Beslenme, beden ve ruh sağlığı açısından bakıldığında, toplumsal yapının müspet ve menfi değişimiyle direkt olarak etkili bir konudur. Gıda tüketiminde olumlu anlamda seçici olmamız, beden sağlığımız için olduğu kadar inancımızı gereği uymamız gereken kurallar açısından da önemlidir. “Üzümünü ye, bağını sorma!” anlayışından ziyade tükettiğimiz gıdaları kullanırken gerekli standartlara uygun olup olmadığını sorgulamalı, sağlıklı ve güvenli gıdaları almayı kendimize düstur edinmeliyiz.
Tabi her güvenli gıdaya; “helal gıdadır” dememiz mümkün değildir. Temiz gıdaya giden yolda ISO, HACCP ve HELAL standartlarının sağlanması, “temiz nesillerin” oluşmasında kilometre taşlarıdır. Bu anlamda Gıda Güvenliğine (Food Safety) bireysel seviyeden toplumsal seviyeye kadar gereken önem gösterilmeli ve karar vericilere etkin kararlar almaları için baskı yapılmalıdır.
Gıda Güvenliği; “sağlıklı gıda üretimini sağlamak amacı ile gıdaların üretim, işleme, saklama, taşıma ve dağıtım aşamalarında gerekli kurallara uyulması ve önlemlerin alınması” olarak tanımlanmaktadır. [1]
Türk tarihinde “helal gıda” kavramı, Osmanlı Devleti döneminde gıdaların üzerine “Tâhirdir” damgası vurularak “bu gıdanın tüketilmesinde mahzur yoktur” ibaresi ile 14 Şubat 1862 tarihinde uygulanmaya başlanmıştır. Bu uygulama; modern anlamdaki sertifikasyon anlayışının ilk numunesini teşkil etmesi, Musevilerin “Kosher” uygulamasından yıllar önce başlatılmış olması ve Hz. Ömer (r.a.) zamanında kurulan “Hisbe Teşkilatı”na dayanması açısından oldukça önem arz etmektedir. [2]
Türkiye’de gıda güvenliğine ilişkin ilk yasa, 1930 yılında çıkarılan 1580 sayılı Belediye Yasası’dır. Bu yasanın 15. maddesi; gıda üretim, depolama ve satış yerlerinin denetimini belediye sınırları içinde, belediye görevleri arasında saymıştır. Bu maddenin 2, 3, 28, 58. ve 61. fıkraları, bu görevin kapsamını oldukça geniş olarak belirlemiştir. Aynı yasanın 99, 104 ve 105. maddelerinde ise bu görevin belediyeler tarafından nasıl yerine getirileceği ve belediye zabıtasının yapısı tanımlanmıştır.[3] 2004 yılında çıkarılan 5179 sayılı Gıdaların Üretimi, Tüketimi ve Denetlenmesine Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun ile de gıda güvenliği konusunda tüm sorumluluk, Sağlık Bakanlığı ve Belediyelerden alınarak Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığına bırakılmıştır.
Dünyada gıda kalitesini arttırmak ve güvenli gıda sağlamak amacıyla kalite sistemleri oluşturulmuştur. Uluslararası Standardizasyon Örgütünün (ISO) gıda standartları, bunlardan biridir. Gıda kalitesinin iyileştirilmesine yönelik diğer bir standart ise; HACCP’dir (Hazard Analysis and Critical Control Point – Tehlike Analizi ve Kritik Kontrol Noktaları). HACCP, gıda işletmelerinde, sağlıklı gıda üretimi için gerekli olan hijyen şartlarının (personel hijyeni, ekipman hijyeni, hammadde hijyeni, ortam hijyeni, vb.) belirlenerek bu şartların sağlanması, üretim ve servis aşamasında tüketici açısından sağlık riski oluşturabilecek nedenlerin belirlenmesi ve bu nedenlerin ortadan kaldırılması temeline dayanan bir ürün güvenilirliği sistemidir [4] ve ilk olarak 1960’larda Pillsbury firması tarafından ABD Ordusu ve NASA için ‘sıfır hatalı’ ürün üretimi amacına yönelik olarak geliştirilmiştir. Daha sonra 1970’lerden başlayarak da FDA (Food and Drug Administration – ABD Gıda ve İlaç İdaresi) tarafından resmi denetimlerde referans olarak kullanılmaya başlanmıştır. Önce sadece ABD’de uygulanan HACCP sistemi, başta Avrupa Topluluğu olmak üzere diğer ülkelerin de dikkatini çekmiş ve 14 Haziran 1993 tarihli 93/43/EEC “Gıda Maddelerinin Hijyeni” Direktifi ile Avrupa Topluluğu içindeki bütün gıda üretimlerinde HACCP uygulamaları zorunlu hale gelmiştir. Türkiye’de ise 9 Haziran 1998 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan Gıdaların Üretimi Tüketimi ve Denetlenmesine Dair Yönetmelikte, HACCP sisteminin uygulama gerekliliği yer almıştır ve yine aynı yönetmelikte 15 Kasım 2002 tarihinden geçerli olmak üzere; başta et, süt ve su ürünleri işleyen işletmeler olmak üzere, gıda üreten diğer işletmelerin de kademeli olarak HACCP sistemini uygulamaları zorunlu hale getirilmiştir.
Türkiye genelinde, 80.372 gıda üretim işletmesi, 303.286 satış yeri ve 227.953 toplu tüketim yeri bulunmaktadır. Gıda sektöründe faaliyet gösteren büyük ölçekli işletmeler, güçlü sermaye yapıları ve yüksek pazar payları ile kendi uzman kadrolarını oluşturabilen ve bu yapılarını sürdürülebilir kılabilecek güçte işletmelerdir. Ülkemizde gıda işletmelerinin sayıca çoğunluğunu oluşturan küçük ve orta ölçekli işletmelerde (KOBİ) ise, durum farklılaşmaktadır. Zayıf finansal ve hijyenik alt yapıya sahip olan birçok küçük ve orta ölçekli işletmede, gıda güvenliğini ciddi düzeyde riske edebilen sonuçlar ortaya çıkabilmektedir.
5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu’nda 30 beygir motor gücü bulunan veya 10 kişiden fazla personel çalıştıran iş yerleri dışında, gıda ve yem işletmelerinde konuyla ilgili lisans eğitimi almış bir personel çalıştırma zorunluluğu bulunmamaktadır. Kanun gereği istihdam zorunluluğu olmayan küçük boyuttaki işletmelerin ise, toplam işletmelerin yaklaşık yüzde 75-80’ini oluşturduğu tahmin edilmektedir.
Sayıca oldukça fazla olan küçük işletmelerde sorumlu yöneticilik müessesesinin kaldırılması, yalnızca işletme sahibi ve mesleki eğitimi bulunmayan personelin bilgisi ve alışkanlıklarıyla üretim ve piyasaya gıda arzını beraberinde getirmektedir. Hâlbuki gıda üretimi gibi halk sağlığını yakından ilgilendiren bir konuda, üretim yapan bir işletmede gıda üretimi konusunda eğitim almış kişilerin bulunması; güvenli gıda üretimini sağlayarak halk sağlığını korumak ve kaynak israfını önlemek açısından bir gerekliliktir. Bu çerçevede, gıda işletmelerinde, konusunda lisans düzeyinde eğitim almış kişilerin, yetkilendirilmiş gıda danışmanı olarak istihdamının sağlanması gıda kontrol sistemlerinin etkinliğinin artırılarak halk sağlığının korunması açısından önemli görülmektedir. [5]
Dünya genelinde, dini inançları gereği gıdaların helal olmasına dikkat etmek durumunda olan yaklaşık 2 milyarın üzerinde Müslüman ve 14 milyon Musevi bulunmaktadır. Ancak helal gıda sertifikasyonunun yeterli seviyede gelişmemiş ve rağbet görmüyor olması nedeniyle pek çok Müslüman, özellikle gayri Müslim ülkelere gittiklerinde “Kosher” damgalı et ve ürünlerini tüketmek zorunda kalmaktadır.
Ülkemizde 2000’li yılların ortalarında, helal gıda üretimi ve sertifikasyonu oluşturulması için STK’lar kurulmuştur. 2003 yılında bazı gönüllüler tarafından GIDA RAPORU adı altında bir internet sitesi hazırlanmış ve siteye katkı verenler, günümüze kadar önemli araştırmalara imza atmıştır. Aynı gönüllü grubu, 2005 yılında “Gıda ve İhtiyaç Maddeleri Denetleme Araştırmaları ve Sertifikalama Derneği (GİMDES)” adı altında dernekleşmişlerdir. 2009 yılı itibariyle ulusal ve uluslararası birçok kuruluşa üye olan ve bu kuruluşlar tarafından akredite edilen GİMDES, helal gıda standardı yayımlayarak sertifikasyona başlamıştır.
GİMDES’in bu çalışması, Türkiye’de bir ilk olması bakımından oldukça önemlidir. Helal gıda, TSE’nin 4 Temmuz 2011’de sertifikasyona başlaması ile kamusal bir kimlik kazanmıştır. Helal gıda standartları için, merkezi İstanbul’da bulunan İslam Ülkeleri Standartlar ve Metrolojisi Enstitüsü tarafından çalışmalar devam etmektedir. Bu çalışmalar, 57 İslam ülkesi arasından yalnızca 11 ülkeden heyetin katılımı ile sürdürülmektedir. Helal gıda devi Malezya’nın, bu çalışmalarda olmaması ise düşündürücüdür. Bunun yanında, 57 üyeli İslâm Konferansı Teşkilatı (İKT), helal gıda standartlarını belirlemek ve üst akredite kuruluş oluşturmak için Türkiye’de çalışmalar yapmaktadır. [6]
Bugün itibarı ile tüm dünya Müslümanları tarafından kabul görmüş bir “helal” sertifikasyonu yoktur. Bu tür sertifikasyon yapan bağımlı ya da bağımsız birçok kurum ve kuruluş olsa da, Yahudilerin Koşer (Kosher) kurumu gibi bir sistem mevcut değildir. Şu anda ülkemizde bu konudaki çalışmalar, GİMDES ve Şubat 2010’da kurulan Dünya Helal Birliği Derneği adlı kuruluşlar tarafından yapılmaktadır.[2]
Helal Gıda standartlarının etkin ve yaygın bir şekilde sağlanması ve bu işten sorumlu kuruluşların çok yönlü istişareler neticesinde belirlenmesi, büyük önem arz etmektedir. Zira bu konu, ticari kaygılara alet olmayacak bir nitelik arz etmektedir. Taklit ve tağşiş ürün imal eden firmalar nasıl ifşa ediliyorsa, helal olmayan yöntemlerle üretim yapan firmalar büyük-küçük demeden ifşa edilip gerekli yaptırımlar uygulanmalıdır.
Yazarın diğer yazıları için tıklayınız.
______________________________
[1][TSK Koruyucu Hekimlik Bülteni, 2007: 6(6)]
[2][http://www.bahridagdas.gov.tr/egitimdetay_Dunyada-ve-Turkiyede-Helal-Gida-ve-Helal-Belgelendirme-Sistemi_5_tr.html]
[3](1580 Sayılı Belediye Yasası. Resmi Gazete; 14.04.1930, sayı:1471. Yayımlandığı düstur: Tertip:3, cilt:11, sayfa:80]
[4][ http://tr.wikipedia.org/wiki/HACCP]
[5][Tasam Gıda Tarım ve Hayvancılık 2023 Kongresi Sonuç Raporu, http://www.tasam.org/tr-TR/Icerik/5299/tarim_gida_hayvancilik_2023_kongresi_sonuc_raporu_son_taslak_yayinlandi erişim tarihi 15.08.2014 12:18 ]
[6] http://www.bahridagdas.gov.tr/egitimdetay_Dunyada-ve-Turkiyede-Helal-Gida-ve-Helal-Belgelendirme-Sistemi_5_tr.html