?nsan; kâinat?n özüdür, her ?ey onun ile dolar ve tamamlan?r. Bu nedenle de insan?n kendi kab?n? ne ile doldurdu?u büyük önem arz etmekte. Kab?, yani heybesi dolu olan, ba?kalar?na ikram etmekte s?k?nt? çekmez. Hele bir de cömertse, verir yaradan?n?n kendine s?n?rs?z verdi?ini.
“Vermek” deyince, annem ve büyük ninem hat?r?ma gelir hemen. Köyümüze 1 km uzakl?kta olan ba??m?za, küçükken ben de giderdim büyüklerimle birlikte. Ba?da üzümler toplan?r, büyük bir itinâ ile ho? bir sepete yerle?tirilir, üzerleri yapraklar ile kapat?l?r ve onlar?n üzerlerine yine büyük bir hassasiyetle yemi?ler (incir) yerle?tirilirdi. Yemi?, bilmiyorum nedendir bana hep cenneti hat?rlat?r. Ve annem, o sepeti omzuna alarak dört bir taraf? çam a?açlar?yla süslenmi? yollardan köyümüze gelirken, yolda kar??la?t??? kom?ular?na omzundan itina ile indirdi?i üzüm sepetinden incir ve üzüm ikram etmeden geçmezdi. ?kramlar? alanlar dua ederek yollar?na devam ederler, annem de sepetinden ikram edebilmi? olman?n hazz? ile hanesine huzurla yol al?rd?.
Büyüklerimiz derlerdi ki; “bahçedeki sebze, meyve vs., e?er her gün toplan?rsa, tekrar meyveye durur”. Bu sözler, kulaklar?mda ç?nlar, bundan olsa gerek her bahçe gördü?ümde bana “verme”yi hat?rlat?r. Onlar?n bu sözlerine kar??l?k içimden geçen su sözü payla?madan geçemeyece?im; “insan verdikçe meyveye durur, vermeyenin meyvesi, dal?nda kurur!”.
Verebilmek, büyük bir meziyettir. Ah ke?ke insan da verebilmenin tad?na bir varabilseydi ve verebilseydi s?n?rs?z ve kar??l?ks?z; anlayacakt? o zaman kendisinde gizli o yüce hakikati, görecekti perdenin arkas?nda gizli olan hazineyi ve kalkacakt? gönül aynas?ndan gaflet perdesi…
Rahmet Nebisi ?öyle buyuruyor; “Cömerdin hatas?na göz yumun; nitekim Allah Teâlâ her sürçtü?ünde onun elinden tutar.” (Hadîs-i ?erif- Teberânî el-Mu’cemü’l kebir,18,38 no:66). Bizi her ?eyimizle var edene elimizi uzatamayacaksak e?er; varl???m?z?n ve insanl???m?z?n ne k?ymeti var? O’nun kat?nda var olabilmek, hayat? ve hayata dair her ?eyi verebilmek ve payla?abilmek demek. Öyle ki payla?t?klar?m?z geçebilmeli mana denen köprüyü ve uzatmal? bize elini, cennet denen mekândan beri.
Vermek dendi?inde akl?m?za gözle görünen, elle tutulan gelir. Halbuki gönülden ve kalpten geçen her ?ey vermektir ve as?l vermek, oradan ba?lar. “GÖNÜLDEN VER!” sözü de çok manidard?r.
Kalp, ilâhi bir havuzdur ve ne ile dolarsa, sahibi onu ikram eder etraf?na.
Asr? saadetteki gönüllere uzanal?m ve onlardan dinleyelim ilâhi havuzun dolu?unu ve ikram?n?:
Efendiler Efendisi, Ashab?yla sohbet ederlerken, abdestini alm?? yüzünü silerek sohbete i?tirak için bir zat girer içeriye. Efendimiz, o zat? i?aret ederek; “?u kap?dan içeriye girenden Allah ve Resulü raz?d?r ve o ki?i Cennetliktir” buyurur. Ertesi gün yine ayn? ?ekilde Efendimiz sohbet ederken, ayn? ?ekilde o zat sohbete i?tirak için içeriye girer ve Efendimiz ayn? sözünü tekrar eder. Üç günün sonunda Ashab? kiramdan biri, “o ki?i acaba nas?l bir amel i?ledi ki Allah ve Resulü memnun oldu?” dü?üncesiyle bu Cennet ile müjdelenen zat? üç gün takip eder. Hatta kendisinden izin isteyerek üç gece de evinde kal?r ve gece nas?l ibadet etti?ini gözlemler. Üç gece ve üç gündüz kendisini gözlemledikten sonra; “ey karde?im, seni alt? günden bu yana gözlemliyorum, her hareketine, ibadetine, taatine bak?yorum ve görüyorum ki benim yapt???mdan farkl? bir ?ey yapm?yorsun. Hâlbuki Allah ve Resulü, senin hakk?nda övgüde bulundu. Nedir bu seni k?ymetli yapan amelin?” diye sorar. “Evet” der o zat ve devam eder; “senden fazla bir amelim yok. Lâkin ben, her zaman kalbimi yoklar?m ve e?er kalbimde bir karde?ime kar?? kötü bir dü?ünce varsa, onu kalbimden söküp atar?m. Asla onu o ilahi mabette tutmam!”
Kalbinde iyilik besleyenlerin saadet aynas?nda (anl?nda) yol gösteren bir ???k, gözlerinden insan? sükûnete erdiren derin manevi bir haz vard?r. Ve gönülleri, olgun meyveler gibi her insan?n istifade etmesi için di?er gönüllere kendili?inden dökülürler. Unutulmayan bir tat b?rak?rlar gönül damaklar?nda…
Gönlü sohbet, eli ikram ile ziynetlenmi? bir toplumuz biz. Kalbine dü?en kötü tohumlardan kurtulmas?, insan?n kendine yapabilece?i en büyük ikram olsa gerek…
Bu görü? ve dü?ünceler, etraf?m?zdakilere ve insanl??a gönülden yapabilece?imiz ve k?ymeti hiç bir ?eyle ölçülemeyecek ikramlard?r. Göz, e?yaya aç?lan be?eri bir pencere; gönül ise mevlaya aç?lan sonsuz ilâhi bir kap?… Verdikçe aç?lan, aç?ld?kça yücelen, yüceldikçe vuslata bir ad?m yakla?t?ran bir de?er verebilmek…
?nsan da, söyledikleri de bir tohum de?il miydi kâinata ekilen? Öyle ise biçerken nefret edece?in tohumlar?, ekme gönül bahçene! Çünkü bir gün mutlaka, onlar? biçme vakti gelecektir. Muhataplar?m?z için hep samimi duygular beslemek, kendimize sundu?umuz ebedi huzur olsa gerek. Çünkü huzur ve huzursuzluk, insan?n kendi içinden dü?üncesiyle üretti?i ?eylerdir. Bizi ilâhi bir programla programlayan, bize ilk önce rahmanî dü?ünceyi sunmu?tur. Ancak nefsin devreye girmesiyle o güzel dü?ünce, bir anda yolunu sap?tabilir. Onun sapmamas? için, ki?inin kendisini sürekli takipte tutmas? ve kendisini s?k? takibe almas? gerekmektedir. Kendisini takip eden, kolay kolay kaza yapmaz.
Samimi duygular olmasayd?, sahte duygular alt?nda ezilirdi ruhlar… Her ?eyin, dünyan?n oyununa kat?ld??? bir zamanday?z. ?nsanlar neden huzursuz, mutsuz ve umutsuz? Veremedi?i, ikram edemedi?i için mi! “Benim olsun” ve “ben olay?m” dü?ünceleri, hedoizm (hazç?l?k), egoizm (bencillik), konfortizm (konforculuk)… Bunlar, geçici olarak insan? mutlu edecek unsurlar ve payla??mdan uzakta kalan ki?ileri sürekli bir ?ekilde dibe çeken bir ya?ant? tarz?…
Elbette Mevla’n?n bize sundu?u bu güzel ikramlardan uzak durmak de?ildir, zühd ve takva. Zühd ve takva, nimetlerin varl???nda onlara köle olmamak; nimetlerin sadece birer araç olduklar?n?n bilincinde olabilmektir.
Araçlar, yerli yerinde kullan?ld???nda bir menfaat sa?larlar. Aksi takdirde hayata yük olmaktan ba?ka öteye gidemezler. Bu gün insan, bu yükün alt?nda inliyor adeta… Huzursuzlu?u, k?skançl??? ve haz?ms?zl???, araçlar? amaç sanmas?ndand?r hep…
?nsan, kâinat?n domino ta??d?r. ?nsan kalbinin dü?tü?ü yerde, her ?ey dü?er; onun yüceldi?i yerde ise her ?ey yücelir
?nsan’?n varl???ndad?r, var olan her ?eyin hikmeti…
GÖNÜL
Kendini hep hakl? gören,
Bir gün dü?er en sevilen gönülden
Hesab?n a??r olur,
Yar ve yard?mc?n olmaz, gönül!
Gönül k?ran bilmez insan,
?nsandaki mabedi y?kar insan;
O mabet ki imar edilenden,
Günde yetmi? defa nazar edilen.
Her istedi?ini haz?r bulan,
Sevgiyi hesaps?zca kullanan,
Sadece dünya gözüyle bakan,
O mabede girebilir mi gönül!
Biri ile mutlu olurken,
Bir di?erini k?rma gönül!
Gün olur devran döner,
Hak adaletin zuhur eder,
Mutlu oldu?un ile k?r?l?rs?n, gönül!
Hiç güler mi gönül y?kan,
Kendi kendine arka ç?kan,
Mahrum olmaya mahkûm olur,
K?ymet bilmeyen ebediyen arar gönül!
Gönül, sen de gül art?k,
Hakk’ad?r sevgi göçün,
Huzurla doldur gönül özün
Hakk’ad?r hakiki yolculuk, gönül!
Gönül gözüyle bakamayan
?lâhi mabede giremez, gönül!
Gönül huzuruyla kal?n?z…
Gül SAVRAN
BU GÜZEL MAKALENİN DEVAMINI TEMENNİ EDER, İNSANIN TEKAMÜL EDE BİLECEĞİ YENİ KONULAR KALEME ALMANIZI BEKLERİM.
Makalen cok güzel güzel Arkadasim Rabbim herkese senin yazindaki gibi olmak nasip eder INSALLAH!
Çok sağ ol güzel gönüllü arkadaşım .hep öyle tertemiz kalsın kalbin.
Muhteşem.Gönlünüze sağlık..Hazreti Mevla Razı olsun….
Tek kelimeyle muhteşem diyebilirim kalemine sağlık yüreğine seğlık Gül ablam.
Güzel görüşlerinizi kaleminizin süzgecinden gecirip anlaşılır bi sekilde ifade etmisiniz… Yüreğinize saglık…
Belki de çoğu insanin sorunlarini kibar bir üslup ile dile getiren, adeta ders niteliğinde muazzam bir makale kaleme almışsınız. Allah sizlerden razı olsun.
Selâm ve dua ile.
……………..