PKK… Evet, bu ülkede hemen hemen 40 yıldır bu örgütün adının geçmediği tek bir ay ya da hafta yok denecek durumda. Hani fay hatlarında çok sık meydana gelen depremlerden dolayı, jeologların o fay üzerindeki yerleşimcilere söyledikleri bir ifade vardır: “Depremle yaşamayı öğrenmeliyiz!”. İşte PKK, bizim için, en azından bizim kuşak için, maalesef böyledir. Adeta PKK ile yaşamaya alıştık. Geçen kırk yıllık sürede, ülkemizde her kesimden iktidarlar geldi ve her kesimden siyasetçiler, siyaset yaptı. Bunların hepsi, PKK’nın bitirileceğine ilişkin sıklıkla benzer ifadeler kullandılar ama PKK’yı bitiremediler. Bitirilemedi ya da bitirilmek istenmedi…
Peki, gerçekten de biz PKK ile yaşamaya alışmalı mıyız? Ya da neden 40 yıldır PKK bizim hayatımızın bir parçası oldu? Niçin bu örgütün 40 yıldır ülkemizdeki eylemlerine son verdirilemedi? Biz (30’lu yaşlardakiler) henüz doğmadan hedeflerini ortaya koyan ve bu hedefleri doğrultusunda 40 yıldır silahlı ve siyasi mücadele veren bu örgüt, nasıl yok edilir? Bu örgüt, başlangıçta hangi aşamada idi ve bugün hangi aşamada? Bu aşamaları nasıl kat etti? Hangi dönemlerde ne tür sıçramalar yaptı? Hangi uygulamalar örgütü güçlü kıldı? Örgütle mücadelede hangi yollar denendi? Denenen yollarda uygulayıcılar sahada ne kadar doğru işler yaptı? Devleti temsil edenler, örgütün kendisi için saha olarak gördüğü bölgede devleti yeterli ve doğru temsil etti mi? Bu ve benzeri soruların cevaplarına göre; açılım, ya da çözüm sürecinin geldiği nokta ve dağa çıkan insanlar ile çocuklar konusunda bir şeyler söyleyebilir ve örgütün geleceği ile ilgili öngörülerde bulunabiliriz.
Konuya öncelikle PKK’nın kuruluşu, amacı, ideolojisi gibi kısa birkaç bilgiyi paylaşarak başlayalım. PKK, Türkiye’nin Doğu ve güneydoğusu; Irak’ın kuzeyi; Suriye’nin kuzeydoğusu ve İran’ın kuzeybatısını kapsayan bölgede bir devlet kurmayı amaçlayan ve bu amaçla söz konusu toprakların Türkiye sınırları dâhilinde kalan kısmına sahip olabilmek için güvenlik güçleri, köy korucuları ve sivillere yönelik eylem yapan, 1974 yılında Öcalan tarafından kurulmuş bir terör örgütüdür. KADEK (Kürdistan Özgürlük ve Demokrasi Kongresi) ve Kongra-Gel (Halk Kongresi) isimlerini de kullanmıştır. 2000 yılında örgütün kurucusu ve lideri olan Öcalan’ın yakalanmasından sonra yapılan 7. Parti kongresinde PKK; bağımsız bir Kürdistan fikrinden vazgeçtiğini açıklamıştır. Fakat ilerleyen zamanlarda, örgütün çeşitli siyasi ve silahlı kanatlarından “bağımsız Kürdistan fikrinden vazgeçilmediği” yönünde açıklamalar yapılmıştır.
PKK’nın ideolojisi, Marksizm-Leninizm üzerine kuruludur ve amacı; Türkiye’nin doğu ve güneydoğusu; Irak’ın kuzeyi; Suriye’nin kuzeydoğusu ve İran’ın kuzeybatısındaki bölgede, bağımsız Sosyalist bir Kürt devleti kurmaktır. Bu bağlamda PKK, birçok sol örgüt ile işbirliği yapmıştır. Bununla beraber silahlı eylemlerinde kullandığı başta AK-47 silahları ve mühimmatın büyük bir çoğunluğunu aynı ideolojiye sahip olan komşumuz Rusya’dan edindiği ya da menşeinin Rusya olduğu bilinmektedir.
PKK, kuruluşundan 15-16 Şubat 1999 tarihine kadar, hem kendisine katılım ve desteği, hem de eylem gücünü sürekli olarak artırmıştır. Ta ki bu tarihte Öcalan’ın yakalanıp Türkiye’ye getirilmesine kadar… Bu tarihten sonra PKK, büyük oranda yurt dışına çekilmiş ve geçmişe göre eylemlerini oldukça azaltmak zorunda kalmıştır.
Takvim yaprakları 2004-2005 yıllarını göstermeye başladığında, PKK yine silahlı eylemlere başlamış, yine haber bültenlerinden eksilmeyen şehit haberleri gelmeye başlamıştır. Sonraki her yıl, PKK eylemlerini daha da artırmış ve bu eylemlerine; turistleri, kaymakamları, öğretmenleri, asker ve subayları kaçırmak sureti ile devam etmiştir. Sadece kaçırma eylemleri ile kalmamış; “bölgeye yatırımın gelmediği” ve “Kürt halkına hizmetin gelmediği” yönündeki söylemlerine rağmen, bölgeye yatırım için giden iş adamlarını tehdit etmiş, şantiyeleri basmış, iş makinelerini yakmış ve böylece bölgeye gelen yatırımların önünü kesmiştir. Bölge halkının ihtiyaçlarının giderilmesinin önüne geçip, sonra da “devletin temel ihtiyaçları karşılamadığı ve bunu bilinçli olarak bölge halkına yaptığı” propagandası ile bölge halkının devletin karşısında kendi saflarında olması için zemin hazırlamış ve bunu büyük oranda başarmıştır.
Seneler ilerledikçe PKK, başta karakol baskınları olmak üzere eylemlerine devam etmiş, Aktütün ve Dağlıca baskınları gibi ağır kayıplar verdiğimiz saldırıları gerçekleştirmiştir. Eşit vatandaş olma, anadilde (Kürtçe) eğitim vb. talepler için bu kanlı eylemlerin gerçekleştirilmesi mümkün değildir. Bütün bu sorunlar, siyaset mekanizmasının rahatlıkla çözebileceği sorunlardır. Buradan şu sonuca ulaşılabilir; PKK, kültürel haklar gibi konuları bahane ederek, kuruluş amacı olan bağımsız Kürdistan devleti için savaşmaktadır. Yol haritaları ise; yerel yönetimleri güçlü kılmak sureti ile önce federasyon, sonra özerklik, daha sonra ise bağımsız bir Kürdistan’dır. Bugün gelinen nokta itibariyle PKK’nın, “Bağımsız Kürdistan” hayali ve isteğinden esas itibari ile hiçbir zaman vazgeçmediği anlaşılmaktadır.
.
ÇÖZÜM SÜRECİ
PKK ile çok uzun süren silahlı mücadeleden sonuç alınamadığını gören siyasi iktidar; önce “Kürt Açılımı”, sonra “Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi” daha sonra “Demokratik Açılım” ve nihayetinde “Çözüm Süreci” olarak isimlendirilen bir süreç başlattı. Zira siyasi iktidar, PKK’nın ve siyasi uzantılarının dile getirdiği bir takım temel insan hak ve hürriyetleri konusunda devletin yerine getirmesi gereken bazı hususlar olduğuna inanmış ve daha önce kısmen Özal döneminde başlanılmış ama yarım kalmış olan reformları devam ettirmeye karar vermişti. Böylece terör sorununun çözüleceğini ve PKK’nın bitirileceğini düşünüyordu.
Nitekim süreçle birlikte PKK, eylemlerini askıya almış ve yüreğimizi dağlayan şehit haberleri artık duyulmaz olmuştur. Hükümetin başlattığı bu sürece, bu savaştan bıkan toplum tarafından da büyük bir destek verilmiştir.
Bu süreçte Öcalan’ın diş dünya ile irtibatının sürece katkı sağlayacağı düşünülmüş ve başta Nevruz Bayramı olmak üzere Öcalan’ın mesajları, çeşitli defalarla ve yollarla kamuoyu ile paylaşılmıştır. Örgütün dağdaki liderleri ve siyasi kanadı ise süreç içerisinde sürekli bir tutarsızlık sergilemiş, çözüm için çıktıklarını iddia ettikleri bu yolda zaman zaman çözüm ortaklarına örtülü ve açık tehditler savurmuştur. Örneğin örgütün mevcut lideri Karayılan, düzenlediği bir basın toplantısında; hükümeti 50.000 kişilik halk ayaklanması ile tehdit etmiş ve böylece aslında bu süreci bir aşama olarak kullandıklarını ve samimiyetten uzak olduklarını açıkça göstermiştir.
Tüm bu yaşananlardan, aslında süreçte PKK ve siyasi uzantılarının muhatap alınmasının çok da doğru bir karar olmadığı anlaşılmaktadır. Zira PKK ve onun siyasi uzantısının Kürt halkının tamamını temsil etmediği, sadece ideolojik olarak kendisi ile aynı paydada olan belirli bir kesimi temsil ettiği bilinmektedir. Ayrıca kurulduğu günden beri amaçlarına terör eylemleriyle ulaşmaya çalışan bir örgütten iyi niyetin karşılığını beklemenin, çok naif bir beklenti olduğu anlaşılmıştır.
Çünkü PKK, bahane ettiği pek çok sorunun çözülmesi yönünde çok önemli adımlar atıldığı halde, 30 Mart yerel seçimlerinden sonra yeniden eylemlerine başlamıştır. Tıpkı 1990’lı yılların ortalarında olduğu gibi, yine yol kesiyor, asker ve sivil kaçırıyor, araç yakıyor, hatta bu sefer yolları tamamen ulaşıma kapatıyor, güvenlik güçleri eşiğinde çalışma yapan ekiplere halkın arasına gizlenmek sureti ile ateş ediyor ve sivil vatandaşları korkunç bir şekilde çatışmada kalkan yapıyor. Bütün bu eylemler sürerken, sözde çözüm ortağı olan BDP’li siyasetçiler, adeta Başbakanı tehdit ediyor ve “Elinden ne gelir, gelen varsa yap” diyorlar. Bu arada PKK, daha önce infaz listesine aldığını duyurduğu 8 köy korucusunu şehit ediyor.
.
DağA KAÇIRALAN ÇOCUKLAR
Sürecin başladığı tarihten bu yana PKK, bir yandan da sürekli kandırdığı gençleri ve çocukları dağa çıkarıyor. Hatta daha önce yaptığı gibi, çocukları kaçırarak zorla dağa çıkarıyor. Zira PKK, dişer terör örgütleri gibi hedeflerine ulaşmak için hiçbir ilke ve kural tanımamaktadır. Bu bağlamda PKK, kuruluşundan bugüne kadar yüzlere çocuğu gerek çatışmalarda, gerek ağır dağ şartlarında, gerekse de sivillere karşı düzenledikleri eylemlerde mağdur etmiştir.
Peki, neden çocukları Doğası gereği her çocuk, saf, masum, suçsuz ve günahsızdır. Bu, hukuken de böyledir. Suçlu çocuk yoktur, suça sürüklenen çocuk vardır. PKK, en temel ihtiyaçlarından birisi olan insan ihtiyacını ve kaynağını en kolay ve basit şekilde bu yolla gidermeye çalışmaktadır. Okullarda eğitim ve öğretimin çocuk yaşta verilmesi gibi ideolojik inançlar da en kolay ve en çabuk bu yaşlarda, çocukluk çağında verilmektedir. Çocukları hem inandırmak, hem kandırmak, hem de kaçırmak, yetişkin bir bireye göre çok daha kolaydır. İşte PKK, bu yüzden çocukları seçmektedir. Ayrıca silahlı mücadelede çocuklar, yetişkinlere göre daha cesur ve kararlıdır; çünkü çocuklar, daha yaşam ve ölümün farkında değillerdir. O yüzden onları ölüme ve çatışmaya yollamak, daha kolaydır. Çocukların tercih edilmesinin bir dişer nedeni de, ailelerinin (mecburi) desteğini almaktır. Zira çocuğu dağda olan bir aile, istese de istemese de PKK’nın isteklerini yerine getirmek ve PKK’yı desteklemek zorunda kalmaktadır. Böylece PKK, kendisine lojistik destek sağlamaktadır.
Çocukları kaçırılan veya dağa çıkarılan aileler, daha önceleri seslerini çıkaramıyor veya seslerini duyuramıyorlardı. Çözüm süreciyle beraber Kürt vatandaşlarımıza da güven ve cesaret gelmiş olacak ki; yakın zamanda çocukları PKK tarafından kaçırılan aileler, günlerce Diyarbakır’da eylem yaptılar ve seslerini tüm kamuoyuna duyurdular. istihbarat birimlerinin yaptığı çalışmaya göre; Türkiye’de toplam 2 bin 350 çocuk, PKK’nın elinde bulunuyor. Yine bu raporlara göre; PKK’nın elinde bulunan çocukların yüzde 70’i 16 yaş altında.
Çözüm süreciyle birlikte bölge ve ülke genelinde oluşan tüm iyimserliğe rağmen, PKK’nın hala amaçlarından ve isteklerinden vazgeçmediği, silah bırakmamasından ve yaşanan hadiselerden anlaşılmaktadır. Anlaşıldığı kadarıyla PKK, çözüm süreciyle birlikte oluşan yumuşamayı, kendi lehine kullanmıştır. İsteklerini aşamalara bölmüş, basamaklara ayırmıştır. PKK, bağımsız Kürdistan için önce federasyon, sonra özerklik, daha sonra da bağımsızlık doğrultusunda yol haritasını çizmiştir.
Bölgeye çok yakın bir noktada yaşayan ve gelişmeleri yakından takip eden biri olarak tüm iyi niyetlere ve çalışmalara rağmen, gidişatın iyi olmadığı ve Türkiye için bölünme tehlikesinin ilk defa bu kadar yüksek olduğu kanaatini taşımaktayım. Maalesef BDP yanlısı vatandaşlar da, toplum içindeki konuşmalarında bu hususu sık sık dile getirmekteler.
Bundan sonraki süreçte Türkiye Cumhuriyeti’nin takınacağı tavır ve izleyeceği yol çok önemlidir. Türkiye, üniter bir milli devlet mi, yoksa bir federe devlet mi olacaktır? PKK ve onun siyasi uzantıları, federasyon istediklerini açıkça ifade etmekteler. Hatta yerel seçimler sonrası Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı, bölgedeki petrolden pay talep edecek kadar ileri gitmiştir. Federasyondan sonraki aşamanın özerklik, sonrasının ise bağımsızlık olacağı artık aşikâr olmuştur.
Bundan sonraki süreçte PKK’nın ve siyasi uzantılarının istediklerini elde edene kadar ya da PKK tamamen yok edilene kadar dağa çocuk çıkarmaktan, kırsalda ve şehirlerde eylem yapmaktan vazgeçmeyeceği anlaşılmaktadır. Mevcut durumda, siyasi iktidarın bu konudaki tavrı ve kararı çok önemli ve belirleyici olacaktır. Dilerim gelişmeler, ülkemiz ve milletimizin lehine olur.
.
Yazarın diğer yazıları için tıklayınız.
yazınızda pkk, kürdistan, öcalan gibi kelimelerin baş harfleri neden hep büyük? bu kelimelere gerçekten bu kadar saygı mı duyuyorsunuz yada olmayan kürdistanın baş harfini büyük yazarak meşruiyet kazandırma çabasında mısınız!!! yazının bütününe baktığımızda da çözüm sürecine destek var mı yok mu belli değil, her paragraf ayrı fikre sahip açıkcası bunu da anlayabilmiş değilim
PKK, Kürdistan yada Bağımsız Kürdistan ifadeleri genelde tırnak içerisinde kullanılmış. Ve paragrafların bütününe bakılırsa bu ifadeler benden ziyade iddia sahiplerinin ifadesi olduğu anlaşılır. Ne bu kelimelere, ne bu kelimelerin inançlarına saygı duymam mümkün değildir. Ayrıca bu kelimeleri büyük yada küçük yazmak sadece TÜRKÇE Dil bilgisi kuralları açısından dikkat etmeye çalıştım hepsi o kadar. Ne o isimlere ne de onların içinde olduğu herhangi birşeye saygı duymam mümkün değil. Evet değişik paragraflarda değişik görüşler var. Temelde üç görüş var. Bunlar çözümü sunan iktidar, çözüm ortağı bdp-hdp ve çözüme karşı olan muhalefet in görüşleri bu bağlamda bir değerlendirme yazısı dolayısı ile her görüşe yer vermeye çalıştım. Kendi fikrimi isi paragraf sonlarında vermeye çalıştım. Merkezin incelemesi sonucunda yazının bazı bölümleri belli gerekçelerle çıkarıldığı için sürece destek varmı, yokmu diye sorusunun cevabı çok net verilmişti süreci desteklemiyorum, bu süreç en başından beri yanlış başladı ve yanlış işliyor….
Özel mail adresinizi yollarsanız yazının tamamını yollayabilirim.
terör örgütleri konusunda Türkçe dil bilgisi kurallarımızı savunma olarak kullanmanız bana biraz yanlış geliyor. Çünkü Türkçe dil kurallarına göre “pekeke” olarak okunması gereken kısaltma “pekaka” olarak okunuyor bunun sebebi ise dil kurallarını bilmeyişimiz değil tam aksine bu oluşumu Türkçe’ye bile dahil etmediğimizdendir. Dolayısıyla pkk, kürdistan, öcalan gibi kelimelerin Türkçe’nin kurallarına uyması pek de lazım değil (“TÜRKÇE Dil bilgisi” ifadeniz de Türkçe dil bilgisi kurallarına uygun değil)… Yazının fikri ve bütünlüğü konusunda da sizin veya başkalarının görüşlerinden çok bilimsel verilere dayalı (yalnızca sayılara değil) ve araştırma merkezi aklıyla bilimsel çıkarımları gözler önüne serebilecek bir çalışmayı beklediğimizi kastetmiştim…
Sayın Liseliprof! Kimse düşmanını aşağılayarak bir yere varamaz. terör örgütünün veya liderinin isminin baş harfi büyük yazılmış veya küçük yazılmış, hiçbirşey ifade etmez. 40 yıldır yenemediğiniz düşmanının ismini ister küçük yazın, ister büyük! küçük yazarak sadece kompleksinizi gidermiş olursunuz. strateji odur ki; düşmanını küçük görmeyesin ve savaşta ve kavgada bile asgari seviyeyi koruyasın. gerisi, hamasetten ibarettir.
ikinci konu, yazının tutarlı ve bilimsel verilere dayalı olması hususu… bence yazı gayet tutarlı. körü körüne eleştirmiyor, ve aynı şekilde körü körüne desteklemiyor. baştaki iyi niyetli beklentilere ve sonrasında yaşananlara istinaden olabileceklere değiniyor. bu açıdan bakıldığında gerekli bilimsel çıkarımlar da yapılmış.
velhasıl eleştirmek kolay ama biraz yapıcı gözle bakmak herhalde zor olsa gerek…
Yazının ana temasını anladım ama yazarın düşüncesi ve önerilerini anlamadım.Çözüm süreci işe yaradı mı yaramadı mı? belli değil.Yazarın gerçekten biraz Türkçe Dilbilgisine dikkat etmesi gerekiyor.Yanlışların çokluğu benim de dikkatimi çekti.
PKKnın kaçırdığı çocuklar yoktur.PKK’ya gönüllü katılan çocuklar vardır.PKK aslında küçük yaştaki çocukları kabul bile etmemektedir.