Twitter Facebook Linkedin Youtube

IRAK’TA Şİİ MERCİLİĞİ’NİN SİYASİ ROLÜ

Ziya ABBAS

Dr. Ziya ABBAS

Şiiliğin ilk temelleri VII. yüzyıl sonlarında günümüzde de Irak’ın güneyinde olan Küfe’de atılmıştır. Şiilerin Kutsal Mekânlar diye adlandırdığı yerler de Irak’ta bulunmaktadır. İslam tarihinin ilk dönemlerinden itibaren Şiilerin birçok teolojik etkinliği Irak’taki Küfe, Hille, Bağdat, Necef, Kerbela ve Samarra gibi merkezlerde gerçekleşmiştir. Şiiliğin doğuşundan günümüze kadar beşiği ve merkezleri olan kentleri örnek alırsak, tamamen Iraklı Arap bir ortamında doğmuş ve büyümüş bir mezhep olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Zira tarihsel açıdan Irak Şiilik ile tanınmış bir ülke olmuştur. Şiiliğin ilk çağlarında İmamlar kendileri sistemin başına oturarak toplumu yönetmiş, toplumsal, ekonomik ve politik yönleri ile sistemi oturtmuşlardır. Mercilik sisteminin temellerini atan İmamlardan sonuncudan önceki üç İmam olmuştur. Bunlar son İmamın önceden gizleneceğini belirterek toplumu gizleniş çağına hazırlamışlardır, artık İmamların olmayacağı bir asırda müritlerin kimden emir alacak, kime tabi kalacak, inançlarını nasıl yaşayacaklarını ve ne tür bir siyasi sistem içerisinde yaşayacaklarının temellerini oluşturmuşlardır.

Şiileri Dünyevi ve Ruhi olarak yöneten ve yönlendiren Hz. Peygamber’den sonra 12 İmamın olmadığı bir dönemde onların temsilcileri olarak din adamları olan Mercilere tabi kalmışlardır. Nitekim Merci olarak adlandırılan bu din adamlarının itaatini, taklidini ve onlara bağlı olma yönünde Şiiler birçok Ayeti Kerime ve Hadisi Şerife dayanarak Mercilerin üstün konumunu korumaktadırlar. Şii Merciliği ile toplum ilişkisinin Şii dünyasında hayatın düzenini sağlayan ana unsur olduğunu söyleyebiliriz. Merci, sistemin ekseni olurken toplum bu eksenin etrafında dönen ve zemini oluşturan bireyler konumundadır.

Havza adı alan Şii Medresesinin kuruluşu Şiilerin V. İmamı Muhammed Bakır ile VI. Şii İmamı Cafer Sadık dönemine dayanmaktadır. Giderek belirginleşen Medrese asıl sıçramasını Abbasi döneminde yaşamıştır. Medreseler, Kutsal Şehirlerin sosyoekonomik yaşantısının ayrılmaz bir parçasıdır. Havza, Şii İslam’da merkezi bir konumdadır, onun çerçevesi içerisinde entelektüel yenilenme, politik ajitasyon veya akidelere ilişkin şematik reform, Şii dogmaların tanımlanması veya kendi sıfatıyla Şiiliğin savunulması yer alabilir. Ayrıca bu çerçeve içerisinde, gayri resmi hiyerarşiler ve toplumsal şebekeler, politik etkinliğin yeraltı yapıları işlevi görebilir. Sünni medreselerden farklı olarak, Şii müçtehitler, kurucularının ölümünden sonra bile medreselerin denetimini ellerinde tutmakta ne kadar sorun yaşadıysalar da başarılı olmuşlardır. Müçtehitler zamana ayak uydurarak İslam âleminin her bir yerinden gelen öğrencilerinden vaazlar yetiştirerek dünyaya dağıtmakla birlikte o bölgelerde vekil olarak büroları sayesinde hem misyonerlik yapıp zeminlerini geliştirmişlerdir hem de söz konusu bölgelerden daha iyi gelir sağlamayı başarmışlardır. Çağın teknolojilerinden yararlanan müçtehitler, radyo, televizyon kanallarından ve en son internet ağından dünya genelindeki müritleri ile köprülerini daha da sağlamlaştırmışlardır.

Tarih boyunca Irak’ı egemenlikleri atlına almak isteyen güçlü imparatorluklar Ortadoğu’nun merkezi olan bu ülkeyi savaş sahası haline getirmişler, peş peşe kontrol etmişlerdir. Irak’ı egemenliği altına alan bu güçler Irak’ın toplumsal yapısının dengesini de büyük ölçüde etkilemişlerdir. Osmanlı Devleti ile Safaviler arasındaki tarihi ve mezhep çekişmesi Irak’ı da etkilemiş, bu iki güç Irak’taki Sünni–Şii dengesini bozmuş ve kendilerine göre birini diğerinden üstün tutmaya çalışmışlardır.

Şii Mercilerin politikadaki ağırlığını ilk kez 1891–1892 yıllarında Büyük Merci olan Muhammed Hasan El-Şirazi’nin İran’da tütün İmtiyazlarına karşı fetva yayınlaması ile birlikte büyük kitlesel harekete önderlik etmesi sonucunda başlamıştır. Şii Mercileri, İngiliz işgaline karşı mücadele etmekle Osmanlı Devletini destekleme konusunda cihat fetvaları yayınlamışlardır. Şii Mercileri şehirlerdeki insanlarla aşiret üyelerini savaşa hazırlamış, onları cihada çağırmış ve gönüllüleri organize ederek savaş meydanlarında “Mücahitleri” yönetmişlerdir. Şii Mercileri ile toplumun bu tutumu İngilizleri çok şaşırtmıştır. Nitekim İngilizler, asırlardır Irak’ı yöneten Osmanlı Devleti’nden memnun olmayanŞiilerin savaşta kendi saflarında yer alacaklarını düşünmüşlerdir.

Şiilerin özverileri ile birlikte can ve mallarına mal olan modern Irak devleti kurmak zorunda kalan İngilizler, 1914 – 1920 yılları arasında Şiiler ile kanlı çatışmalar neticesinde bu yönteme başvurmuş ve Şiileri yönetimden uzaklaştırmaya karar vermiştir. Bunun yanı sıra İngilizler, kendi çıkarlarına hizmet eden ve Irak’ta politikalarının dış yüzünü temsil eden kimseleri bulmakta zorlanmamışlardır. Nitekim Abdul Rahman El-Nakip’in ilk kabinesi ile sonraki hükümetler genel yapılarında birer Sünni hükümetten ibarettirler. Nitekim kraliyet döneminde kurulan toplam 25 hükümetin sadece 5’inin başında bir Şii bulunmuştur. Hâlbuki Şiiler net bir şekilde Irak halkının çoğunluğunu oluşturmaktadır. Irak devletinin yaklaşık 80 yıllık ömrü boyunca Şiiler 3 seneden az bir sürede hükümet başında olabilmişlerdir. İngilizler’in Irak’ın etnik ve dini yapısını göz önünde bulundurmayarak kurdukları bu sistem XX. yüzyıl boyunca devam etmiş ve ülkenin siyasal istikrarını sürekli bozmuştur. Nitekim her bir Iraklı etnik veya dini kesim ülkenin kontrolünü elinde tutmaya çalışmış ve yönetim her bir farklı evrede belli bir kesime tamamen bağlı olurken diğerlerini ezmeye çalışmıştır.

1923’e kadar İngiliz politikasına karşı mücadele sahalarında önderlik yapan Şii Merciliği, bu tarihten sonra aktif muhalefetten pasif muhalefete geçmiştir. Başka bir ifadeyle önce meydanlarda mücadele veren ve muhalefet hareketine birebir öncülük eden Şii Merciliği, 1923’ten sonra hükümet politikaları ile İngiliz himayesine karşı tutumunu sadece fetvalarda göstermiştir. 1923’te gerçekleşen sürgünden sonra Şii Merciliği Irak’taki gelişmelere, hükümetin politikalarını destekleme ya da karşı çıkmaya yönelik bir bütünlük içinde tek tutum sergileyememiştir. Birçok Şii Mercii’n Irak dışına sürülmesinin yarattığı olumsuz etkiler, Şii Merciliğinin ülkedeki gelişmeler karşısında yeni stratejiler üretmesi ve harekete geçmesini engellemiştir. Şii Mercileri Irak’a döndüklerinde hükümete karışmayacaklarını ve politikaya bulaşmayacaklarına dair taahhütte bulunmuşlardır. Bu durum Şii Merciliğini yalnızlığa sürüklemiş ve bu yalnızlık 1940’lı yıllarda zirve yapmıştır. Ancak Mayıs 1941 ayaklanmasında Şii Merciliği bir bütün olarak ayaklanmayı destekleyen tek bir tavır ortaya koymuştur. Hiç bir Şii Mercii ayaklanmaya karşı çıkmamıştır ve karşısında sessiz kalmamıştır. Irak ulus devletinin kurulduğu ilk günden beri hükümetlere karşı muhalefet eden Şii Merciliği, Mayıs 1941 ayaklanması sırasında hükümeti desteklemiştir.

1950’li yıllara gelindiğinde, Komünist akım Irak kamuoyu nezdinde güçlenmeye ve aktif olmaya başlarken Şii Merciliğinin toplumsal etkisi en aza indirgenmiş ve siyasi sahadan uzak düşmesiyle sosyal ve siyasi bağlamda etkisizleşmiştir. Bu durum karşısında Şii Merciliği, Yüksek Merci Muhsin El Hekim’in gölgesi altındaki dini – reformcu sloganı atmış, Irak’ın tüm illerini kapsayacak kadar vaiz ve din adamlarının sayısını arttırarak ülke genelinde dini değerlerin yeniden canlanmasını sağlayabilmiştir. Reform sloganını Merci El Hekim taşımış, bakmış ve kendisi bu projeyi gerçeğe dönüştürmüş, büyük ölçüde Komünist akım önüne geçmiş ve Irak’taki ağırlığını yenileyerek Şii Merciliğinin sosyo-politik rolünü sürdürmeye devam etmiştir.

Şii Merciliği 1960’lı yıllarda irade ve tasarım gücüyle ün salmış, halk arasında daha fazla söz sahibi olmuş ve siyasi iradesi ile ticari vakıflar ve çok büyük arazilerle temsil edilen Şii vakıflarını kontrol ederek Irak’taki nüfuzunu geri alabilmiştir. Şii Merciliği bu yıllarda Arif kardeşler yönetiminin mezhepçi ve ırkçı politikalarına karşı koymuştur. Abdüsselam Arif hükümetinin Kürtlere yönelik yürüttüğü savaşta Şii Merciliğinin desteğini almak için çok çabalamış ancak Şii Merciliği hükümetin ırkçı ve Kürtlere yönelik savaş kararları karşısında da durmuştur.

Bir darbe sonrası 1968 yılında Irak yönetimini ele alan Baas partisi ile Şii Merciliği arasındaki ilişkiler ilk günlerden itibaren gergin bir hal almış, çok geçmeden Baas yönetimi Şii Merciliğine karşı bazı yaptırımlar uygulamaya başlamıştır. Baas partisinin baskısının yanı sıra Şii Merciliği kendi içinde bölünmüştür. Baas yönetiminin vahşice saldırıları karşısında çoğu Şii Mercileri herhangi bir tutum sergileyememiştir. 12 seneden az bir zaman diliminde Baas yönetimi Şii Merciliğini iyice köşeye sıkıştırmış, on binlerce Dava Partisi mensubunu idam etmiştir. İdam olanların başında Büyük Merci Muhammed Bakır El Sadr’ın yanı sıra çok sayıda din adamı ve havza öğrencisi bulunmaktaydı. El Sadr’ın idamı ile hükümet İslami harekete öldürücü bir darbe vurmuştur. Baas yönetiminin acımasız ve vahşice saldırıları sonrası oldukça yıpranan Şii Merciliği, El Sadr’ın idamından sonra varlığını sürdürebilmek için içine kapanmış ve Irak’ın siyasi hayatına hiçbir şekilde karışmamıştır. On yıl kadar devam eden bu zaman diliminde Şii muhalefet yurtdışında toparlanmış fakat farklı örgütler içinde bölünmüştür.

Ağustos 1990’da Kuveyt’i işgal eden Irak ordusunun 1991 Ocak ayında başlayan Birinci Körfez Savaşı’nda kısa sürede ABD önderliğindeki uluslararası koalisyona yenilmesi ile birlikte Irak’ın güneyindeki Şii toplum ayaklanmış fakat kendini liderlik krizi içinde bulduğundan Şii Merciliğinin kapısını çalmıştır. Yüce Merci Büyük Ayetullah Ebu El Kasım El Huii toplumun isteği doğrultusunda ayaklanmanın liderliğini kabul etmek durumunda kalmıştır. Fakat Baas yönetimi ayaklanmayı kanlı bir şekilde bastırdıktan sonra Şii Merciliğini tekrar hedef almış, El Huii tutuklanmış, işkence görmüş ve 90 yaşını aştığından dolayı ev hapsine mahkûm olmuştur. Bunun yanı sıra, oğulları başta olmak üzere yakın çevresinden yaklaşık 200 kişi idam edilmiştir.

Saddam yönetimi Şii Merciliği ile yaşantısının kendisine kazandırdığı deneyim ve Mercilik Kurumu içinde dönenleri gördükten sonra Şii toplumundaki dini olguyu durduramayacağını anlamıştır. Şii Merciliği ile Havza’yı kontrolüne alabilmek için bazı din adamları ve Mercilerden Havza’yı açık ve anlaşmalı bir şekilde yönetmelerini istemiş, fakat çoğu din adamı bu talebi reddetmiştir. Ancak ayakta kalabilmek için gelişen olaylara her zaman ayak uydurabilen Şii Merciliği bu fırsatı kaçırmamıştır. Muhammed Bakır El Sadr’ın kuzeni ve dünürü olan Muhammed Muhammed Sadık El Sadr, Havza liderliğini, hükümetin hiçbir şekilde müdahale etmemesi şartıyla kabul etmiş gibi görünmüş, Yüce Merci olarak kendine özgü yöntemi ile Baas yönetimine kafa tutmuş ve Şii Merciliğini tekrar Irak’ın siyasi gündemine oturtmuştur. Şii Merciliğine karşı 30 yıllık tecrübeden dersler çıkaran Baas yönetimi durumu hemen kontrol etmek için harekete geçmiş ve ayaklanma patlak vermeden kısa bir süre önce lideri Merci Muhammed Muhammed Sadık El Sadr ile önde gelenleri tasfiye etmiş ve halkın ayaklanmasını bir kez daha bastırmıştır.

Saddam Hüseyin’in Şiilere karşı bu denli acımasızca davranması Şiileri yönetimine karşı sürekli endişe kaynağı olarak gördüğünden, her zaman onların itaatinden şüphelenmesi ve onlara güvenmediğinden kaynaklanıyordu. Zira Şiiler çok büyük bir beşeri kitle oluşturmaktaydılar. Meşruiyetini tanımadıkları bir yönetime karşı çıkmada Mercileri onları her an birleştirebilirdi. Sıkıntılarını uluslararası camiaya anlatmanın yolunu bulamayan Şiiler Saddam’ın zulmüne karşı tek başlarına mücadele etmek zorunda kalmışlardır. Saddam yönetiminin kendileriyle hiçbir şekilde barışmayacağını anlamışlar, Saddam’ın silahlı kuvvetlerinin özellikle kutsal Şii şehirlerini hedef alan acımasızca yıkıp yaktıklarını hiçbir zaman unutmamışlardı. Kendilerine karşı aynı vatanı paylaştıkları kuvvetler tarafından gördükleri zulüm ve eziyetler hafızalarından silinmemiştir. Nitekim 2003 sonrası Irak’ın yeniden yapılandırılmasında belli bir kademede olan Baas partisi üyelerine siyasi yasak konulmuş, Irak ordusu feshedilmiş ve Baas yönetiminin ileri gelen ve halka karşı katliamlarda bulunan üst düzey yöneticiler yargılanmış ve Saddam Hüseyin başta olmak üzeri birçoğu idam cezasına çarptırılmıştır.

Şiiler, 2003 yılında ABD’nin Irak’ı işgali ve sonrasındaki yapılandırma sürecinde baş aktör olarak yer almaktadırlar. Irak Şiileri, 2003 sonrası elde ettikleri kazanımlarıyla ülkenin kuruluşundan bu yana merkezi yönetimde ilk kez bu denli güçlü bir konuma sahip olmuşlardır. Sünniler başta olmak üzere Şiilerin bu konumu Irak’ın diğer etnik ve dini kesimleri tarafından hoşnutsuzlukla karşılanmış ve bu kesim içinden fanatik dini gruplar Şii ağırlıklı yönetime karşı koymak uğruna silahlı mücadeleyi tercih etmiş ve ülkede yüz binlerce masum insanın ölümüne neden olan çok sayıda kanlı terör eylemi düzenlemişlerdir. Bu durum Irak’ın güvenliği ile siyasal istikrarını büyük ölçüde bozarak ülkeyi bir iç savaş eşiğine kadar sürüklemiştir.

Siyasal istikrar ile güvenliğin olmadığı Irak’ta Şii Merciliği emniyet subabı rolünü üstlenmiş, toplumsal ve siyasal açıdan oldukça etkili bir rol oynayarak Irak’ta akan kanın durdurulmasını büyük ölçüde önlemiş ve ülkenin iç savaşa sürüklenmesini engellemiştir.

Şii Merciliği ABD’nin istediği plan ve politikalar çerçevesinde Irak’ı yönetmesine müsaade etmemiş ve ABD’nin önünde en büyük engel olmuştur. Birinci Dünya Savaşı sona erdiğinde Irak’ın tamamını işgal eden İngilizlerin Şii Merciliği ile olan tecrübesinden ders çıkaran ABD Şii Merciliğini kızdırmamaya çalışmış, istemeyerek de olsa bazı konularda Şii Merciliğinin iradesine uymuştur. Böylece Büyük 20 Ayaklanmasında olduğu gibi işgale karşı Şii Merciliğinin önderliğinde büyük bir ayaklanma olasılığını minimuma düşürmeye çalışmıştır. Şii Merciliği ise silahlı mücadeleyi değil pasif siyasi muhalefeti tercih etmiştir.

Şii Merciliği, GYK’nın kurulması gibi ülkedeki bazı gelişmelerde rolü ve bilgisi olmazsa da daha sonra bu gelişmelerle yakından ilgilenmiş, görüşünü bildirmiş ve bazı konularda ısrar ederek Irak’ın yeniden yapılanmasında büyük rol oynamıştır. Örneğin Şii Merciliği, ısrarla Iraklılar tarafından bir anayasanın yazılmasını, “İslam dini ile Irak’ın asil sosyal değerlerini” temel alan bir anayasayı ısrarla savunmuştur. Şii Merciliğinin bu Israrı sonunda yeni anayasa referandum ile kabul edildikten sonra birçok maddesinde Şii Merciliğinin etkisi görülmektedir.

Tüm detayları ile Irak’ın siyasi yaşamında oldukça etkili olan Şii Merciliği siyasete direkt olarak soyunmamış, fakat ülkenin yeniden yapılandırılmasında dolaylı olarak işgal güçleri ve Iraklı siyasetçilere toplumsal gücünü göstererek baskılarda bulunmuştur. Önemli konulara dikkat çekmekle birlikte anayasa, seçimler, federasyon ve Kerkük meselesi ve IAGA gibi ülkenin yeniden yapılandırılmasındaki her bir konuda aktif rol oynayarak genel anlamda çerçevelerini çizmiş ve detayları siyasetçiler ile toplumun inisiyatifine bırakmıştır. Başka bir ifadeyle Şii Merciliği ruhani liderliğinin yanı sıra bir tür vesayet rolü üstlenmiş ve Irak’ın yeniden yapılanmasında son sözü söyleyen taraf haline gelmiştir.

Şii Merciliğinin, ülkenin yeniden kalkınması ve devletin vatandaşa verdiği hizmet kalitesi konusunda hükümeti eleştirdiğini, denetlediğini ve denetlemeye devam edeceği açık bir şekilde görülmektedir.

.

Dr. Ziya ABBAS

Yazarın diğer yazıları için tıklayınız.

Ziya Abbas Hakkında

Ziya ABBAS: (Ankara) 1977 yılında Irak’ın Türkmen ilçelerinden Telafer’de doğdu. İlk, orta ve lise eğitimini Telafer’de okuduktan sonra Musul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde lisans eğitimini tamamladı. Aynı bölümde Yakınçağ ve Yeniçağ Tarihi Bilim Dalında yüksek lisansa başladı “Fatih Sultan Mehmet Devrinde Osmanlı Devleti 1451-1481 (Politik Çalışma)” adlı çalışma ve üstün başarıyla yüksek lisans derecesini aldı. Daha sonra Türkiye’ye gelen Abbas, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde Uluslararası İlişkiler Bölümünde Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu çok önemli bir konu olan Şiilik çalışmaları üzerinde yoğunlaşarak “Irak’ta Şii Merciliğinin Siyasi Rolü” adlı bir çalışmaya imza atarak Doktora derecesini aldı. Halen Ortadoğu üzerinde çalışmalarına devam eden ABBAS’ın bu bağlamda hem Arapça hem de Türkçe çok sayıda çalışması bulunmaktadır.

Yorum Ekleyebilirsiniz


%d blogcu bunu beğendi: