Twitter Facebook Linkedin Youtube

ELEKTRONİK GÖZETİM: İKTİDARIN EVRENSEL YABANCI ÜZERİNDEKİ TOTALİTARİZMİ

Özkan ÇAĞLAR

Özkan ÇAĞLAR

Modern insan, Charlie Chaplin’in “Modern Zamanlar” filminde üretim bandına esir olan, kendisine ve ürettiğine yabancılaşan ve mekanikleşen, mahrem alanlarda gözetlenip dikizlenen bir işçi, George Orwell’ın 1984 isimli yapıtında her yerde “Büyük Birader Seni İzliyor” yazılı posterlerin etkisi altında davranışlarına çeki düzen vermek zorunda kalan bir figürandır.

Bir dönem edebiyatının ütopyaları olarak nitelendirilen “1984” ve “Cesur Yeni Dünya”nın öngörüleri, teknolojik gelişmelerin artan hızı ve gücün kullanımının iktidarda merkezileşmesiyle toplumsal yaşamda yerini almaktadır.

Modern insanın kamusal alana dönük eylemleri, yasalara uygunluk bağlamında denetlenir. Gerekiyorsa ceza verilir, hapse atılır. Kamusal alanda o, bir “vatandaş”; mahrem alanda ise ne yaptığı iktidarın bizatihi mevcudiyetinin devamlılığını ilgilendirdiği için risk unsuru olan bir “evrensel yabancıdır”. “Yabancı”yı örneğin sembolik düzeyde temsil eden Yahudiler, Nazi Almanyasında ırk temelli bir kategoridir. Yerel ve spesifik bir kategoridir. Günümüzde ise “yabancı” evrenselleşmiştir. Her vatandaş; önce “evrensel yabancı”, “anormal”, “güvenilemez” ve “sapkın”dır. İktidar tarafından tanımlandıktan ve ayıklandıktan sonra “dost”, “normal” ve “güvenilir” olacaktır. Onun böyle niteleniyor olması, direnç gösteren ve arafta kalmış bir ne dost ne de düşman oluşundan kaynaklanır. Hiçbir yere ait değildir ya da her yere aittir. Sınıflandırılmaya ve tanımlanmaya ihtiyaç duyulması bu sebeptendir.

Bunun ardında yatan neden Bauman’a göre; modern devletin, nüfusu ikiye bölmesidir: “Beslenecek ve özenle çoğaltılacak faydalı bitkiler ve yok edilecek ya da kökünden sökülecek yabani otlar.” (Bauman, 2003: 34). Modern devlet, bahçıvan rolüne soyunmuştur ve iktidarının tanımlama fonksiyonunu kullanarak herşeyi tasnif etmeli, sınıflandırmalı, sayısallaştırmalı, istatistiğini çıkarmalı, arşivlemeli ve ölçülebilir hale getirmelidir.

Yapması gereken; varoluşu parçalamak, sorunları mümkün olduğu oranda birbirinden ayrı kataloglarda sınıflandırmaktır. Parçalara ayrılıp lime lime edilmiş bir varoluş, yönetilebilirdir. Herşey sınıflanmalı, sınıflanan herşey tanımlanmalıdır. Tanımlamanın şekillendirici gücünün etkisinden kaçan ya da kendi kendisini tanımlama meşruiyetine sahip olduğunu söyleyen herşey de “sapkın” ilan edilmelidir. İktidarın gözünde ıstırap kaynağı olan ne idüğü belirsiz hiçbir şey kalmamalıdır.

Sapkınlığın önüne geçmenin yolu, “iktidarın gözünün” herkesi kapsayacak şekilde ayarlanmasıdır. Bu sebeple Giddens, (2000: 185) gözetim terimini birbirini gerekli kılan iki olguyla açıklar: Bir kurum ya da topluluk tarafından saklanabilecek enformasyon birikimi ve alt konumda bulunanların üst konumda yer alanlarca denetimi. Gözetimin olabilmesi, her şeyin nesneleştirilmesini gerekli kılar. Nesneleştirme ise enformasyon birikimine bağlıdır. Berman’ın (2001) “Modernite nedir?” sorusuna “şaşırtıcı bir paradokstur” şeklinde cevap vermesinin esprisi buradadır: “ilke olarak herkesin güvenliği için, herkesin güvensiz bireyler olarak tanımlanması”… Yabani otların tespiti, bütün otların tanımlanmasına bağlıdır. İktidar için normal olanın anormal olandan, güvenilir olanın güvenilmez olandan ayrılması, bütün vatandaşların gözetlenmesi ve kontrol edilmesinden geçer. Bu durum, modern dünyada herkesin “evrensel yabancı” olduğunun ilanıdır.

Bilim ve Teknolojiye Aşık Olma Hali: Aydınlanma Felsefesi

Kant’ın (1986) “Aydınlanma Nedir?” sorusuna verdiği meşhur cevap “Sapare Aude! Aklını kendin kullanmak cesaretini göster!” şeklindedir. Aydınlanma, referansını akıldan almayan düşünsel bağlılıklardan özgürleşmeyi temsil eder. Din ve metafizik, baş düşman; bilim de en büyük kahramandır. Aydınlanma, bilim ve teknolojiye adeta aşıktır.

Geleneksel dünyada din ve metafizikle şekillenen akıl, aydınlandığı takdirde araçsal aklı referans alacaktır. Araçsal akıl; doğanın, bilimin uygulayıcısı olan teknoloji tarafından baskı altına alınmasını, amaçları çerçevesinde sömürülmesini sağlar. Doğanın, araçsal aklın iktidarının kontrolüne girmesi ve artan otoriterleşmesi, gelebilecek tehditlerin minimalize edilmesi anlamına gelir. İnsan özne, doğa nesnedir artık. Artan otoriterleşmenin bedelini insanlar “egemenlikleri altındaki şeylerden yabancılaşmakla ödüyorlar. Aydınlanmanın şeylere karşı tutumu, diktatörün insanlara karşı tutumu gibidir. O insanları, davranışlarını yönlendirebildiği kadarıyla tanır. Bilim adamı, şeyleri üretebildiği sürece tanır. Böylece onların Kendinde’leri O’nun İçin haline gelir.” (Horkheimer ve Adorno, 1995: 25).

Nihayetinde “Doğa üzerindeki egemenlik, insan üzerindeki egemenliği de getirir.” (Horkheimer, 1990: 120). İnsan üzerindeki egemenliğin yeni adı, elektronik gözetimdir.

Panopticon: Güncellenmiş Totalitarizm

Panopticon, modern iktidar algısının çekirdeğini oluşturur. Yönetme aygıtının işlerliği; tasnif etme, parçalama, bireyselleşme, sürekli gözetim altında tutma ile sağlanır. Görünürlük ilkesi, mahkûmların niyetlerini ve eylemlerini berraklaştırır. Mahkum, mekansal düzenlemelerle bilginin nesnesi haline gelirken; denetçinin varlığı ve eylemleri, esrar perdesi ardına gizlenir. Amaç, mahkumların bilinçaltına her yaptıklarının gözetlendiği inancını yerleştirerek sürekli denetim altında tutulduklarını içselleştirmeleridir. Bauman’a göre, böylelikle, (1997: 25) sürekli gözetlendiklerini düşünenler, kendi başlarına davranamaz ve iradelerini özgürce ortaya koyamazlar. Özgürlük, modernliğin paradoksal etkisiyle, modern devletin daha fazla özgürlük vaadi tarafından yok edilir.

Bilginin nesnesi olan mahkum hakkındaki enformasyon birikimi ve kontrol düzenekleri ilkel düzeyde Bentham’ın Panopticon’u aracılığıyla şu şekilde sağlanır:

Çevrede halka halinde bir bina, merkezde bir kule; bu kulenin halkanın iç cephesine bakan geniş pencereleri vardır; çevre bina hücrelerle bölünmüştür, bunlardan her biri binanın tüm kalınlığını kat etmektedir; bunların, biri içeri bakan ve kuleninkilere karşı gelen, diğeri de dışarı bakan ve ışığın hücreye girmesine olanak veren ikişer pencereleri vardır.Bu durumda merkezi kuleye tek bir gözetmen ve her bir hücreye tek bir deli, bir hasta, bir mahkûm, bir işçi veya bir okul çocuğu kapatmak yeterlidir. Geriden gelen ışık sayesinde, çevre binadaki hücrelerin içine kapatılmış küçük siluetleri olduğu gibi kavramak mümkündür. Ne kadar kafes varsa, o kadar küçük tiyatro vardır, bu tiyatrolarda her oyuncu tek başınadır, tamamen bireyselleşmiştir ve sürekli olarak görülebilir durumdadır. Görülmeden gözetim altında tutmaya olanak veren düzenleme, sürekli görmeye ve hemen tanımaya olanak veren mekânsal birimler oluşturmaktadır. Sonuç olarak, hücre ilkesi tersine döndürülmekte veya daha doğrusu onun üç işlevi –kapatmak, ışıktan yoksun bırakmak ve saklamak tersyüz edilmektedir; bunlardan yalnızca birincisi korunmakta, diğer ikisi kaldırılmaktadır. Tam ışık altında olma ve bir gözetmenin bakışı, aslında koruyucu olan karanlıktan daha fazla yakalayıcıdır. Görünürlük bir tuzaktır.(Foucault, 2000: 295-296)

Her ne kadar II. Dünya Savaşı ve sonrası faşist ve sosyalist diktatörlüklerin (Hitler, Mussolini, Stalin vb) ortak özelliklerini açıklamak için kullanılsa da, tekno-bilimsel aygıtların gelişmesi ve siyasal iktidar tarafından toplumu şekilendirme arzusu, totalitarizmin diktatörlüğü dışlayan yeni bir tür kullanımıyla ele alınmasını gerekli kılar. Diktatörlük dışlanır, zira modern iktidarın meşruiyeti, özgürlük alanlarının genişlemesine ve toplumsal rızaya dayanır.

Popper (2013), devletin mevcudiyetini her şeyden üstün tutan ve itaatin en büyük erdem olduğu, devletin elindeki tüm gücünü vatandaşlarının yaşamlarını denetlemek için kullandığı, bireylerin siyasal iktidara entegre edildiği sistemi totalitarizm olarak niteler. Devletin görev ve maksadının vatandaşların özgürlüklerini korumak olduğu liberal sistemin aksine totaliter sistemde bireye devletin istikrarını sağlama ve güçlendirme misyonu yüklenir. Tekno-bilimsel aygıtların birey üzerindeki hakimiyetinin meşruiyeti devletin varlığına yüklenen bu kutsallıktan ileri gelir.

Birey açısından bu olguya meşruiyet katan şey, modern toplumsal yaşamın varoluşsal kaygı/korku üretmesidir. Kimyasal silah tehlikesinin, terör saldırılarının nereden geleceği ya da kimler tarafından düzenleneceği belirsizdir. Temel güvensizlik duygusunun kitlesel üretimine katkıda bulunan modernite, bireysel psikoloji üzerinde varoluşsal kaygı/korku duygusunu hakim kılarak gözetime meşruiyet kazandırır.

Gözetimdeki meşruiyetin temelinde; belirsiz olanın, mahrem olanın, gizlenenin bilgisine ulaşma isteği yatar. Belirsizlik, modernitenin baş düşmanıdır. En büyük belirsizliği oluşturan doğa, kontrol altına alındıktan sonra, sıra insana gelmiştir. Giddens’a göre (2008: 392), vatandaşların günlük yaşam pratiklerinin içine sızmak ve onları izlemek, totaliter yönetime doğru bir gidiştir.

Kültürümüzün temeli, “dünyaya hakim olmak, sahip olmak, tahakküm etmek ve aynı zamanda bu işleyişi gizleyecek ve inkar edecek mekanizmaları yaratmak için gösterilen çabadan oluşmaktadır. Bu sürecin itici gücü, anne-babanın dikte edişiyle ifade bulan ve aktarılan itaattir: Seni senin iyiliğin için cezalandırıyorum.” (Gruen, 2007: 65) Herşeyi gözetleyen göz, bir ebeveyn gibi, bizi bizim iyiliğimiz için gözetlediğini söylemekte ve itaat beklemektedir.

İtaatin sağlayıcısı, iktidarın her yerde olduğunu hissettirmesidir. Gözetim, Tanrı’nın iman edenlerin niyetlerini ve eylemlerini her koşul ve zamanda görüyor ve değerlendiriyor olmasının modern tezahürüdür. Metafiziği derdest edip modern pratikten uzaklaştıran Aydınlanmanın, yerine Tanrısal içerimleri bulunan gözetimi araçsal akıl vasıtasıyla koyması, itaat beklentisinden başka bir şey değildir.

.

Özkan ÇAĞLAR

Yazarın diğer yazıları için tıklayınız.

.

KAYNAKÇA

Bauman, Z. 2003 Modernlik ve Müphemlik, Çev.İsmail Türkmen, İstanbul, Ayrıntı Yayınları.

Bauman, Z. 1997 Özgürlük, Çev: Vasıf Erenus, İstanbul, Sarmal Yayınevi.

Foucault, M. 2000 Hapishanenin Doğuşu, Çev. M.A.Kılıçbay, Ankara, İmge Kitapevi.

Giddens, A.2004, Modernliğin Sonuçları, Çev. Ersin Kuşdil, İstanbul, Ayrıntı Yayınları.

Giddens, A. 2000 Tarihsel Materyalizmin Çağdaş Eleştirisi, Çev. Ümit Taltlıcan, İstanbul, Paradigma Yayınları.

Giddens, A. 2008 Ulus Devlet ve Şiddet, İstanbul, Kalkedon Yayınları.

Gruen, A. 2007 İçimizdeki Yabancı, Çev. İlknur İgan, İstanbul, Çitlembik Yayınları.

Horkheimer, M. 1990 Akıl Tutulması, Çev. O. Koçak, İstanbul, Metis Yayınları.

Horkheimer, M. ve Adorno T. 1995 Aydınlanmanın Diyalektiği, Felsefi Fragmanlar-I, Çev. Oğuz Özügül, İstanbul, Kabalcı Yayınevi.

Kant, I. 1986 “Aydınlanma Nedir?”, Seçme Yazılar, Der. Nejat Bozkurt, İstanbul, Remzi Kitabevi.

Marshall, B. 2001 Katı Olan Her şey Buharlaşıyor, Çev. Ü. Altuğ – B. Peker,İstanbul, İletişim Yayınları.

Modern Times, 1936 Dir. Charles Chaplin. With Chaplin and Paulette Goddard. United Artists.

Orwell, G. 2004 Bin Dokuz Yüz Seksen Dört, Çev. Nuran Akgören, İstanbul, Can Yayınları.

Popper, K. 2013 Açık Toplum ve Düşmanları, Çev: Mete Tunçay-Harun Rızatepe, Liberte Yayınları.

Yorumlar (1)

  1. Yuksel Karabulut dedi ki:

    yazılar biraz kısaltılır ise çok kişi okuyabilir. :))

Yorum Ekleyebilirsiniz


%d blogcu bunu beğendi: