş ve Tanzimatın ilanından sonra bu ittifakın adı Düvel-i Muazzama olmuştur.
– Düvel-i Muazzama, “şark meselesi” adı altında “hasta adam” olarak niteledikleri Osmanlıyı paylaşma hedefine dönük bir strateji geliştirmiştir. Bu strateji politik ve askeri planda uygulanmıştır.
– Balkan kavimleri tahrik edilerek Osmanlı’dan ayrıştırılmış, Trablusgarp savaşından sonra da bu ayrışma, hızlanarak devam etmiştir.
– Art arda gelen yenilgiler, Emperyalist Haçlı Batı ittifakınca fırsat olarak görülmüş, Bosna’da bir prensin öldürülmesi bahane edilerek 1914’te “1. Dünya Paylaşım Savaşı” başlatılmıştır. Bu savaş, dünya savaşı değil, emperyalist Haçlı Batı ittifakının İslam dünyasını paylaşma savaşıdır. Haçlı ittifakının Osmanlı topraklarının çoğunda emelleri vardı.
– Osmanlı, istese de kaçamayacağı bir savaşa girmiştir. İngiltere-Fransa safında savaşa girmek istese de, aynı cephede yer alan Rusya buna müsaade etmemiştir. Bunun üzerine Almanya safında savaşa girmeye mecbur kalınmıştır.
-Almanya siyasi birliğini geç sağladığı için sömürgecilik yarışında geç kalmıştır. Aralarındaki anlaşmazlıklar ve rekabet savaşı getirmiştir.
-Yenilgi yüzü görmeyen İngiliz donanması, Çanakkale sularına gömülmüştür. Ardından 25 Nisan’da kara savaşları başlamış ve düşmanlar yine yenilmişlerdir. Çanakkale Zaferiyle Karlofça’dan beri yenilen Osmanlı Devleti, ciddi bir zafer kazanmış oldu.
-30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesinden sonra fiili işgal başlamış, buna karşın 19 Mayıs 1919’da da milli mukavemet hareketi başlamıştır. Çanakkale, milli mücadelenin önsözüdür. Çanakkale’de elde edilen cesaret, ümit, kararlılık sayesinde milli mücadele kazanılmıştır. Çanakkale, bir iman ve irade savaşıdır.
– Akif’in “Çanakkale şehitlerine” şiiri, Çanakkale’yi görmeden yazıldığı halde, Çanakkale’nin ruhunu verir. İstiklal Marşında geçen bazı ifadeler de, Çanakkale’ye atıf yapmaktadır. Milli mücadele, Türk Milleti için 2. Ergenekon’dan çıkış kıyamıdır. Bizi kuşatan işgalcilerin demirden dağları, topları, gemileri vardı.
– Çanakkale iradenin zaferidir. İstiklalci ruhun tecelli ettiği zemindir. Bu ruh, milli mücadelede kurumsallaşmıştır.
– 1. Dünya Paylaşım Savaşında Almanlar, bizim için çalışmamıştır hatta aleyhimize çalışmıştır. Mehmet Akif’in hatıratında, “İngilizler Filistin topraklarına girdiği zaman, Almanların bayram ettiği” yazılıdır. Liman Von Sanders, Çanakkale’de; “düşman askerini sahilde değil iç kısımda karışlayalım” demiştir. Burada iyi niyet değil, Türkleri kırdırma politikası vardır. Mustafa Kemal buna itiraz eder, ve emir almadan kendi inisiyatif kullanır.
– Almanlar, Doğu Avrupa’da Ruslar karşısında zor durumdaydı ve bu zorluğu hafifletmek için Kafkasya’da cephe açılmasını istediler. Sarıkamış’ta cephe açılmasını bu nedenle teşvik ettiler. Sarıkamış’a sevk edilen askeri birlikler, büyük ölçüde Arabistan’dan gitmiştir ve sadece yazlık kıyafetleri vardır. Sarıkamış’ta 7 bini donarak şehit olmak üzere, toplam 23 bin askerimiz şehit oldu. Rusların kaybı, 60 bin civarındaydı.
– Mondros’tan sonra ülkemiz, fiilen işgal edildi. Bu işgalcilerin içinde Amerika’da vardı. Bu süreçten sonra halk ikiye ayrıldı: Teslimiyetçiler ve İstiklalciler. İstiklalciler; “ya istiklal ya ölüm” parolasıyla hareket ettiler. 3. seçeneği (teslimiyeti) kabul etmediler. Bu yapı, milli mücadeleyi kazandı. Devletimiz, emperyalizme karış direnerek, mücadele ederek kuruldu.
– Çanakkale, teslise karış tevhidin mücadelesi ve zaferidir. Hilal ve Salib (Haç) mücadelesidir. Tarihi kaynaklarda Türkler için “asakirullah, cündullah” gibi sıfatlar kullanılmıştır, çünkü Haçlı seferlerine karış İslam Dünyasını korumuşlardır. Batı’nın amacı, Asia Minor (küçük asya) dedikleri Anadolu coğrafyasını Türklükten ve Müslümanlıktan arındırmaktır.
– Çanakkale, vahşete karış bir medeniye mücadelesidir. Savaşın da bir hukuku vardır. İtilaf devletleri insanlık dışı bir vahşet uygulamışlardır, zehirli gaz dahi kullanmışlardır ancak rüzgârın tersine dönmesiyle amaçları hâsıl olmamıştır. Türklerin esirlere merhametle muamelesi, yaralılarını tedavi etmesi, yemek verilmesi insanlığın ve İslamiyet’in gereklerine uygundur.
– Batıda bilgi, güçtür; başkasını ezmek, sömürmek, üstünlük sağlamak için kullanılır. Bizde ise bilgi mürşittir; hakikati bulmaya yarar.
– Bugünün Haçlı ittifakı, düveli muazzama, itilaf devletleri, emperyalist Batı zihniyeti ad değiştirmiştir ama muhtevası aynıdır: AB-ABD.
– Çanakkale’de 250 bin civarında vatan evladı, milli – dini kutsallarını ve şahsiyeti korumak için hayatını feda etmiştir. Çanakkale ruhunun yaşatılması için Batının bencilliğinden, hazcılığından, bireyciliğinden gençliğin korunması lazımdır.
– Vatan kutsaldır, harim-i ismettir, milliyetin tekemmül ettiği yerdir. Vatan, mülkümüz değil emanetimizdir. Vatan topraklarının sahibi değil, bekçileriyiz. Vatanseverlik, üstün bir meziyettir çünkü vatan yoksa insan da kalmaz, millet de kalmaz.
– 1071 öncesinde Roma’ya bağlı yaşayan Anadolu Ermenileri, zulüm görüyorlardı. Türk hakimiyetinden sonra özgürlüklere ve hatta ayrıcalıklara kavuştular. Askere alınmadılar, meslekleriyle uğraştılar. Yüzyıllar boyu millet-i sadıka olarak görülüp, huzur içinde yaşadılar. Batı’nın “şark meselesi” stratejisiyle ve Rusya’nın da tahrikleriyle kandırılarak, Osmanlı’ya karış kullanılmak istendiler.
– Hınçak ve Taşnak çeteleri, isyanlar ve terör faaliyetleri düzenlediler. Abdulhamit Han’a suikast düzenlemeye teşebbüs ettiler. Toplamda Ermeniler, o süreçte 1 milyon 900 bin Türk’ü katlettiler. Sevr Anlaşmasında Ermeniler taraftır ve düşman safında yer almışlardır. Düşman safında olana savaş hukukunun gereği uygulanır. Mesela Ermeniler, Van’ı yakmışlardır ve Van’da sözde Ermeni Devleti kurmaya teşebbüs edip kaymakamlar dahi atamışlardır.
– Ermeni tehciri, Osmanlı sınırları içinde bir yer değiştirmedir, zaruretten kaynaklanmıştır. Ermeni çeteleri, tehcir esnasında dahi taşkınlıklarına devam etmiştir. Rus kuvvetleri, Doğu Anadolu’da çekildikleri yerleri Ermenilere bırakmak istemiştir. Ermenilerin büyük çoğunluğu, çetelere destek vermiştir. Silahlı isyan başlatan, neticesine katlanır. Ermeni isyanları, Osmanlı Devletinin baskısından değil Batının tahrikinden çıkmıştır.
-2006 yılında Halep şehrinin Süleymaniye mahallesinde 500 bin civarında Ermeni yaşıyordu ve bunlar Türkçe biliyorlardı. Bugün Suriye’den gelenlerin bir kısmı, bu Ermenilerdendir.
-ASALA terörü biter bitmez PKK terörünün başlaması, Batı tarafından bunların kullanıldığının göstergesidir. PKK’nın kurucu kadrolarında Ermeni dönmeleri ağırlıklı yer almıştır ve halen etkin kontrol sağlamaktadırlar.
-Tarih okuması, analiz ve muhakeme ister. Belgelerdeki bilgilerin doğrudan aktarılması yeterli değildir
SÖYLEŞİDEN KARELER