Twitter Facebook Linkedin Youtube

TEMEL HAK VE HÜRRİYETLERE YAKLAŞIMI BAKIMINDAN 1982 ANAYASASININ DEMOKRASİ ANLAYIŞI

Mesut Emre KARAKÖSE

M. Emre KARAKÖSE

Rasim BOZBUĞA

Rasim BOZBUĞA

Kavramsal Çerçeve: Demokrasi Nedir?

Demokrasi kelimesi köken olarak Yunancadaki halk anlamında kullanılan “demos” ile güç ve yönetmek, iktidar veya egemenlik anlamına gelen “kratos” kelimesinin birleşmesi ile oluşturulan ve sözlük anlamı ile halkın kendi kendini yönetme biçimi olarak tanımlanan bir yönetimi biçimidir.[1] Abraham Lincoln demokrasiyi “Government of the people, by the people, for the people” diyerek “halkın, halk tarafından, halk için yönetimi” şeklinde özetlemiştir.[2]

Ülkemizde meri hukuku yorumlamak konusunda en üst merci olan Anayasa Mahkemesi ise demokrasiyi büyük ölçüde yukardaki tanımlar paralelinde tanımlamıştır. Anayasa mahkemesi “Demokratik devlet, egemenliğin bir kişi, zümre veya sınıfça belli sınıflar yararına kullanılmadığı, genel ve serbest seçimlerin iktidara gelmede ve iktidardan ayrılmada tek yol olarak kabul edildiği ve iktidarın tüm Ulus yararına kullanıldığı bir yönetim biçimidir.” şeklinde bir tanım yaparak, demokrasi için halk iradesinin önemini vurgulamıştır.[3]

Demokrasi iki değişik şekilde tanımlanmakta ve paralel olarak iki değişik demokrasi teorisinden bahsedilmektedir: Normatif ve ampirik demokrasi teorisi. Normatif anlamda demokrasi, “ideali, olması gerekeni” yansıtan bir kavram olarak kullanılmaktadır. Bu anlamda bir rejimin demokratik olabilmesi için, halkın bütününün arzularına tam olarak uyması gerekir. Normatif anlamda demokrasi, demokratik rejimlerin ulaşmayı düşledikleri bir idealden başka bir şey değildir. Demokrasi bu şekilde tanımlanırsa, yeryüzünde demokratik rejim kalmayacağından ampirik demokrasi teorisi geliştirilmiştir. Ampirik demokrasi teorisi ise, ideal anlamda demokrasiyi değil, “bu ideale kabataslak yaklaşan… gerçek demokrasiler”i esas alır. Demokrasinin tanımı konusunda “olması gereken”e değil, “olan”a bakar. Demokratik olarak kabul edilen mevcut rejimlerin ortak özelliklerinin neler olduğunu ortaya koymaya çalışır.[4]

Demokrasi kriterlerinin net olarak ortaya konulması gerekmektedir çünkü demokrasinin meşruiyet kaynağı olarak görülmesi nedeni ile demokratik olmayan farklı türlerdeki rejimler, kendilerini demokratik olarak niteleyebilmektedirler. Nitekim Adolf Hitler, Üçüncü Reich’i gerçek bir Alman demokrasisi olarak adlandırmış, Benito Mussolini, İtalyan faşizmini “demokrasinin en saf biçimi” olarak nitelemiş ve komünist rejimler de kendilerini “halk demokrasileri” olarak tanımlamışlardır.[5] Demokrasi teorisi üzerine fikir öne sürenler, genel olarak seçim olgusu ile temel haklara ilişkin kriterleri ön plana çıkarmaktadırlar. Farklı şekillerde ifade edilse de demokrasilerin sahip olması gereken özelliklerin altı başlık altında toplandığı görülmektedir.

1- Etkin siyasal makamlar seçimle iş başına gelmelidir.

2- Seçimler düzenli aralıklarla tekrarlanmalıdır. Seçimle iktidara gelenlerin, seçimle gidebilmelerinin sağlanması için seçimlerin düzenli aralıklarla yapılması gerekmektedir.

3- Seçimler serbest olmalıdır. Seçimlerde genel oy, gizli oy, eşit oy ve açık sayım ilkeleri uygulanmalıdır.

4- Birden çok siyasal parti var olmalıdır.

5- Muhalefetin iktidar olma şansı mevcut olmalıdır.

6- Temel hak ve hürriyetler tanınmış ve güvence altına alınmış olmalıdır. Düşünce hürriyeti, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti, basın hürriyeti, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hürriyeti gibi temel haklar tanınmış olmalıdır. Gözler bu altı şartın mevcut Anayasada bulunduğunu belirtmektedir.[6] Demirci ise bu kriterler açısından bakıldığında anayasanın demokratik ilkeleri benimsemiş görünmesine karşın, devlet organlarının kuruluş ve işleyişinin demokratik ilkelere göre düzenlenip düzenlenmediğine bakmak gerektiği ancak 1982 Anayasasında bürokratik vesayet gibi çeşitli açılardan farklı sorunlar bulunduğunu belirtmektedir.[7] Bu bağlamda Türkiye’de demokrasinin işleyişi ile ilgili temel sorunlar genel olarak birinci maddedeki “Etkin siyasal makamlar seçimle iş başına gelmelidir” başlığından kaynaklanmaktadır. Özellikle fiili durum olarak Milli Güvenlik Kurulu gibi oluşumların, sistem içindeki güçleri Türkiye’deki demokrasinin vesayetçi demokrasi olarak nitelenmesine yol açmıştır.[8]

Demokrasinin Türleri ve 1982 Anayasasının Demokrasi Anlayışı

Demokrasinin türleri konusunda literatürün uzlaştığı kesin bir sınıflandırma yoktur. Zaman içerisinde farklı yaklaşım ve anlayışlarla demokrasi türleri sınıflandırılmıştır. Bu konuda oldukça geniş bir liste veren Tunç, on yedi adet demokrasi çeşidinden bahsetmektedir.[9] (Doğrudan demokrasi, temsili demokrasi, yarı doğrudan demokrasi, klasik (çoğulcu) demokrasi, çoğunlukçu (mutlak) demokrasi, Marksist demokrasi, liberal demokrasi, plebisitçi demokrasi, radikal demokrasi, siber demokrasi, düşük yoğunluklu demokrasi, militan demokrasi, uzlaşmacı demokrasi, delegasyoncu demokrasi, Westminster modeli demokrasi, oydaşmacı demokrasi, müzakereci demokrasi). Bu kapsayıcı listeye katılımcı demokrasi, tabandan demokrasi gibi başka demokrasi türleri de dâhil edilebilir. Çalışmamızın esas konusu demokrasi türleri olmadığından ve demokrasilerin tasnifi konusunda tam bir uzlaşma olmayıp zaman içerisinde farklı türlerin ilave edilebileceği dikkate alınarak, bütün demokrasi türlerine değinilmeyecektir. Bu bağlamda ülkemiz demokrasisi ile ilişkili olabileceği düşünülen bazı demokrasi türlerine değinilecektir.

Demokrasi, egemenliğin kullanılma biçimlerine bağlı olarak doğrudan, temsili ve yarı doğrudan demokrasi olmak üzere üç farklı şekilde ortaya çıkmaktadır. Doğrudan demokrasi halkın, egemenliği doğrudan kullandığı yönetim biçimi olup çok sınırlı olarak nüfusu çok az olan İsviçre kantonları gibi yerlerde uygulanmaktadır. Temsili demokraside egemenliğin kullanılması genel seçimle seçilmiş ve halk adına hareket eden temsilcilere tanınmıştır. Yarı doğrudan demokrasi ise temsili demokrasi ile doğrudan demokrasi uygulamasının karışımıdır. Bu sistemde halk; halk oylaması, halk vetosu, halk girişimi gibi yöntemlerle siyasal sistemin içinde yer almaktadır.[10]

Egemenliğin kullanılma biçimi bakımından 1982 Anayasası temel olarak temsili demokrasi anlayışını benimsemekle birlikte, yarı doğrudan demokrasi uygulamasını da içermektedir. Anayasanın 80. maddesinde yer alan, milletvekillerinin seçildikleri bölgenin ya da kendilerini seçenlerin değil bütün milletin temsilcisi oldukları hükmü ile temsili demokrasi sisteminin benimsendiği görülmektedir. Ayrıca temsili demokrasinin bir diğer gereği olan emredici vekâlet yasağı, milletin temsili ilkesinin doğal bir uzantısı olarak yorumlanmaktadır.[11] Bununla birlikte 1982 Anayasası, saf temsili demokrasi sisteminden ayrılarak yarı doğrudan demokrasi uygulamalarından olan halkoylamasına yer vermiştir.[12]

Demokrasi teorisi açısından Anayasanın benimsediği anlayışı belirlemek için bahsedilmesi gereken bir diğer konu da çoğulcu veya çoğunlukçu demokrasi anlayışlarıdır. Demokrasi uygulamasında, çoğulcu ve çoğunlukçu demokrasi ayrımı, “halkın kendi kendini yönetmesi”nin karar alma sürecindeki uygulamasında karşımıza çıkmaktadır. Çoğunlukçu görüşe göre demokrasinin en basit tanımı “halkın çoğunluk tarafından yönetilmesi”dir.[13] Köklerini Rousseau’nun genel irade görüşünden alan çoğunlukçu demokrasi anlayışı, genel irade ya da milli irade olarak adlandırılan çoğunluk iradesinin daima kamu iyiliğine yöneldiği ve yanılmaz nitelikte olduğu anlayışından hareket eden çoğunluk yönetimidir. Ancak çoğulcu demokrasi anlayışı ise demokrasiyi mutlak ve sınırsız bir çoğunluk rejimi olarak görmez ve aritmetik çoğunluğun daima kamu iyiliğine yöneleceği fikrini kabul etmez.[14] Bununla birlikte çoğulcu demokrasi anlayışında da çoğunluğun yönetme hakkı bulunmaktadır. Ancak, azınlıkta kalan kesimin hakları da son derece önemlidir. Çoğulcu demokraside parlamentonun ve parlamentodaki çoğunluğun üstünlüğü kabul edilebilir ama sınırsız yetkilerinin olduğunu kabul etmek mümkün değildir.[15] Gözübüyük çoğulcu demokrasi anlayışına temel olan yedi ilkeye değinmektedir. Birinci ilke siyasal çoğulculuk olup çoğulcu sistem içinde iktidarı eleştirme, karşıt görüşler ileri sürme ve seçim yoluyla iktidarın el değiştirmesi oyunun kuralıdır. Diğer ilkeler temsil ve seçimin karar alma organlarının oluşmasında temel konumda olmaları olarak söylenebilir. Gözübüyük ayrıca çoğunluğun yönetme hakkını, muhalefet etme özgürlüğünü ve temel hak ve özgürlüklerin korunması ile yasa önünde eşitliği çoğulcu demokrasinin ilkeleri arasında saymaktadır.[16]

1982 ve 1961 Anayasalarında, 1924 Anayasasından farklı olarak çoğulcu demokrasi anlayışına yer verilmeye çalışılmıştır. Özellikle yasama organının çoğunluk oyu ile çıkardığı kanunları Anayasaya uygunluk denetiminden geçiren Anayasa Mahkemesi uygulaması, çoğulculuğun en önemli örneklerinden biridir.[17]

Ülkemiz demokrasisi için yapılan tanımlardan birisi de “Militan Demokrasidir”. Militan demokrasi anlayışına göre, demokrasi de kendini savunmak zorundadır. Bu anlayışa göre demokrasi, kendi değerlerini korumak için siyasî ifade hürriyetine ve siyasî örgütlenme hakkına sınırlama getirerek kendini korumalıdır. Bu anlayışta demokrasinin korunması için antidemokratik kabul edilen bazı fikirler ve sistemlerin savunulması yasaklanabilmelidir.[18]

1982 Anayasasında Demokrasi Kavramının Kullanılışı

Anayasanın başlangıç kısmında demokrasinin niteliği “Millet iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğu ve bunu millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiçbir kişi ve kuruluşun, bu Anayasada gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamayacağı” şeklinde ifade edilmiştir. Buna göre demokrasimiz “hürriyetçi demokrasi” olarak nitelenmiştir. Özbudun’a göre hürriyetçi demokrasi; “liberal demokrasi” ve “batı demokrasisi” gibi çeşitli adlarla adlandırılan bir demokrasi türüdür.[19] Ancak Anayasanın başlangıç hükümlerinde benimsenen yaklaşımın dikkat çeken bir yönü de kayıtlardır. Bu kayıtlar, çoğulcu demokrasinin gereği olan azınlığın haklarını koruyan bir anlayıştan daha çok, bürokratik kurumların vesayetine meşruluk kazandırmaktadır. Başlangıç kısmında yer alan hürriyetçi demokrasi kavramı, “bu anayasada gösterilen” ifadesiyle kayıtlanmıştır. Bazı yazarlara göre 1982 Anayasası, bir önceki anayasadan da tevarüs ettiği vesayetçi bir anlayışla siyasal çoğunluğu zapt-u rapt altına alacak bir dizi bürokratik kurum yoluyla siyasal iktidarı kuşatmıştır.[20]

1982 Anayasasının özelliklerinden biri de demokrasiye duygusal bir anlam yüklenerek romantik ilişki kurulmasıdır. 1982 Anayasasının 176. maddesine göre, Anayasanın dayandığı temel görüş ve ilkeleri belirten başlangıç kısmı, Anayasa metnine dahildir. Başlangıç kısmında Anayasanın, Türk milleti tarafından, “demokrasiye âşık” Türk evlatlarının vatan ve millet sevgisine emanet ve tevdi olunduğu belirtilir. Burada Anayasa romantik bir dille kaleme aldığı başlangıç bölümünde demokrasiyle duygusal bir ilişki, bir aşk ilişkisi kurmaktadır. Ayrıca demokrasinin Anayasadaki tanımlanış biçimi olan “hürriyetçi” tabiri Osmanlıdan itibaren maddi gerçeklere dayanmayan müphem bir arzu olarak anlaşılmış ve kullanılmıştır.[21]

Anayasanın değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen cumhuriyetin nitelikleri başlığını taşıyan 2. maddesinde “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.” denilerek devletin demokratik bir devlet olduğu hüküm altına alınmıştır.

Ayrıca devletin temel amaç ve görevlerini sayan 5. maddede ise “Devletin temel amaç ve görevleri, Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak” hükmü ile demokrasinin korunması Devletin temel amaç ve görevlerinden biri olarak sayılmıştır.

Demokrasiye atıf yapılan bir diğer hüküm de 13. maddede yer alan “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” ifadesi olup, demokratik toplum düzenin gerekleri temel hakların sınırlandırmasında bir ölçüt olarak vazedilmiştir. Ayrıca 14. maddede Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbirinin, demokratik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamayacağı hüküm altına alınmıştır.

1982 Anayasası demokrasiyi bir usul ve yönetim biçimi olarak kabul etmiştir. Bazı organizasyonların demokrasinin esaslarına uygun olması gerektiği hüküm altına alınmıştır. Anayasanın sendikalara ilişkin 51. maddesindeki “Sendika ve üst kuruluşlarının tüzükleri, yönetim ve işleyişleri, cumhuriyetin temel niteliklerine ve demokrasi esaslarına aykırı olamaz.” hükmü bu bakış açısını yansıtmaktadır. Ayrıca anayasa koyucu 68. maddedeki “Siyasî partiler, demokratik siyasî hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır” hükmünü vazettikten sonra siyasî partilerin tüzük ve programları ile eylemlerinin demokratik cumhuriyet ilkesine aykırı olamayacağı hükmünü getirmiştir. 69. maddede de siyasî partilerin uyacakları esaslar başlığında siyasî partilerin faaliyetlerinin, parti içi düzenlemelerinin ve çalışmalarının demokrasi ilkelerine uygun olacağı hükmü ile demokrasiyi bir usul olarak tespit etmiştir.

Demokrasiye ilişkin kullanımlar aynı zamanda siyasal karar organlarının ant metinlerinde de yer almaktadır. Anayasanın 81. maddesinde milletvekillerinin demokratik cumhuriyete bağlı kalacaklarına, 103. maddesinde ise cumhurbaşkanının, görevine başlarken Türkiye Büyük Millet Meclisi önünde “demokrasiye” bağlı kalacağına andiçeceği hüküm altına alınmıştır.

Anayasa koyucu, demokrasi düzenini ortadan kaldırmaya yönelik şiddet olaylarının yaygınlaşması halinde olağanüstü yönetim usullerinin uygulanabileceğini hüküm altına almıştır. Anayasanın 120. maddesinde “Anayasa ile kurulan hür demokrasi düzenini veya temel hak ve hürriyetleri ortadan kaldırmaya yönelik yaygın şiddet hareketlerine ait ciddî belirtilerin ortaya çıkması” halinde olağanüstü hal ilan edilebileceği belirtilmiştir. 122. madde ise Anayasanın tanıdığı hür demokrasi düzenini veya temel hak ve hürriyetleri ortadan kaldırmaya yönelen ve olağanüstü hal ilânını gerektiren hallerden daha vahim şiddet hareketlerinin yaygınlaşması halinde sıkıyönetim ilan edilebileceğini hüküm altına almıştır.

Anayasa koyucunun kavramsal düzeyde “demokrasi” kavramını kullanışı incelendiğinde demokrasiye ilişkin kavramların (demokrasi, demokratik gibi) anayasada on dört kez yer aldığı, bunlardan sekizinin koruma, sınırlama kavramları ile ilişkili olduğu görülmektedir. Bu durumun, anayasanın militan demokrasi anlayışını benimseyişinin delili olduğu söylenebilir. Bununla birlikte anayasada yapılan değişikliklerle, özellikle 2001 yılı değişiklikleri ile militan demokrasi niteliğinin silikleştiğini söyleyebiliriz. Böylelikle demokrasimiz topluma daha fazla güvenen ve otorite özgürlükler dengesinde özgürlüklerden yana daha fazla pozisyon alan bir yapı kazanmıştır.

Bir Yönetim Biçimi Olarak Demokrasi ve 1982 Anayasası

Demokrasi ilk başta bir yönetim biçimidir. Bu nedenle demokratik sistemin nasıl işlediği ve organlar arasındaki denge gibi hususlarda anayasanın genel yaklaşımı önemli olmaktadır. Bu nedenle 1982 anayasasının genel özelliklerinin bilinmesi de ayrıca önem arz etmektedir. Anayasa cumhurbaşkanını ve bakanlar kurulu içindeki başbakanı güçlendirerek dünyadaki genel eğilime paralel şekilde yürütme organını güçlendirmiştir. [22] Diğer taraftan yürütme organı içerisinde cumhurbaşkanı makamının, parlamenter sisteme zarar verecek şekilde güçlendirilmesi de bu anayasanın bir özelliğidir. Ayrıca, sistem içerisinde cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesini sağlayan son anayasa değişikliği ile cumhurbaşkanının güçlenişi demokratik meşruiyet zeminini de bulmuştur. Ancak bunun siyasal sistem içindeki etkileri köklü olacaktır.

1982 Anayasasının dikkat çeken bir diğer özelliği de karar alma mekanizmalarındaki tıkanıklığı giderici hükümler getirmesidir. Ayrıca kazuistik bir anayasa olması hasebiyle oldukça ayrıntılı düzenlemelere yer vermiştir. Sistem içindeki meclis başkanlığı gibi kritik seçimler için ayrıntılı kurallar getirerek seçimlerin otomatiğe yakın bir yöntemle yapılabilmesine imkan sağlamıştır. TBMM genel kurulu için toplanma ve karar alma yeter sayısı koşulunu hafifletmiş, siyasi partilerin grup kurmalarını güçleştirerek (yirmi üyeye çıkararak), grupların anayasa ve iç tüzükle tanınan haklar yoluyla meclis çalışmalarını yavaşlatmaları ya da engellemeleri imkânını azaltmıştır.[23]

1982 Anayasası belli şartlar altında cumhurbaşkanına meclisi yenileme yetkisi vererek hükümetin kurulabilmesine ilişkin tıkanıklığı ortadan kaldıracak bir mekanizma getirmiştir.[24] Ayrıca gensoru verilmesi durumunda yalnızca güvensizlik oylarının sayılması ve üye tamsayısının salt çoğunluğunun aranması hükümetin daha güvenle çalışabilmesine imkân sağlamıştır.

1982 Anayasasının tıkanıklıkları giderici, bunalımları önleme amacı taşıyan düzenlemeleri ile demokrasinin işleyişini kolaylaştıran bir özellik taşıdığı ileri sürülmüştür. Anayasa bu özelliği sebebiyle rasyonelleştirilmiş parlamentarizm olarak adlandırılmıştır.[25] Anayasanın, işleyişi kolaylaştıran bu yapısı 367 kararı gibi krizleri engellemese de olumlu değerlendirilebilir. Bir yönetim biçimi olarak demokrasi “yönetebilmeli”dir. Yönetemeyen demokrasinin, ikinci dünya savaşı öncesindeki Weimar Almanya’sında olduğu gibi otoriterizme savrulmaya neden olabileceği göz ardı edilmemelidir.

1982 Anayasasının özellikle ilk halinin dikkat çeken bir özelliği bürokratik vesayet olarak adlandırılan yapıların sistem içindeki güçlü konumlardır. Bunlardan en önemlisi milli güvenlik kuruludur. Sistem içerisinde milli güvenlik kurulu fiili olarak devlet içindeki en güçlü yapı olarak ortaya çıkabilmiştir. Sistem içerisinde istişare organı olması gerekirken, icrai bir organ olarak hareket ederek demokrasiye zarar verecek bir yapı haline gelmesi nedeni ile 2001 yılı değişiklikleri ile danışma işlevi vurgulanarak antidemokratik uygulamalar engellenmeye çalışılmıştır. Zaman içerisinde, asıl işlevi olan istişari fonksiyonun güçlendiği ve icrai fonksiyonun yok olma derecesine gerilediği değerlendirilmektedir.

Demokrasi ve İnsan Hakları İlişkisi

Demokrasinin en önemli esaslarından biri hiç şüphesiz insan haklarının korunmasıdır. Çünkü ifade hürriyeti, seçme ve seçilme, siyasi parti kurma ve partiye üye olma, kısaca siyasi faaliyette bulunma hürriyeti demokrasinin işleyebilmesi açısından zorunludur. Ayrıca demokrasi ile ilgili olarak kolektif hakların öznesi ister birey isterse topluluk kabul edilsin, her halükarda doğrudan ya da dolaylı olarak insan haklarına dayandığından demokrasi ile insan hakları arasında güçlü bir bağ bulunmaktadır. [26]

Anayasa hareketleri temel olarak insan onurundan kaynaklanan eşitlik ve özgürlüğe dayanmaktadır. Demokraside özgürlük çoğunluğun oluşumuna herkesin özgürce katılması demektir. Eşitlik ise siyasal süreçte herkese eşit pay verilmesi anlamındadır. Eşitlik her ne kadar demokrasinin var olması için hayati bir kıstas olsa da demokrasiyi diğer rejimlerden ayıran temel bir özellik değildir. Örneğin diktatörlüklerde yönetilenler eşit olmakla birlikte özgür değildirler. Bu nedenle özgürlükle eşitlik bir arada düşünülmelidir. Demokrasilerde siyasal düzenin temel amacının özgürlükleri koruma esasına dayanmasının bir nedeni de budur. Demokrasi devletin bütün faaliyetlerine bireyin özgürce ve eşit olarak katılımını gerektirir. Demokrasi bir süreç olarak herkesin “doğruyu ve iyiyi” bulma sürecine özgürce katılmasını gerektirir ve bu hakka dayanır.[27] Demokrasi-özgürlük ilişkisi “toplumun kendi kendini idare etmesi = toplumun oybirliği ile hareket etmesi =ferdin kendi kendini idare etmesi = ferdin hürriyeti. Bu durumda Demokrasi =Hürriyet ile eş anlamlı olmaktadır.” şeklinde formülleştirilmiştir.[28]

Temel hak ve hürriyetlerin, demokratik sürecin ayrılmaz parçası olduğunu kabul etmek gerekir. Çünkü daha önce de belirtildiği üzere ifade hürriyeti, seçme ve seçilme, siyasi parti kurma ve partiye üye olma, kısaca siyasi faaliyette bulunma hürriyeti, demokrasi uygulamasını gerçekleştirebilmek için zorunludur.[29] Demokrasi aynı zamanda bu ve benzeri hakların çoğunluğa karşı korunmasını gerektirir, çünkü çoğunluğun temel hak ve hürriyetleri ortadan kaldırma ya da yok etme hakkı olursa, azınlıkta olanların daha sonraki dönemlerde çoğunluk olma şansları ortadan kalkacaktır.[30]

Demokrasinin koruması gereken olmazsa olmaz temel haklardan biri de ifade hürriyetidir. Bu yukarda belirttiğimiz eşitlik ve özgürlük ilkelerinin gereği olduğu gibi demokrasinin işleyişi açısından hayati öneme haizdir. Çünkü demokraside en üstün otorite “halk veya millet” olduğundan herhangi bir fikrin ona ulaşmasını engellemeye hiç kimsenin, hiçbir makam veya merciin hakkı bulunmamalıdır. Bu da, her şeyden önce, halkın (yurttaşlar topluluğunun) bütün görüşlerden haberdar olabilmesini gerektirir. Bu bağlamda, özgür ifade ve eleştirinin “toplumun ortak değerleri”ni tahrip ettiğinden yakınılması mümkün değildir.[31]

Demokrasinin süreç olarak işleyebilmesi için aktif statü hakları ya da katılma hakları da denilen temel hakların korunması önem kazanmaktadır. Demokrasi de en yalın haliyle halkın yönetimi, halkın iktidarı, halkın yönetime katılması olduğuna göre, siyasi haklar yani siyasal katılma hakları, demokrasi uygulamasını hayata geçiren haklardır. Demokratik sistemde vatandaşlar, hür ve eşit bir şekilde yönetime katılma hakkına sahiptir. Vatandaşlar demokratik sistem içerisinde seçimlerde ve referandumlarda oy kullanmanın yanı sıra bir siyasi partiye girerek, diğer sivil toplum kuruluşlarına girerek, çeşitli miting ve yürüyüşlere katılarak bu haklarını kullanabilmektedirler.[32]

1982 Anayasasında İnsan Hakları Yaklaşımı ve Demokrasi

1982 Anayasasında temel hak ve hürriyetler anayasanın ikinci kısmında temel haklar ve ödevler başlığı altında düzenlenmiştir. Genel hükümler başlığı altındaki 12-16. maddelerde temel hak ve hürriyetlerin özelliği, sınırlanması, kötüye kullanılmaması, durdurulması ve yapancıların durumu hükme bağlanmıştır. Bu bölümden sonra Anayasa koyucu temel hak ve hürriyetleri; kişinin hakları ve ödevleri (m.17-40), sosyal ve ekonomik haklar ve ödevler (m.41- 65), siyasi haklar ve ödevler (m.66-74) olarak üç başlık altında düzenlenmektedir.[33]

1982 Anayasasında temel hakların sınırlanması ve durdurulması olarak iki sistem öngörmüştür. 13. maddede “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” denilerek, genel sınırlama sebepleri ortadan kaldırılmıştır. Artık temel hak ve hürriyetler, sadece ilgili maddelerde öngörülen özel sınırlama sebepleri ile sınırlanabilecektir.[34] Temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılabilmesi ancak kanunla ve temel hak ve hürriyetlerin özlerine dokunulmadan, anayasanın ilgili maddesinde belirtilen özel sebeplere bağlı kalarak, anayasanın sözüne ve ruhuna uygun olarak, demokratik toplum düzeni ile laik cumhuriyetin gereklerine uygun olarak ve ölçülülük ilkesi göz önüne alınarak yapılmalıdır.[35]

Anayasa temel hakların sınırlandırılması yanı sıra 15. maddede sayılan olağanüstü durumlarda, kullanılmalarının durdurulması gibi bir usulü de kabul etmiştir. 15. maddedeki “Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.” hükmü, anayasa koyucunun 13. maddenin ötesinde sınırlama alanı oluşturduğunu göstermektedir. Ancak bu maddede düzenlenen “durdurma” da sınırsız değildir. Bu maddede belirtilen kayıtlar dört başlıkta özetlenebilir;

1- Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerden biri mevcut olmalıdır,

2-Milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemelidir,

3-Durumun gerektirdiği ölçüler aşılmamalıdır,

4-İkinci fıkrada belirtilen çekirdek alana dokunulmamalıdır.

Böylece olağanüstü hallerde milletlerarası hukuktan kaynaklanan yükümlükler ihlal edilmemek ve ölçülülük ilkesine uyulmak şartıyla ikinci fıkrada belirtilen özgürlüklerin (kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaması; kimsenin din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaması ve bunlardan dolayı suçlanamaması; suç ve cezaların geçmişe yürütülememesi; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimsenin suçlu sayılamaması) dışında kalan hak ve özgürlüklerin (basın, seyahat, haberleşme, toplantı ve gösteri, grev ve lokavt hak ve özgürlükleri gibi) kullanılması tamamen veya kısmen durdurulabilecektir. Ayrıca sınırlama ölçütlerinden olan “demokratik toplum düzeninin gereklerine” aykırı olarak sınırlandırma yapılabilecektir.[36]

1982 Anayasasının 90. maddesinin son fıkrasında “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır” denilerek temel haklar konusunda ek bir güvence sağlanmıştır. Ancak bu maddenin uygulanışı, temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmaların milli hukuk içindeki yeri ve konumu (anayasa üstü ya da yasa üstü olup olmadığı) konuları literatürde tartışmalıdır.[37] Türkiye’nin 2006 yılına kadar taraf olduğu insan haklarına ilişkin 53 adet “uluslararası belge” bulunduğu dikkate alındığında bu konunun uygulamasında doğabilecek sorunların fazla olduğunu kabul etmek gerekecektir.[38] Bununla birlikte bu maddenin temel haklara ilişkin ek bir güvence sistemi getirdiği muhakkaktır.

1982 Anayasasının temel haklar ve ödevler başlıklı ikinci kısmının, genel hükümler ve kişinin hakları ve ödevleri başlıklarını taşıyan birinci ve ikinci bölümlerinde demokrasinin işleyişi için birincil önemde olan kişi hak ve hürriyetleri düzenlenmiştir. Demokrasinin işleyebilmesi için öncelikle kişinin maddi ve manevi varlığı korunmalı ve onun gelişmesine izin veren bir sistem kurulmalıdır. Anayasa temel hak ve hürriyetleri bu bağlamda ele almış ancak oldukça ayrıntılı şekilde hakkın kullanılışı ve sınırlandırılmasını düzenlemiştir. Bu durumu her zaman olumsuz olarak nitelendirmek doğru değildir. Örneğin toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma hakkı 34. maddede “Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir. Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak, millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlâkın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir.” şeklinde ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Buna karşılık Alman Anayasasının 8. maddesinde her Almanın önceden bildirimde bulunmaksızın ve izin almaksızın silahsız barışçıl toplanma hakkının bulunduğunu, açık alanda yapılacak toplantıların kanunla ve veya kanuna dayanarak sınırlandırılabileceği düzenlenmiştir.[39] Alman Anayasasının hükmüne göre (genel sınırlama ölçütleri dikkate alınmadığında) kanunla olmak şartıyla toplantı hakkının sınırsız şekilde sınırlandırılması imkânı mevcuttur. Buna karşılık ülkemizde bu hak ancak bazı sebeplerle sınırlandırılabilmektedir.

Demokrasinin sağlıklı işleyişi açısından en önemli haklardan biri olan “düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” 26. maddede “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir.” şeklinde tespit edilmiştir. Ancak akabinde “millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması” gibi çok da somut olmayan gerekçelerle sınırlanabileceği hükmü getirmiştir. Paralel düzenleme basın hürriyeti başlıklı 28. maddede de yapılarak, basın hürriyetinin sınırlanmasına ilişkin soyut gerekçeler ortaya konulmuştur.

Katılma haklarından olan “toplantı hak ve hürriyetleri” anayasanın 33. ve 34. maddelerinde düzenlenmiştir. Siyasi katılma açısından önemli olan bir husus, 34. maddenin 2001 yılı değişikliklerinden önceki halinde yer alan derneklerin, vakıfların, sendikaların ve kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının kendi konu ve amaçları dışında toplantı ve gösteri yürüyüşü yapamayacağına ilişkin yasağın kaldırılmasıdır. Böylelikle sivil toplum kuruluşlarının çoğulcu ve katılımcı demokrasinin gereği olarak toplantı ve gösteri düzenlemesine ilişkin engeller kaldırılmıştır.[40]

1982 Anayasasının siyasi katılmayı sınırlandırıcı yapısı özellikle “Siyasî Haklar ve Ödevler” başlığında daha fazla gözlenmektedir. Bu bölümün, 1995 ve 2001değişikliklerinden önceki orijinal halinde toplumun depolitize olmasını arzu eder şekilde tasarlandığı görülmekteydi. Diğer taraftan 54. maddedeki “Siyasi amaçlı grev, lokavt, dayanışma grevi gibi eylemlerin yapılamayacağı”, 34. maddedeki “dernek, vakıf ve sendikaların amaçları dışında faaliyet bulunamayacağı” hükümleri 2001 ve 2010 yılında yapılan değişikliklerle kaldırılarak anayasanın daha az katılma isteyen yapısı iyice aşındırılmıştır.[41] Ancak değişiklikler ile aşınsa da, Anayasanın bu özelliği hala mevcuttur.

Katılma hakkının kullanıldığı temel mekanizmalardan olan siyasi partilere ilişkin olarak, 1982 Anayasasında oldukça kazuistik bir yöntem izlenmiş ve konu ayrıntılı şekilde düzenlenmiştir. 68. maddede “siyasî partiler, demokratik siyasî hayatın vazgeçilmez unsurları” olarak belirtilmiştir. Ancak 1995 ve 2001 yılında yapılan değişikliklerle benimsenen kısmi serbestliğe rağmen, siyasi partilere; amaçları, örgütlenme ve çalışmaları bakımından demokrasilerde pek görülmeyen birçok yasak ve sınırlama getirilmiştir. Öte yandan siyasi partilerin kapatılması zorlaştırılsa da sistem içerisinde hala mümkündür. Ayrıca Anayasada siyasi parti dışında diğer siyasal katılım kanalları daraltılmış olduğu için, vatandaşların ülke yönetimine etkide bulunacak bir baskı grubu oluşturması zorlaştırılarak siyasal katılım imkânlarının azaltıldığı söylenebilir.[42] Siyasi partilere üye olmaya ilişkin sınırlamalar, daha az katılımcı bakış açısını yansıtan bir çizgiyi hala korumaktadır.

Türkiye’de siyasi partilerin kapatılmasına ilişkin uygulamalar ülkemiz demokrasisinin temel sorunlarından birisi olarak ortada durmaktadır. Gözler, bu konudaki temel yanlışın 69. maddeden değil Anayasa Mahkemesinden kaynaklandığını belirtmektedir.[43] Demokrasi içerisinde hayati öneme sahip olan siyasi partilerin kapatılması, aynı zamanda ifade hürriyetinin sınırları açısından da önemlidir. Anayasa mahkemesinin ifade hürriyetini genişletici ve özgürlükçü olarak yorumlaması halinde, kapatılmış olan siyasi partilerin çoğunun kapatılmaması gerektiği savunulabilir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine göre ifade özgürlüğü, demokratik toplumun esaslarından birini oluşturduğu gibi, aynı zamanda her bireyin kendisini gerçekleştirmesinin ve ilerlemesinin temel koşullarından birini oluşturmaktadır. İfade özgürlüğünün sınırlandırılmasının demokratik toplum düzeni gereklerine aykırı olmaması zorunludur.[44] Ayrıca Türk mahkemeleri ifadenin içeriğine bakarken, AİHM söylenen sözün ya da yazılan yazının şiddete teşvik ya da tahrik niteliğinde olup olmadığını doğuracağı sonuçlar bağlamında değerlendirmektedir.[45] Anayasa Mahkemesinin bu yaklaşımı, şiddet içermeyen fikirlerin savunulmasının bile siyasi partilerin kapatılmasında esas alınmasını sağlayabilmektedir.

1982 Anayasasına getirilen eleştirilerden biri de otorite ve özgürlükler dengesinde, otoriteyi tercih etmesidir. Özellikle 1995 ve 2001 yılında yapılan değişikliklerle bu özellikleri aşınsa da hala bu eleştiriler yapılabilmektedir. 1982 Anayasasının bazı hükümleri, Anayasayı “devletçi ve otoriter” olarak nitelendirmeye elverişlidir. Ancak bu durum, Anayasanın özgürlükçü bir biçimde yorumlanamayacağı anlamına gelmez. Asıl misyonu temel hak ve özgürlükleri korumak olan Anayasa Mahkemesinin, anayasayı özgürlükçü bakış açısıyla değerlendirmesi en başta gelen ödevidir.[46]

Sonuç

1982 Anayasası, yürürlükte olduğu otuz yılı aşkın süre zarfında, çok köklü değişikliklere uğrayan ve hala değiştirilmesi gerektiği düşünülen bir anayasadır. Orijinal haliyle Anayasa, siyasal katılmayı kısıtlayıcı, özgürlükleri sınırlayıcı yapıda olması ve otorite özgürlükler dengesinde tercihini otoriteden yana kullanması nedenleri ile “militan demokrasi” anlayışına sahip bir anayasaydı. Ancak yapılan değişikliklerle bu kusurlarından belli bir oranda arınmıştır. Mevcut haliyle (ilk haline göre) daha çoğulcu, daha katılımcı bir demokrasi anlayışını benimseyen, özgürlüklerin alanını genişleten bir yaklaşıma sahip hale gelmiştir. Bununla birlikte “korunma ve koruma” bakış açısını yansıtan ifadeler hala mevcuttur. Ancak bu ifadelerin bulunması ya da bulunmaması, temel hakların kullanılması ve demokratikleşme konularında yegane belirleyici değildir. Yürürlükteki metnin özgürlükçü ya da otoriter bakış açısıyla yorumlanması da son derece önemlidir.

 

Mesut Emre KARAKÖSERasim BOZBUĞA

Yazarın diğer yazıları için tıklayınız. Yazarın diğer yazıları için tıklayınız.


[1] Ober Josiah (2011), Political Dissent in Democratic Athens: Intellectual Critics of Popular Rule, Princeton University Press, s.66

[2] Lincoln Abraham (2004), Cuomo Mario M, Holzer Harold, Boritt G. S., Lincoln on Democracy, Fordham University Press, s. 204

[3] Anayasa Mahkemesi Kararı, Resmi Gazete 8 Ocak 1981 — Sayı: 17214, s. 41, Karar No : 1980/5» http://www.resmigazete.gov.tr/main.aspx?home=http://www.resmigazete.gov.tr/arsiv/17214.pdf&main=http://www.resmigazete.gov.tr/arsiv/17214.pdf,

[4] Gözler Kemal (2000), Türk Anayasa Hukuku, Ekin Kitabevi Yayınları Bursa, s.132-133

[5] Demirci Fatih (2008), 1982 Anayasası’nda Demokratik Devlet İlkesi: Kavramsal ve Yapısal Bir Analiz Denemesi, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C. XII, Y. 2008, Sa. 1-2, s. 643 http://webftp.gazi.edu.tr/hukuk/dergi/12_24.pdf erişim 28 Kasım 2013

[6] Gözler Kemal (2000), a.g.e., s. 131-136

[7] Demirci Fatih (2008), a.g.m.

[8] Eser H. Bahadır, Baltacı Cemal, Arslan Mustafa, (2012) “Türk Siyasal Sisteminde 1960 Müdahalesi ve Vesayetin Kurumsallaşması Üzerine Bir Analiz Denemesi.” SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi, Sosyal Bilimler Dergisi Journal of Social Sciences Mayıs 2012, Sayı:25, ss.69-97

[9] Tunç Hasan (2008), Demokrasi Türleri ve Müzakereci Demokrasi Kavramı, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C. XII, Y. 2008, Sa. 1-2, s. 1113- 1132

[10] Gözübüyük Şeref (1999), Şeref, Anayasa Hukuku Anayasa Metni Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, 8. Baskı, Turhan Kitabevi, Ankara, 1999,., s. 71-73

[11] Gözler (2000), a.g.e., s.313,314

[12] Özbudun Ergun (1995), Türk Anayasa Hukuku, Yetkin Yayınları, 1995, s.61-62

[13] Yavuz Bülent (2009) , Çoğulcu Demokrasi Anlayışı ve İnsan Hakları Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C. XIII, Y. 2009, Sa. 1-2 s. 289-295

[14] Özbudun (1995), a.g.e., s. 12

[15] Yavuz Bülent (2009) a.g.m.

[16] Gözübüyük Şeref, Anayasa Hukuku Anayasa Metni Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, 8. Baskı, Turhan Kitabevi, Ankara, 1999, s. 27

[17] Hakyemez Yusuf Şevki, Çoğunlukçu Demokrasi Anlayışı, Rousseau ve Türk Anayasaları Üzerindeki Etkisi, Ankara Hukuk Fakültesi Dergisi, http://auhf.ankara.edu.tr/dergiler/auhfd-arsiv/AUHF-2003-52-04/AUHF-2003-52-04-Hakyemez.pdf erişim 29 Kasım 2013

[18] Hakyemez Yusuf Şevki (2000), Militan Demokrasi Anlayışı, Ankara, Seçkin Yayınları 2000, s. 32,33

[19] Özbudun, a.g.e., s.60

[20] Arslan Zühtü, İki Anayasa İki Tarz-I Demokrasi: Avrupa Anayasası ve Türk Anayasası Üzerine Notlar, http://www.anayasa.gov.tr/files/pdf/anayasa_yargisi/anyarg22/zuhtu.pdf, erişim 29 Kasım 2013

[21] Demirci Fatih (2008), a.g.m.

[22] Gözler, (2000), a.g.e, s.38-40

[23] Özbudun (1995) a.g.e., s.

[24] Gözler, (2000) a.g.e, s.100

[25] Özbudun Ergun (1995), Türk Anayasa Hukuku, Yetkin Yayınları, 1995, s. 41

[26] Yavuz Bülent, (2009) a.g.m, s. 288, Mehmet TURHAN, “Anayasamız ve Demokratik Toplum Düzeninin Gerekleri”, Anayasa Yargısı 8, Ankara, 1991, s.405

[27] Turhan, M. (1991). Anayasamız ve Demokratik Toplum Düzeninin Gerekleri. Anayasa Yargısı, C, 8.

[28] Kaplan İbrahim (1995), “Demokrasi-Hukuk-Otorite”, AÜSBF Dergisi, C.49., S.1., Ankara, 1994,

s.268. http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/42/462/5273.pdf erişim 1 Aralık 2013

[29] Yavuz (2009), a.g.m.

[30] Turhan, (1991), a.g.m.

[31] Erdoğan Mustafa (2001), Demokratik Toplumda İfade Özgürlüğü -Özgürlükçü Bir Perspektif, Erdoğan, M. (2001). Liberal Düşünce, Y, 6, 24.

[32] Yavuz (2008), a.g.m

[33] Gözler (2000), a.g.e, s. 214-217

[34] Gözler Kemal, Anayasa Değişikliğinin Temel Hak ve Hürriyetlerin Sınırlandırılması Bakımından Getirdikleri ve Götürdükleri (Anayasanın 13’üncü Maddesinin Yeni Şekli Hakkında Bir İnceleme),Ankara Barosu Dergisi, Yıl 59, Sayı 2001/4, s.53-67

[35] Aydın Nizamettin (2008),3 Ekim 2001 tarihli Anayasa Değişikliklerinin Temel hak ve Hürriyetler Üzerine Etkileri, Ekin, 2008 Bursa, s.135

[36] Gözler Kemal, a.g.e., s.258-261

[37] Akkutay Ali İbrahim, (2007), Uluslararası Antlaşmaların Türk İç Hukukundaki Konumu ve Etkileri, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C. XI, Sa.1-2, Y.2007, s. 415-447, GÜLMEZ Mesut, Anayasa Değişikliği Sonrasında İnsan Hakları Sözleşmelerinin İç Hukuktaki Yeri Ve Değeri, TBBD, S. 54, 2004, s. 147 – 161

[38] İnsan Hakları Temel bilgiler, Koruma Mekanizmaları, İl ve İlçe İnsan Hakları Kurulları; Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı Yayını (2006), Ankara 2006, s. 231

[40]Aydın Nizamettin (2008),a.g.e., s.135

[41] Gözler, (2000) a.g.e, s.100

[42] Demirci (2008), a.g.m.,

[43] Gözler Kemal (2001), Anayasa Değişikliği Gerekli mi? 1982 Anayasası İçin Bir Savunma, Ekin Kitabevi Bursa

[44] Yokuş Sevtap (2001), “Türk Anayasa Mahkemesi’nin Ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Siyasi Partilere Yaklaşımı”, Ankara Hukuk Fakültesi Dergisi, http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/38/288/2629.pdf erişim 10 Aralık 2013

[45] Türmen Rıza (2000), Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin İç Hukukumuza Etkileri. s35 http://212.175.130.160/files/pdf/anayasa_yargisi/anayargi/turmen.pdf erişim 12 Aralık 2013

[46] Kayaçağlayan Metin (2011), Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Türk Anayasa Mahkemesi Kararlarında “Demokrasi” Kavramı. Zabunoğlu Armağanı, Ankara Üniversitesi Yayınları No: 316, s.441-459

Kaynakça

Akkutay Ali İbrahim, (2007), Uluslararası Antlaşmaların Türk İç Hukukundaki Konumu ve Etkileri, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C. XI, Sa.1-2, Y.2007, s. 415-447, GÜLMEZ Mesut, Anayasa Değişikliği Sonrasında İnsan Hakları Sözleşmelerinin İç Hukuktaki Yeri Ve Değeri, TBBD, S. 54, 2004, s. 147 – 161

Anayasa Mahkemesi Kararı, Resmi Gazete 8 Ocak 1981 — Sayı: 17214, s. 41, Karar No : 1980/5» http://www.resmigazete.gov.tr/main.aspx?home=http://www.resmigazete.gov.tr/arsiv/17214.pdf&main=http://www.resmigazete.gov.tr/arsiv/17214.pdf,

Arslan Zühtü, İki Anayasa İki Tarz-I Demokrasi: Avrupa Anayasası ve Türk Anayasası Üzerine Notlar, http://www.anayasa.gov.tr/files/pdf/anayasa_yargisi/anyarg22/zuhtu.pdf, erişim 29 Temmuz 2012

Aydın Nizamettin (2008),3 Ekim 2001 tarihli Anayasa Değişikliklerinin Temel hak ve Hürriyetler Üzerine Etkileri, Ekin, 2008 Bursa, s.135

Basic Law for the Federal Republic of Germany, https://www.btg-bestellservice.de/pdf/80201000.pdf, erişim 09 Aralık 2012 All Germans shall have the right to assemble peacefully and unarmed without prior notifi cation or permission. In the case of outdoor assemblies, this right may be restricted by or pursuant to a law.

Demirci Fatih (2008), 1982 Anayasası’nda Demokratik Devlet İlkesi: Kavramsal ve Yapısal Bir Analiz Denemesi, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C. XII, Y. 2008, Sa. 1-2, http://webftp.gazi.edu.tr/hukuk/dergi/12_24.pdf erişim 28 Kasım 2012

Erdoğan Mustafa (2001), Demokratik Toplumda İfade Özgürlüğü -Özgürlükçü Bir Perspektif, Erdoğan, M. (2001). Demokratik Toplumda İfade Özgürlüğü: Özgürlükçü Bir Perspektif. Liberal Düşünce, Y, 6, 24. http://scholar.google.com.tr/scholar?start=40&q=insan+haklar%C4%B1+demokrasi+anayasa&hl=en&as_sdt=0,5

Eser H. Bahadır, Baltacı Cemal ve Arslan Mustafa. (2012) “Türk Siyasal Sisteminde 1960 Müdahalesi ve Vesayetin Kurumsallaşması Üzerine Bir Analiz Denemesi.” SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi, Sosyal Bilimler Dergisi Journal of Social Sciences Mayıs 2012, Sayı:25, ss.69-97

Gözler Kemal (2000), Türk Anayasa Hukuku, Ekin Kitabevi Yayınları Bursa,

Gözler Kemal (2001), Anayasa Değişikliği Gerekli mi? 1982 Anayasası İçin Bir Savunma, Ekin Kitabevi Bursa

Gözübüyük Şeref, Anayasa Hukuku Anayasa Metni Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, 8. Baskı, Turhan Kitabevi, Ankara, 1999.

Hakyemez Yusuf Şevki (2000), Militan Demokrasi Anlayışı, Ankara, Seçkin Yayınları 2000

Hakyemez Yusuf Şevki, Çoğunlukçu Demokrasi Anlayışı, Rousseau ve Türk Anayasaları Üzerindeki Etkisi, Ankara Hukuk Fakültesi Dergisi, http://auhf.ankara.edu.tr/dergiler/auhfd-arsiv/AUHF-2003-52-04/AUHF-2003-52-04-Hakyemez.pdf erişim 29 Kasım 2012

İnsan Hakları Kurumu Başkanlığı (2006), İnsan Hakları Temel bilgiler, Koruma Mekanizmaları, il ve ilçe insan hakları kurulları, Ankara 2006.

Gözübüyük Şeref (1999), Şeref, Anayasa Hukuku Anayasa Metni Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, 8. Baskı, Turhan Kitabevi, Ankara, 1999.

Kaplan İbrahim (1995), “Demokrasi-Hukuk-Otorite”, AÜSBF Dergisi, C.49., S.1., Ankara, 1994

Kayaçağlayan, M. (2011). Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Türk Anayasa Mahkemesi Kararlarında “Demokrasi” Kavramı. Zabunoğlu Armağanı, Ankara Üniversitesi Yayınları No: 316

Lincoln Abraham (2004), Cuomo Mario M, Holzer Harold, Boritt G. S., Lincoln on Democracy, Fordham University Press

Ober Josiah (2011), Political Dissent in Democratic Athens: Intellectual Critics of Popular Rule, Princeton University Press.

Özbudun Ergun (1995), Türk Anayasa Hukuku, Yetkin Yayınları, 1995.

Türmen, R. (2000). Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin İç Hukukumuza Etkileri. http://212.175.130.160/files/pdf/anayasa_yargisi/anayargi/turmen.pdf erişim 10 Aralık 2012

Tunç Hasan (2008), Demokrasi Türleri ve Müzakereci Demokrasi Kavramı, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C. XII, Y. 2008, Sa. 1-2, s. 1113- 1132

Turhan, M. (1991). Anayasamız ve Demokratik Toplum Düzeninin Gerekleri. Anayasa Yargısı, C, 8.

Yavuz Bülent (2009) , Çoğulcu Demokrasi Anlayışı Ve İnsan Hakları Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C. XIII, Y. 2009, Sa. 1-2

Yokuş Sevtap (2001), “Türk Anayasa Mahkemesi’nin Ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Siyasi Partilere Yaklaşımı, Ankara Hukuk Fakültesi Dergisi, http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/38/288/2629.pdf erişim 10 Aralık 2012

Mesut Emre Karaköse Hakkında

Mesut Emre KARAKÖSE: (Ankara) 1981 Kayseri doğumludur. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden lisans, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Anayasa Hukuku Anabilim dalından yüksek lisans derecesi almıştır. 6 ay süreyle İngiltere’de devlet teşkilatı, temel hak ve hürriyetler, sivil toplum kuruluşları hakkında araştırmalar yapmıştır. Anayasa Hukuku alanında yayımlanmış çalışmaları bulunmaktadır.

Yorum Ekleyebilirsiniz


%d blogcu bunu beğendi: