Twitter Facebook Linkedin Youtube

MÜSLÜMANLAR İÇİNDEKİ TEHLİKE: MÜNAFIKLIK

Dr. H.Emin SERT

Dr. Hüseyin Emin SERT

Dünya çapında düşünüldüğünde üzülerek görmekteyiz ki, günümüz Müslümanları, İslam’ın izzet ve şerefini temsil edemez durumdalar. Batı ve bazı güç odakları karşısında aşağılık kompleksi, endişe ve korku ile hareket edilir hale gelinmiş… Bunların çok farklı sebepleri var. Ama asıl tehlike, Müslümanlar arasında bulunup İslamî değerlerin hayata geçirilmesine engel teşkil eden münafık tiplerdir. Hz. Ömer bu tehlikeye “İslâm’ı neyin yıkacağını bilir misin? O’nu âlimin hatası ve münafığın Kur’ân ile istidlâlde bulunarak münazara etmesi ve sapıkların hükümleri yıkacaktır”[1] sözüyle dikkat çekmiştir. Bunları iyi tanımalı, şerlerinden emin olabilmenin yolları aranmalıdır.

Toplumlardaki belirsizlik ve ahlakî çöküntüde, göstermelik davranışlar ile asıl kimliklerini gizleyen ikiyüzlü münafıkların etkisi vardır.[2] Günlük hayattaki birçok problemin temelinde münafıkça tutum ve davranış rol oynamaktadır. Cemiyet hayatında güven duygusunun zedelenmesi ve örnek davranışların unutulmaya başlanmasında bu tutumlar fark edilir. Böylesi toplumlardaki fertler, vicdanî huzur ve mutluluğu da tadamazlar.

Kur’ân-ı Kerim insanları inanç açısından başlıca mü’min, kâfir ve münafık olarak üç grupta inceler.[3] Mümin Allah adamıdır. Kâfirin kimliği ve küfrü açıktır. Münafık ise sinsi, çok yüzlü ve menfaatçidir. Münafık karakterli insanları, sıradan bir yaklaşımla tanımak, çok defa mümkün olmaz. Çünkü aldatıcı davranışlar sergilerler. Münafıklar, kendilerine göre hesaplar içinde olduklarından görüntüdeki davranışları bazılarının hoşuna gidebilir. Hatta dış görünüşleri ve sözleri çok cazip de olabilir.[4] Zira nifak hastalığı taşıyanların kötü emel, niyet ve hedefleri daima gizlidir. Bu tehlikeden sakınabilmek için hassasiyeti olan Müslümanlar, çok dikkatli olmalı, iyi tutum ve davranışlarının boşa gitmemesi için özel gayret göstermelidirler.

Bir küfür çeşidi olan nifaka bulaşıp kalben inanmadığı halde, çeşitli sebeplerden dolayı inanıyor gözüken kimseye münafık denir. Münafıklık, inanç sahtekârlığı”dır.[5] Münafık, bulunduğu ortamın rengine bürünür, kendini menfaatlere göre ayarlar, temel inanç ve değerlerden mahrumdur. Hangi taraf kuvvetli ise, orda yer bulmaya çalışır. Nifak hastalığına tutulmuş olanın din ve inanç anlayışı da çıkar merkezlidir. Toplumsal zarar noktasında münafık, pirincin içindeki beyaz taş gibidir, nice dişleri kırar.

Münafıklar, toplum içinde fitne çıkarır, ayrımcılık ve bozgunculuk yaparlar. Samimî Müslümanlara, farklı isimler takarak onları toplum nezdinde hakir düşürmeye çalışırlar. Münafıklara “Yeryüzünde fesat çıkarmayın, denildiğinde; “biz ıslah edicileriz” derler.” “Müslümanların inandıkları gibi inanın, denilince; “biz de o beyinsizlerin inandığı gibi mi inanacağız?”[6] diyerek hakiki ve dürüst Müslümanları hor ve hakir görürler. Bu durumda Müslümanlara düşen, İslam dinini iyi öğrenmek, anlamak ve bu şer sahiplerinin şerrinden emin olmak için stratejik davranmaktır.

Karakteri zayıf insanları münafıklığa iten; İslam’ın nimetlerinden yararlanmak ve Müslümanları içten çökertmeye çalışmak gibi iki sebepten söz edilebilir. Münafıklar, Müslüman görünmek suretiyle, bazı imkânlara erişip sırlara vâkıf olarak, belli yerlere haber ulaştırırlar, kaleyi içten çökertmeye çalışırlar.

Kur’an-ı Kerim’de, münafıklardan detaylıca bahsedilmesi boşuna değildir. Çünkü pusudaki düşman, daha tehlikelidir ve çok zarar verir. “Nifak, kalpte olursa küfür, amelde olursa suçtur”.[7] Diğer bir deyişle nifak, îtikâdî ve amelî olarak iki grupta ele alınabilir.

  1. İtikâdî Nifak: Kur’an-ı Kerim’de karakterize edilen, dünyada iken Müslüman muamelesi gördüğü halde, âhirette inançsızlığı ortaya çıkınca kâfirlerden daha kötü muameleye tâbi tutulmaya sebep olacak olan nifak halidir.[8]
  2. Amelî Nifak: Bazı tutum ve davranışlarıyla itikadî nifaka kısmî bir benzeyiş içinde bulunmakla beraber, inançlarında açık bir nifak söz konusu olmayan zavallıların durumunu ifade eder.

Hadislerde geçen münafıklık, amelî (ahlâkî) nifaka vurgu yapmaktadır. Meselâ: “Münafığın alâmeti üçtür: Konuştuğu zaman yalan söyler, verdiği sözde durmaz, kendisine bir şey emanet edildiğinde emanete hıyanet eder[9] hadisi ve benzeri hadisler, îtikâdî nifaka yaklaşılmaması için tedbir ve tembih mahiyetindedir. Zira amelî nifak çoğalınca ileride Müslümanın îtikâdî nifaka yaklaşma tehlikesi doğabilir. Ancak amelî münafıklığın olması, onun gerçekten münafık olduğu anlamına gelmeyebilir. Kişide bir münafık sıfatı olsa bile, kendisi münafık olmayabilir. Bu nedenle her münafık sıfatı olana, münafık denilemez. Kimin münafık olduğunu, ancak Allah ve O’nun bildirdiği kimse bilebilir. Kimlik anlamında münafıklık böyle iken, vasıf ve bazı özellikler noktasında bizlere ipuçları verilmiştir.

Münafıkların alametlerinden bahsedilmesi, inananların bu vasıf ve kişilerden uzak durmalarına yöneliktir. İman ile küfür arasında bocalayan münafıklar, gösterişte bulunurlar. Namaza da üşenerek kalkarlar.[10] İnsanları Allah yolundan döndürmek için yalan yere yemin ederler.[11] Münafıklar, maddî kazanç sağlamak için, ahlâk dışı davranışlara başvururlar. Allah’ı unutup cimrilik yaparlar,[12] bir belâya uğrayıp sıkışınca hemen fitneye düşerler.[13] Bunlar, zâhiren îman edip kalpleriyle kâfir olanlardır.[14]

Nifak ehli, bazı açılardan şeytanlara benzerler.[15] Zira onlar, tabiatları gereği Allah’a ve Peygamber’e muhalefet üzeredirler.[16] Fakat kalplerindeki gizlediklerini ortaya çıkaran ayetlerin inmesinden de çok korkarlar.[17] Kötülük yapınca sevinirler; yapmadıkları şeylerle övünmekten hoşlanırlar;[18] Kur’an-ı Kerim ayetleriyle alay ederler.[19] İslâm toplumu içinde yalan-yanlış uydurma haber yayarlar.[20] Mü’minler zafer kazanınca, başarıya ortak olmak, ganimetten faydalanmak için; “sizinle beraber değil miydik?” derler. Kâfirler gâlip gelince; “size mü’minlerden gelecek ziyanı biz önlemedik mi?” derler.[21]

İçinde yaşadığımız dönem, bu anlamda değerlendirilecek olursa bazı şeyler daha net anlaşılabilir. Dini hassasiyetlerin ön planda olduğu dönemlerde, bazı kişilerin davranış kalıpları değişmektedir. Müslüman, basiretli olmak durumundadır. Dostunu, düşmanını ve tehlikeli pozisyonları iyi fark etmelidir. Bazılarının kendilerini Müslüman gösterme gayretlerine rağmen, birçok hal ve davranışlarının Müslümana yakışmaması, nifak hastalığını hatıra getirmektedir. Bu gösteriş Müslümanlığından kurtulabilmek için; bilgiye dayalı, samimi imana ermeli ve gereklerini yerine getirmeye çalışmalıdır.

Mümin ile münafık arasındaki bazı farkları dikkate sunalım ki, herkes kendi durumunu gözden geçirme fırsatı bulsun. Müminin gözü namazda, oruçta olur. Münafığın gözü ise sadece yemekte, içmekte, ibadet ve namazdan uzak durmakta olur. Mümin, zekât ve sadaka verir, Allah´tan günahlarının affedilmesini diler. Münafık ise ihtiras ve boş kuruntular peşindedir. Müminin Allah´tan başka hiç bir kimsede umudu olmaz, münafık ise Allah´tan başka herkese umut bağlar.

Mümin, dini yerine gerekirse mal ve canını feda eder, münafık ise menfaati uğruna dinini satar. Mümin Allah´tan başka hiç kimseden korkmaz. Münafık ise Allah’tan başka herkesten çekinir. Mümin iyilik işlemesine rağmen, hata ve günahı için gözyaşı döker, münafık ise kötülük işlediği halde güler.

Mümin, yapıcı ve üreticidir, kargaşadan hoşlanmaz. Münafık ise yıkıcıdır, bununla birlikte “emeksiz yemek” peşindedir. Mümin, dininin prensiplerine uygun davranır. Münafık ise ihtirası uğruna her türlü değeri feda eder.

Söz-davranış uyumu, hakikat ve hidayete tabi olmak, Müslümanın asli karakteridir. Bu değerler hayata geçirilmeyecek olursa, toplumumuzda olduğu gibi; hacıya, hocaya güven duyulmaz hale gelinebilir. Acı gerçeklerimiz bu açıdan ele alındığında, bazı durumlar daha net anlaşılabilir.

Müslüman, güvenilir insan olmak zorundadır. Eğer bize güven duyulmuyorsa; hal, tavır ve davranışlarımızı gözden geçirmek mecburiyetindeyiz. Kimse kendini sütten çıkmış ak kaşık zannetmesin. Zira her insan için nifak tehlikesi söz konusu olabilir. Her Müslüman hesaba çekilmeden önce, kendi muhasebesini iyi yapmalıdır.

Müslümanlığı sadece bir kimlik olarak kullanmanın, dünyada ve ahirette bir faydası yoktur. Amelsiz imanı kurtarmak çok zor olduğu gibi, ihlâssız amelin de kıymeti yoktur. Hakiki iman ve amel-i salihden uzak Müslüman, ancak kendini kandırır.

Her inanan, hakikî İslamı aramalı ve ona teslim olmasını bilmelidir. İslamî güzellikler özlenmeli ve bu uğurda gayret sarf edilmelidir. İçinde çırpındığımız bunalımları aşabilmek için her türlü nifaktan kurtulmalı, samimi ve ihlâslı amele sarılmalıdır.

.

Dr.Hüseyin Emin SERT
Yazarın diğer yazıları için tıklayınız.

______________________________________________________________________

[1] Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliyâ, Daru’-Kütübi’l-Arabî, Beyrut, 1405, c. 4, s. 196.

[2] H.Emin Sert, Kur’ân’da İnsan Tipleri ve Davranışları, İstanbul, 2004, s.272.

[3] Kur’ân-ı Kerîm’in 2. Suresi Bakara, 1. ilâ 20. ayetler arasında ve daha birçok yerde bu hususlara dikkat çekilir. Özellikle münafıklar ile ilgili bir müstakil bir sure vardır ve tasvirler çok detaylıdır.

[4] “Onları gördüğünde dış görünüş ve kıyafetleri hoşuna gider, onları beğenirsin. Konuştuklarında sözlerine kulak verirsin” (Münafıkun, 63/4).

[5] Sadık Kılıç, Kur’an’a Göre Nifak, Furkan Yay., İst.,1982, s.27.

[6] Bakara, 2/9-13.

[7] Kurtubî, Tefsir, VIII, 212.

[8] “Şüphe yok ki münafıklar cehennemin en alt katındadırlar. Artık onlara asla bir yardımcı bulamazsın” (Nisâ, 4/145).

[9] Buhari, İman, 23; Tirmîzî, Îman, 14.

[10] Nisâ, 4/142-3.

[11] Mücadele, 58/14; Münâfıkûn, 63/2.

[12] Tevbe, 9/67.

[13] Ankebût, 29/10.

[14] Münafıkûn, 63/3.

[15] “Münafıkların durumu tıpkı şeytanın durumu gibidir. Çünkü şeytan insana “İnkâr et” der. İnsan inkâr edince de: Ben senden uzağım, çünkü ben âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım, der” (Haşr, 59/16).

[16] Mücadele, 58/20.

[17] Tevbe, 9/64.

[18] Âl-i İmrân, 3/188.

[19] Nisa, 4/140.

[20] Ahzâb, 33/60-61.

[21] Nisâ, 4/141.

Hüseyin Emin Sert Hakkında

Dr.Hüseyin Emin SERT: (İstanbul) Ordu-Perşembe doğumludur. Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi mezunudur. Temel İslam Bilimleri-Tefsir sahasında “Kur’ân-ı Kerim Işığında İnsan Tipleri ve Davranışları” isimli teziyle doktora derecesi aldı. 2007’de Bosna-Hersek, Mekke-Medine, 2009’da İngiltere, Hollanda, Belçika, Almanya ve Kuzey Irak‘ta “İnsani ve Sosyal Gelişim” altyapı çalışmalarında bulundu. İngilizce ve Arapça‘yı bilişim ve iletişim dili olarak kullanıp, uluslararası hizmet kabiliyetini artırdı. Halen, www.insgem.com vasıtasıyla İnsanî ve Sosyal Gelişim Merkezi patent sahibi olarak bu anlayışı kamu, eğitim camiası, sivil toplum kuruluşları ve iş dünyası marifeti ile sağlıklı bir zeminde faaliyete geçirmeyi hedeflemektedir.

Yorum Ekleyebilirsiniz


%d blogcu bunu beğendi: